10. Düğün arenası ve yatağa geçme faslı.

3.1K 339 387
                                    

boklu mu boklu bir düğün arenasına davet edildiniz

iyi okumalar.

yorum sınırı:100


Bu benim hayatımdı, tabi aileye ortak bölünen koca bir saçmalığı saymazsak gayet mutlu sayılırdım. Sonuçta üzerimde kırmızı renkte, naftalin kokulu, üzerindeki altın işlemeli ipliği satmaya kalksam servet edineceğim gelinliği taşırken, dizlerimi kırıp Kralın önünde eğilirken ve aşamadığım bağırsak sorunlarım yüzünden streste girip kalçalarımı sıkarken, evet, harika bir an yaşıyordum.

Kocam olacak domuz o kadar havalıydı ki; "Aptal, kafanı kaldır," artık diye beni uyarıyor, sabahtan beri ince ip üzerinde yürüyerek, kafamda kafamdan iki kat büyüklükte bir taç, saç, takan oymuş gibi kaldırmadığım başıma, kaldır diye uyarıyor. Çok sinirlenmiştim. Boynum kopmak üzereydi. "Kaldır kaldırabiliyorsan başımı," dedim bir solukla. Yanaklarım kızardı. Çünkü çok sesli söylemiş olacağım ki, tüm gün yanımda gezen ve bana sarayın kurallarını anlatan kız hafifçe öksürdü.

Sanki yarrağımın başını kaldırın dedim, bu tripler de ne!

Neyse ki bana karşı hiçbir arzusu olmayan, çünkü odasının kolonizasyonu tıkadığım için benden tiksinen bir adam vardı. Ne vardı bunda? Siz hiç sıçtığınız kaya gibi bokun suyun üstünde yüzdüğünü ve kaç defa sifona bassanız da gitmediğini görmediniz mi? Bunun için içine peçeteler atıp size gülümseyen bokunuza yeni bir surat vermediniz mi? Ben vermiştim ve o da görmüştü. Sonuçta kocamdı.

Göt deliğimi aşkından yalayacağı günlerde gelecek nasıl olsa, o yalamanın hatırına oradan çıkanlara saygı duymak zorundaydı işte.

"Yemin ederim burnuma kazındı kokun," diye laf atıyordu, el atıp şu kafamı yerden kaldıracağına öküz herif. Yine de kendimden ödün vermeyerek kafamı, inandığım hulk adına zor da kaldırmaya başardım. En seksi yan bakışımı attım ona. "Bir gün seni o kokuya bile muhtaç ederim, görürsün."

Egosunu yediğim, "Kim sana âşık olacak da alacak. Malum artık evlendik," diyerek yılan gibi tısladı. Ona bağışıklık kazanan bünyem sayesinde; "Ha öyle mi olmuş vah vah..." dedim diyerek trenin öküze baktığı gibi baktım ona. "Evet öyle bir bok yedik."

Arkadaşlar tüm bu konuşmanın nerde olduğuna dair küçük bir betimleme yapayım size. Şimdi siz de bu medusadan dolayı beyniniz sulanmış olabilir. Küfretmeyin, hayatımı okuyorsanız beyninizi bir yerde bırakmışsınız belli ki. Her neyse, bu beyinsizliğin temelini Taehyung'tan dolayı olduğunu bilseniz kafi.

Öhöm öhöm.

Kral karşımızdaydı. Solgun görünüyor olsa da elbette oğlunun düğünü için hasta yatağından kalkıp gelmiş, gözlüklerinin ardında en mertçe gülümseyen herif olarak gönlüme taht kurmuştu. Elbette başımı okşayıp sende benim oğlumsun demesiyle alakalı değildi. Onun hemen yanında, her an bir fiyasko yaratacakmışım gibi gözlerini diken şeytan kayınvalidem vardı. Ah Kralın hemen yanında uçuşan etekli, şamanların anası gibi duran ve sürekli gülümseyen Ana kraliçe vardı. Şaka maka alıştım ben bu kadının sürekli oyuncak bebeklerin asla kapanmayan ağzındaki bembeyaz dişlerinin görüntüsüne. Annem, babam ve kardeşim ilerden bizi izliyordu. Annem artık prensle evlenen ben için fazla gururlu bakıyor, babam ağlıyor, kardeşim ise instagram hesabına koyacağı bir fotoğrafı hangi açıdan almalıyım diye bir karar aşamasındaydı.

Tüm saray çalışanları ve ülkedeki tüm siyasetçileri de buradaydı. Sarayın dışında da yerel halk vardı. Bağırıyorlardı ama ne dedikleri anlaşılmıyordu.

prince of my dreamWhere stories live. Discover now