12. Orospu alfalar ve unutamadıkları exleri.

2.8K 357 287
                                    

anananaaanıııı siz uyurken, bir bölüm daha mı?? tepkileriniz çokselldi, beni mutlu etti bende sizi mutlu edem dedim, öle işte.... ben kaçar :)

.......

Okulun girişinde çevremde oluşmaya başlayarak kümeleşen insan figürleri arasında nasıl düzlüğe çıktığıma ve pankartımı açan birkaç insan arasında ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. 'Halktan biri, bizden biri,' diye slogan atan insanları görünce, saraydaki Kraliçe'nin neden beni bu denli uyardığını şimdi çok daha iyi anlamıştım.

Daha öncesinde görünmez olan ben, şimdi sonuna kadar ilgi manyağı dönüşmüş olmam tabi ki bahsettiğim gibi iyi yönde değildi. Çünkü reisi olduğum tarikatım ve ondan bazı omegaların bana yüzüme tükürmek istercesine bakarken, utancımdan domatese andırmaya başlayan yüzümü gizlemek için önlerime düşen uzun saçlarımı kafamı sallayarak daha fazla gizlemeye çalıştım.

Koşar adımlarla giderken koridordan, önüme bakmıyordum. Ayağım takılarak yere düştüğümde, normalde her şeye gülüp geçen ben aniden dünyamı tersten görmeye başladım. Kafamı yavaşça kaldırdığımda, insanların çevreme doluşup kameralarını çıkarıp beni çekmeye başladıklarını gördüm. Tanrım korkunçtu. Ağlamak istiyordum. Korkunç olanın ise, bir anda bana gözlerini diken Park Jimin'di.

Tam karşımda duruyor, dudaklarını yukarıya kıvırıyor, dik gözleriyle beni hiç anlayamadığım bir düellonun içine çekiyordu. Kaçındım bakışlarından. Beni suçlayan ifadeler varken, içimden küfrediyor, ayakkabımın çözülmüş bağcıklarıyla kalkarken, hemen önüme bir el uzatılıyordu.

Suçlayıcı ve şaşkın bakışlarımı o elin sahibine kaldırdım. Bir haftadır esrarengizliğini koruyan ve beni geldiğimiz yol boyunca yok sayan Kim Taehyung, şimdi öylesine romantik bir bakışla elini bana uzatmıştı ki ensemden sert bir tokat hissettim. Onun bu iki yüzlü, dengemi şaşırtan şerefsiz tavırları arasında elimi onun uzun sütlü çikolatalı parmaklarımı buladım. Beni nazikçe kaldırdı yerimden.

"Teşekkür ederim," diye mırıldandım. Ama o ise uzanıp yanağıma kısa bir öpücük kondurarak, "İyi misin?" diye sordu. Kafamın içinden dumanlar birbirleriyle yiyişirken, bu temasla elim ayağım dolandı. "İyiyim," diyebilme lüksüne eriştiğimde, tebessüm ederek tek dizini zemine koyarak eğildi ve çözülmüş ayakkabımın bağcıklarımı düzgünce bağladı.

Tamam bu adamı önümde diz çöktüreceğim dedim de ağalar, o işler sanıldığı kadar baya zevkli olmuyordu. Buhranlı gibi başım dönüyor, az öncecinde bana bakarak gülen insanlar şimdi etkilenmiş bir şekilde ikimize bakıyorlardı. Parlak gözleriyle şaşkına dönerken, ne yani bu aşağılık, iki yüzlü sahneden mi etkilenmişlerdi?

Kendimi hiç bu kadar rezil hissetmemiştim. O ayağa kalkarak elimden tuttu ve beni kendisiyle ilerletirken, yanından geçtiğimiz Jimin'in gözlerinin dolduğunu görmek beni yine rahatsız etmeye başladı ve göz ucuyla Taehyung'a bakma gereği duydum. Onun da ona bakıp bakmadığını anlamak için. Bakmıyordu ve bunun beni rahatladığını keşfetmem, sanırım şu evlilik olayın zımbırtısı ile alakalıydı.

Ya da benim son bir haftadır yaşadığım bunalımlardan dolayı otu boku duygusala bağlamam ile alakalı da olabilirdi. Umurumda değildi. Çünkü mutlu değildim. Öncesinde özgürce bu koridorlarda koşabiliyorken, şimdi en uyuz olduğum adamın benim elimi sahiplenerek tutmasından ve şu aç köpeklere yem etmediği için mutlu oluyordum. Ey hayat, sen niye benim tükürüğümü rüzgâr olup yüzüme tekrar vuruyorsun ki!

Ve beni nereye sürüklediğini bilmeden eşlik ederken, bileğimi tutan ellerinin tutuşu sertti. Hayvandı. Sinirliydi ve canım acıyordu. Ben ki canım acır diye sıradan yere düşen kalemi eğilip almış insan değildim. Ama onunla koridorları arşınlarken, herkesin bir kez durup bakması beni fena halde pot kırmamak için zorluyordu.

prince of my dreamWhere stories live. Discover now