11. BÖLÜM: APSE

Start from the beginning
                                    

Dudaklarım titrerken kolumda hissettiğim acı tüm omzuma yayıldı, kalbim korkuyla çarparken gözlerimi etrafa çevirdim. Nefise teyze balkonda acıyan gözlerle bana baktı ama babama olan korkusundan sesini çıkaramadan balkonunun kapısını kapatıp içeri girdi.

Gözlerimden akmaya başlayan yaşlarla, "Babacığım, söz istemiyorum, acıdı," diyebildim, hüngür hüngür ağlamama ramak kalmıştı.

"Ağlamasana!" diye bağırdı babam beni kolumdan tutup sarsarken. "Gören de bir şey yaptım sanacak sana!"

"İstemiyorum ki," diyebildim gözlerimden şıpır şıpır akan yaşlar çeneme doğru kayarken. "Yapmadın ki sen bana bir şey."

Kelimeleri tam olarak telaffuz edemiyordum, henüz yaşımın küçük olmasından kaynaklı olsa gerekti bu. Ama yaşımın küçük olmasına rağmen farkında olduğum bir şey vardı, yaralanıyordum ve açılan yaraların kabuk bağlamasına izin vermeyen bir adamın kollarında büyüyordum.

Beni aniden sertçe yere itti, yokuşun tırtıklı yolu dizlerimin yere sürtünmesiyle tenimin alev almış gibi yanmasına neden olurken saç örgülerimden bir tanesi çözüldü, avuç içlerimi yere bastırdığım için avuç içlerim de yanıyordu şu an. Babam beni umursamadan yokuştan inmeye başladı. Yavaşça yere oturup dizlerimi karnıma çekip dizime üfleyerek baktım. Külotlu çorabımın diz kısmı parçalanmış, parçalanan yerden kanım sızmaya başlamıştı. Çenem titreye titreye ağlarken nefesimi dizime üfledim, parçalanan avuç içlerimle gözyaşlarımı silerek babamın arkasından bakmaya devam ettim.

Bir kez olsun dönüp arkasında bıraktığı bana bakmadı.

Elimde tuttuğum kitabın kapağını sertçe kapatırken zihnimi oyan bu anı dişlerimi kıracakmışım gibi sıkmama neden oldu.

Bir an sanki kolum yine onun avuçlarının arasında sıkılıyormuş gibi sızladı. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım.

Sık sık uğradığım, neredeyse tamamı ahşaptan oluşan eski bir kitapçı dükkânındaydım. Burayı seviyordum çünkü huzurun kitap kapağının arkasına yerleştirilen güzel kokulu sayfalarda olduğunu biliyordum.

Beni tüketip, bir gün tamamen yok edeceğini düşündüğüm hastalıklı düşüncelerimin etrafına duvar örüp, onlardan biraz olsun uzaklaşabildiğim tek yer burasıydı.

Küçücük bir dükkân olmasına rağmen içine binlerce kitabı sığdırmıştı. Bir iki kitaba daha göz attıktan sonra ilk incelediğim kitabı elime aldım ve kasaya doğru yürümeye başladım. Burada çalışan Özdemir abi, babamın yaşlarında ama babamdan daha genç görünen, iyi bir adamdı. Beni sık sık gördüğünden artık beni tanıyor, hatta diğer müşterilerinin aksine benimle sohbet etmekten çekinmiyordu.

"Kaç gündür uğramıyorsun Merve," dedi gülümseyerek. "Ben de başına bir şey geldi sandım." Meşeden yapılma masasının arkasında oturuyor, hesap işleriyle uğraşırken bir yandan da müşterilerle ilgileniyordu.

"Vizelere az kaldı, pek vaktim olmuyor Özdemir abi."

"Ah doğru. Nasıl gidiyor okul?" diye sordu elindeki işleri kenara bırakırken.

Gülümsemeye çalışırken omuz silktim. "Aynı. Koşuşturmaca işte."

"Aman oku kızım, oku," dedi gülümseyerek. "Ee bu sefer hangi kitabı aldın bakalım?"

"Uzun zamandır Küçük Prens'i okumak istiyordum," dedim elimdeki kitabı kasaya bırakarak. "Borcum ne kadar?"

Özdemir abi genişçe gülümsedi. "Küçük Prens genç yaşlı herkesin okuması gereken bir kitap. Bu kitap benden sana hediye olsun, ne zamandır görmüyordum seni."

ASİ ÇAKILTAŞIWhere stories live. Discover now