11. BÖLÜM: APSE

En başından başla
                                    

Gözlerimi gözlerinin yoğunlaşan siyahından ayırırken ön cama çevirip şortun kumaşını avucumun içine alarak sıktım, soğuk kumaş bir an bana iyi hissettirdi.

"Çıkarmamı mı istersin?" diye fısıldadım.

Karan güldü, cevap vermeden aracın motorunu çalıştırdı.


🦋


Sıcak çikolatalı çöreğin kokusunu alabiliyordum. Mavi kısa okul önlüğümün altındaki koyu mor külotlu çorabım bacaklarımı kaşındırsa da bu en sevdiğim çorabımdı ve annemden her defasında bu çorabı yıkamasını isterdim.

Henüz ikinci sınıfın başındaydık. Okuldakiler başka çorabın yok mu, diye dalga geçseler de bunu umursamazdım. Çorabımı yırtmamak için düşmemeye özen gösteriyordum. İki yandan kara zorla ördüğüm saçlarım dağınık görünüyordu ama yine de o televizyon programını izlerken kendi kendime saç örmeyi öğrenebildiğim için şanslıydım. Zamanla daha iyi örebileceğimi içten içe biliyordum.

Eve giden yokuşu çıkarken aklım hâlâ yokuşun başındaki yeni açılan pastanenin çikolatalı çöreklerindeydi. Öğlen yemeği için eve gidiyordum çünkü babam yalnızca sabahları simit ve meyve suyu alabileceğim kadar para veriyordu. Yokuşu çıkarken terleyen alnımı avucumun içiyle sildim, babamın bana doğru geldiğini soluklanmak için kafamı kaldırdığımda fark etmiştim.

"Annen halana yemek götürdü, yok evde. Boşuna gitme eve," dedi babam yokuşu inerken. Hemen yanımda durduğunda gözlerini yüzümde gezdirdi. "Yemeyiver bugün bir şey. Ölmezsin."

Karnım gerçekten açtı, sabah yediğim simitten başka mideme hiçbir şey girmemişti.

Burnuma doluşan çöreğin kokusu açlığımı ikiye katlamıştı sanki.

Gözlerimi kaldırıp babama bakarken, "Yokuşun başına bir pastane açılmış," dedim utana sıkıla. "Bana beş milyon verir misin?"

Babam durdu, kaşlarını kaldırdı. "Ne yapacakmışsın o kadar parayı? Pastaneyi mi satın alacaksın?"

Utanarak gözlerimi ellerime çevirdim. "O çörekler üç buçuk milyon. Üç buçuk milyon versen de olur."

Babamın alayla güldüğünü duydum, ayak parmaklarımı içeri çektiğimde ayakkabının üstü kabardı.

"Sabah verdiğim parayı ne yaptın sen? Yedin mi?"

Kızaran yanaklarımı saklamaya çalışıp utanarak babama baktım.

"Simit aldım onunla."

"Hiç kalmadı mı paran?"

"İki yüz elli bin liram kaldı." Gözlerinin içine bakarken yanaklarımın içini dişledim.

"Piknik bisküvi al onunla. Ye." Babam tam yanımdan geçip gidecekken dolan gözlerimi ellerimle ovalayarak, "Benim canım çikolatalı çörekten çekti babacığım," dedim dudaklarımı bükerek.

Babam bana doğru döndü, yokuşta birkaç adım atarak bana yaklaştı ve tek kaşını kaldırdı.

"Yemezsen ölmezsin, değil mi? Koskoca kız oldun." Kolumu dirseğimin altından yakalayarak tuttu, acımasızca sıktı, dudaklarım bükülürken acıyla inledim.

"Acıdı baba," dedim dudaklarım gitgide daha da bükülürken. "Babacığım, acıdı."

Babam kolumu daha sert sıkarken, "Kırayım mı şuracıkta çöp kadar kolunu senin, ha?" diye tısladı. "Git al bir piknik bisküvisi, zıkkımlan. Ananın karnından çörek yiyerek mi çıktın?"

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin