《31》'ORTADA OLAN CANINSA'

En başından başla
                                    

Uyandığımda odada değildi. Bana iyilik mi yapıyordu yoksa kötülük mü kestiremiyordum. Onu bir en yakınımda bir de en uzağımda buluyordum. Tek başıma uyandığım odadan aşağı indiğimde sehbaya bırakılan kahvaltılıklardan yemeye başlamıştım. Beynim hiç susmamıştı ve onunla savaşmıştım.

Şimdi yine aynı savaşta aynı düşmanlaydım. Etraf kan gölüydü, ölüydü ama bir tek ben hayatta ve ağır yaralıydım.

Yanan gözlerim kapanmamak için direnirken bir diğer yenilgiyle kapattığım gözlerimi saniyeler sonra açmama sebep olan üzerime düşen gölgeydi. Gözlerimi acaleyle açtığımda odağımı dolduran gözleri beni kendine hapsetti. Koltuğun arkasında, elleri başımın iki yanında, arkadan üzerime eğilmişti. Çelik kapıdan girmemişti içeri. Sesini duymamıştım. Arkamdaydı. Çelik kapıdan girse önümde olurdu.

Saçları ıslaktı. Hatta saçlarından boynuna akan bir damla yavaşça yolunu almıştı. Gözleri kızarıktı. Duş almıştı. Bir alkol bir de duş aldığında gözleri kızarıyordu.

Bakışmanın yoğunluğu üzerime otururken göz temasını kesmek istememin yanında acıyan gözlerim kendini kapatmıştı. Başım geriye yaslı, gözlerim kapalı dururken dudağımın kenarında içimi ürperten parmağını hissettim. Olduğum konumda gözlerimi daha sıkı kapatmamı isteyen sesi ruhumu mayıştırmıştı.

"Uyuma, yavrum. İşimiz var."

Parmağı baskısını arttırıp kendini belli etmeye devam ederken kolumu arkaya uzattım. İnce parmaklarım bileğine dolandığında uzaklaştırma isteğindeydim ki kendine doğru çektiği kolu elimin avucuna hapsolmasına sebep olmuştu.

Elinin soğukluğunu hissettiğimde tüm tüylerim diken diken olmuştu ama ben gözlerimi açmamıştım. Parmakları elimi sarmalarken okşuyordu da. Elinin soğukluğu hariç hiçbir şey beni kendime getiremezdi. Dokunuşları daha çok mayıştırıyordu çünkü.

"Ne işimiz var? Eğitim diyeceksen hiç halim yok. İstemiyorum." dedim isteksizliğimi belli ederek.

"Ne olduğunu işin başına gittiğimizde görürsün. Sen daha yeni uyanmadın mı? Ne uykusu bu?"

Sert sesi kulağıma ulaştığında gözlerimi açarak elimi avucunun içinden çektim. Gözlerine en az onun sesi kadar sert bir ifadeyle bakarak karşılık verdim.

"Sen sürekli her günümüzü böyle planlayacak mısın? Sürekli bir plana bağımlı yaşayamayız. Kontrolün dışında gelişen bir olayın sonucunda ne yapacağız?" Sözlerimi sıraladıktan sonra vereceği tepkiyi beklemeye başladım. Umursamaz bir tavır yüzüne yayılırken sesindeki keskinlik körelmeye başlamıştı.

"Onu da o zamanki Soykan'la Altan düşünsün."

Memnuniyetsiz bir ifadeyle yerimden kalktım. Dün gece fazla üşüdüğümden üzerimde ince bir pjiamanın aksine eşofman takımı vardı. Paçalarını ayaklarımla düzeltirken karşısında dikiliyordum tüm huysuzluğumla.

"Bir yere mi gideceğiz?" dedim vereceği cevabı merak ederek. "Bahçeye çıkacağız." diyerek karşılık verdi. Ne yapacaktık acaba? Gidene kadar söylemeyecekti. "Üstümdekiler uygun o halde?" Soru sorar tonda kurduğum cümleye kafasını olumlu şekilde sallayarak karşılık verdi. Önümden yürümeye başladığında yetişerek yanında yürümeye başladım.

"Saçların ıslak. Üstelik üzerinde sadece ince bir tişört var. Bu soğukta hasta falan olursun sonra. Bir eve iki hasta fazla. Görünen o ki ben hastalanacağım." Sözlerim üzerine kafasını bana çevirdiğinde yürümeye devam ederken bakışlarına karşılık verdim.

MELÂLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin