Bölüm 33 - Ay Işığındaki Soy

134 8 36
                                    

Final bölümüne de geldik, çok şükür. Kısa zaten, tadını çıkararak okumanızı tavsiye ederim 😂 En sona da tüm kurguyla alakalı genel bir yoruma da hayır demem açıkçası 😋

ww

Az önce ne olmuştu?

Kaza mı?

Hayır, hayır! Kaza çok daha önceki bir zamana, sanki asırlar öncesine aitti. Erman'ı anımsıyordu. Başparmağına tumar iliştirilmiş bir yüzük takmıştı. Harfleri turuncumsu bir renkle parlayan bir yüzüktü. Onu daha evvel de görmüştü ama nerede? Düşündü. Sahi, evinde görmüştü. Necip'in eve geldikten sonraki günün sabahı, Erman da kahvaltı hazırlamak için uğramıştı. O gün kavrulmuş soğanın kokusu hâlâ tüm tazeliğiyle burnundaydı. Neredeyse karnı guruldayacaktı. Kokuyu defetti. Soğanları kesen parmakları inceledi. Üzerlerinde çok az da olsa siyah kıllar olan parmaklar boştu. Doğru ya! Bilekteydi. Erman, yüzüğü bir bilekliğe takmıştı. O gün yazıyı iyice görememişti ancak bu akşam bazı şeyler tüm netliğiyle açığa çıkmıştı.

tiriligme uguşu ölür
(Dirilen soyu öldür!)

Dirilen soydan kasıt, ubırlarla örekler olmalıydı. Erman, bir avcıydı ve örek olan Fulya'nın düşmanıydı. Onu yüzükten çıkan alevlerle yakmıştı. Şimdi de sanki hiçbir şey olmamış gibi yanı başında araba sürüyordu.
Onun her zamankinden daha sert görünen suratını inceledi ve hatıralarında barındırdığı çocukla karşılaştırdı. Erman her zaman iyi niyetli biri olmuştu. Nerede bir suç görse, konu yere çöp dökmek gibi hafif bir mesele dahi olsa fark etmez, hemen suçluyu uyarırdı. Kopya çekmekten nefret eder, çekenle de dostluk kurmazdı. Bulunduğu yerlerde kimse başkasıyla alay etmeye cesaret etmezdi. Duyabileceği mesafelerde her konudan bahsedilmez, her ne planlandıysa ondan uzakta gerçekleştirilirdi. Tüm bunların yanı sıra yardımsever biriydi. Ezilen öğrencinin yanındaydı. Sınıf arkadaşlarının dertlerini dinler, ağlayanları teselli ederdi. Kızların yere göğe sığdıramadığı, erkeklerin dost bellediğiydi. Sınıf başkanlığına talip olup da seçilmediği tek yıl dahi olmamıştı.

Şimdi buradaydılar. Akşam karanlığında bir arabadaydılar. Arkada birinin ağlama seslerini işitiyordu ve Erman, onunla ilgilenmiyordu. En kötüsü de masum birini öldürmüştü. Tek kişiyi dahi öldürmeyen, en ufak suç teşebbüsünde bulunmayan can dostu Fulya, onun taktığı tumardan çıkan alevlerle yanıp kül olmuştu. Erman'ın sert hatları artık masumiyeti ve iyi niyeti değil, işlenmiş en acı suçu taşıyordu. O bir katildi.

Erman, Narin'in baktığını fark edince hem korktu hem sevindi. Nihayet kendine gelmişti ama Fulya'nın ölümüne vereceği tepki ne olacaktı? “Aşkım, iyi misin?”

Narin şaşırdı. Aşkım mı, diye tekrarladı içinden. Ağzında acı bir tat kalmıştı. Ne de iğrenmişti böyle hitap edilmekten! Oysa içinin ısınması gerekmez miydi? Titremesini zapt edebilmek için ellerini dizlerine koyarak bastırdı. Sol eli bir kılıcın kabzasına değince titremesi geçti.

“Onu belime takarak araba süremezdim. Ben de yanına bıraktım. Rahatsız ettiyse arkaya koyabilirim.”

Aslında kılıcı Semih kullanmasın diye arkaya bırakmaktan çekinmişti. Ama midesinin bulandığını söyleyen Narin kendine gelince de ne olur ne olmaz diye onu Nihal'e verecekti. Şişmiş kolu yüzünden hareketi kısıtlı olduğu için aynı anda iki işi yapmaktan çekindi. Sevdiği kadına zarar vermek istemiyordu. Önce yavaşladı, bir yandan da kılıcı almak üzere elini uzattı. Ama Narin daha erken davrandı. Kılıcı kaptığı gibi arabadan atladı. Yolun kenarındaki Şile'deki kadar sık olmayan ağaçların arasına daldı. Tek yapabildiği koşmaktı. Erman gibi bir katilin arabasında oturmaktan iğrenmişti. Üzerine suç bulaşmış gibi hissediyordu. Masum bir kadını öldüren insandan ancak tiksinebilirdi. Bu yüzden de koştu. Arabanın gittiği yönün tam tersi tarafında, elinden geldiğince ağaçları kendine siper ederek koştu.

“Narin?” diye bağırdı Erman onun ardından. Arabasını durdurdu. Arkasından gelen minivan da durdu. Diğer avcılar, araçtan inip onun ardından gitmeye meyletmişti.

Semih, aktıkça göğsünü daha da sıkan gözyaşlarına ara verdi. Belki Fulya'yı kaybetmişti ama hâlâ onun en yakın arkadaşını koruma şansına sahipti. “Gerçekten de aşkım diye hitap ettiğin kadını o bir ubırmış gibi kovalayacak mısın?” dedi tiksintiyle.

Erman, taş bir duvara çarpmışçasına afalladı. Kendini adi bir adam gibi hissetti. Böyle yapmamalıydı. Tam onun yıllar önce itiraf ettiği aşkı kabullenip karşılık vermeye hazırken yanlış bir harekette bulunmamalıydı. Yoksa onu kaybedebilirdi. Diğer avcılara durmalarını emretti ve arabasına binerek Avcılık Makamının yolunu tuttu.

ww

Koştu. Peşinden gelen var mı diye bir kez dahi dönüp bakmadan koştu. Bir daha bu fırsatı yakalayamayacağını düşünerek canı pahasına hızlandı. Ayağı takılıp yere yuvarlandı. Yine de vazgeçmedi. Hemen ayağa kalkarak koştu. Yüzünü çizen ince dal canını acıtsa da durmadı. Yoluna devam etti. Kılıç ağırdı ama elinden düşürmedi. Vücudu ağrıyordu. Önemsemedi.

“Koş!” diye tembihledi kendini. “Daha hızlı koş!”

Ancak yoluna öyle bir şey çıktı ki, durmak zorunda kaldı. Sanki tüm dünya durdu. Avcılar artık umurunda değildi. Daha bir saniye evvel ne yapmaya çalışıyordu, bilmiyordu. Zihni bomboştu. Yalnızca o vardı.
Omuz yüksekliği yüz yirmi santimi geçen iri bir kurt, bal rengi gözleriyle Narin'e bakıyordu. Bembeyaz tüylerle kaplı kuyruğunu hızlı hızlı sallıyordu. Ağzı yanlara doğru gerildi. Hırlıyordu.

Korkudan dizlerinin bağı çözülen Narin, yere çöktü. “Bir kurt bu.”

”

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
SAKLI SOYLAR ¤ Yar-Sub ÇatlıyorWhere stories live. Discover now