Bölüm 32 - Değişen Hesaplar

69 10 8
                                    

Bol keyifli, akıcı okumalar^-^/

ww

Albanın parçalanan boğazındaki etler yavaş yavaş, parçalar hâlinde dökülmeye başladı. Küçük bir çocuk avucu büyüklüğünde olan parçalar koca bedenden kopuyor, toprakla temas ettiğinde sanki asidin içine düşmüş gibi dumanlar çıkararak eriyordu. Sesini kaybeden dev cüsseli yaratık, böğüremiyordu bile. Tezelden bir korku hâline bürünmüştü. Bir korku ki, bir daha yaşamak istemeyeceği cinstendi; acı doluydu, katlanılmaz derecede sahihti ve mutlak bir sondu. Vaktizamanında insanken kendi hayatına en büyük saygısızlığı yapmış, intihar etmiş ve kötücül ruhu, albana dönüşmüştü. Aynı saygısızlık bir kez daha gerçekleşiyordu. Üstelik kendi dikkatsizliği sonucu! Ubırlar ve örekler gibi rejenerasyon yeteneğine sahip olmayan albanın etleri tek tek döküldü. Kemikleri de kara bir alev eşliğinde küle döndü ve gece esintisinde etrafa saçıldı. Geriye bir ubırla bir alban kalmıştı.

Yırtıcı yaralıydı, Aram ise yorgun. Birinin topuzu savuracak ikinci kolu vardı, öbürünün enerjisi tamamen tükenmişti. Gökteki dolunay ışıl ışıldı, yerdeki ubır bitkin vaziyetteydi. Mukadderat, iğne deliğinden geçecek son ipliğe bağlıyken atılacak düğüm, hiç beklenmedik bir soydan geldi.
İlkin etrafı kara bir sis kapladı.

Karanlığı daha da derinleşti, Aram'ın umutsuzluğu arttı. Neler olduğunu az çok anlayabiliyordu. Kolunu ağzına götürdü, öylece bekledi. Kendi kanını içecekti. Daha evvel denemediği, denendiğini duymadığı bir yöntemdi. Albanın karşısında ölümü beklerken dahi bunu yapmak, aklına gelmemişti. Ancak bir kara albıs farklıydı. Ona karşı soydan gelen bir düşmanlığı, kanla işlenen bir kini vardı. Gelişini sezer sezmez bedeni kendiliğinden harekete geçerek ayağa kalkmış, daha düşünmeden aklı ona bir fikir sunmuştu: öz kanını içmek.
Sisin en yoğun olduğu yerde, kapkara takım elbisesiyle beliren Kamer, iki soyun arasındaydı. Alban hiç düşünmeden dizlerinin üstüne çöktü ve efendisine saygısını göstermek için öne doğru iyice eğildi. Ondan gelecek emirleri bekliyordu. Aram ise kendi kanını çoktan içmiş, gücünü az da olsa toplamıştı.

Kamer, onun son gayretini saçma buldu. "Yazık, kendi kanınla zehirleneceksin! Yanında yiyecek yahut içecek yok. Civardan beslenebileceğin insan da geçmiyor." Aram'ın etrafında, bir daire üzerinde yürüyormuşçasına dolaştı. Burnuyla bir şeyin kokusunu almaya çalışıyordu. İğrengen karakteri, çehresinden okunuyordu. "Ama ta Yar-Sub'dan, atalarımın inşa ettiği âlemden gelincik getirmişsin."

Kamer'in çok konuştuğu kanısına varan Aram, ondan çok önemli şeyler öğrenmişti. Bir ubırın kendi kanını içmesinin zehir etkisi yapacağını ilk kez duyuyordu. Üstelik bu zehirlenme için özel bir panzehir almasına gerek yoktu. Beslenmesi yeterliydi. Gelincik çayı da az ya da çok işe yarayabilirdi. Ne var ki, zehrin etki hızını bilmiyordu. Bu nedenle ne kadar hızlı davranırsa elindeki imkânı o kadar iyi kullanabilecekti. Her ihtimale karşı öğrendiklerini sesli olarak dile getirmedi. İlkin kara albısın niçin geldiğini öğrenmeli, lüzumu olmayacak savaştan kaçınmalıydı.
Kamer'in dikkatini ay çekti. Nasıl da lekesiz bir pırıltısı vardı! Boşuna ismini ondan almamıştı. Korkusuzdu. Kuytuda gizlenmiş korkak liderlerden çok farklıydı. Soyların üstündeki tahtına kurulmuş, şanlı bir lider gibi herkese yukarıdan bakıyordu. Muazzam görünüşüne herkes hayran olmalıydı. Göz kamaştıran ışığı, muhtemel herkesi nefessiz bırakmıştı. Böylesine asil birinin beceriksiz astları olması, mükemmel yapısına tersti. Sol elini uzatarak Köktürkçe bir efsun mırıldandı.

yir sayu barmış yablak ölüg
yir sub yir bulgakın üçün arta
(Her yere gitmiş sefil ölü!
Yer-su, yer karıştığı için tahrip ol!)

Başparmağından bir yılan gibi çıkan katran karası sıvı, üçe ayrıldı. Biri albanın kulağından girerek beynini tüketti. Bir diğeri yüreğini yedi bitirdi. Albanın başparmakları da kalan son katran karası sıvının içinde yok olunca Yırtıcı'nın hayatı, tıpkı Ağıtçı'nınki gibi ölümle sona erdi.

Kamer, Fulya'nın iskeletine yaklaştı. Öfkeden deliye dönecek gibiydi. Bu nasıl bir histi? Mükemmeliyetçi onurunu koruyabilmek için öldüremiyordu bile. Bir kadın yüzünden gururu nasıl da zedelenmişti. Öfkeden geberecekti sanki. Bir ölüm efsunu daha okumaya başladı. Oradaki ubırı da öldürecek, belki bu sayede biraz olsun sakinleşebilecekti. Efsunun son sözleriyle birlikte arkasına döndü ama bu kez resmen çıldırdı. Ubır ortalarda yoktu, kaçmıştı. Delice bir bağırışla geceyi yararak efsunu ağaçlara yöneltti. Katran karası, yılanımsı sıvılar oradaki ağaç topluluğunun bir kısmını tamamen yok etti.

"Lanet olsun sana, Fulya!" diye bağırdı tekrardan. Önce Ağrı Dağı'nda, şimdi de İstanbul'da aynı hazin sonu yaşıyordu. Yaptığı her şey, bir kadın yüzünden mahvoluyordu. Gökteki ay bile moralini düzeltmeye yetmedi. Öfke içinde yürüyerek oradan uzaklaştı.

ww


Bölüm kısa diye bir bölüm daha yayımlayacaltım ama gelecek bölüm final ve Ramazan'ın ilk gününe denk geliyor.
Vazgeçtim 🤣🤣🤣

SAKLI SOYLAR ¤ Yar-Sub ÇatlıyorWhere stories live. Discover now