Bölüm 31 - Albanlarla Savaş

56 10 5
                                    

Bol keyifli okumalar^-^/

ww

Sevda tarafından geri çekilmeseydi kolunu kaybedecekti. Kemal “Kahretsin! Konuşmaya fazla daldık.” diye serzenişte bulununca Aram, neden albanların varlığını hissetmediklerini anladı. Bir şeye fazla odaklarında kalan duyuları körelirdi. Arabada yanan kişinin Fulya olma ihtimaline kendini fazla kaptırınca alban gibi dehşetli bir soyun farkına varamamıştı.

“Iyy, fazla çirkinler!” dedi Uraz öğürür gibi bir hareket yaparak.
Onun aksine Kemal içten içe korkuyor, onların tehditkâr havasından kaçmak için kendiyle mücadele veriyordu. Aram'a sadakati olmasa arkasına dahi bakmadan kaçıp giderdi.

“Ne yapacağız?” Karate bilen Uraz, saldırı pozisyonunu almıştı. Diğer ikisi yumruklarını kaldırmış, bekliyordu.

Karşılarında yalnızca bir değil, iki alban vardı. Onları kandırma ihtimalleri de zayıftı. Zira albanlar, tüm dikkatini onlara veriyordu. Ters dönmüş gözleriyle saçtıkları korku, tahammül edilir gibi değildi. Aram “Savaşacağız.” dedi. “Başka çaremiz yok lakin öncelikle kulaklarınızı tıkayın. İlk hedefiniz Ağıtçı olmalı.”

Uraz “Hangisi Ağıtçı?” diyerek kendisine doğru atılan dikenli topuzdan kurtulmak için geriye sıçradı. İnsanken cesedi mezara konulunca kanguruya dönüşmüş ve ona ait birtakım güçler elde etmişti. Dönüşünce karnında kandan bir cep ve arkasında kalın bir kuyruk oluşmuştu. Diğerleri gibi o da kıyafetinden parçalar yırtmış ve kulaklarına tıkmıştı. Buna rağmen sesleri fazla kesememişti. Aram'ın “Birazdan ağıt yakacak olan.” dediğini bile duymuştu. Bu yüzden Ağıtçı'nın dudaklarını kıpırdattığını görünce kulağına taktığı parçaları iyice itti. Sesler neredeyse tamamen kesilmişti.

Kemal de hemen dönüşmeyi seçti. Bir bukalemun gibi yere çöktü. Dört ayak üzerindeydi. Kuyruğu vardı. En önemlisi de tüm bedenini incecik bir cam gibi saran kan, bulunduğu yerin rengini almıştı. Ubırın varlığı iyice silikleşmişti.

Albanlara gelince; Ağıtçı onlardan biraz geri duruyor, tersine dönmüş gözleriyle olacakları anbean takip ediyordu. İki topuzu ellerinden aşağı doğru sarkan Yırtıcı ise kendisinden uzaklaşan ubırlara tekrar yaklaşıyordu. Hiçbir hareketi ivedi değildi. Herhangi bir aciliyeti yoktu. Koca cüssesinin getirdiği hantallığı aşmaktan sakınıyordu. Kuduz bir köpek gibi hırıldıyor, çürümüş ceset gibi kokan nefesiyle havayı kirletiyordu. Gözleri yalnızca Aram'ın üzerindeydi. Onun yüzünden Taşkapı'yı terk etmiş, görevini ihmal etmişti. Efendisi olan kara albısın emrinden sırf onun yüzünden çıkmak zorunda kalmıştı. Nefesi sıklaştı. Kötü kanı kaynadı ve hareketlerine biraz hız vererek Aram'a saldırdı.
İki soy arasındaki gerilimli anlar nihayete ermişti. Aram, gelen saldırıyı karşılamadı. Ubırlar genel olarak öreklerin yarı gücündeyse öreklerin gücü de albanlarınkinin yarısı kadardı. Yırtıca'ya karşılık veremezdi. Bu yüzden de ondan kaçtı.

Diğerlerinin güçlerini düşündü. Saldırmak mantıklı bir hareket olmazdı. Aralarında yalnızca Uraz'ın dönüşümü fiziksel güç sağlıyordu. O da şimdiden kullanmıştı. Hem ubır olalı ne kadar zaman olmuştu ki? İkinci kez kullanması zaman alacaktı. Sevda, bir semenderin zehrine sahip ancak albana yaklaşabilmesi için diğer üçünün yem olması gerekirdi ki bu da aralarından en az birinin ölümü demekti. Kemal ise konu gizlilik oldu mu mükemmel bir yeteneğe sahip olsa bile saldırılar için uygun ubır adayı değildi.  Kendisine gelince; bir karga, akıllı olmalıydı. Aram da mantığını seçti ve  sesini duyurabilmek maksadıyla iyice yükselterek diğerlerini bir kez daha uyardı. “Sakın savaşa girmeyin! Fırsatını bulduğumuz an kaçacağız.”

SAKLI SOYLAR ¤ Yar-Sub ÇatlıyorWhere stories live. Discover now