Bölüm 7 - Zihinde Gezinenler

105 11 37
                                    

Keyifli okumalar^-^/

ww

Korku, elemdi. Korku nice canlının hareketlerine ket vuran zincir, hisleri dar bir açıya kıstırmış kementti. Varlığı, nefessizlik demekti. Bir yere uğradı mı zaman durur, onun haricindeki her şey önemini yitirirdi. Fakat yokluğu da sınırsız bir ferahlık, dizginlenemeyen gafletti. Necip'in gidişiyle Narin evvela ferahlığı yaşıyordu. Sonra ise evde yine tek başına olduğunun farkına vardı.
Kahvaltıda fazla bir şey yiyemedi. Masayı toparladı, mutfağı düzenledi. Tekrar salona dönerek bilgisayarını bacaklarının üzerine koydu.

Öncelikle Yar-Sub'u araştırdı. Tam da tahmin ettiği gibiydi. Yir-Sub ya da Yer-Sub olarak da yazılan kelime, Yer-Su anlamı taşımaktaydı. Fakat verilen açıklamalarda pek bir şey bulamadı. Yalnızca mitolojiyle alakalı kısa bilgiler vardı. Türk ve Altay mitolojisine göre Yar-Sub, bir doğa katmanıydı. Bu yerin aslında bir kült olduğundan bahsedenler olsa da detaylı bilgiler yoktu. Tengricilikte doğa ruhlarına ait katman diye geçerdi. Oysa Necip'e dokunabilmişti. Ruhtan ziyade insan gibiydi.

Umutsuzluk içinde bir sonraki kelimeyi araştırdı: Ubır. Karşısına yine mitoloji çıktı ve aynı şekilde fazla bilgi yoktu. Çok yedikleri için obur da deniyordu. Günahkâr kişilerin öldükleri zaman mezarlarında bir hayvan şekline büründükleri ve ubıra dönüştükleri yazıyordu. Kimilerinin uçabildiği, aylarca hareketsiz kalabildikleri de verilen bilgiler arasındaydı. Ancak okuduklarının neredeyse hiçbiri Necip'i tanımlamıyordu. Küçük çocuğun ne uçtuğuna ne de uzun süre hareketsiz kaldığına tanıklık etmişti. Sadece çok hızlı hareket ettiğini biliyordu. Bir insandan beklenmeyecek kadar hızlıydı. Bunun mezarda hayvan şekline bürünmeleriyle bir ilgisi olup olmadığını düşündü. Nihayetinde çok hızlı hayvanlar vardı. Herhangi bir sonuca varamayınca araştırmaya devam etti. Türk ve farklı kültürlerin mitolojilerinde bu kelimeye rastladı. Baktığı her yerde ubır, vampir olarak da nitelendiriliyordu.

“Daha neler!” dedi gülerek ve sayfayı kapattı. Bugün dışarı hiç çıkmayıp, biriken makaleleri çevirecekti. Böylece dışarıdaki tehlikeli hayattan biraz olsun uzaklaşabilirdi.

İlkin yarım kalan çeviriyi tamamlayamaya uğraştı. Eski İngilizce ile yazılmış metindeki bazı paragraflar Köktürkçe yazılmış öyküler içeriyordu. Ergenekon destanından alıntılar da vardı. Metnin yazarı belli değildi ancak onun Avarlar döneminde yaşamış, adı sanı unutulmuş bir seyyah olduğu düşünülüyordu. Daha detaylı verilere ulaşmak için metnin çevrilmesi ve kullanılan kelimelerin irdelenip Köktürkler döneminde nasıl bir yapıda kullanıldıklarının çözümlenmesi gerekiyordu. Tüm bunları göz önünde bulundurarak İngilizceye çevirmeliydi.

Ne var ki zihni onu sürekli dün ve bugün yaşananlara götürüyor, işini yapmasına mâni oluyordu. On dakikadır aynı cümlede takıldığını nihayet fark edince çabalamaktan vazgeçti. Koltukta sürekli aynı pozisyonda durduğundan dolayı boynu ağrımıştı. Bilgisayarını masanın üzerine bıraktı. Ağrıyan bölgeleri biraz ovdu. Birkaç boyun egzersizinden sonra kendine bir fincan kahve pişirerek bilgisayarının başına döndü. İlk yudumu alırken gelen çeviri isteklerini taradı. Daha kolay bir yazı istiyordu. Sonra isimsiz bir adresten bu sabah gelen e-postayı gördü. Merak edip açtı. İçindeki mesajı okumak, saniyelerini dahi almayacak kadar kısaydı.

BK(2)6

Ne olduğunu çözmeye çalıştı. Kahvesi soğudu, bilgisayar ekranına bakmaktan gözleri yoruldu ama Narin, şifreli yazının anlamını çözemedi. Elini ağrıyan boynuna tekrar götürdüğünde mırıldandı.

“Neden açıkça yazmazlar ki?”

Çeviri yapmaktan da vazgeçti. Romantik bir film açtı. Daha yarısına gelmeden uyuyakaldı. Uyanınca aklında yine aynı kısa e-posta vardı.

SAKLI SOYLAR ¤ Yar-Sub ÇatlıyorWhere stories live. Discover now