Bölüm 28 - Tumarın Gücü

58 8 26
                                    

Umarım güzel ve hoşça vakit geçirirsiniz^-^/

ww

Şile'de günün her saati, ışıkların açık olduğu bir bina; hastane. Durumu ağır ya da hafif, her hastanın geldiği bu yere Semih de Erman'ı getirdi. Hemen çalışanlardan yardım istedi ve görevdaşını bir sedyeyle taşıttı. Nöbetçi hekime, arkadaşının yaraları hakkında bilgi vermeyi de ihmal etmedi. İçgüdüsü bir an evvel buradan ayrılması yönünde salık veriyordu. Her an bir avcı buraya gelebilirdi ya da Erman tahmininden erken uyanıp Makam’dakileri uyarabilirdi. Eğer böyle olursa yakalanırdı. Aslında yakalanacağını bilmek için içgüdüye ihtiyacı yoktu. Liseden beri Avcılık Makamı tarafından eğitilmişti. Onların nasıl çalıştığını gayet iyi öğrenmişti. Ancak Semih'i orada, içinde bulunduğu tehlikeye rağmen hastanede tutan bir neden vardı: Erman'ın iyi olup olmayacağını öğrenmek. Hiç değilse hayati tehlikesi olmadığını duymak istiyordu. Aksi halde buradan ayrılamazdı. Yılların getirdiği bir arkadaşlıkları vardı. Onu öylece bırakıp kaçamazdı.

Telefonunu çıkardı. Fulya ile bugün çektirdiği fotoğrafa baktı. Akşam karanlığı henüz çökmemişti. Kolunu Fulya'nın boynuna dolamış, beraberce bir ağaca yaslanmış ve fotoğraf çekmişlerdi. Sevgilisinin gözlerinin içi gülüyordu. Nasıl da mutluydu! Kendi de aynı mutu taşıyordu. Keşke zaman bu fotoğrafta takılı kalsaydı, diye sitem etti sessizce. Hem Fulya hem de Erman ile barışık olduğu son zamandı bu. Belki tekrarı bir daha yaşanmayacak değerli bir zamandı. İki tarafa da ihanet ettiğini unutmuştu burada. İlk ihaneti Fulya'ya idi. Kayıp iki kişiden geriye yalnızca o dönmüştü. Kaybolduğu gece, Yar-Sub  çatlamıştı. Süheyla hâlâ kayıptı ancak Fulya, İstanbul’daki evinde yaşamaya devam ediyordu. Tesadüflere inanmayan Avcılık Makamı tarafından izlenmesi kararı alınmıştı. İzlemek için gönüllü olan da kendisiydi.

Evden çıkmaması, perdelerin sürekli örtülü olması, doğalgazın kullanılmaması... Daha nice ayrıntılar, Fulya'nın üzerindeki şüpheleri arttırıyordu. Ubırlar soğuğa dayanıklı bir soydu. Kış mevsimi, doğalgaza ihtiyaç duyacakları kadar soğuk geçmiyordu. Genelde geceleri harekete geçer, gündüzleri pek ortaya çıkmazlardı. Çünkü insanlar geceleri yorgun düşer, uyurdu. İnsanların gözleri karanlıkta iyi görmezdi. Ubırlar bu fırsattan her daim yararlanmıştır. Dağlarda avlanır, beslenirlerdi ama evde beslenirken de izlenmek istemezlerdi. Yoksa canavar oldukları açığa çıkardı. Bu yüzden perdeleri kapalı olurdu.
Tüm varsayımlar bir yana, Fulya'nın ubır olduğunu netleştiren asıl ayrıntıyı ona temas etmesiyle yakalamıştı. Soğuktu. Sıradan bir ubırdan daha soğuk. Ama her veriyi ince eleyip sık dokuyan Avcılık Makamının aklına düşmeyen bir ayrıntı vardı. Semih, ne zamandır Fulya'ya âşıktı! O kadar ki, onun ubıra dönüştüğünü sanması bile aşkında herhangi bir dalgalanmaya sebep olmadı. Bu da onun Avcılık Makamına ihanet etmesinin asıl müsebbibiydi.

“Hiçbir yere ait değilim.” dedi kendi kendine.

“Bir şey mi dediniz?”

Semih şaşkınlıkla başını kaldırdı. Yeşil bir hastane kıyafetinin üzerine önlük giyen kadını tanımıştı. O, Erman'la ilgilenen hekimdi. “Arkadaşım nasıl, doktor hanım? Yaşayacak mı?”

“Hayati tehlikesi yok. İç kanama da görünmüyor. Ancak kolunda parçalı kırık, kaburgalarında da çatlak var. Ameliyat olması şart.”

“Çok şükür!” diyen Semih, ona teşekkür etti. Artık vicdanen rahattı. Gözü arkada kalmadan Fulya'nın yanına gidebilirdi. Ne var ki, her şey planladığı gibi gitmedi. Hekim onu durdurmuştu.

“Umarım arkadaşınızı ameliyat olmaya ikna edersiniz.”

Semih'in kalbi, korkuyla kitlendi. Tek dikişte bir bardak buzlu suyu bitirmiş gibi başına bir ağrı saplanmıştı. Geriye doğru gayriiradi bir adım attı. Nefessizlikten tıkanmıştı. Nihayet soluğunu bulduğunda “Kendine mi geldi?” diye sordu.

SAKLI SOYLAR ¤ Yar-Sub ÇatlıyorWhere stories live. Discover now