5. BÖLÜM: DART TAHTASI

Start from the beginning
                                    

"Dikkat et de ağacın dalları bir yerlerini çizmesin küçük kız," dedi tehditkâr bir sesle.

İçerideki oksijenin azaldığını fark ettiğimde spor çantamı yere attım ve sırtımı metal duvara verip olduğum yerde aşağı doğru kayarak yere oturdum. Karan Çakıl'ın düz bakışları üzerimdeydi. Dizleri karnıma çektikten sonra çenemi dizimin üzerine koydum ve kafamı oynatmadan yalnızca gözlerimi kaldırarak Karan Çakıl'a baktım. Kara kıyametleri hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyor gibi beni inceliyordu. Şu an yüzümdeki en ufak kusuru bile net bir şekilde görebildiğinden adımın Asi Merve olduğu kadar emindim.

"Oksijen yok denecek kadar az," diye söylendim aynı şekilde ona bakmayı sürdürürken. "Az nefes alın Karan Bey. Burada yaşlı patronumla birlikte ölü bulunmak istemiyorum."

Sol kaşı alayla havaya kalktı ama bu alayın içerisine biraz da sorgu eklemişti.

"Yaşlı patronun mu?"

Alt dudağımı üst dudağımın altına aldım ve başımı sallayıp ona atabildiğim en yapmacık masum bakışı attım.

"Evet, yaşlı patronum."

"Emin ol ufaklık..." derken gözlerini benden çekti ve asansörün kapısına çevirdi. Bu açıdan bakıldığında onun yalnızca profilini görebiliyordum. "...henüz ergenliğini atlatamamış küçük bir kız çocuğuyla asansörde ölü bulunmak benim için de çok gurur kırıcı olurdu. Olgunluktan uzak küçük bir kızla olduğumun düşünülmesini istemem."

Gözlerimi devirerek, "Bunun olgunlukla ne alakası var?" diye sorduğumda kara kıyametleri omzunun üstünden yüzüme döndü, gözlerimin tam içine baktı. "Hem ne düşüneceklermiş?"

"Burada nefessiz kalıp, kalp krizi geçirene kadar ne yapmış olabileceğimizi elbette sorgulayacaklar, biliyorsun değil mi?"

Gözlerim şokla irileşti, dudaklarım aralanırken bir an öyle kalakaldım. Karan Çakıl yüzümün aldığı şekle bakarken eğlenmiş gibi görünüyordu. Ardından hiç ummadığım bir şey yaptı ve bir iki adım geri atıp sırtını duvara yasladı. Tıpkı benim gibi sırtını metal duvarda kaydırarak yere oturduğunda aramızda neredeyse bir karışlık bir mesafe vardı ve eli hemen elimin yanında duruyor, parmak uçları parmak uçlarıma değiyordu. Parmak uçlarından parmak uçlarıma akan bu şeyin adı neydi bilmiyordum ama elektriğe tutulmuşum gibi hissettirmişti. Avuçlarımı toprağa sürtme isteğiyle dolup taştım. Kafasını sert bir şekilde metal duvara vurduktan sonra omzunun üstünden bana baktı. Çenesini sol omzunun üzerine koymuştu ve bu açıdan bakılınca tıpkı küçük bir erkek çocuğuna benziyordu.

"Hadi bana bir şeyler anlat," dedi doğrudan gözlerimin içine bakarken. Nefesinin sıcak ayazı doğrudan yüzümü hedef alıyor, tenimin altındaki kanın uğuldamasına neden oluyordu. "Aksi takdirde oksijensizlikten değil, sıkıntıdan öleceğim. Çok suratsızsın."

Tok bir sese sahipti. Sesindeki tınıydı belki de saçma sapan kelimeleri bile büyülü birer cümleye, ardından ilgi çekici bir metine çevirip önüme seren. Tek kaşımı kaldırdım.

"Bana suratsız demeden önce aynaya baktınız mı siz hiç?"

Kademsiz kıyamet karası gözler bir an dudaklarıma kaydı, ardından hemen gözlerime geri tırmandı. Bu hareketi anlamsızca kalbimin hızlanmasına sebep olurken, düşüncelerim, dengesini kaybetmiş sallanan inşaat tuğlaları gibi etrafa saçılıp paramparça olduktan sonra dağıldı.

"Fırsat buldukça aynaya bakıyorum," dedi düz bir sesle. "Ve aynada çok yakışıklı bir adam görüyorum."

"Kendini beğenmiş zengin züppe!" diye bağırdı bilinçaltımda yaşayan, sesini çok nadir zamanlarda bana duyuran diğer Merve.

ASİ ÇAKILTAŞIWhere stories live. Discover now