46. BÖLÜM: SOLUK

Start from the beginning
                                    

Bekir'in gözleri bana doğru kaydı, dudakları yukarı kıvrılınca küçücük bir çocuğa da mahkeme duvarı gibi bir suratla bakmamam gerektiğini kendime hatırlatıp hafifçe tebessüm ettim.

"Yengenin de daniskasını bulmuşsun be abi," dedi hayran gözlerle bana bakarak.

"Hadi lan oradan, inersem alırım seni ayağımın altına ha," diye homurdandı Karan. "Basın gidin oynayın topunuzu."

Çocuklar gülüşerek oyunlarına döndü. Karan aracı çalıştırıp dar bir araya girdi, hemen sokağın ortasında duran, kalın gövdeli, dalları neredeyse hemen karşısındaki evlere kadar uzanan oldukça yaşlı ve büyük görünen ağacın önünde durdu.

Şu an Kayseri'de olduğumuzun farkındaydım ama bu konunun üstünde durmadım.

"Hazır mısın?" diye sordu Karan kısık bir sesle. Bana değil, önüne bakıyordu ve elleri direksiyonun üstündeydi.

Bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Neye?"

"Kanımla bağlı olduğum insanları tanımaya."

Duraksadım. Gözlerim hâlâ onun düzgün profilindeydi. Bana hiçbir şey söylemedi, başka bir açıklama yapmadı. Araçtan indiğimizde soğuk o kadar keskindi ki, bir an olduğum yerde donup kalacağımı sandım. Karan'ın büyük eli elimi yakaladı, benim elim onun elinin içinde küçücük kaldı ve birlikte yürümeye başladık. Ahşap evlerin duvarları birbirine o kadar yakındı ki, ilk bakışta hepsi aynı binayı oluşturuyormuş hissi veriyordu ama aslında hepsi farklı hanelerdi.

Karan üstünde asma kilit olan, çift kanatlı büyük ahşap kapıyı itti ve gözlerimin önüne önce büyük bir bahçe, ardından da bahçenin ortasında duran süs havuzu gerildi.

"Bahçe kapısı açıldı Fatma!" diye bağırdı yaşlıca bir kadın.

"Bakıyorum ben!" Sesin geldiği yöne baktım, bir kadın aralık duran kapının önünde dikilmiş bize bakıyordu. Gözleri irice açıldı, başındaki örtünün ucuyla dudaklarını kapatıp, "Aboo!" diye bağırdı. "Karan gelmiş Karan!"

"Karan mı geldi?" Yaşlı kadının büyük bir patırtı çıkararak merdivenlerden indiğini gördüm. Karan gözlerini kısaca bana çevirdi, gözlerinin içine şaşkın şaşkın baktıktan sonra bakışlarımı aniden bize doğru koşmaya başlayan yaşlı kadına çevirdim. Başındaki tülbent omuzlarına kadar düşmüştü, uzun saçlarını melik örmüştü ve saçlarının dipleri bembeyazken, uçları kınalı ve turuncuydu. "Oy nenesinin kuzusu gelmiş, oy!" Kadın beni yok sayarak Karan'ı kollarının arasına çekti. Bir an duraksadım. Bu kadın Yaşar amcanın eşi miydi yani?

Karan yavaşça kadından ayrılıp bana baktı. "Meral halam, dedemin ablası," diye fısıldadı.

Meral teyze bana bakıp, "Gelin kızım değil mi bu?" dedi, öyle içten gülümsüyordu ki. Aniden elini yüzüme kadar soktu. "Öp bakayım halanın elini, nene de diyebilirsin sen bana. Bu oğlana bir alıştıramadım, kendime nene dedirtemiyorum..."

Kadının bana uzanan eline alık alık baktım. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum, kaybolmuş gözlerimi Karan'a çevirdiğimde, Karan gözlerini kısıp çenesiyle halasının elini işaret etti. Öpmemi mi istiyordu? Bakışlarımı tekrar kadına çevirdim, birkaç saniye ona baktıktan sonra yaşlı ve kınalı elini avucuma aldım, öpüp başıma koydum. Kadının gözleri aniden doldu, kafamı kaldırdığımda yanaklarından yaşlar süzülüyordu.

"Oy kurban olduğum," dedi kadın beni aniden kendine doğru çekip sevecen bir şekilde kucaklayarak. "Nasıl da güzelsin. Maşallah, fidan gibisin!"

ASİ ÇAKILTAŞIWhere stories live. Discover now