43. BÖLÜM: RÜZGÂR GÜLÜ

En başından başla
                                    

"Dün geceden beri yatıyorsun," dedi sakin bir sesle.

Gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi açıldı. "Ne?" Yattığım yerden doğrularak kalktım, sırtımı yatak başlığına yasladım. "Hiç uyanmadan?"

"Bir şeyler sayıkladın," dedi Billur donuk bir sesle. "Öyle işte."

Sayıkladığım şeylerin içeriğini sormaya korkuyordum. Billur'un ifadesine bakılacak olursa, duymak isteyeceğim şeyler de değildi zaten. Sessiz kaldım, Billur da bu sessizliğe sadık kaldı ve gözlerimizi farklı noktalara çevirdik.

"Telefonum dünden beri kapalı yani..."

"Defne geldi sen uyurken," dedi. "Okulda çıkan olayı anlattı bana. O yanağının hesabını sormayacağım sana ama eğer yapan o estetik güzeliyse, onu parçalarım. Hoş, hiçbir plastik cerrahı onu bir şeye benzetemez. Allah vurmuş ona vuracağı darbeyi."

Gülmemek için kendimi zor tuttum. "Burnu kırılmış," dedim. "Ciddi ciddi estetik müdahale yapılacakmış."

"İstese seni mahkemelerde süründürebilir," diye dalga geçti Billur. "Ama hâkim onun burnunun ilk hâlini görürse, kesin seni tebrik eder ve sana teşekkür etmesi gerektiğini söyler..."

"Bak bak, gıybetlere bak," diyerek girdi Bedirhan içeri. Hızla battaniyeyi üstüme çektim. Elinde bir tepsi, tepsinin içinde beyaz bir kâse vardı. Kâsenin içinden beyaz buhar tütüyordu. Tavuk bulyonun kokusunu alınca yüzümü ekşittim. "Hiç buruşturup babaanne götüne benzetme o suratını," diye çemkirdi Bedirhan. "Yiyeceksin bu zıkkımı vileda sopası." Bana pis pis baktı. "Yiyeceksin, duydun mu? Yiyeceksin. Yiyeceksin." Büyücü edasıyla kötü bir kahkaha attı. "Yiyeeeceeeksiiiiin!"

Billur da ben de ona düz düz baktık.

"Tükürüğüm şifan olsun," dedi Bedirhan ağzını kâseye yanaştırarak.

"Ya iğrençleşme!" diye cırladı Billur. "Pislik ya."

"Pislik sensin be, mikrop seni."

Önce önümdeki tavuk bulyon kokan çorbaya, sonra da Bedirhan'a baktım. Şu an hiç mutlu değildim. "Bakma öyle ölü balık gibi," dedi Bedirhan. "Ben mi içireceğim bir de? Kaşık falan nasıl kullanılır biliyorsundur herhâlde? Ay yoksa sen kâseyi, çanak gibi avuçlayıp ağzına dayamayı mı düşünüyorsun? Höpürdet, tam olsun."

"Midem bulanıyor."

"Sakın ola ki ağzından ya da herhangi bir yerinden çıkacak olan pis sıvıyı, iğrenç atığı benim çarşaflarıma bulaştırayım deme. Yemin ederim klorakla dezenfekte ederim seni."

Elime kaşığı aldım çünkü almasaydım muhtemelen kaşığı ağzıma sokmaya çalışırken beni boğacak bir adet Bedirhan hemen dibime sokulmuş, dikkatli gözlerle bana bakıyordu. Sanki dibime girmiş olması yetmemiş gibi bir de gözlerini sinsice kısmıştı. Utanmasa büyüteç alacak öyle bakacaktı. Billur ayağa kalktı. Zorlanarak da olsa çorbadan birkaç yudum içtim, bulantım biraz olsun hafiflemişti ama ağzımın içinde hâlâ acı bir tat geziniyordu.

Kan ve ateşin resmi sanki zihnime çizilmişti.

Aklım fikrim Karan'daydı. Babasını gördükten sonra değişen ruh hâli, öfkesini kusarkenki korkunç gölgesi aklımın ucundan çıkmıyordu. Nasıl bir şeyle savaştığını az çok tahmin edebiliyordum.

Bedirhan, "Yaşar Bey geldi bugün salona," dedi Billur'a bakarak. "Kızıl Cehennem de gördü."

"Evet." Billur huzursuz bir şekilde sırtını duvara yasladı. "Moruğun babalığı Fethiye sınırları içinde diye moruk bayağı gergin. Büyük boy moruk, bizim moruk gergin diye çok endişeleniyor. Tersi pismiş seninkinin."

ASİ ÇAKILTAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin