♾ 47. Bölüm "Günlük"

3.6K 270 115
                                    

Not: Bu bölümün bazı kısımlarında bulunan yazım hataları, bilerek yapılmıştır. Bilginize.

"Hayır Ilgaz, üvey kardeşin değil, öz kardeşin oluyor. Yani tam olarak da öy--" Sözünü kestim.

"Saçmalıyorsun şu an Sema, annemiz bir değil. Sadece babamız aynı." Ardından devam ttim. "Tabi, kardeş mevzusunun doğruluğu kesin değil ama..." diye mırıldandım.

Karşımda oturup benim gibi bağdaş kurmuş, elindeki çekirdek paketinden kaseye çekirdek çitleyen Sema'nınelinden paketi alıp bir avuç kadar çekirdek alıp çitlemeye başladım.

"Bak şimdi, şöyle düşün. Bir adam var ve bu adamın üç dini nikahlı karısı var--"

"Yuh Sema! Üç mü, niye evlenmiş o kadar?"

Verdiğim tepkiye gözlerini devirip, "Ya sanane adamın evliliğinden. Konuya odaklan." diye sinirlenmeye başlayınca dudaklarıma hayali fermuarımı çektim.

"Bu adamın, her bir kadından bir çocuğu olsun."

"Sadece üç mü?"

Bir anda dizime şamar atınca kızgınmış gibi bakışlarımı yüzüne diktim.

"İstersen adamı seninle tanıştırayım Ilgaz!" diye alay ettikten sonra avucuna çekirdek alıp paketini yanına koydu.

"Adamın her bir kadından bir çocuğu var. Bu üç çocuk ne olurlar?"

"Miras kavgasına tutuşurlar herhalde?" diye sesli bir şekilde düşündüm.

Masallarda üç oğlan olurdu ve en zekisi küçük oğlan olur ve mutlu mesut yaşardı. Diğer iki oğlan da küçük kardeşi kıskanır ve kıskançlıklarıyla kendi kazdıkları kuyuya düşerlerdi. Bildiğim buydu sadece.

"Senin kafa bi' milyon Ilgaz. Bu üç çocuk üvey kardeş olmazlar, öz kardeş olurlar. Yani birbirlerine helaller, evlenemezler."

Farkındalıkla elimi Sema'ya "işte" der gibi kaldırıp konuşmaya başladım.

"Biliyordum Seman ya!" Aydınlanmış gibi parmaklarımı şıklattım. "Kesin onunla aranı yapmam için böyle diyorsun! Zaten demiştin sen, 'Hakan'daki yakışıklılık kimsede yok.' diye."

Ben böyle söyleyince sinirleneceğini düşünmüştüm fakat hayır, sırıtıyordu. Dudağının sağ tarafını şeytani bir şekilde kıvırınca bakışlarından bir an kormadım değil.

"Ben etmek flört, senin hoşlaştığın adamın kuzeniyle. Onu sevmiyor ben ama hoşlanıyor olmak. Yakında olacak sevmek ben ve hoşlaştığın adamı kuzeni. Çaktin?"

Sahtekar bir şekilde aksanını değiştirerek konuşunca konunun değişmesi işime gelmişti. Ama Sema ne diyordu böyle?

"Ne?" Elimdeki çekirdekler elimden düştükten sonra ayağa kalktım.

Bön bön yüzüme baktı önce. Çekirdeği ağzına yaklaştırıp dişlerinin arasına koydu, "çit çit" sesi geldikten sonra çekirdeğin kabuğunu yıllar önce izlediğim mahalle dizisindeki Pembe'nin Fatoş'un yüzüne tükürdüğü gibi tükürdü. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırıp, kolumun iç kısmıyla yüzümü sömürdüm.

"Ne ne? Hoşlaşıyoruz işte. Aynı sen ve Hazar gibi."

Biz Hazar'la hoşlaşmıyorduk ki! Sema'nın anlamadığı şey buydu. Ben hoşlanıyorum diye karşı taraf da benden hoşlanacak diye bir kaide yoktu. Hazar hoşlansaydı eğer, belli etmez miydi? Tabi ben de belli etmemeye çalışıyordum ama ne kadar becerebildiğim tartışılırdı.

AldatılıyoruzWhere stories live. Discover now