♾ 34. Bölüm "Dalin mi? Kısım II"

7K 513 80
                                    

Aynanın karşısına yedinci kez daha geçtim. Hayır yani, ne var?

Saçlarımı hafif nemli birkaç tutamı alnıma düşmüştü. Bozmadım. Bacaklarımı saran siyah pantolon, siyah ceket içinde beyaz bir tişört gitmiştim. Belki bir akşam yemeği için olmamış olabilirdi ama ben rahatlığa alışık bir adamım. Bu yüzden kimse kusuruma bakmasındı. Aslında en sevdiğim dört renkten ikisini giymiştim. Siyah ve beyaz. En sevdiğim iki rengi giymedim çünkü akşam yemeği için uygun olmayabilirdi. Garantiye aldım kendimi.

Kafamda susmayan iç sesler de annem de başımın bela mıknatısı konumunda yer alıyorlardı. Annem benim zayıflığımdan faydalandı. Üzüldüm mü, evet. Ağrıları olduğunu düşünmüştüm. O sırada her şeyi bülbül gibi şakımıştım. Ama anneciğim, intikam soğuk yenen bir yemekse ben seni çiğ çiğ yerim.

Sen daha oğlunu tanımamışsın, hahayyyttt!

Şeytan Tüylü iç ses sen miydin?

Hayır, ben Melek Tüylü iç sesim. Neden sordun ki.

Şeytan Tüylü iç ses gibi konuştun.

Ama ne yapayım yani, biraz hak veriyorum. Yani annenin yaptığı çok kötüydü. Ben bile alındım, gücendim hıh.

Hıh mı?

Evet?

Şeytan Tüylü iç ses nerede peki?

O uyuyor. Ilgaz'la aranı yapmazsam olacaklardan ben sorumlu değilim, dedi. Sonra da uyudu.

Tamam be kes! Size ne Ilgaz'dan?

İç sesinden Ilgaz'ı mı kıskandın sen hahayyyt.

İç sesim kıskandırma çabalarına devam ederken, ben ne mi yapıyorum? Aynanın karşısında otuz diş gülümsüyordum. Otuz iki değil, çünkü arkadaki yirmilik dişlerimden ikisini çektirmiştim. Acıyordu, bu nedenle otuz diş gülümsüyorum.

Bize ne senin dişinden?

İç sesle konuşup delirmektense odadan çıkıp mutfğa ilerledim. Annem, o sırada tencereden sarmaları cam bir kaba transfer ediyordu. Anneme doğru yaklaşıp, "ANNE!" diye bağırmamla annemin elindeki çatalın halıya düşmesi, annemin küçük(!) çaplı çığlığı, çatalı düşürürken bir tane de sarmanın düşmesi, bununla beraber halının pislenmesi... Sonra ne mi oldu? Annem bana döndü. Beni görünce de güldü. Kafama bir şaplak yemeye kendimi o kadar hazırlamıştım ki annemin eli hafif nemli saçlarımı okşayınca irkildim.

"Annem, sen ne güzel bir şeysin ya?" Kaşlarımı olabildiğince çattım. Ne yapıyorsun anne?

"Anne, o... o elin yağlı mıydı?"

Güldü ama bu gülüş oy benim oğluşum gülüşüydü. Hiçbir art niyet barındırmadığına eminim.

"Elimi değdirmedim bile oğluşum. Bak, çatalla koyuyordum." Kaşlarıyla halıdaki vehameti gösterdi. Aslında şu an bana kızması gerekiyordu. Ne olmuştu?

"Anne?" Bir yandan saçlarımla oynarken cevap verdi.

"Söyle annem?" Annemden uzaklaşıp yerdeki sarmayı kaldırdım, besmele çekip çöpe attım.

"Halıyı sileyim mi?" Bunu sordum. Çünkü halısı yağ olmuştu. Sinirli bir şekilde bakmasını bekliyordum. Ama aynen şöyle dedi.

"Ben silerim Hazar. Sen randevuna geç kalma."

Sinirli bir görünüm vermeliydim.

"Randevu değil anne. Akşam yemeği." Elini hırkasının cebine attı. Sonra da, telefonum!
"Telefonumun sende ne işi var anne?" Cevap verdi hemencecik. Vermese olmazdı zaten. Allah'ım yaaarebbim yaa resulalllaaaah yaaggg!

AldatılıyoruzWhere stories live. Discover now