26

788 97 6
                                    

JAEMİN

Gergince ellerimi pantolonuma sildim. Jeno ile kütüphanenin önünde buluşacaktık ve şoför neredeyse varmak üzereydi. Haechan'ın olmayacak olması beni daha da geriyor ve korkutuyordu.

Ama o Jeno'ydu.

Ona güvenebilirdim.

Hem Haechan da güveniyordu. Yoksa beni tek başıma yollamazdı. Kafamı cama çevirdiğimde yağmurun yağmaya başlamasını izledim. Yağmurlu havaları sevmezdim. Sonunda kütüphanenin önünde durduğunda şoförün elinde şemsiye ile kapımı açmasını bekledim.

"Teşekkür ederim." dedim yavaşça. "Siz gidebilirsiniz."

"Arkadaşınız ile buluştuğunuzda gideceğim efendim."

Anlayışla kafamı salladım ve 1 dakika bile geçmeden lüks bir arabadan inen Jeno ile gülümsedim. Haechan gibi o da ehliyetsiz araba kullanmayı seviyordu herhalde.

"Arkadaşım geldi. Siz gidebilirsiniz."

"Peki efendim."

Arabaya binen şoförümüze bir kez daha gülümsediğimde Jeno ıslanarak bana doğru geliyordu. Üşütmesini istemediğim için koşar adımlarla ona doğru ilerledim. Sonunda şemsiyenin altına girdiğinde burun buruna kalmıştık.

Hiç zamanın yavaşladığını hissettiniz mi?

Hani bazı hareketler vardır, o kadar hassas ve naifçe yapılır ki ağır çekimde iş gibi hissedersiniz.

Şu an aynen o durumdaydım. Kıpırdamadan saçlarından damlayan sularla karşımda duran bu adama bakıyordum. Gözlerini gözlerimden ayırmadan bir kolunu belimin etrafında hissettim.

Nefesim biraz düzensizleşince bunu anlamasından korktum ama diğer elini şemsiyesi tuttuğum elime çıkardı yavaşça. Parmaklarımız temas edince içimde yanmaya başlayan yangın ile ne yapacağımı bilmiyordum. Benden aldığı şemsiye ile şimdi yan yana duruyorduk.

Adım attığında bende bir adım attım. Tamamen ona uyum sağlamıştım şimdi. Uyumlu adımlar ile kütüphaneden içeri girdiğimizde Jeno benden biraz uzaklaşıp üstünü silkeledi ve şemsiyeyi kenara bıraktı.

Gülümseyip öğrenci kartımı çıkardığımda o da benim yaptığımı yaptı. Kapıdan girip kendimize uygun bir yer bulduğumuzda henüz çok dolu olmayan kütüphane iyi olmuştu.

Henüz kimse konuşmamıştı. Ben hala az önceki anın büyüsünde yaşıyordum. Kalbim çılgınca atıyordu ve nefesim aşırı düzensizdi. Ellerimiz çarptığındaki anı yaşıyordum tekrar tekrar kafamda.

"İyi misin?" diyerek fısıldadı Jeno.

"İyiyim." dedim gülümseyerek. İyiydim.

"Ben bir şeyler alıp geleyim, sen yerleş olur mu?"

Kafamı salladım sakince ve o da beni bırakıp gitti. Notları masaya çıkarıp bilgisayarımı açarken Jeno elinde bir sürü abur cubur ve kahve ile içeri girdi. Sabahlamayacaktık halbuki ama çok fazla yiyecek almıştı.

"Bunlar çok değil mi?"

"Olsun." dedi dibime girerek. "Neyi tam seveceğini bilemedim."

"Fark etmez." dedim fısıltı ile. "Önce ne çalışalım?"

"Ben sana uyarım." dedi göz kırparak.

Sessizce gülüp İngilizce notlarımı çıkardım. Bilgisayardan dinleme metinlerini açıp kablosuz kulaklığımın birini ona uzattım.

Yaklaşık 3 saat boyunca minik molalar vererek çalıştıktan sonra Jeno pes etmişcesine başını masaya koyunca kıkırdadım.

"Burada bitirebiliriz."

"Olur mu?" dedi hemen.

"Tabii ki, zaten konuları bitirdik." dedim gülümseyerek. "Bir şeyler yiyip evlere dağılalım o zaman."

"Biftek?" dedi Jeno.

"Olur."

Sakince eşyaları toplamam bekledi ve hazır olan çantayı elimden aldı. Gülerek koluna girip takip etmeye başladım. Hala yağmur yağıyordu ve şemsiyemiz bıraktığımız yerdeydi.

Bu sefer şemsiyeyi tutan bendim. Arabasına kadar yürüdükten sonra eşyaları arka koltuğa bıraktı ve şemsiyeyi elimden alıp önce benim oturmam sağladı. Sonunda bindiğinde bana bir bakış attı.

"Üşüyor musun?"

"Hayır." dedim gülümseyerek. "Araban güzelmiş. Babanın mı?"

"Senin babanın." dedi Jeno.

"Ne?"

"Şaka yapıyorum." dedi gülümseyerek. "Geldiğin araba ile modeli aynı onu kast ettim."

"Aynı araba olduğunu fark etmemiştim." dedim gülerek. "Siyahı daha güzelmiş."

"Nerede yiyelim?"

Telefonumu arabaya bağlayıp navigasyon açtım. Sık sık gittiğimiz restoranın bilgilerini girdiğimde Jeno gülümseyerek sürmeye başladı.

"Ehliyetsiz sürmek nasıl bir duygu?"

"Ehliyetim mi?" dedi Jeno. "Va-yani var olup olmaması çok önemli değil. Araba lüks olunca polis pek durdurmuyor."

"Haechan da aynı şeyi söyledi."

"Yine de sen ehliyet almayı bekle."

"Peki." dedim gözlerimi kırparak.

Birkaç minik konuşmadan sonra yemek yiyeceğimiz yere gelmiştik. Sakin ve güzel bir yemekten sonra Jeno beni evimin önüne bırakmıştı.

Güvenlikle kapıyı açarken ona dönüp el salladım. Bana kafasını sallayarak veda edip gittiğinde gülerek içeri girdim. Chenle ortalarda gözüküyordu. Babam her zamanki gibi yoktu.

Umursamadan odama gittim. Çok küçük bir andı ama Jeno ile olan etkileşim beni çok fazla etkilemişti.

can't live without u '✓'Where stories live. Discover now