76

428 58 2
                                    

"Yine çok içtim hayal görüyorum." dedi Mark. "Siktir ya! Neden bu kadar gerçekçi duruyorsun Haechan?"

"Mark!" dedi Haechan. Onun konuşması ile üzerindeki şoku atmıştı. Gerçekten buradaydı. Tam karşısında duruyordu.

"Cidden kafayı yedim galiba." dedi Mark.

Haechan gözlerinin dolmasına engel olamadı. Karşısında duruyordu ya. Bulmuşlardı. Gerçekten buradaydı. Tam burada ona bakıyordu. Gözlerinin içine. Dağılmış bir haldeydi ama hâlâ aynı Mark'tı. Haechan deli gibi çığlık atmak istiyordu. Bulmuştu. Kavuşmuştu.

Mark gözlerini açıp kapattı.

"Neden kaybol muyorsun?" dedi Mark sessiz geçen birkaç dakikadan sonra yutkunarak. "Asla kaybolmanı istediğimden değil ama Haechan, seni hayal ettikçe ben kafayı yiyorum. Bu kadar gerçekçi olman..."

Haechan bir saniye bile düşünmeden onu kendine çekip sarıldı. Kollarını sıkıca dolamıştı uzun boylu çocuğa. Mark hâlâ bir şeyleri çözememişti.

"Burdayım." dedi Haechan. "Geldim. Mark, ben sana geldim."

Mark anında kollarını ona dolayıp mümkünmüş gibi onu daha da kendine çekti. Bir eli ufak olanın saçlarına giderken hala inanamıyordu. Haechan'ın şu anda kollarının arasında olması ona imkansız geliyordu.

Jeno ve Jaemin, Haechan'ın arkasında onları izliyorlardı. Hiç karışmadılar. Belki dakikalar geçti, belki saatler ama kimse bir şey söylemedi. İkili arkadaşlarının kavuşmalarına sevinmekten sadece izlemeyi tercih etmişlerdi.

Mark sonunda kendini geri çekti ve Haechan'ın yüzünü elleri arasına aldı. Yüzü kaybolmuştu o büyük ellerin arasında. O kadar gerçek hissettirmişti ki bu. Baş parmakları yavaşça onun yanaklarını okşamaya başlamıştı.

"Gerçekten sensin değil mi?" dedi Mark fısıltı ile. "Buradasın, yanımdasın, kolllarımdasın."

"Seni çok özledim ben." dedi Haechan ağlamaya başlayarak.

Mark onun gözlerinden akan yaşı silerken kendi gözlerinden akan yaşların farkında değildi. Haechan ona bir kere daha sarıldı. İkisi sesli ağlamaya başlayınca Jaemin ve Jeno onları ayırdı ve kapıdan çekerek salon olduğunu düşündükleri yere doğru götürdüler.

Haechan içeri girer girmez karşılaştığı fotoğrafı ile şok olmuştu ama hiçbir şey söylemedi. Sessizce koltuğa oturdu ve Mark'ın yanına oturmasını izledi. Jaemin mutfağa geçip onların ikisine de birer bardak su doldurdu.

"Nasıl buldunuz?" dedi Mark.

"Seni nerelerde aradığımı bilsen aklın şaşar. Her yakalamak üzere olduğumuzda kaçtığın için bu sefer girdiğimiz ülkeye sahte isim ile giriş yaptık ve sanırım bu yüzden seni şu anda burda bulduk değil mi?"

"Hm." dedi Mark sadece.

Jaemin'in uzattığı suyu içti Haechan yavaşça. Gözlerini bir saniye bile Mark'tan ayırmıyordu. Çok şey sormak istiyor ama kendini tutuyordu. Artık hiçbir şeyi sorgulamayacaktı. Sadece anı yaşamak istiyordu. Geçmiş bu dakikadan sonra onun için sadece karanlık üstü kapalı sayfalar olarak kalacaktı.

"İyi misiniz?" dedi Jaemin

"Artık iyiyim." dedi Mark.

Haechan yavaşça ellerini birleştirdi.

"Ben de."

"Güzel." dedi Jeno. "Biz mutfaktayız. Siz biraz konuşun."

Jaemin kafa sallayarak ayağa kalktı ve Jeno'nun peşinden mutfağa girdi. Dolabı açtığında karşılaştığı tek şey çeşit çeşit içkiler olmuştu.

"İçkiden başka bir şey yok." dedi söylenerek. İki tane bira alıp birini Jeno'ya uzattı.

"Otur sevgilim."

Mark yavaşça dudağını yaladı. Söze nereden, nasıl başlayacağını bilmiyordu. Aklındaki hiçbir cümleyi toparlayamıyordu.

"Bir şey söyleme." dedi Haechan. "Konuşmayalım. Ben artık hiçbir şey duymakta söylemekte istemiyorum Mark. Benim saçma inatlarım, senin kaçışların... Biz bütün savaşımızı verdik sevgilim. Artık konuşacak bir şeyimiz yok. Ben seni buldum, kavuştum. Daha mutlu olduğum bir an yok artık benim için. Biz konuşmayı beceremiyoruz zaten."

"Haechan," dedi Mark. "Ben seni çok özledim be!"

"Ben de seni seviyorum." dedi Haechan.

Özlem onun için sevgi ile eş değerdi.

can't live without u '✓'Where stories live. Discover now