"Hastaysa kapıyı neden kilitliyor?"
"Rahatsız edilmek istemiyormuş!"
"Emir, açarmısın kapıyı? Yardımcı olmak istiyorum."
"Lan, in aşağı! Karınla ilgilen! Hizmetçiyle değil."
"O benim arkadaşım!"

Arkadaş.. Bu hep böyle olacaktı zaten. Hiç bir zaman o benim sevdiğim kişi diyemeyecekti. Hep arkadaşı kalacaktım ben onun.

"Siktir git, sinirlerimi bozma benim."
Selim konuştuktan sonra Melekte katılmıştı aralarına. Kapının önünde konuşmak zorundamıydılar??
"Ne oluyor babacığım?"
"Kocanın iyi arkadaş olacağı tutmuş."
"Anlamadım."
"Emir hasta." diye cevap verdi Kıvanç.
"Oda işten yırtmak için bahane arıyor zaten."

Meleğin sözlerini duyar duymaz burdan kalkıp, kapıyı açıp kendimi ona sergilemek istemiştim.
'Bak! Bu senin babacığının bana yaptıkları! Beni bu hale o getirdi!' Demek isterdim ama bunu kardeşlerim ve Kıvanç için yapmıyordum.

"Çocuk ses vermiyor, bir şey olmuş olabilir!" Emir inat etmişti. Gitmeyecekti ben kapıyı açana kadar o yüzden "İyiyim!" diye bağrmıştım yattığım yerden.
Oda anında "Emir? İyimisin?" diye karşılık vermişti.
"İyiyim." dedim ağlamamak için zor tutarken kendimi.
"Bir şeye ihtiyacın olursa söyle." demesine kalmadan babası bağırarak kovmuştu onu.

Yüzümü yastığa bastırarak bastırdım göz yaşlarımı. Gece boyunca ağlamıştım ve daha fazla ağlamak istemiyordum. Ağlamak yerine güçlenmem gerekiyordu ama olmuyordu.
Tüm gücümü toplayarak kalktım yatağımdan ve bu sefer sandalyeme oturarak ilerledim. Banyoya girdim. İki saat gibi kalmıştım banyoda ama kendimi hala kirli hissediyordum. Kirlilik derime kazınmıştı sanki. Derime, derimin altına.. Her yerim kirliydi. Okyanusa atsalar, temizlenmeyecek kadar kirli.

Bornoz giyip çıktım banyodan. Yüzüm dahil, tüm vücudumda yara ve morluk vardı. Dudağım patlamıştı. Dün attığı yumruk ve şamarlar sayesinde kanamıştı yüzümde bir çok nokta. Şimdi odadan çıksam nasıl açıklayacaktım tüm bunları? Açıklaması yoktu. Kendimi tekrar yatağıma attım.

Tekrar akşam olana kadar odamdan çıkmamıştım. Hem canım istemiyordu hem bu halimle insanlara görünemezdim. O yüzden sakladığım numarayı çıkardım ve onu arama kararı aldım. Hala kötü hissediyordum kendimi, kullanılmış bir mal gibi ama bu artık toparlanmam gerektiği gerçeğini değiştirmiyordu.

Numarayı telefonuma kaydettikten sonra kağıdı tekrar sakladım.
Belki lazım olur diye yırtıp atmamıştım.
Numarayı aradım ve telefonu dayadım kulağıma. Bir kaç saniye sonra bir kadın sesi duymuştum.
"Alo?" diye seslenmişti ama ben ne diyeceğimi, onun kim olduğunu nasıl anlayacağımı düşünmemiştim. Ve düşünmediğim bir şey daha vardı! Numaram gizli değildi. Kahretsin deyip kapadım telefonu.
Hemen numaramı gizledim ve telefonu bir kenara attım.
Nasıl böyle bir aptallık yapabilmiştim. Katil veya katil adayı gerçekten evden biri ise, bu telefondaki kadın benden şüphelenip numaramı evdeki katile verebilirdi! Ve böylece ben katili bulamadan, katil beni bulurdu.
Kendi kendime kızıyordum. Böyle bir ruh halindeyken aramamalıydım bu numarayı.

Aklım zaten almıyordu olayları. Bu katil veya aday her kimse neden bu numarayı bu paketin içine atmıştı ki? Hiç mi korkmamıştı birinin bu paketi ve numarayı bulabileceğinden. Ya korkmuyordu, yada fazlasıyla aptaldı. Ama numaranın kağıda yazılmış olması da bir ip ucuydu. Kimse arkadaşının numarasını kağıda yazmazdı. Anında telefonuna kaydederdi. Yani kağıttaki numaranın sahibi, bu katilin arkadaşı değildi. Peki ya kimdi?

Hiç bir fikrim yoktu.
Tekrar kendimi izledim aynada. Hırslarım yüzünden bu haldeydim. Kesinlikle!
Hırs yapmıştım. Kardeşlerimi çok iyi okullarda okutup, çok büyük evlerde yaşatmak için hırslanmıştım. Oysa eski "işim" bile yetmişti bana. Ama ben yetinemeyip böyle bir yola girmiştim. Suç bendeydi.
Evet, borcu ailem bırakmıştı geriye ama kimse zorlamamıştı beni fahişe olmaya.
Fahişe ruhluydum!
Şimdi ise Selimden öc alacağım diye yine bir hata yapmıştım. Yine hırs yapmış, yine hata yapmıştım. Kendimi tehlikeye atmıştım.

Satılık erkekWhere stories live. Discover now