32

519 37 38
                                    

Duvarın üstüne çıkmıştık. Aslında şu an hedefimize ulaşmış sayılırdık fakat onlar Ymir'i tedavi edeceğimiz için Trost Bölgesi'ne gideceğimizi sanıyorlardı. Tek başıma bacaklarımı duvardan sarkıtıp oturuyorken bir kız yanıma geldi. Bu daha önce tanıştığım, acemi birliğinde ki Sasha denilen kızdı.

"Selam." diyerek yanıma oturdu.

"Selam." dedim karşılık olarak.

Plandan haberi yoktu. Daha sonra olacaklardan habersizdi tamamen. Biraz üzücü bir durum açıkçası. Hange, yanımıza gelip,

"Herkes burada mı?" diye seslendi.

"Öncelikle duvarı tamir etme planını uygulamaya koyulalım. Deliğin olduğu yerde sayısız titan görmeyi bekliyordum ama... Hm?" Hange'nin dikkatini duvarların aşağısındaki bir şey çekmişti. Baktığımda Hannes-san'ı gördüm. Gülümseyerek el salladım. Buraya geliyordu. Onu beklerken Sasha ile biraz muhabbet ettik. Sevmiştim Sasha'yı. Tam bir yemek düşkünü. Bu kızın hiç kimseye zararı dokunmaz, sadece kilosuna, yani kendisine zararı dokunabilirdi.

"Hannes amca?" dedi Mikasa sorarcasına.

"Sabit askerlerin öncüsü mü? Bize deliğin yerini söylemek için gelmiş olmalılar." dedi Hange.

"Ortada delik melik yok."

"Ha?" dedi herkes bir ağızdan. Ben de dahil.

"Tüm gece boyunca aramalarımızı sürdürdük ve, size garanti verebilirim, Trost Bölgesi ile Chlorba Bölgesi arasındaki duvarda hiçbir anormallik yok."

"Ne dedin?!" dedi şokla Hange.

"Chlorba Bölgesi'nden gönderilen askerlerle yolda karşılaştık ve birbirimizin kontrol ettiği yolları tekrar kontrol ettik. Ayrıca tüm bu süreç boyunca bir tane bile titana rastlamadık." dedi Hannes-san.

"Ama bizler duvarların içinde titanlarla karşılaştık. Eminiz!" dedi Armin.

"Cidden düzgünce aradığınızda emin misiniz?" diye sordum.

"Belki de arama sırasında sarhoş falansınızdır!" dedi Eren.

"Böyle bir durumda içer miyim hiç?! Hem, sizler burada ne arıyorsunuz?" dedi Hannes-san.

"Deliği kapatmak için." diyerek geçiştirdim soruyu. Çünkü bizimkiler donakalmıştı.

"Hmm. Eh, duvarda eğer delik yoksa operasyonu iptal etmekten başka seçeneğimiz yok. Şu an için, Trost Bölgesi'nde bekleme konumunda olacağız." dedi Hange-san. İşimiz kolaylaşmış gibiydi sanki. Bir an önce şu ikiliyi yeraltına kapatsak iyi olacaktı.

"Yalnız yine de gardınızı düşürmeyin. Bizler önden gideceğiz." dedi Hannes-san.

"Neler oluyor? Bütün bunlar ne demek acaba?" dedi Armin. Kendi kendine konuşuyor gibiydi.

"Eren." diye seslendi birisi arkamızdan. Reiner'dı.

Bu sırada Armin hâlâ kendi kendiyle konuşuyordu. "Son 5 yıldır hiçbir şey olmuyordu. Yalnız şimdi garip olaylar peşi sıra geliyor."

"Seninle konuşmam gerek." dedi Reiner. Bu sırada Hange-san'da diğerlerine normal bir şekilde bir şeyler anlatmaya çalışıyordu fakat dikkati bu yöndeydi.

"Ne oldu?" diyerek arkasına döndü Eren. Ne konuşacaklardı? Normal kalmaya çalışıyordum fakat kulaklarım onlardaydı. Sakince yavaş yavaş diğerlerine yürümeye başladım ama duyabilecek mesafeden dışarı çıkmayacaktım. Mikasa'ya baktığımda dikkatlice onları dinlediğini gördüm. Biraz belli ediyordu.

Hange, "Pekala, şimdi Ymir'i nasıl güvenli bir şekilde nakledeceğimizi konuşalım..." diyerek bir şeyler sıralarken duyduğum şeyle kanım dondu.

"Ben, zırhlı titanım. O da devasa titan." dedi sakince Reiner. Son derece normal bir ses tonuyla söylemişti bunu!

"Ha? Neyden bahsediyorsunuz siz?" dedi Eren.

"N-neden birdenbire bunları söylemeye başladın, Reiner?!"

"Hedefimiz, duvar içindeki tüm insanları yok etmekti." Buz kesilmiştim. Elimi teçhizatıma doğru gidecek şekilde hazır tutuyordum. "Ama artık buna gerek kalmadı. Eren, eğer bizimle gelirsen duvara bir daha asla dokunmayız. Anladın mı ne demek istediğimi?"

"Ha?!" Eren hala çaktırmamaya çalışıyordu. "Ne demek istiyorsun, gerçekten anlamıyorum!"

"Diyorum ki, bizimle gel. Üzgünüm, çok ani oluyor ama, gitmemiz gerek." Bir katile göre epey kibardı.

"Hemen mi?! Hem, nereye gideceğiz?"

"Sana bunu söyleyemem ama şey... Bizim köyümüz gibi düşün." Daha fazla uzaklaşırsam onları dinleyemezdim. Durdum.

"Pekala. Cevabın nedir, Eren? Senin açından hiç fena bir teklif değil. Ne de olsa biz gidince felaketler önlenmiş olacak." Bu nasıl bir ikna etme çabasıydı böyle? Saçmalığa bak!

"Ne desem ki?" derken sesi titriyordu Eren'in. O sırada Armin bu tarafa doğru seslendi.

"Hey! Sizler gelmiyor musunuz?"

Eren, Reiner'ın omzuna dokunarak, "Bak sen. Çok yorulmuşsun, o kadar.  Değil mi Bertholdt? Çok kötü bir deneyim yaşadın. Böyle saçmalaman çok normal!" dedi.

"Ev-evet. D-doğru diyorsun. Sen yalnızca yorulmuşsun Reiner!" dedi Bertholdt kekeleyerek.

"Hem sen cidden de bu katliamları yapan zırhlı titansan benimle bu konuşmayı neden yapasın ki? Kuzu kuzu senin dediklerini kabul edip, seni takip etmemi beklemiyorsun herhalde, değil mi?" diyerek sordu Eren.

Reiner afallamıştı. "Ah. Cidden de öyle. Ne düşünüyordum ki ben? Delirdim mi yoksa?"

"Her neyse. Hadi şehre geri dönelim." dedi Eren.

"Ben burada çok uzun süre bulundum. Hayatımın tam üç senesini burada, aptallar tarafından etrafım sarılı bir şekilde geçirdim. Bu nedenle de böyle aptalca laflar ettim. O sıralar hiçbir şey bilmeyen veletlerdik. O aptalın varlığını hiçbir zaman öğrenmeseydim şu an ki zavallı piç halime asla gelmezdim! Artık doğru ya da yanlış ayırt edemiyorum! Fakat yaptıklarım ve aldığım seçimlerin sonucu ne olursa olsun bir savaşçı olarak..." Bu sırada kolunu sıyırmıştı. Sanırım titana dönüşecekti. Elim hemen teçhizatıma gitti. "Sorumluluk alıp, acı sona gidene kadar görevimi yerine getirmeliyim."

"Reiner! Yapacak mısın cidden?! Şimdi, burada?!" diyerek bağırdı Bertholdt.

"Evet! Bu işi burada ve şimdi bitireceğiz!"

Mikasa oraya doğru hareket ettiğinde "Dur!" diye bağırmam bir işe yaramadı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 15, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

yume | aot, levi Where stories live. Discover now