8

799 77 39
                                    

850

Sur Rose

Bazen çok mutlu, bazende ölecekmiş gibi hissediyordum. Ruhumda eksiklik varmış gibiydi. O eksikliği tamamlayamıyordum. Sadece bazı anlarda o hissi unutabiliyordum. Bizim asi, diğerlerine göre kısa olan kaptanımızı gördüğümde. Bir şeyler söylediğinde. Sesini duyduğumda. Bana bakmaya tenezzül ettiğinde. Bir şeyler öğretirken temas ettiğimizde. Göz göze geldiğimizde. Bütün bu kötü düşünceler silinip gidiyordu aklımdan. Kendimi her şeyi yapabilecekmiş gibi hissediyordum. Bir insanın böyle hissettirebilmesi normal miydi yoksa ben mi kafayı yiyordum?

Temizlik yaptığımız günlerden biriydi. Levi, herkesi bir yere yollamıştı. Beni ise mutfağa. İlk önce mutfağı toplayıp temizlememi, daha sonra ona siyah çay yapmamı söylemişti. Daha çok emretmişti tabi. Temizliği bitirmiştim ve onun için çay demliyordum. Düşüncelere dalmışken mutfağa girdi Levi. Sırılsıklam gözüküyordu ve normalden daha sinirliydi. Biraz ürksem de hoş gözüküyordu açıkçası. Kalbime bir şeyler oluyordu yine.

"Çay nerede?" Çok kibardı gerçekten.

"Demlenmek üzere Kaptan."

"Saygın nereye kaçtı senin?" 

Ah, onu incelerken selam vermeyi unutmuştum. Hemen hızlıca yumruğumu göğsüme koyup selam pozisyonuna geçtim. Sersem gibiydim gerçekten.

Gözlerini devirerek "Bu aralar çok dalgınsın. Kendine gel, velet."

"Velet? Hâlâ acemi olsam da aramızda fazla yaş farkı olduğunu düşünmüyorum Kaptan. En azından 'velet' denilecek kadar."

"Sen kaç yaşındasın ki, velet?"

"20 efendim."

"20 yaşında bir veletsin."

"Ben yetişkin bir kadınım." diyerek ona yaklaşım. Neredeyse dibindeyken "Yetişkin bir kadını küçük görüp 'velet' demek tehlikeli olabilir, Kaptan." dedim.

Şaşırır gibi gözlerini büyülttü. Sonra tekrar kaşlarını çatıp,

"Fazla cesaret kayıplara neden olabilir, acemi-velet." dedi.

"Bir kadında yeteri kadar kayıplara sebep olabilir Kaptanım. Bence daha dikkatli olmalısınız. Ben olmasam, başka biri olabilir. Elbet bir gün size patlayacak birileri." diyerek tezgahtaki çaydanlığa yöneldim. Hemen bir fincan kapıp çayı içine doldurdum ve ona verdim.

"Buyrun. Afiyet olsun." dedikten sonra mutfaktan çıktım.

Sonunda Levi'la rezil olmadan bir sohbet gerçekleştirebilmiştim. Gerçi sohbet denilemez ama... Neyse. Bu da bir şeydi. Uyuz kişiliği beni etkilemiyordu artık. Alışmıştım. O kadar antrenmanlarda canımıza okuduktan sonra normaldi bunlar. Onun sayesinde dövüşte epey güçlenmiştim. Zaten güçlüydüm ve bir gün onu alt edebilecek kıvama gelecektim. O zaman ne düşünürdü acaba? Onu etkileyebilir miydim?

Bu aralar işler güzel gidiyordu. Yakında duvarın dışına çıkacaktık. Eren, Mikasa ve Armin mezun olacaktı. Birer asker olacaklardı. Mikasa'nın kesinlikle ilk ona girebileceğini, hatta birinci olacağını tahmin edebiliyordum. Ama Eren ve Armin konusunda biraz şüphelerim vardı. Sadece dua ediyordum girebilmeleri için. Eski komutanımız Keith Shadis eğitimişti onları. O yüzden psikolojileri nasıl durumdaydı merak ediyorum. Adam manyaktı çünkü.

Manon ve Alex hâlâ sevgili olamamıştı. İkisinin de katıksız aptal olduğunu düşünüyorum. Kaç yıldır birbirlerini sevdikleri o kadar belli ki... Hatta artık bütün Keşif Birliği biliyor bunu. Ama Alex inatla gidip itiraf etmiyordu. Derdi ne anlamıyorum. Bir gün cesaret edip sorduğumda "Sen kendi işine bakıp itiraf etsene bana akıl vereceğine" demişti. Kaptan Levi'a aşıkmışım meğer. Manon konusunda onu sıkıştırdıkça araya Levi'ı katıyordu ve konu kapanıyordu. Öyle işte. Yakında duvarların dışına çıkacağız ve hâlâ sevgili değiller. Başımıza bir şey gelecek olursa Alex itirafını içine gömmek zorunda kalacaktı. Bundan korkuyordum.

Devler ve biz...

2 yıldır Keşif Birliği duvarların dışına çıkmamıştı. Yani benim katıldığım yıldan beri. En son çıktıklarında ki kayıp kötü şeyler doğurmuştu. İnsanlar vergilerinin boşa gittiğini söyleyip isyan ediyorlardı bizlere. Eski Komutan Keith Shadis o seferden sonra istifa edip eğitimciliğe geçmişti. Daha sonra Erwin Smith gelmişti komutanlığa. Erwin Smith, yakışıklı bir erkekti. Zekasıyla tüm askerleri etkileyen bir insandı. Ve Levi'la yakındı. Bir zamanlar Levi'ın arkadaşının olup olmadığını merak ederdim. Zamanla görmüştüm. Erwin'le gerçekten iyi anlaşıyordu. Onu dinliyordu. Her ne kadar şaşırsam da evet, dinliyordu onu. Hange'i ne kadar terslesede konuştuğu, değer verdiği bir arkadaş olarak görüyordu onu. Bunu da hissedebiliyordum.

Son derecede huysuz biriyken aslında içten içe insanları çok önemsiyordu. Acaba beni ne olarak görüyor merak ediyordum.

Dediğim gibi, duvarların dışına çıkabilecektim sonunda

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.

Dediğim gibi, duvarların dışına çıkabilecektim sonunda. Umut edebildiğim tek şey fazla kayıp vermemek. Ama bizim takım güçlüydü, başarabilirdik. Umarım Alex'te başarır ve sağ salim geri döneriz.

Levi'a çay verip gizli bir tebessümle odama girip yatağa yattığımda uykuya dalmadan önce düşündüğüm son şeylerdi bunlar. Rüyamda ise daha farklı şeyler oldu.

"Mavi. Sarı. Toprak.

Ağaç.

Gökyüzü.

Büyüleyici bir manzara.

Ağlıyorum? Neden ağlıyorum?

Bir çocuk silüeti yaklaşıyor ama yüzünü göremiyorum.

Birini andırıyor ama kim?

Sonra bir şimşek düşüyor.

Gözlerim kararıyor ve gördüğüm şey bir duvar.

Farklı bir duvar. Bizim surlardan çok daha farklı.

Yine ağlıyorum."

Yatağımdan zıplayarak uyandığımda gözümden yaşlar geliyordu. Gerçekte de ağladığımı farkettim. Neden ağlıyordum? Bu rüyanın anlamını neydi? Beni uykumda ağlatacak şeyin derinliğinin ne olabileceğini düşünerek tekrar uykuya dalmaya çalıştım ama olmadı. Uykuya dalamadm. Yatmaktan vazgeçip mutfağa inmeye karar verdim. En azından bir şeyler içerdim.

Biliyorum bölüm sonu gibi olmadı hiç :D

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.


Biliyorum bölüm sonu gibi olmadı hiç :D

yume | aot, levi Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon