22

610 67 64
                                    

call your name 🎶
aşığım bu şarkıya ya.

Kapıdan domates gibi kıpkırmızı bir suratla çıktığımda koridorun sonunda dikilen Petra'ya gözüm çarptı. Burada ne işi vardı? Kaptanı bekliyor olmalıydı çünkü çıktığımı görünce olduğum tarafa doğru yönelip yürümeye başladı. Neden kaptanı bekliyordu ki bu? Tüm gün ona yapışık bir şekilde geziyordu zaten.

Bari azarlanırken rahat olayım.

"Aelin... Niye böyle kıpkırmızı oldun?"

Halimi unutarak refleksle sağ elimi dudağıma koydum ve gözlerimi kaçırdım.

"H-hiç."

Şüphelenmişti. "Yoksa içeride... Bir şeyler mi oldu?"

"Ne gibi?"

"Ha. Neyse yok bir şey." Dedikten sonra kapıyı tıklattı. Levi, 'gir' dediğinde kapıyı gülümseyerek açıp içeriye girdi. Gözlerimi devirdim. Anlamıştı. Kesin anlamıştı. Salak biri değildi.

Kendime lanetler okuyarak odama doğru yürüyordum ki aklıma cenaze işleri geldi. Gitmeden veda etmeliydim. Hiç istemesem de yapmalıydım bunu. Vedalardan nefret ediyordum, hele ki sevdiğim insanlara veda etmek...

Canım yanıyordu. Canımı yakıyordu.

𑊢

Manon'un mezarının başında dikiliyordum. Sonunda buradaydım işte. Ayaklarım geri geri gitmişti gelirken. Neden... Neden?! Neden bu olmak zorundaydı?! Daha yaşayacağımız çok şey vardı. Öncelikle Levi'ı öptüğüm için bana gülmeliydi, Alex'le evlenmeliydi. Şimdi ise mezardaydı işte. Hepimizin en sonunda gireceği yere ilk o girmişti.

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken ellerim toprağı kavramıştı. Omzumda bir el hissettim, Alex'in eli.

O da ağlıyordu.

"Özür dileriz Manon-san. O gün... keşke... Keşke yanına gelebilseydik." dedi üzgün bir sesle Armin. Mikasa hiç konuşmamıştı ama gözleri doluydu. Üzgün olduğu her halinden belliydi.  Eren, ciddi bir şekilde bakıyordu Manon'un mezarına. İntikam planları yaptığından emindim. Fakat o planlar Manon'u mezardan çıkarmaya yetmeyecekti. Olan olmuştu.

Alex beni zorlayıp toprağın başından kaldırdıktan sonra geri kalanlar Manon'un mezar taşının önüne çiçekler koymaya başladı. Geri kalanlar bizim takımdan insanlar, Kaptan Levi, Kaptan Hange bir de Manon'un tanıdığı birkaç insandı.

Kaptan Levi dün olanlara rağmen takımla birlikte gelmişti buraya. İlk karşılaşmamız da bana hiç bakmamıştı ama ağladığımı ilgiyle izlediğine emindim.

Yasta olduğum için belki, ceza vermemişti henüz.

Çiçeklerini verdiklerinde onlara dönüp birazcıkta olsa ağlamamı durdurarak "Geldiğiniz için teşekkür ederim." dedim.

"Ne demek... Başınız sağolsun." dediler sırayla. Tekrar mezarına döndüğümde yeniden ağlamaya başladım. Armin bana peçete uzattı. Burnumu sildim.

"Artık gitmeliyiz Aelin." dedi Alex.

"Evet..."

Armin ve Mikasa'ya döndüm. "Görevde görüşebiliriz umarım. Kendinize dikkat edin. Sakın ölmeyin." diyerek ilk Armin'e, sonra Mikasa'ya sarıldım. Armin hemen karşılık vermişti. Mikasa biraz durduktan sonra sarmıştı ellerini sırtıma ama samimiyetini hissedebiliyordum. Asker olmak onu durgunlaştırmıştı. Çocukluğundaki Mikasa'yı özlemiştim. Ne kadar sert olsa da Eren'i azarlar ama aynı zamanda da eğlenirdi. Sarıldıktan sonra "Gitmeliyiz. Eren'le birlikte." dedim. Geçen gün olanları bilmiyorlardı.

"Eren..." dedi Mikasa ama devamını getiremedi. Eren, onlara bir şey demeden Levi'ın yanına geçmişti çoktan. Üzgün olduğu için konuşmak istemiyordu belli ki.

"Görüşürüz."

𑊢

Ertesi gün herkes gibi izinliydim. Haliyle boş geçiyordu. Yapacak bir şey bulamadığım için yine aynı ağacın altına geçmiştim. Hava güzeldi ve huzur verici bir sessizlik vardı. Tam istediğim gibi.

Yarın gidiyorduk.

Zaman gelmişti.

Ama bu sefer geçenki heyecan yoktu içimde. Sadece merak ediyordum o cevapları. Açıkçası Levi'dan titanlardan daha çok korkuyordum artık. O yüzden onunla karşılaşmamak için elimden geleni yapıyordum.

Bir de şu takımımla olan olaylar ve uyum sağlamadığım için Kaptan Levi'ın beni tehdit etmesi olayı vardı.

Yani ben ne yapabilirdim? Neden onlara değilde bana kızıyordu ki? Sanki ben demiştim onlara 'hain' diye. O şekilde damgalanan bendim. Sinirlenmekte haklıydım.

Kendimde suç bulasım gelmiyordu o an bedenimi kavrayıp damarlarıma işleyen o içgüdü yüzünden. Cevabını bulmam gereken bir şeydi. Zaten kimseye de zarar vermemiştim. Tehdit etmesi gerekmezdi.

Adamın bana dediği tek bir güzel cümle yoktu.

"Yeraltında yaşamak hakkında hiçbir fikri olmayan aptal bir kızsın sadece. Fazla konuşma. Yerini bil."

"Defol gözümün önünden."

"Sana diyorum. Cevapla. Kendini bir şey sanmadan, doğru düzgün cevapla."

"Bir daha bu takıma uyum sağlamazsan, sonuçlarına katlanırsın."

"Kendine gel, velet."

Bu anlar aklımda canlanırken saçımı başımı yolasım geldi. Bir de gidip bu adamı aptal gibi öpmüştüm. Neyime cesaretse? Tamda dediği gibi 'aptal' biriydim işte. Haklıydı galiba bu konuda.

yume | aot, levi Where stories live. Discover now