♾ 15. Bölüm "Müzayede II. Kısım"

Start from the beginning
                                    

" Valla beyefendi, beni kaçırmayın. Ben masumum. Valla masumum. Hem siz de görmediniz mi kocam dediğim adamı? Başka kadınla fan fini fon işleri yapıyor. Hem de silah kaçakçılığı... Allah'ım ben nasıl işlere bulaştım. Ah Zafer ah! O silahlar kadar başına taş düşsün emi! Selin kadar başına kadın yağsın. Yok ya, bu söylediğim Zafer için dua olur. Valla ben suçsuzum beyefendi. Beni kaçırmayın. N'olur? Valla ben zengin değilim. Zafer zengin. Hem beni-"

Beni taramalı tüfek moodundan arkamdaki adamın kısık gülüşü durdurdu. Beni kaçıran adam gülüyordu ya...

Bir yerden tanıdık gelmesi de normal miydi peki?

"Kimsin sen?" Adam bu soruyu sormamı mı da tuhaf bulmuş olmalı ki yine güldü. Adama yüzümü dönüyordum ki adımı söylemesiyle kim olduğunu anladım.

"Ilgaz..." A harfini uzatıp söylüyor bir de. Bunun burada ne işi vardı?

"Hazar?"

Ben de a harfini uzattım ama onunki sitemliyken benimki soru işaretleri belirtiyordu.

Bir harften kaç anlam çıkıyordu, siz görün...

"Sessiz ol. Biliyorum her şeyi, ben de gördüm seninle beraber."

"Nasıl ya? Nasıl gördün? "

"Olanlara kendini o kadar kaptırmıştın ki geldiğimi görmedin bile."

"Ne yani, şimdi sen de gördüysen her şeyi, şimdi inanıyor musun bana?"

" Ben en başından beri Selin'in hareketlerinden tut, nerelere gittiğini biliyorum. Sen mesaj atınca da bir şey fark etmedi yani."

İşte şimdi beni sinirlendirmeyi başarmıştı.

"O zaman neden bana inanmadığını söyledin? " Yüzündeki muzip sırıtışı alıp koparmak istedim. Niye gülüyor ya?

"Sana inanmadığımı söylemedim. Selin'e güvendiğimi söyledim. "

"Yalan söyledin yani?"

" Yani...Öyle de denebilir."

"Basbaya yalan söyledin. Ben de sana kendimi inandırayım diye müzayedeye davet ettim. Ama sen bak şu işee... Neymiş, Hazar Bey'ciğimiz(!) ayakta uyutuyormuş beni. Ah Ilgaz ah!"

"Neden kendini ispatlama çabasına girdiğini, neden bana kendini inandırma çabasına girdiğini bilmiyorum. Ama çabaların hoşuma gitti doğrusu..."

"Hoşomo gotto doğroso! Sen var ya, sen! Meymenetsi-"

Elini ağzıma bir anda kapanmasıyla korktum. Tam ellerimi kullanacaktım ki ellerimi yine o kelepçe şeysinden yaptı.

" Selin buraya yaklaşıyor! Sus. Elimi çekeceğim ama yeter ki sus."

Başımı sallayarak onayladım onu. Elini çekmesiyle ondan uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım.

Selin'in topuklularının sesi yaklaşıyordu. Hazar duvara, ben kapıya yaslanmıştım. Selin eğer daha fazla yaklaşırsa görecekti bizi.

Aslında görse iyi olurdu. Ben de onun saçını başını yolar, eline veriridim. Bacaklarını kırar, çarpık bacaklı olmasını sağlarım. Aslında bu düşüncelerim psikolojimden mi kaynaklı, yoksa kıskançlık zirve mi yapmıştı, anlamış değilim.

Psikoloğa gidecektim. Yine hatırladım.

Selin, bulunduğumuz yere yaklaşınca olduğum yere daha çok sindim.

"Peki, iyi günler."

Selin konuşmasını biriktirmiş, adım sesleri uzaklaşıyordu.

Şimdi ben anlamadım, neden kapının önünde duruyorduk ki? İçeri de girebilirdik. Kafa bir milyon...

"Hadi girelim içeri."

"Peki Ilgaz Hanım!"

"Neyi anlamadınız tam olarak Ilgaz Hanım!?"

"Şimdi neden böyle konuşuyorsun ki? Tamam, mesaj yazarken sinirliydim. Özür diliyorum. "

"Özrün kabul edilmedi. Başka bir zaman kullanacağım bu özrü."

"Hadi ya!"

"Dikkat çekmeye başladık. Bence tamam de, çıkalım şuradan."

Etrafıma baktım. Geçen bazı personeller bize bakıyordu gerçekten.

"Aff, tamam tamam. Gidyorum ben."

"Allah'a emanet ol. "

"Sen de."

İçeri girmemle etrafın ne kadar kalabalık olduğunu gördüm. Müzayede, silah kaçakçılığı üzerine kurulan bir çarşaf mıydı, yoksa Zafer gerçekten tasarımcı mıydı?

Mesleğinden bile şüphe duyuyordum. Oturmadım sandalyelere falan. Hazar en önde sandalyeye yerleşmişti. En arkada kollarımı göğsümde bağladım. Bekledim öylece. Mücevherler satılmıştı. Yani alkışladılar bir şeyleri. Ben öyle anladım. Bedenim burada olsa da aklım silahlarda, Zafer'de, Selin'de, boşamada, Hazar'da. Aklım tüm olayları karıştırmış gibi karmakarışıktı.

Tam o anda girişte bir hareketlilik hissetmemle girişe döndüm yüzümü.

Polis?

Hızlı adımlarım girişeyöneldi. Korumalarla konuşuyorlardı.

"Pardon? "

Polisler bana döndü.

"Ne için gelmiştiniz?"

"Zafer Koçak adına bir ihbar aldık. Arama yapılması gerekiyor."

"Ne ihbarı? "

"Uyuşturucu ticareti."

E yok artık! Zafer bir de uyuşturucu mu satıyordu?

Yoksa...

Yoksa Selin'in Zafer'in cebine koyduğu şey uyuşturucu muydu?

Selin, bir işler çeviriyordu.

Hem de çok büyük işler...

Ne gibi işler?

AldatılıyoruzWhere stories live. Discover now