Dünkü, alkolle karışık misk kokusu yine zihnimin en derin köşelerinden gelirken gözlerimi birkaç saniye kırpıştırdım. Evet, sarhoştu. Lord Henson'a bunu söylemeyi unutmuştum!

"Bruce..." diye fısıldadım. Ardından gözlerim Kennis ve lordun arasında gidip gelirken sesim biraz daha yükseldi. "Dün de sarhoştu."

Kennis göz ucuyla Lord Henson'ın vereceği tepkiye bakarken Lord Henson'ın dudakları hafifçe büküldü. "Tahmin etmiştim..."

"Öyleyse..." diye mırıldandı Kennis doğrularak "Bu, dün geceyi hatırlamayacağı anlamına mı geliyor?"

Lord Henson önce bana, sonra da Kennis'e bakarken parmaklarını düşünceli bir biçimde saçlarının arasında gezdirdi.

"Büyük ihtimalle."

Bu haber içimde duru bir suya atılmış ve suyu bulandırmaya başlamış minik bir taş etkisi yaptı. Ardından bu bulanıklık ağır ağır tüm gerçekliğimi ele geçirmeye başladığında ise etrafımdaki sesler ve konuşmalar çoktan birer uğultu biçimine bürünmüştü bile.

Benim tüm gerçekliğim oydu.

Şimdi beni kopmaz bir bağ ile sarmalayan dünkü sıcaklığı artık asla gerçek olamayacaktı. Hayalden gerçekliğe bir adım atmaya hazırlanmış, ama yine yeminli gibi arafta kalmayı sürdürmüştü. Hepsi gerçek olamayacak kadar mükemmel itiraflardı zaten. Bir kaçağın onların zerresinde dahi hakkı yoktu. Lord Bruce düne ait hiçbir şeyi hatırlamayacaktı.

Hayatım boyunca hissetmediğim kadar yoğun bir duygu hissetmiştim dün. İçinde her şey vardı: Sevgi, umut, hüzün, tutku, huzur, acı, korku... Sanırım en çok da tedirginlik.

O da bunların en az birini hissetmiş miydi?

Bunu asla öğrenemeyecektim. Her şey onun için içkinin kanında dolaşırken zihninde uyardığı bir noktanın gerçekliğe absürd bir şekilde yansımasıydı. İçkinin etkisi geçince, hissettirdikleri de geçecekti.

Asla düzelememiş kalbimin bu düşünceyle biraz daha çatlaklara bölündüğünü hissettim. Sanki büyük bir depremin evveliydi ama şu an uygun bir zaman değildi, o yüzden sükutun görünmez iplerini daha sıkı kavradım ve kendimi tuttum. İçimdeki tüm doluluğa rağmen burada ağlamayacaktım.

"Euphie?"

Kennis'in sesiyle, bulunduğumuz zaman ve mekana dönünce kafamı kaldırdım. Karşımda iki çift göz merakla beni süzüyordu. Sanırım birkaç kez seslenmişlerdi.

Ben de kendimi toparlayıp sorar gözlerle onların bakışlarına karşılık verdiğimde Kennis sessizliğe son verdi. "Euphie, Lord Henson, Lord Bruce dünü hatırlamayacağından dolayı sana olan tavırlarında da bir değişiklik olmayacağını tahmin ediyor."

Gözlerimi dikkatle beni izleyen Lord Henson'ın, güneşin altında olduğumuzdan altuni bir tona bürünmüş gözlerine çevirdiğimde hafifçe dikleşti. "Evet. Bu yüzden de sizden bir şey istemek zorundayım. Bu konunun şato içinde çok konuşulmasını istemediğimden yayılmamasını sağladım, yani dün geceden birkaç asker ve temizlikçi dışında kimse haberdar değil."

Durduğunda sonunda ne getireceğine büyük bir merak duyarak beklemeyi sürdürdüm. Kennis de benden farksızdı. Ardından Lord Henson ellerini masanın üzerinde birleştirerek devam etti.

"İstediğim şey şu ki sizin de," elini masadan kaldırmadan bir parmağını hafifçe bana doğrulttu "Özellikle de senin Euphemia, Bruce'a bir şey belli etmemen."

Kennis kendi ifadesiz suratını yine gözlerindeki merakla bana çevirdiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Tabi, dün gece benim yaşadığım duygu selini nereden bilecekti ki Lord Henson? Bu istediğinde gayet haklıydı, ona sonuna kadar hak veriyordum. Hatta buna rağmen sesindeki o mahcubane ton, içimde ona karşı beslediğim saygının daha da artmasını sağlamıştı.

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now