52 | SÜRPRİZ

39.2K 1.7K 337
                                    

Zaman geçiyordu geçmesine ama geçerken bizden de bir şeyler götürmeyi ihmal etmiyordu. Özlem getiriyordu geçen her saniye, her saat. Dayanamıyordum işte. Her gün şikâyet ettiğim üniformalarımı bile özlemiştim. İzmir güzeldi, hoştu fakat değildim buraya ait. Öyle hissetmiyordum. Boğuyordu beni. İster istemez anlıyordum ait olmadığımı. Hissettiriyordu. İstanbul sahilleri kadar huzur vermiyordu İzmir sahilleri. Oradaki huzuru yaratmıyordu içimde. Yapamıyordu işte, eksik kalıyordu.

Özlemim yalnızca oraya değildi. Arkadaşlarımı, en çokta o adını ağzıma alamadığımı özlemiştim işte. Özlemiştim, var mıydı ötesi? Delicesine, çığlık çığlığa, nefes nefese özlemiştim. Anlatılamayacak kadar büyük bir his, tam kalbimin ortasına oturmuştu sanki. Öyle boğucu öyle yakıcıydı ki, savaşımda beni güçsüzleştiriyordu. İster istemez ulaşıyordu Hasan Ali Topbaş'ın sözleri kulağıma...

Ben sensizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde.

Yalnızlık ben de bensizlik oysa...

Ya da ben de birçok ben...

Yalnızlık bu muydu? Onsuzluk? Yoksa yalnızlık başka bir şey miydi? Bana göre neydi yalnızlık?

Eğer duyuyorsam kalbimin feryat figan yakarışlarını, yalnızımdır işte. Kimsesizimdir. Yoktur etrafımda bir insanoğlu, kalbimdeki feryadı susturabilecek.

Yalnız mıydım şimdi ben? Yalnızlığın milyonlarca hatta milyarlarca tanımı yapılabilir. Herkesin yalnızlığı kendinedir. Peki ya, o adını ağzıma alamadığım için neydi yalnızlık?

Öyle bir süzmüştü ki içime, öyle çok ben olmuştu ki o adını ağzıma alamadığım, o cennet yeşilini gözlerinde bulunduran Âdemoğlu, öyle girmişti ki kuytularıma, öyle çok işlemiş ki içime, kendim hakkında düşünürken bir anda onu düşünürken buluyordum kendime. Ben olmuştu, benim en değerli taşım, ziynet eşyam gibiydi.

Düşünceler salıncağında bir ileri bir geri sallanıyordum şimdi. Hangi düşüncem düşürecekti beni, hangi düşüncem yaralayacaktı dizlerimi? Düşünceler yaralarlar mıydı peki? Yara almak istediğimi sanmıyordum. Çünkü fazlasıyla vardı yaram.

Kalbim buzlar kraliçesinin kalbi gibi olsun isterdim. Buz tutsaydı keşke diye içimden defalarca geçirmişliğim vardı. Fakat olmuyordu işte. Ne keşkeler bir işe yarıyordu, beni bir noktaya ulaştırıyordu ne de keşke demekten başka bir çarem vardı. Hem anlamsızdı keşkelerim hem de onlardan başka sığınacak kapım yoktu.

Hem öyleydi insanlar hem böyle. Anlayamıyordum. Bazen sustuğum için yargılanıyordum bazen konuştuğum için. Bazen öyle bir an oluyordu ki, bakışlarda yargılanıyordum. Diller hiç işe karışmadan yaralıyorlardı bu sefer beni. Ne yılandilliler vardı kalbimi yıkan, yakan. Ama daha çok acıtan, bakışlarıyla, susarak yargılayanlardı. İçinde binlerce kelimenin hâkim olduğu tek bir bakış yeterdi insanı kurutmaya.

Dediğim gibi, hayat Romantik Komedi değildi. Her zaman bir acı patlak verirdi ve senin tozpembe gördüğün o dünyayı saniyeler içersinde siyah ve beyaza bulardı.

Kalbim gerçekle bir kez daha sızladı. Bir kez daha açıldı kabuk bağlamış olan yaram. Gökçe'nin güzel mavileri aklımın kuytularından gün yüzüne çıktı. Ay ışığının yansımasında gördüğüm varsağıya karıştı ve bana acınası bir bakış attı.

"Kafamın içinde sesler var."

Bir anda kendi sesim yankılandı karanlıklarımdan.

"Ve bu beni yiyip bitiriyor..."

Ardından o karanlığım konuştu. "İşte sen busun! Acizsin, korkaksın!"

"Sus!" diye mırıldanırken buldum kendimi. Ellerim istemsizce, sanki sesi duyabilmeme engel olabilirmişim gibi kulaklarıma tırmandı.

Romantik Komedi [TAMAMLANDI]Où les histoires vivent. Découvrez maintenant