47 | SEVMEK

46.2K 2K 189
                                    

Rüzgâr, usul usul sızıyordu içime. Ramak kalmıştı, yetişiyordum. Tutuyordum ellerinden. Bırakmayacağıma sözler veriyordum.

Ama bir anda çekilip alınmıştı elimden. Öylece bakakalmıştım. Elimi bile kıpırdatamamıştım. Öylece parmakları parmaklarıma deyip, beni elektrik akımına maruz kalmış birine çevirmesinden sonra hiçbir şey yapamamıştım. Öylece... Bakmıştım.

Adı dudaklarımı kurutmuş, yutkunmama engel olmuştu. Boğazımı yakıp, yıkıp geçmiş ve orada, kendine ait bir iz bırakmıştı. Sevgisiyle kollarımı kelepçelemiş, kendine hapsetmişti. Benim elimden ne mi geliyordu? Yalnızca öylece izlemek...

"Öp beni!" deyişi yankılanıyordu zihnimde. Ele geçiriyordu kötü anılar ardından zihnimi. Karanlığın kucakladığı koca bir hiçlikte buluyordum kendimi. Kaybolmuş, kimsesiz bir sokak çocuğu gibiydi bakışlarım. Öyle kimsesiz, öyle çaresizdim...

Bir el uzatılıyor sonra, buram buram tanıdık kokan bir el. Yaralı elimi çekinerek kaydırıyorum avucuna. Bana kimsenin veremediği güveni, bir nanosaniye içerisinde enjekte etmişti sanki. Kimdi bu? Kaderim mi?

Sonrasıysa çok daha koyu bir hiçlikti. Elimi tutan eller yok olmuşlardı sanki. İçim sıkılıyordu. Kahkaha sesleri duyuluyordu. Kulağıma biri bir şeyler fısıldıyordu ama ne duyacak haldeydim ne de anlayacak. Öylece, hissizce karanlığın göbeğinde duruyordum. Hareket edebilirdim sanki ama bunu engelleyen görünmez gücü hissediyordum. Allah'ım, neredeyim ben?

"Ilgın." diye sesleniyor biri ama ağzımı açıp, ona bir yanıt veremiyorum. Bu bir rüya olmalıydı ama hangi ara uyumuştum? Uyumuş muydum sahiden, oysa ki en son mahkeme de hakim beyin karşısında ağlayarak olayları baştan anlatıyordum. Ardından hıçkırıklarımın keskin sesi kulaklarımı tırmalamaya başlamıştı. En son hatırladığım şeyler bundan ibaretti.

"Ilgın." Bu kimdi? Sürekli adımı fısıldayan ses kime aitti? Bu ses hem çok tanıdık hem de çok tanınmadıktı nasıl olabilirdi? Tanıyordum ama aynı zamanda tanımıyordum. Gürkan gibi...

Uyanmaya çalıştım fakat buna da engel olan bir güç vardı. Uyanmamı istemeyen bir yanım. İçimde zıt düşen iki yanın çatışması yaşanıyordu sanki. Beni yoran, yıpratan bir çatışma. Sonra pes ettim. Pes etmekten başka çarem yoktu. Eski ben olsaydım, pes etmek kelimesini kelime haznemde bulundurmazdım bile fakat değişmiştim. Düşüncelerim, fikirlerim değişmişti. O karanlığın ortasında kendimle kaldıktan sonra bir şeylerin farklılaşacağını zaten biliyordum. Ama bu denli korkak, aciz, yetersiz biri olabileceğimi tahmin etmemiştim. Ben, bu değildim. Tamam, asıl kişiliğim, acizliğim buydu ama ben onları kapatıp, güçlü olmayı başarmıştım. Güneşin doğuşuna bile sevinmeyen bir insandım. Duygularımı kontrol altına alabilmiştim. Aşırı tepkilerden sakınmıştım.

Aslında başından beri korkmuştum. Duygularımı saklamıştım çünkü korkaktım. Onları belli edemeyecek, mutlu olduğunu anlayamayacak kadar korkaktım. Acizliğimi içime gömmüştüm. Çünkü insanların benimle alay etmelerinden korkmuştum.

Aslında kişiliğim korkular üzerine kurulmuştu. Korkularım yüzünden, babam yüzünden öyle bir insandım. Aslında güçlü görünsem de, korkağın tekiydim. Kendimden, gerçeklerimden kaçmıştım. Korkmuştum ve bu korku beni olmadığım birine çevirmişti.

"Hoş geldin Ilgın." Şaşkınlıkla başımda duran Gökçe'ye baktım. Yüzünde yalandan bir gülümseme vardı. Bu da demek oluyordu ki, ben bu lanet yerde yatarken, bilmediğim bir şey olmuştu.

"Doğrudan söyle." Diye mırıldandım. Bakışlarını kaçırdığında sahiden bir bokların döndüğünü anlamıştım. Gene ne olmuştu kim bilir?

Romantik Komedi [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin