RK-5 -Yastık savaşı.-

94.7K 3K 212
                                    

DÜZENLENMİŞTİR!

Bölüm kısa üzgünüm. Diğer bölümleri uzun tutmaya çalışacağım.

İthaf isteyenler bildirebilirler.

Multimedia'daki gif gerçekten kıskanılası değil mi?

İyi okumalar :D

Sarı saçlarını elleriyle savurduktan sonra havalı bir şekilde yürüyerek yanımıza kadar geldi. Tüm gözler onun üzerindeydi. Ben olsam heyecanlanırdım fakat o, sanki her an aynı şeyi yaşıyormuşçasına rahattı. Hatta o kadar rahattı ki, bu beni şaşkına uğratmıştı.

Önce bizim masaya ardından Muratların olduğu masaya baktıktan sonra gözlerini birkaç kez seksi bir biçimde kırpıştırdı. Her hareketi önceden planlanmış gibiydi. Erkeklerin hayran kalacağı kızlar sınıfında yer alıyordu. Fakat onda hoşlanmadığım bir şeyler vardı.

“Derdinizin ne olduğunu biliyoruz, neden bunu bir yarış ile halletmiyorsunuz?” dedi alayla. Ardından buklelerinden birini işaret parmağına doladı ve parmağında döndürmeye başladı. Her hareketi batmaya başladığında, bakışlarımı masada oturan Gürkan’a çevirdim. Sessizce elindeki kâğıt bardakla oynamaya devam ediyordu.

“Derdimiz neymiş bizim, Ahu?” Murat alayla konuştuğunda Ahu denen kız hiç oralı olmamış hatta konuşmaya devam etmişti.

“Tüm okulun bildiğini inkâr etmeyeceksin değil mi Murat? En azından bu kadar erkek olabilirsin ha?”Gerçekten sinir bozucuydu!

“Ne olduğunu söyle de bizde bilelim.” Gürkan’ın ani çıkışı karşısında herkesin çenesi zemine çarpmıştı. Bu çocuk, cidden istediğinde tam bir erkek olabiliyordu. Sakladığı, gizlediği kişiliği, onun güçlü yanıydı. Senin aksine…

Korkutucu haline karşılık alayla elini salladı Ahu denen kız.

“Bak kuzum, Murat ve Batın’ın derdi benim. İkisi de beni istiyor. Bunu bir yarışla, erkekçe halledebilirler. Kazanansa beni alır.” Erkekçe, kelimesinin altında yatan imayı anladığımda gözlerimde büyüyen öfkeyi görür gibi olmuştum. Ardından kendini bir mal gibi ortaya sunması, şaşırmamda etkili olan büyük faktörlerdendi.

Gürkan’ın konuşmasıyla, gözlerim bir balığınkiler kadar dışarı çıkmış ve ağzım onla orantılı olarak kocaman açılmıştı. İçinde, inanılmaz bir erkek yatıyordu ve o bunu gizliyordu. Bir köşeye saklamıştı.

“Birincisi güzelim, bu işi bırak da erkek erkeğe halletsinler. İkincisi güzelim, dertlerinin sen olduğunu da nerden çıkardın? Onlar anca seni kimin ilk yatağa atacakları üzerine iddiaya girerler, polemiğe değil!”

Bunları Gürkan’ın söylediğine inanamayan yalnızca ben değildim. Herkesin ilk günden beri kibar, eğitimli ve kendini beğenmemiş olarak gördükleri bu çocuk, o kibarlığı o eğitimli olduğu her halinden belli olan hareketlerini bırakmış ve oldukça sert bir biçimde konuşmuştu. Gürkan her geçen gün şaşırtıyordu beni.

***

Hafta sonunu kucakladığımız bu güzel günde oturup kitap okumak yerine Gökçe’nin zorlamasıyla alışverişe gidiyordum. Oysaki alışverişten nefret ederdim!

“Artık çıksak mı dersin Ilgın?” Gökçe sitem ederken ben saçlarımı topluyordum. İstediği zaman çokta güzel kafa ütüleyebilen bir yapıya sahipti.

“Şu saçlarını salık bıraksana Ilgın, azıcık hava alsınlar. Güzelim saçlarına yazık ediyorsun.” Aynı annem gibi konuştuğunda gözlerimi devirerek yanıtlamıştım onu.

“Tamam, hazırım. Yürü.”

Çıkarken anneme seslenmiş öyle çıkmıştım. Yoksa günün sonunda savaş çıkartabilirdi. Genel bir anne tipi olarak, oklava ve terlik konusunda uzmanlığı vardı. Oklava ve terliği düşünmek bile korkmam için yetiyordu bana.

 ***

Bir daha Gökçe’yle alışverişe gitmeyeceğim. Klasik alışveriş sonuna doğru söylediğim sözlerdi bunlar. Her zaman bunu söylerdim fakat Gökçe beni alışverişe getirmenin bir yolunu bulurdu elbet.

“Yeter Gökçe, yürü.” Diyerek koluna yapıştığım gibi dışarı çıkartmıştım Gökçe’yi. Bana şaşkınca bakarken ben onu çoktan taksi durağına doğru sürüklemeye başlamıştım. Pasajdan çıktıktan hemen sonra bir taksiye atlamış ve bizim eve gelmiştik. Yorulduğum için paraya kıymıştım açıkçası. Belediye otobüsünde ayakta durmaktansa, bu kadar parayı ödemeyi tercih ederdim elbette.

Taksiciye parasını ödedikten sonra Gökçe ile bizim eve ilerledik. Bahçe kapısını açtıktan sonra içeri girdik ve evin giriş kapısını çalarak annemi rahatsız etmemek için anahtarı aramaya başladım. Çantanın içinde bir kendisinin olmadığını sayıklamaya başlayan Gökçe’ye hayretle bakma işlemini sonraya bıraktım. Onun çantası benimkinin dört misli daha dolu olurdu her zaman.

"Elindekileri şuraya koy." Dedim sonunda odama girdiğimizde.

"Neler olduğunu anlatacak mısın Ilgın? Tamam, normalde de asabi, çekilmez bir insansın fakat bu günlerde sende bir gariplik var. Çabuk konuş yoksa seni falakaya yatırıp bir güzel benzetirim.” Nefes nefese kaldığında, böyle olacağını biliyordum, tarzı bakışlarım ile bakıyordum suratına. Nefesini düzene sokmaya çalışırken bile devirebildiği gözleriyle karşılık vermişti bana.

"Bir şey olduğu yok Gökçe, senin bugünlerde saçma teoriler üretme zamanın geldi zaten. Ondandır bir gariplik sezmen.” Alayla söylediğim sözlerime karşılık, uyuduğum yastığın yanındaki imzalı yastığımı suratıma atmasıyla, benim çığlığı koyuvermem bir olmuştu.

"O yastığı nasıl fırlatırsın Gökçe, ne kadar değerli olduklarını biliyorsun!”

"Onları bu kadar özel kılan ne peki ahmak?" demişti sözlerime karşılık.

"Onlar özel baskı, imzalı Beşiktaş amblemi taşıyor. Onlara dokunmak yasak! Onlar her şeyden değerli!”

“Her şeyden değerli ha? Bunu unutmam Ilgın Hanım.” Direk alınganlık yapan arkadaşıma sıkıca sarılmış ve hiç düşünmeden yatağa hoplamıştım. Ahanda annem gelecekti!

Uyku yastıklarımı kapmış ve yatağın üzerinde zıplayarak birbirimize vurmaya başlamıştım. Ardından annemin şaşkınlık nidaları duyulmaya başlamıştı. Son derece aceleci bir tavırla odama girdiğinde, yastıkların içi çoktan dağılmışlardı. İşte şimdi yandık!

Romantik Komedi [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin