BÖLÜM 13: SÖYLEMESİ ZOR

503K 17.7K 4.3K
                                    

KIVANÇ VURAN

İnsan kaçmak istediğinde, unutmak ve yola hiçbir şey olmamış gibi devam etme ihtiyacı hissettiğinde arayışa girerdi. Kendine tutunacak bir dal arardı. Herkesin kaçış yolu farklıydı; kimi bir insanı kaçış yolu olarak görürdü kimi de benim gibi müziği.

Üç kişiden oluşan orkestra ekibim sahnedeki yerlerini aldığında ayaklı mikrofonun arkasına geçtim. Kalabalığa şöyle bir baktım, nasıl da griydi her şey... Hiçbiri ne siyahtı ne de beyaz; ne saf kötülük barındırıyorlardı içlerinde ne de masumiyet. Her biri nasıl da iki yüzlüydü. Nasıl da anlamsız bakıyorlardı. Beni duyacak ama dinlemeyecek, bu gece eğlenecek ama ertesi gün hiçbir şey hatırlamayacaklardı.

Biri hariç.

Biri vardı, karanlığın içinde bir güneş gibi parıldayarak bana bakan.

O öyle biriydi ki ne olduğu belirsiz bütün bu grilere bile umut olabilecek kadar maviydi.

Ona baktım, ellerim mikrofondayken müzik çalmaya başladı. Dudaklarım pişmanlıkla aralandı. Bana nasıl da anlamlı baktığını gördüm, beni yalnızca duymakla kalmayıp dinleyeceğini hatta anlayacağını, bu gece eğlenmekle kalmayıp bu geceyi hatıralarından hiç silmeyeceğini anladım.

Utançla gözlerimi kapattım.

"Terk edilmiş bir şehrin ortasındayım.

Altım çamur, üstüm yağmur ama bak buradayım.

Bazı şeyler kaybetmeden sevilmiyor.

Bedenim burada fakat ruhum kabul etmiyor..."

Gözlerini açtım ve tekrar ona baktım. Nakarat kısmını ona bakarken söylerken beni anlamasını bekliyordum, ben başka hiçbir şey söylemeden o beni anlasın ve beni bu dertten kurtarsın.

"Ser verip, sır vermedim.

Cesaret ister böyle itiraflar.

Söylemesi zor...

Tek korkum bu kadar..."

Müzik sona erdiğinde ve alışkın olduğum şekilde bir alkış tufanı koptuğunda sahneden inerek yanına gittim. Elinden tuttum, diğerlerine "İyi geceler," diyerek yürümeye başladım.

Peşimden gelirken hiç konuşmadı, arabaya bindiğimizde de hiçbir şey söylemedi. Ama ben konuşsun istedim, her zaman yaptığını yapsın, bana saçma sapan sorular sorsun, artık bunaldığımı söylesem bile kendini anlatmaya devam etsin.

Eve girdiğimizde o da ben de farkındaydık, bu gece bir şeylerin sonu olacaktı. Belki de her şeyin...

Bana yemek yaptığı, birlikte bulaşıkları yıkadığımız, film izlediğimiz ve şömine karşısında öylece yattığımız iki saatin sonunda doğum günümün sona ermesine yarım saat kalmıştı.

İtirafımdan sonra benden gideceğinden o kadar emindim ki ona her baktığımda son kez görüyormuşum gibi bakıyordum. Onu son kez kokladığımdan emindim çünkü bundan sonra onu görebilecek olsam bile kokusunu duyabilecek kadar ona yaklaşamayacaktım.

Artık beni istemeyecekti.

Artık beni sevmeyecekti.

Zaten en başından beri beni hiç istememesi, sevmemesi gerekirdi. Benim gibi biri, özellikle onun gibi biri tarafından sevilmemeliydi. Aksi takdirde bu bana ödül, ona ceza olurdu.

Dün geceden hazırladığım terasa onu çıkardığımda etrafa hayranlıkla baktı. Onun için bu kadar küçük bir şey yapmış olmam bile onu sevindirmişti. Bu, canımı daha çok sıktı.

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin