14.BÖLÜM: BEDELLER

641K 18.9K 4K
                                    

14.BÖLÜM: "BEDELLER"

Belimin tutulduğunu hissedebiliyordum. Sırtımdaki ağrının ve bacaklarımdaki sızının yanı sıra dilimin de tutulmak üzere olduğunu düşünüyordum.

"Kıvanç!" dedim çaresizce. Dilimi hala kullanabildiğimi anlayarak kendimce sevindim.

"Sessiz ol," dedi sert bir tonla ve beni izlemeye devam etti. Bunu neden yaptığımıza dair en ufak bir fikrim dahi yoktu.

"Ne zaman bitecek?"

"Az kaldı."

Sonra Kıvanç, "Bitti!" diyene kadar hiç konuşmadım. O ana dek ne dilim ne de vücudumdaki herhangi bir uzvum hareket etti. Bittiğini söylediğindeyse tutulan bedenimi bir sağa bir sola döndürüp belimi, ardından ellerimi de hareket ettirerek parmaklarımı çıtlattım.

Rahatlayan vücudumdan sonra telefonumu çıkarıp saate baktım. Neredeyse iki saattir hiç konuşmadan ve hareket etmeden yanında oturuyordum. Çünkü beyefendi beni saat altı gibi tanıştığımız parka getirmiş, her zaman oturduğumuz banka oturttuktan sonra da benden hiç konuşmamamı ve ayrıca hiç hareket etmememi istemişti. Başta reddetsem de ödenmesi gereken bir bedelin olduğunu hatırlattı.

Bedel dediği şeyin böyle bir şey olacağı aklımın ucundan dahi geçmediği için parçaları birleştirince kahkahayı bastım. Yine bozuldu ama bu kez çaktırmamaya çalışıyordu. Sonra paçayı böyle bir şeyle kurtaracağıma sevinerek dediğini yaptım.

Bana işkence gibi geleceğini bildiğim dakikalara yine de katlanabileceğimi sanarak yanında öylece oturdum. Konuşkan ve kıpır kıpır olan yapım sebebiyle zorlansam da tam iki saat boyunca kısmen konuşmadan durabildim ve hareket de etmedim.

O da bu süre zarfında her zaman yaptığı gibi çocukları seyretmek yerine beni izledi. İlk kez başıma gelen bu şey, önce beni şaşırtıp sonra utandırmış olsa da zaman geçtikçe duruma alıştım ve anın tadını çıkarmaya baktım. Hatta bir süre sonra gözlerimi ondan ayırdım. Onun beni izlediği benim çocukları seyrettiğim bir an bile gerçekleşti.

Artık konuşabileceğimi söylediğinden "İki saattir bana bakarak ne düşünüyorsun?" diye sordum rahatça.

Beklemediği bir soruyla karşılaşmış gibi duraksadı, sonra dudaklarını büktü. "Oluru var mı diye baktım."

Kıvanç'ı az çok tanıyordum artık. Duygularını genellikle saklar ve yüz ifadesine bile yansıtmazdı ama neyse ki ben artık ne zaman benimle alay ettiğini ya da ne zaman ciddi olduğunu anlayabiliyordum. Şimdi kesinlikle ciddi değildi.

"Haha..." diye yapmacık bir şekilde güldükten sonra, "Ne komik şeysin sen öyle..." diye devam edince gözlerini devirip kaydıraktan kayan çocuklara döndü.

İzleme sırası yine bendeydi. O da hep yaptığına dönerek çocukları seyre daldı. Bu zaten rutin olarak yaptığımız bir şey olduğundan hiç takılmadım ama sonra her zamanki süremizi aştığımızı fark edince "Ee, şimdi ne yapıyoruz?" diye sordum.

"Ben oturmaya devam ediyorum ve sen de gidiyorsun," dedi kesin bir yargıyla.

Şirin olduğunu sandığım bir ses tonu ile "Ben de oturmaya devam etsem?" diye sordum.

"Git."

"Oturmaya devam etsem?"

"Git."

"Devam etsem?"

"Git!"

"Of!" diye en az onun kadar yüksek bir sesle karşılık verdim. "Tamam."

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin