10.BÖLÜM: İTİRAF

702K 21.2K 2.9K
                                    

10.BÖLÜM: "İTİRAF" 

Kesici'nin beni evime bırakmak için yaptığı teklifi reddetsem de "Neden seni dinliyorum ki?" diye kendi kendine sorarken yine bileğimden yakaladı.

"Buna gerek yok, kendim gidebilirim!" diyerek elimi kendime çekmeye çalıştım ama nafileydi. O kadar iri yapılıydı ki ona ilk baktığım anda bile ne kadar güçlü olduğunu anlamıştım.

Duman grisi bir aracın ön yolcu koltuğuna oturtulduğumda itiraz etme hakkımı çoktan yitirdiğimi fark ettiğimden sessiz kalıp emniyet kemerimi taktım. Arabanın etrafını dolanıp şoför koltuğuna geçti, kendi emniyet kemerini bağladı. Motoru çalıştırdığı sırada kendimi, eğer Kıvanç olsa bunu yapmazdı ve ben de onu uyarmak zorunda kalırdım diye düşünürken buldum.

Bordo Caddesi'nden ayrılırken "Adın neydi bu arada?" diye sordu.

"Nehir."

"Kaç yaşındasın bakalım?"

"On sekiz olacağım," diye cevap verdiğimde bana bakıp tekrar yola döndü.

"Ne zaman?"

"6 Şubat'ta on sekiz olmayı planlıyorum ama dur bakalım," diyerek onunla dalga geçtiğimde beklediğimin aksine kahkaha atarak güldü.

Kısa bir sürenin sonunda "Ee, Nehir," dedi aynı neşeyle. "Evinin adresini vermeyi planlıyor musun yoksa varış noktasını bana mı bırakıyorsun?" diye sorduğunda sağ kaşı havaya kalkmıştı ve pişkin bir şekilde sırıtarak bana bakıyordu. Bu kadar gülecek ne vardı, anlamıyordum doğrusu.

Adresi tarif ettiğim dakikalar dışında başka bir şey konuşmadık. İki şarkı arasında da onun isteği üzerine birbirimizin numaralarını aldık. Daha doğrusu o araba sürdüğü için önce kendi telefonuma onun numarasını kaydettim, sonra onun telefonuna kendi numaramı kaydetmek zorunda kaldım.

Evime geldiğimizde içeri girene kadar gitmedi. Korumalarımızdan Ahmet Abi onun kim olduğunu sorduğunda geçiştirerek cevapladım. Olay çıksın istemiyordum. Yeterince zor bir gün olmuştu.

Odama girdiğimde ilk iş olarak banyoya yöneldim. Duşakabine girdikten sonra fıskiyeyi elime alıp musluğu sıcak tarafa doğru çevirerek açtım. Suyun sıcaklığını kendime göre ayarladıktan sonra fıskiyeyi yerine taktım ve saçlarımın ıslanmasına izin verdim.

Uzun ve gür saçlara sahip olduğum için bakımını yapmak zor oluyordu. Neredeyse her gün saçlarımı yıkardım ve iki ayda bir kuaföre gidip saç bakımı yaptırırdım. Rengini annemden, yapısını babamdan almıştım. Annemin saçları ince telliydi, babamınkiyse kahverengiydi. Her ikisinden de aynı oranda aldığım genlerimden bir diğeriyse gözlerimin rengiydi. Babamın gözleri mavi, anneminki yeşildi. Dikkatlice bakıldığında benimkilerin mavi ve yeşil karışımı olduğu görülüyordu ama ben soranlara mavi olduğunu söylüyordum.

Kıvanç'ın gözleriyse kahve çekirdeği rengindeydi. Aynı şekilde saçları siyaha yakın bir kahverengiydi ve benimki gibi hafiften dalgalıydı. Yüz hatları belirgin, cildi pürüzsüzdü. Fiziksel olarak annesine mi yoksa babasına mı daha çok benzediğini bilmiyordum çünkü ne babasını ne de annesini tanırdım. Kardeşi olup olmadığından bile haberim yoktu.

Bekle... O beni zerre kadar umursamıyordu ama ben saçlarımı köpüklerken bile onu düşünüyordum. Harika!

Kendime öfkelenerek aceleyle hindistan cevizli şampuanımı yerinden alıp elime ceviz büyüklüğünde döktükten sonra saçlarımı son bir kez daha köpükledim. Onları köpüklü bir halde bıraktıktan sonra yine hindistan cevizli olan duş jelimle vücudumu köpükledim. Vücudumu duruladıktan sonra kabinden çıktım. Ve ne kadar istemesem de gece boyunca Kıvanç'ı düşünmekten kendimi alıkoyamadım.

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin