16.BÖLÜM: AĞAÇ EVİ

630K 19K 4.7K
                                    

16.BÖLÜM: "AĞAÇ EVİ"

Birbirinden güzel, küçük ve rengârenk olan balıklara hayranlıkla bakarken, "Balık olabilir miyim?" diye sordum.

Kolumdan tuttu ve "Hadi gidelim," dedi beni çekiştirmeye çalışırken.

Akvaryuma dokundum bir kez daha. "Solucan olmasam, balık olsam, olmaz mı?"

"Neden?" diye sordu ama nedenini merak etmediğini biliyordum.

"Çünkü balıkların hafızası hakkında bazı şeyler duydum. Balık olursam... Yaşadığım her şeyi, tanıdığım herkesi sık sık unutacağım için hiç acı çekmem değil mi?"

Sorumu duymazdan gelerek beni kendine doğru çekti. "Gel hadi, seni bir yere götüreceğim." Hafifçe başımı salladım.

Gece yarısına doğru aile günümüz son bulmuştu ve ikisi de şehir merkezindeki evimize döner dönmez eski hallerine geri dönmüştü. Onlar kendi odalarına çekilirken ben evden koşarak ayrılmakla meşguldüm. Nereye gideceğimi bilmeden, nefesim kesilene dek koştum da durdum.

Seyhan'ın ünlü lokantalarından birini gördüğümde koşmayı kesip içeri girdim. Rezervasyonum olmadan içeriye girmek istediğim için beni dışarı çıkarmak istediler ama onları reddettim. Ne de olsa Kaan Aksoy'un kızıydım. Övüp bitiremedikleri ve asla vazgeçemedikleri Aksoyların son varisiydim. O halde istediğim yere istediğim zaman girme hakkım da olmalıydı, değil mi?

Zihnim bulanırken "Kaan Aksoy'un kızıyım ben! Bırakın beni!" diye bağırıyordum, kollarımdan tutup beni dışarı atmaya çalışan görevlilere.

Kime, neyi ispat etmeye çalıştığımı bilmiyordum. Ama büyük akvaryumu görünce küçük bir kız çocuğu kadar sevinip akvaryuma koştuğumu hatırlıyorum. Görevliler polisi arayacaklarını söylerken ben akvaryuma bakıp içindeki balıklarla sohbet ediyordum. Etrafımdaki insanların beni izlediğinin de farkındaydım fakat hiçbiri umurumda değildi.

Müşterilerden biri polis çağırıldıktan sonra yanıma gelip ailemi aramak isteyip istemediğimi sordu. Dikkatimi balıklardan ayırmadan telefonumu kadına uzattım. "Adı Kıvanç," dedim sadece.

Ailemin adı Kıvanç...

O an kendimde değildim. Kıvanç'ı aradıkları zaman beni almaya gelmeyeceğini düşünmem gerekirdi ama ailemden veya arkadaşlarımdansa o an yanımda sadece Kıvanç'ı görmek istemiştim.

Kadının Kıvanç'la ne konuştuğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu çünkü o sırada küçük turuncu balıkla ilgileniyordum. Akvaryumun önüne geldiğimden beri hiç hareket etmediğinden olsa gerek bacaklarım uyuşmuştu. Onları hareket ettirmek istediğim bir anda yanımda duran Kıvanç'ı fark ettim. Onu görünce gerçekten şaşırdım çünkü gelip beni almasını beklemiyordum. Yine de şaşkınlığımı ona belli etmeden işaret parmağımla turuncu balığı gösterdim.

Bir süre ikimiz de sadece sustuk. Şimdiyse, onun desteğiyle neresi olduğunu bilmediğim bir yere doğru ilerliyorduk. Kollarını belime dolamıştı, ben de düşmemek için ona tutunuyordum. Yürüyebilecek mecalim yoktu ve dillendirmediğim halde Kıvanç bunu anlamıştı.

Adım atmayı kestiğimizde baygın bakışlarımı etrafımızda gezdirdim. Bir ağacın önündeydik ve ağacın ilerisinde üç katlı bir ev duruyordu.

"Bu eve neden geldik?" diye sordum.

"Eve değil," diyerek yukarıyı işaret etti. Beni getirdiği yer, şu çok değerli ağaç eviydi. Kıvanç'ın küçükken babasıyla beraber yaptığı bir ağaç evi olduğunu ve bu evin kendisi için gerçekten değerli olduğunu biliyordum fakat beni şu çok değer verdiği ağaç evine getireceğini hiç düşünmemiştim.

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin