17.BÖLÜM: DAVETSİZ MİSAFİR

624K 18.7K 4.4K
                                    

17.BÖLÜM: "DAVETSİZ MİSAFİR" 

Kuşların cıvıltısı, esen rüzgâr ve burnuma dolan o tanıdık koku... Göz kapaklarım aralanmadan önce dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Nerede olduğumu hatırlıyor, yalnız olmadığıma seviniyordum.

Mırıltılı bir sesle gözlerimi açtım. Kıvanç, sol kolunun dirseğini yastığa dayamış, başını da avuç içine koymuş bir halde yanımda uzanıyordu. Rüyamda gördüğümün aksine bana gülümseyerek bakmıyor ya da boştaki eliyle saçlarımı okşamıyordu.

"Günaydın seni öküz," dedim istemsizce. O, sabah sabah neye bozulduğumu anlamamış olmanın verdiği şaşkınlıkla kaşlarını çatarken yavaşça doğruldum. Karışan saçlarımı elimle taramaya başladım. "Saat kaç?"

"Sana da günaydın," dedi imalı bir sesle. "Dokuza geliyordu en son."

Acaba bizimkiler yokluğumu fark etmiş miydi? Babamlardan bahsetmiyorum. Acaba Ecrin teyze ve Salim amca yokluğumu fark edip benim için endişelendi mi?

"Sen ne zaman uyandın?"

"Uyumadım."

Aralık kapının ötesinden gözlerimi alıp ona döndüm. "Hiç mi uyumadın?" diye sordum afallayarak, başını hafifçe aşağı ve yukarı hareket ettirdi.

"Dün gece çok üşüdün," deyince neden her yerimin ağrıdığını anlamış oldum. "Bütün gece seni ısıtmak zorunda kaldım."

Güldüm. "Ne yaptın mesela beni ısıtabilmek için?"

"Örtünün üstüne uzandığını hatırlıyorsun değil mi?" Başımı salladım. "Önce seni kaldırdım, sonra üstünü örttüm. Ama titremeye devam ettin. Ben de mecburen bütün gece sana sarılıp kaldım."

Kahkaha atmaya başladığımda kaşları çatıldı. "Sarılıp kaldın demek..."

"Teşekkür edeceğine yaptığına bak," diye burun kıvırdı.

"Sarılmak için bahane arıyormuşsun gibi geldi bana ama neyse... Teşekkür ederim."

"Etme," dedikten sonra doğruldu. Ayağa kalkıp acele hareketlerle pantolonunu giymeye başladı.

"Şaka yaptım ya..." diyerek ben de onu takip ettim ama nafileydi. Yine suratı mahkeme duvarına dönmüştü bile.

Kendi telefonunu aldıktan sonra benimkini uzattı. Etrafta bir şey unutup unutmadığımıza baktığı esnada tuş kilidimi açıp son aramalarıma baktım. Batu'dan bir, Ecrin Teyze'den üç cevapsız aramam vardı. Demek ki yokluğum fark edilmişti. Bu, dudaklarımın hafifçe kıvrılmasına sebep olurken Kıvanç'a döndüm. Aşağı inmek üzereydi.

O anda, ağaç evinin yerden en az iki metre yükseklikte olduğu aklıma geldi ve "Kıvanç!" diye bağırdım, kapının hemen önüne ilerleyip dizlerimin üzerinde çöktüm ve aşağıya baktım.

Basamakları inmeye başlamıştı. "Aşağıda bekliyorum seni."

"İnemem ki..." dedim, yükseklik fobim çoktan kendini belli etmişti bile. Midem bulanıyor, başım fena halde dönüyordu. Aşağı bakmaya bir son verip gözlerimi kapattım.

"İn hadi!" diye bağırdı aşağıdan.

"Korkuyorum!"

"Saçmalama ve in aşağıya..."

Bir gözümü açarak aşağıdaki ona baktım. "Acaba sen yukarı çıksan ve beni aşağıya mı indirsen?"

"Aptal aptal konuşmayı kes ve in! Bütün gün seni bekleyemem," diye sert çıkıştığında alt dudağımı sıkıntıyla dişledim.

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin