21.BÖLÜM: BİR KAYIP DAHA

610K 17.3K 3.2K
                                    

"Nehir?"

Kaşlarımı çattım.

"Nehir..."

Kaşlarımı biraz daha çattım.

"Nehir!"

Kaşlarımı biraz daha çatmak yerine, gözlerimi araladım ve bana seslenen Kıvanç'a öfkeyle bakmaya başladım. Beni neden uyandırmaya çalıştığıyla ilgili tartışmaya dönecek bir konuşma başlatacaktım ki elindeki tepsiyi görmemle gözlerimin irice açılması bir oldu.

"Oha!"

Büyük bir şaşkınlıkla baktığım tepsiden memnun kaldığımı anlayınca gülümseyerek tepsiyi yatağın boşta kalan tarafına koyup daha geriye bağdaş kurarak oturdu. Yattığım yerden yavaşça doğrulup neler hazırladığına baktım. Peynir, siyah ve yeşil zeytin, vişne ve kayısı reçeli, bal, helva, küçük küçük doğranmış domatesler ve salatalıklar, sebzeli omlet, iki bardak portakal suyu...

"Vay canına..." dedim ve içi portakal suyu dolu olan bardaklardan birine uzandım. "Sen, Kıvanç Vuran, yatağıma kahvaltı mı getirdin gerçekten?" Kıkırdadım. "Ama bu çok romantik!"

"En ufak bir kırıntı bile yatağa dökülürse sana temizlettiririm, ona göre..."

Gözlerimi devirdim. Bu kadarı bile onun için beklenmedik ve fazlaydı. "Sen gerçekten de dünyanın en romantik odunusun."

"Eyvallah." 

Gülerek başımı iki yana salladım, portakal suyumdan bir yudum daha aldıktan sonra, "İyi de sen bütün bunları nasıl hazırladın?" diye sordum merakla.

"Hazırlamadım, hazırlattım."

"Peki," dedim ağaç evinin açık kapısına bakıp. "Buraya nasıl çıkarabildin? Zor olmuştur."

"O kısmı ne sen sor ne ben söyleyeyim..."

Uğraştırıcı olduğunu tahmin edebiliyordum. Bardağı tepsiye bıraktıktan sonra hunharca kahvaltımı yapmaya başladım. O da bana eşlik etti. Dün geceyi ne kadar kötü geçirmişsek bu sabah o kadar iyi bir güne başlamış görünüyorduk.

Omletin ne kadar lezzetli olduğundan heyecanlı bir şekilde bahsediyordum ki bir anda bana doğru uzandı ve dudağımın kenarından öptü. Dilini yavaşça üzerimde gezdirdi, desem daha doğru olur.

Gülümseyerek geri çekildi. "Reçel dikkatimi dağıtıyordu."

Ona sersemlemiş gibi bakıp etkisi geçer geçmez kahvaltıma geri döndüm. Garip bir şekilde utanmıştım.

Doyduğumu hissedene kadar tıka basa yedim, artık midemde yer kalmadığından emin olduğumda ise portakal suyumdan geriye kalan son yudumu içtim.

Bardağı tepsiye bırakarak derin bir nefes verdiğim sırada, "Babamdan haber var," dedi.

"Ne haberi?"

"Selen'i, Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları bölümüne yatırmışlar." Gözlerim irice açıldı. Neredeyse kendimi tutamayıp ayağa kalkacak ve sevinç dansımı yapacaktım. "Birkaç ay orada tedavi görecekmiş. Babamla boşanacaklar mı, bundan sonra ne yapacaklar hiçbir fikri-"

"Peki, Bora?" diye sordum.

Ne Selen'in kendisi ne de Kıvanç'ın babasının sonraki süreçte ne yapacağı beni ilgilendiriyordu. Ben sadece Bora'nın ne halde olduğunu merak ediyordum.

"Bilmiyorum... Seni evine bıraktıktan sonra ona bakmaya gideceğim."

"Ben de gelebilir miyim?"

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin