27.BÖLÜM: TAMAM MI SİL BAŞTAN MI?

571K 20.6K 3.9K
                                    

Birini en son nasıl gördüysen aklında hep öyle kalır, demişler. Ben de bu yüzden bugün her zamankinden daha güzel, daha özgüvenli ve daha güleç olacaktım çünkü bugün Özel Soykan Fen ve Sanat Lisesi'nde geçireceğim son gündü.

İnsanlar beni iyi hatırlasın istiyordum. Akıllarına geldiğimde benim için her zaman neşeliydi desinler, babasını kaybettikten sonra neşesini de kaybetti demesinler istiyordum. Dün geceden seçip bir kenara koyduğum siyah tulumu askıdan alırken iyi hatırlanacağımı umuyordum.

Etek bölümü gibi kolları da kısa olan tulum, gömlek yakaydı ve üst bölümünde beş düğmesi vardı. Rüya'yla birlikte almıştık bunu. Hevesle giyindikten sonra saçlarımı yapmak için banyoma gittim. On dakika kadar da banyomda oyalandım ve salık bıraktığım saçlarımla birlikte tekrar odama geçtim.

Artık yapacak bir şeyim kalmamıştı, masamın üzerindeki dörde katlamış olduğum siyah kâğıdı elime alıp arka cebime koydum. Küçük kırmızı çantamı ve telefonumu da aldıktan sonra odamdan çıkıp basamakları seke seke inerek mutfağa gittim.

Annemi kahvaltı yaparken bulunca ben de hemen yanına oturdum, birlikte kahvaltı yapmaya başladık ve ben ne yazık ki kendimi tutamayarak Cem Derin esprilerinden tam üç tane anneme yaptım. Neyse ki esprilerimden sonra yediklerini çıkarmak yerine sadece yüzünü buruşturdu. Doyduğumu hissedince geriye doğru yaslandım ve elimi karnımın üzerine koydum.

"Cem birazdan gelir," dediğimde ağzında yemek olduğu için sadece homurtulu bir ses çıkardı ve dediğim gibi de oldu.

Beş dakika sonra kapı zili çalmaya başladı, annemin yanağından öptüğüm gibi koşturarak kapıyı açtım ve Cem'le karşılaştım.

"Çok şıksın, bebek!" diyerek göz kırptı.

Üzerindeki beyaz tişört ve kargo pantolona bakıp "Sen de öyle," diye karşılık verdim.

Kolunu omzuma atıp beni kendisine çekerek, "Geçenlerde tanıştığın motorcu arkadaşlarımı hatırlıyor musun?" diye sordu.

"Evet."

"Peki ya hani şu, en az benim kadar yakışıklı, kulağında küpe olan motorcu çocuğu hatırlıyor musun?" Aynı tepkiyi verdim. "Hah, işte. Kendileri sana talip," deyince kaşlarımı çatarak ondan uzaklaştım.

"Hayatımda Kıvanç Vuran gibi muhteşem bir varlık varken bunu demeye utanmıyor musun?" diye sordum sahte bir kızgınlıkla.

Dudaklarını bükerken kaşlarını hafifçe havaya kaldırdı ve "Kıvanç senin neyin ki?" diye sordu.

"Ben ona aşığım. O da benden hoşlanıyor işte."

Güldü. "Yani sevgilin değil... Kale boş, bebek, talipler her an gol atabilirler."

Bir şey daha söylemeyerek konunun uzamasına engel oldum. Kasklarımızı takarak motoruna atladık, okulun yolunu tuttuk.

Daha önceden planladığımız gibi hemen sınıfa geçmek yerine bahçedeki çardakta toplandık. Bizimkiler çoktan gelmişlerdi. Ama beni mutlu eden şey, onları beklemeyecek olmamız değildi. Masadaki kekti.

"Neli bu?"

"Portakallı," dedi Batu. "Annem bizim için yaptı.

Ellerimi birbirine sürterken sırıtıyordum. Keklerden bir dilim alıp küçük bir ısırıktan sonra "Çok yaşa Mesude teyze!" diye bağırdım.

Ben mutlu mutlu kek yerken Cem, "Pişt, bakın..." diyerek tüm dikkatleri üzerine çevirdikten sonra, "Şimdi size eski ve bilindik olan ama benim daha da komikleştirdiğim bir espriyi yapacağım," diye devam edince ben hariç herkesten itiraz nidaları yükseldi.

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin