GECENİN IŞIĞI

By buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... More

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

122. BÖLÜM

57.8K 2.4K 2.3K
By buyazarneleryazar

KEYİFLİ OKUMALAR

••

(Bölüm sonundaki açıklamayı mutlaka okuyun. Geçen bölümde tanıtılan kitaplar içinde en dikkatimi çeken üç tanesini paylaşacağım sizinle.)

••

Yeni bakıcımız Tuğba bu gün işe başladı. Heyecanlı olduğunu anlamak zor değildi. Ayaz onu sevmeyecek diye ödü kopuyordu. Neyse ki Ayaz büyüdükçe hırçınlığından kurtuluyordu. Önceleri ben ve babası hariç herkesi yadırgar, kimsenin kucağına gitmezdi. Ama şimdilerde çok cana yakın ve neşeliydi. Tuğba ile anlaşmasını istiyordum. Evet o bir bebekti daha ama onun da hisleri vardı ve eğer Tuğba'yı sevmezse onu yabancılarsa başka adaylar ile görüşmek zorunda kalacaktık. Ama neyse ki Ayaz ilk gün olmasına rağmen Tuğba'yı sevmişti. Bunda Tuğba'nın payı büyüktü. Ona karşı öyle samimi öyle içten ki Ayaz minik bir bebek olduğu halde bu enerjiyi hissetmiş gibiydi. Bense bu duruma nazar değecek diye korkuyorum. Gece de şaşkındı Ayaz'ın Tuğba'yı böyle çabuk kabullenmesine. Ama içten içe memnundu da. Fazla belli etmiyordu ama o da en az benim kadar tedirgindi bu bakıcı konusunda. Şimdi rahatlamıştık ikimizde.

"Şirket partisi nerede olacak?"

Gece bana hain planlarını anlattıktan sonra bir daha konuşmamıştık parti meselesini. Ama bu gün partiye 2 gün kalmışken beni bir heyecan bir merak sarmıştı.

"Boğaz'da lüks bir mekan kiraladık."

Vayy. Demek ultra lüks bir mekanda olacaktı. Öyleyse ben hemen kıyafet arayışına girsem iyi olacak. Dolabımı karıştırmalı ve hem şık hem de lüks görünen bir elbise bulmalıydım.

"Ben şimdiden dolabımı karıştırmaya başliyim. Uygun bir parça bulmam gerek."

Bana duygulu gözlerle baktı bir süre.

"Partinin en güzel kadını sen olacaksın," diye iltifatta bulunduğunda beni utandırmıştı. Nadir zamanlarda böyle iltifat ederdi ve ben hiç alışık olmadığım için hemen utanır kızarırdım. Şimdi de öyle olmuştu. Boynum ve göğsüm yanıyordu. Eminim kızarmışlardı da. Gece elini boynumda gezdirdi.

"Hemen kızardın. Sana daha çok iltifat etmeliyim ki alışasın."

Aramızdaki mesafeyi kısa zamanda katetti.

"Ne kadar güzel olduğunu sana sürekli hatırlatayım ki artık güzelliğine iltifat ettiğimde utanmayasın."

Parmaklarını gezdirdiği yerlere dudaklarını bastırdı. Zaten alev alan boynum bir de onun öpücüğü ile tutuştu. Ben de elimi onun omzuna koydum.

"O zaman ben de arada bir sana ne kadar yakışıklı ve çekici olduğunu hatırlatayım."

O benim gibi kızarıp utanmadı ama dudaklarında tatlı bir tebessüm oluştu.

"Öyle mi dersin? Beni yakışıklı mı buluyorsun?"

Ah Gece Karayel. Sen de biliyorsun ne kadar yakışıklı olduğunu. Şimdi gelmiş benimle alay mı ediyorsun?

"Çook," dedim sesimi tok tutmaya çalışıp. Ama çoktan onun akımına kapılmış ve sesimi kaybetmiştim bile. İstediğimin aksine güçsüz cılız bir ses çıkmıştı dudaklarımdan. Hemen boğazımı temizledim. Gece'nin bakışları gittikçe arzulu bir hal alıyordu ve ben bu çekime daha fazla katlanamayacak salonun orta yerinde bana sahip olması için ona yalvaracaktım adeta.

"Söylediğin gibi de çekici miyim peki?"

Amacın ne Gece? Beni konuşturup egonu tatmin etmek mi istiyorsun?

"Fazlasıyla."

Dedikten sonra zaten dudaklarına yöneldim. Kuruyan dudaklarımı diliyle ıslattı. Elim ensesindeydi ve sürekli saçlarını çekiştiriyordum. Onun ise bir eli bel kavisimde diğeri boynumdaydı. Bu nadir yaşanan bir an gibi geldi bana. Dudaklarını yavaşça içtim. Her saniyenin önemini bilerek, isteyerek öptüm dudaklarını. Boynumda gezinen eli yavaşça kulağımın arkasına tırmandı. O hassas noktaya dokunduğunda dudaklarına doğru inledim ve gözlerim otomatik olarak kapandı. Bu an hiç bitmesin istiyorum. Kendini bana olduğu gibi teslim ettiği bu muhteşem an bitsin istemiyorum. Boştaki elim onun sert göğsüne tırmandığında bu işin iyi yöne gitmediğini biliyordum. Ve salondaydık. Her an biri gelebilirdi içeri. Ama şu an bunun bizim için bir önemi yoktu. Çünkü anı yaşıyorduk. carpe diem... Bu kelimenin anlamı tam olarak bu anı yansıtıyordu. Göğsündeki elim karnına doğru indi ve o müthiş kaslı karnını okşadım. Elimin altındaki sert tepecikler beni fena halde sıcaklatıyordu. Tam Geceyi koltuğa itip üstüne kapanmayı düşlerken yüksek sesle çalan telefon melodisi anın tüm büyüsünü bozdu. Ben beklediğim bir anda duyduğum ses yüzünden korkudan yerimde hoplarken Gece esaslı bir küfür etmişti.

"Her kimse tam zamanını buldu sahiden," diye tısladı sinirli ama komik bir şekilde.

Telefonu eline aldığında kaşı havalandı.

"Kim?" dedim bastıramadığım merakımla.

"Amcam," dedi gayet normal bir şekilde. Amcası neden arıyor ki şimdi?

"Açmayacak mısın?" diye sorduğum esnada aramayı yanıtladı.

"Hayırdır amca?" dedi açar açmaz.

Karşı tarafı duymak için dibine kadar girip telefona dayadım ben de kulağımı. Gecenin kucağına oturduğumu çok sonra idrak ettim.

"Benim canım yeğenim ne yapıyor ne ediyor bir arayıp sorayım dedim."

Sesindeki o cıvık ima midemi bulandırdı. Gecenin suratında kinli bir bakış vardı.

"Sadede gel."

Müthiş bir vurguyla gayet etkileyici bir şekilde konuştu.

"Ben de öyle yapacağım zaten. Diyorum ki pazar günkü partide şirketi oğluma devrettiğini açıklarsın artık."

Gece sinirli bir şekilde soludu.

"Amca ölmüş birine şirketi nasıl devredeyim?" derken takındığı ses tonu beni güldürdü. Kendi de gülüyordu zaten bıyık altından.

"Gece... Gece... Gece. Hadi ama ikimiz de biliyoruz ne demek istediğimi. O şirketi benim soyum hakediyor. Anlıyorsun değil mi? Benim oğlumun çocukları hakediyor. Senin gibi bir piçin değil."

Telefonu alıp avazım çıktığı kadar küfür etmek istiyordum bu adama. Pislik herif. Her seferinde kocama bunu yapıyordu. Gecenin yüzündeki ifade sarsıldı ama belli etmedi. Bunu sesine de hiç yansıtmadı.

"Haklısın amca. Ben de senin gibi düşündüğüm için partide bir açıklama yapıp şirketi Yalçına devredeceğim. Ondan sonra istediğiniz gibi kullanırsınız şirketi."

Hattın öbür ucunda uzun bir sessizlik oldu. Kesinlikle bu cevabı beklemiyordu amcası.

"Umarım aklından bir hainlik geçmiyordur evlat."

O da Geceye güvenmeyeceğini biliyordu.

"Hayır bu sefer açık oynuyorum. Şirketim için son bir konuşma yapıp Yalçın'a devredeceğim."

Sen çok fena bir oyuncusun Gece Karayel.

"Yalçın... canım kuzenim. Sana da iyi günler, görüşürüz," deyip kapattı telefonu Gece.

Ben şok olmuş halde onu izliyor, dinliyordum. Kucağına yapışmış bir koala gibiydim. Oradan kalkmak istediğim belimden tutup beni daha da bastırdı kendine.

"Kal burada," deyip kulak mememi dişledi.

Planı hakkında merak ettiğim şeyleri sormak üzereydim ki
Leyla'nın sesini duydum ve Gece'nin kucağından her yerime diken batırılmış gibi fırladım. Leyla gözlerimize bakmadan aceleyle konuştu.

"Efendim Sarp bey ile Sırma hanım geldiler."

"İçeri al."

Hemen üstüme başıma çeki düzen verip koltuğun uzak bir köşesine sindim ve doğal hareketler sergilemeye çalıştım. Gece bana alaylı bir gülümseme ile bakıyordu.

"Sanki düzüşmüşüz gibi hallere girdin."

Ses tonu benim de ciddiyetimi bozdu. Ona kaçamak bakışlar atarken Sırma ve Sarp salona gelmişti. Uzun zamandır onları görmüyordum. Ve gözüm sadece tek bir noktaya odaklanmıştı. Sırma'nın karnı. Üzerinde kimi kot bir şort vardı. Önceleri zapzayıf olan bedenine can gelmiş gibiydi. Hafifçe kalınlaşan bacaklarıyla şortu çok güzel taşımıştı. Üstünde ise beyaz basic bir tişört vardı. Dar tişört üst bedenini sarmıştı ve büyüyen göbeği gözler önündeydi. Gözlerime inanmak istemiyorum. Sırma hamile olamazdı değil mi? Onu son gördüğümden beri o kadar güzelleşmiş ki gözlerime bir türlü inanamıyorum. Önceden giydiği giysiler dolduramazdı. O denli zayıftı. Şimdi ise altındaki şort o kadar güzel oturmuştu bacaklarına ve kalçasına... Yüzüne de kan gelmiş gibiydi. Üstten topuz yaptığı saçları ile yüzü apaçık ortadaydı ve çok güzeldi. En ufak bir makyaj bile yoktu yüzünde.

"Hoşgeldiniz canım."

Ayağa kalkıp Sırma'ya sarıldım. Göbeği bu sefer bariz bir şekilde bedenime değdi. O kadar mutlu görünüyor ki bir anlam veremiyorum.

"Hoşbulduk. Nasılsınız?"

Ayrılır ayrılmaz karşımızdaki koltuğa geçip Sarp'ın tam da yanına oturdu. Sarpın önceki günlerde gördüğüm hallerinin yanı sıra bu gün yüzünde enteresan bir gülümseme vardı. İkisi de bir garipti. İyi manada garip ama.

"Biz iyiyiz tatlım. Siz nasılsınız asıl?" dedim ben de onların çekimine kapılıp gülümserken.

"Biz de iyiyiz. Yani ben iyiyim. Sarp da iyidir herhalde. İyisin değil mi Sarp?"

Sırma deli dolu neşeli hallerinden hiçbir şey kaybetmemişti.

"İyiyim güzelim."

Daha sonra Geceye dönüp konuştu.

"Nasıl gidiyor Gece? Duyduğuma göre baban işleri sana bırakıp toz olmuş."

Onlar kendi aralarında konuşurken Sırma bana heyecanla bakıyordu. Bir şey söyleyecekti. Ve ben söyleyeceği şeyi az çok tahmin edebiliyorum. Ama nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyorum.

"Bir süreliğine Sarp. Geri dönecek elbette."

Bunu söylerken içinden sanki ya dönmezse diye geçiriyor gibiydi. Ama böyle bir şey olamazdı. Olmamalıydı. Duman baba geri dönmeli ve karanlık işlerine kendisi bakmalıydı. Benim kocam değil.

"Nasıl gidiyor barda işler? Eskisi gibi yoğun mu?" diye sordu Gece bu sefer. Barı uzun zamandır Sarp yönetiyordu. Gece şirketteki aktif görevini bıraktıktan sonra barı da Sarp'a devretmişti.

"Daha da yoğun ve canlı."

Gece bunu duyduğuna sevinmiş gibiydi. Memnun bir gülümseme belirdi dudaklarında.

"Aslında biz size bir haber vermek için geldik buraya," dedi Sırma daha fazla kendini tutamayıp. Sarp cümlesini bitirir bitirmez konuştu zaten.

"Ne haberi?" dedim sanki hiç anlamamış gibi. Ne olursa olsun hevesli görünüyordu ve hevesini kırmaya kimsenin hakkı yoktu.

Sırma önce Sarpa baktı aşk dolu gözlerle sonra da bize.

"Ben... ben hamileyim."

Ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Dudaklarım benden bağımsız hareketlenip gülümsemeye başladı. Gece tepkisizdi. Yani en azından benim kadar şaşırmış görünmüyordu.

"C-canımm... hayırlı olsun."

Sesim nasıl çıktı hiç bilmiyorum ama Sırmanın neşesi herkese bulaşıyordu. Meymenetsiz Sarp bile gülümsüyordu.

"Hayırlı olsun dostum."

Sonunda Gece de gülümsüyordu onlar gibi.

"Kaç aylık? Cinsiyeti belli mi?"

Ben de heyecanlanmıştım. Ama hâlâ içimde bir şüphe vardı. Bunun için Sırma çok küçüktü. Ve Sarp doğru adam mıydı? Bunları düşünmek bana düşmezdi ama ister istemez onu düşünüyordum. Daha Sırma 20 yaşına henüz girmişti. Üstelik yaşı kadar bile tecrübesi yoktu. Hayatın gerçekleriyle çok küçük yaşta karşılaşmış olsa da çok cahil ve bilgisizdi de. Bunu kötü anlamda söylemiyorum kesinlikle. Sadece ne kadar toy olduğundan bahsediyorum.

"Daha 3 aylık. Önümüzdeki ay öğreneceğiz cinsiyetini. Ben kız diye hissediyorum. Sarp da öyle."

Demek Sarp da bir şeyler hissediyordu. Ben hâlâ Sarp'a neden güvenmiyorum bilmiyorum. En başından beri Sırma'yı kullandığını düşünüyordum. Ama iş bu kadar ilerlediyse ona karşı bir şeyler hissediyordur. Yoksa neden bebeği kabul etsin. Ve eskisi kadar da cansız, ölü, ifadesiz değil yüzü. Sanki yaşam enerjisi yüklenmiş gibi.

"Annelerin hisleri kuvvetlidir. Ben de erkek olacak diye hissetmiştim ve gerçekten de öyle oldu," deyip gülümsedim. Sırmanın enerjisi herkese bulaşıyordu. Onu gerçekten fazlasıyla seviyor ve sahipleniyordum. O benim gözümde kızkardeşten farksız görünüyor. Onun mutlu olması beni de mutlu ediyor elbette ama onun için endişeleniyorum da. Pembe, çiçekli sandaletlerine kaydı gözüm. İşte hâlâ çocuksu bir yanı olan bu kız çocuğunun hamile olması beni korkutuyor.

"Babaların da kuvvetli midir Işık abla?" diye sordu yine bütün masumiyetiyle. Sarp'ı gözümde baba olarak canlandırmakta zorlanıyordum. Gerçi Gece için de böyle düşünüyordu insanlar. Ki Gece Sarptan da beterdi. Şimdi böyle düşününce artık rahatlamaya başladım. Sonuçta Gece de Sarp da benzer karaktere sahip iki insan. Gece bu denli bir değişim geçirip müthiş bir baba olmuşken Sarp neden olmasın ki? Sarp'a karşı çok ön yargılı olduğumu fark ettim. Onu çok fazla tanımadığım halde çocuğun günahına giriyorum resmen.

"Bilmem. Gece'ye sor istersen."

Sırma merakla Geceye baktı.

"Elbette hisseder. Siz hissediyorsunuz da biz neden hissetmeyelim. Bizim neyimiz eksik?"

Bu söylediği beni de Sırmayı da kahkahalara boğdu.

"Yani sonuçta siz de bu oluşuma bir katkıda bulunuyorsunuz ," dediğinde kahkahamı güçlükle bastırdım. Bu kız her zaman beni güldürecek bir şeyler buluyordu.

"Şirket partisine geliyor musunuz?" diye sordu Gece Sarp'a bakıp. Sarp ifadesiz bir şekilde omuz silkti.

"Biliyorsun sevmem öyle ortamları. Ama Sırma isterse geliriz herhalde."

Cümlesinin bitiminde Sırmaya baktı. Vay canına. Demek ki ben tamamen yanılıyorum. Sarp gerçekten Sırmaya karşı yoğun hisler besliyormuş. En başından beri yanlış gözle baktığım için bir bunu fark edememiştim.

"Gidelim mi güzelim?" diye sordu Sırmaya.

Sırma da emin değil gibiydi.

"Bilmem ki. Ben de çok alışık değilim öyle ortamlara. Hem ne giyeceğim ne takacağım saçıma ne yapacağım diye düşünmek istemiyorum. Ayy şimdiden sıkıldım. Sanırım gitmek istemiyorum."

Sıcak basmış gibi ellerini yüzüne yelledi.  Onu çok iyi anlıyorum. İnsan hamileyken fazlasıyla sıcaklıyordu.

"Sonra kararını değiştireceğine eminim," dedi Sarp bize gülerek bakıp.

O ikisini böyle enerjik görmek beni sevindirmişti fazlasıyla.

"Ayaz uyuyor mu?"

Tuğba ile alışma aşamasında onları sürekli başbaşa bırakıyorduk.

"Bakıcısı ile birlikte," dediğimde Sırma şaşırarak baktı.

"Aaa bakıcı mı tuttunuz?"

"Evet canım. Birbirlerine alışma sürecindeler. Ayaz da onu sevdi gibi."

"Nasıl güveneceksiniz ki bakıcıya?" dedi tedirgin bir şekilde. Ben de bir anne olarak en az onun kadar endişeliydim. Fazlasıyla kafa takıyordum buna. Bu yüzden Gece odaya kamera taktırmıştı. Telefonuma indirdiğim uygulama ile canlı bir şekilde kameraya bağlanabiliyordum.

"Şimdilik güvenemiyoruz tabii ki."

Baktığın zaman Tuğba'nın zarar verecek gibi bir görüntüsü asla yoktu. Ama insanların içini bilemezdik. Dış görünüşün aldatıcı olduğunu en acı olaylarla tecrübe edinmiştim.

"Ben kimseye güvenip de bebeğimi bırakamam," derken ellerini göbeğinde birleştirmişti. Henüz kendi de çok küçük olduğu için bakıcıya fazlasıyla ihtiyaç duyacaktı aslında. Ama şimdilik o kadar heyecanlı ve hevesliydi ki bunları düşünmüyordu.

"Hava çok sıcak değil mi sizce de?"

Ayağa kalkmış ve boş boş dolanıyordu şu an. Onu gülümseyerek izledim.

"Evet ama klimayı daha fazla açarsam çarpar. O yüzden katlanmak zorundayız."

Bana dudak bükerek baktı.

"Zaten canım havuç çekiyor," deyip omuzlarını indirdi. Şu an küçük bir çocuk gibiydi. Ve fazlasıyla tatlıydı da.

"Bu mevsimde havuç bulmak biraz zor gibi sanki."

Sarp'ın ses tonu şikayet eder gibi değildi de sitemkârdı. Eee Sarp bey kolay değil baba olmak. Daha bunlar iyi günlerin.

"Biliyorum ama canım çekiyor işte. Ne yapayım?"

Seni çok iyi anlıyorum Sırmacım.

"Tatlım alerjim olduğu halde canım tavuk çekiyordu. Düşün yani."

Bu zaten en üst seviyeydi. Alerjisi olan bir şeyi nasıl çeker ki insanın canı?

"Ayy Işık abla. Çok zor gerçekten. Daha minicik olduğu halde zorlanıyorum bazı hareketleri yaparken."

Ah Sırma daha üç aylık bir de. Sen 8 aylıkken ne yapacaksın? Ben duba gibi olmuştum. Kilolarımı hızla vermiştim ama hâlâ birkaç fazlam vardı. Lakin onları vermek gibi bir derdim yoktu. Bana fazlasıyla yakışmıştı bu kilolar. Önceden yüzüm fazla zayıftı şimdi biraz daha toplanmıştı.

"Daha 3 aylıkken bu haldeysen seni ilerleyen aylarda düşünemiyorum," deyip güldüm.

"Sarp kalkalım mı? Biraz yürüyüş yaparız."

İçi içine sığmıyor gibiydi. Sürekli hareket halindeydi. Geldiğinden beri de ayaktaydı neredeyse.

"Tamam güzelim. Görüşürüz Gece, yenge."

"Görüşürüz," dedik ikimizde aynı anda. 

Ele ele tutuşup salondan çıktılar. Onların arkasından bakarken gülümsüyordum.

"Vay be bir yıldız daha kaydı," dedi Gece eğlenir bir ses tonunda. Ona gözlerimi kısıp  baktım.

"Başka hangi yıldız kaymış?" dedim anlamamış gibi. Neyden bahsettiğini iyi anlamıştım.

"Ben işte. Başka kaç yıldız tanıdın hayatında?"

Egoist Gece sahalarda. Ama onun bu hallerini seviyorum. Çünkü fazlasıyla sevecen oluyor böyle zamanlarda. Farkında olmadan egoistlik yaparken sevimli oluyor.

"Çok fazla. Çok fazla yıldız tanıdım. Hangi birini sayayım," dediğim anda kaşları çatıldı. Sert sert bakmaya başladı.

"Şaka," dedim Gece daha da ciddiye almasın diye.

"Yapma. Bana böyle şakalar yapma."

Gece çok kıskanç bir adamdı. Hâlâ daha benim ondan başka birini beğenebileceğimi düşünüyordu. Ben onu tanıdıktan sonra bir daha hiçbir erkeğe beğenme gözüyle bakmamıştım. Hiçbir erkeğe dikkat bile etmemiştim. Hayatım artık onundu. Onunki de benimdi.

"Beni kıskanıyor musun?" diye sordum dudaklarımda aptal bir sırıtış ile.

"Evet. Bu yüzden bana böyle şakalar yapma. Hayatındaki bütün erkekleri kıskanıyorum. Bu sana olan güvensizliğim falan değil. Sadece... sadece senin etrafında olan her erkek sendeki o büyüye kapılıyordur buna eminim."

Bendeki büyü mü? Ne saçmalıyordu cidden? Ne büyüsünden bahsediyor ki?

"Komik olma Gece. Bende bir büyü falan yok."

Gözlerimin içine öyle derin baktı ki gözlerimi kaçırmak istedim bi an.

"Sen hâlâ ne kadar özel bir kadın olduğunu bilmiyorsun. Girdiğimiz ortamlarda erkeklerin sana nasıl baktığını göremiyorsun. Bir erkeğin senden etkilenmemesi için ya kör ya da aptal olması gerekiyor."

Bahsettiği kadın ben miydim gerçekten? Benim dikkat çeken herhangi bir yanım bile yoktu ki.

"Dalga mı geçiyorsun sen benimle?"

Beni omzumdan tutup sarstı. Ensemde topuz yaptığım saçlarımı pratik bir el hareketi ile çözdü ve uzun zamandır kestirmediğim uzun saçlarım omuzlarımdan aşağı süzüldü.

"Sen... sen güzelliğinin farkında değil misin?"

Omuzlarımdan aşağı dökülen sarı saçlarımı parmaklarına doladı.

"Gözlerinin insanı ne denli  kendine bakmaya zorladığının farkında değil misin?"

Hâlâ gözlerime dikkatle bakıyordu. Bir yandan da parmaklarına doladığı saçımı serbest bırakıyordu.

"Dudakların... her kıpırdayışında her kıvrılışında kalbimi yerinden oynatan, ağrı sokan dudakların..."

Baş parmağını alt dudağımda gezdirdi. Üst dudağıma göre daha dolgun olan alt dudağım, parmağının yumuşak darbesi ile aralandı.

"Tanrı senin gibi bir kadını yarattığına göre çok yüce biri olmalı."

Daha önce Tanrı hakkında böyle bir yorumda bulunmamıştı. Tanrı'ya olan bağlılığını asla bilmiyordum. İsa'ya inanıyordu bunu biliyorum ama bunun dışında Tanrı haklında ne düşündüğünü bilmiyordum. Yaratıcı bir özelliği olduğunu biliyordu demek ki. Yüce biri olduğunu da kesinlikle bilmeliydi. Benim bildiğim Tanrı belki onunkinden farklıydı ama bizi yaratan biri olduğunu düşünmesi yeterdi bile.

"Şimdi biraz daha anlıyor musun? Seni sana nasıl anlatayım ki daha fazla?"

Kelimeleri tükenmiş sanki ne diyeceğini bilemez gibiydi. Az önceki tüm konuşmaları beni hem mutlu etmiş hem de düşündürmüştü.

"Seni seviyorum Gece."

Ben kendimi hiçbir zaman onun anlattığı kadar özel bulmamıştım. Bu kendime güvensizliğimden kaynaklanıyordu. Evet hayatım boyunca özgüvenli, kendine güvenen bir kadın olmak için çabalamıştım ama hiçbir zaman istediğim gibi olmamıştı.

"Sevgilim... seni gerçekten çok seviyorum," dedi dudaklarıma doğru. "İyi ki hayatımdasın..."

••

Her ne kadar dolabımda bir sürü kıyafet olduğunu söylesem de Gece ısrarla alışverişe çıkmak istemişti. Para konusunda en ufak çekincesi olmayan bir adamdı.

"Bu gün abinler tatilden dönüyorlar."

Vay be ne çabuk geçmişti o kadar zaman. Kim bilir onlar için ne kadar daha çabuk geçmiştir. Eminim ki arkadaşım bitmesini istemiyordu. Hatta abime dönmemek için yalvarıyor da olabilirdi. Ama kocam bir patron olarak gerçekten de onlar için uzun bir tatil hediye etmişti zaten. Abimin bir an önce işinin başına geçmesi gerekiyordu.

"Sinem kim bilir nasıl üzülüyordur."

Bakışlarından benim de bir zamanlar tatilden dönmemek için ona yalvardığım anları hatırladığını anladım. Gülümsedi.

"Her güzel şeyin bir sonu vardır bebeğim biliyorsun. Ama bu bittiği anlamına gelmez. Ne zaman istersen balayımızı tekrarlayabiliriz."

Bunu o kadar çok isterdim ki. Ama artık hayatımız sadece iki kişilik değildi. Artık farklı bir hayatı yaşıyorduk. İstediğimiz zaman ani kararlar verip uygulayacak durumumuz kalmamıştı. Bir bebeğimiz vardı. Artık onu düşünüp hareket etmeliydik.

"Belki de bebek için aceleci davrandık," diye takıldım.

Ben evlenmeden önce hep hemen bebek sahibi olmayacağım derdim. Biraz evliliğin tadını çıkarmak vardı aklımda. Dilediğimce gezmek, eğlenmek istemiştim. Çocuk sahibi olduğum zaman tüm bu düşüncelerimden çoktan uzaklaşmıştım. Ama bundan asla pişman değildim. Hatta iyi ki hemen anne olmuşum diyorum. Bunu yaşamayan bilemez.

"Emin ol ben de öyle düşünüyordum. Ta ki onu kucağıma alana kadar."

Aynı şeyleri düşünüyorduk. Hatta Gece daha katıydı bu fikrinde. Bu kadar çabuk olsun istemiyordu ama her şey çabucak gelişirken biz çoktan alışmıştık bile.

"Bu akşamki davet yemeğine katılacaklar mı peki?" diye bir soru yönelttim Geceye.

"Sanmam. Abin mutlaka gelmek isteyecektir ama ben ona kafasına göre takılmasını söyleyeceğim. Karısıyla yeni evinde vakit geçirebilir mesela."

Bence de. Gelir gelmez bir davete katılmak çok da mantıklı değildi. Üstelik şart değildi gelmesi.

"Hadi şuraya bir göz atalım."

Çoğu zaman davet kıyafetlerimi buradan alıyordum. Benim tarzıma hitap eden bir mağazaydı burası.

"Hoşgeldiniz Gece bey."

Mağaza çalışanı bana da dönüp gülümsedi.

"Siz de Işık hanım."

Geceyi en başından beri tanıyorlardı zaten. Ama beni yeni yeni tanıyorlardı.

"Nasıl yardımcı olabilirim size?"

Her zamanki ilgi ile bizi karşıladılar. Gecenin parasının önünde hiçbir kuvvet duramazdı. Her şeye sahip olabilirdi. İstediği her şeye.

"Sade ve şık bir gece elbisesi istiyorum."

Hemencecik ortadan kayboldu ve birkaç dakika içinde kolundan bir sürü askıda elbise ile döndü. Fark ettiğim kadarıyla çoğu koyu tondaydı. Yalnızca bir tane kırmızı elbise vardı. İnsanın gözlerini üstünden alamayacağı bir kırmızı.

"Bunlara bir bakın derim efendim."

Aslında ben kararımı vermiş gibiydim. O kırmızıyı gördükten sonra diğerlerine dikkat etmemiştim bile. Bu zamana kadar hiç bu kadar iddialı bir renk giymemiştim. Ama bu sefer bu renk beni büyülemişti.

"Kırmızıyı alabilir miyim?"

Diğer elbiselerin altında kalan askıyı zorlukla çekiştirdi.

"Aslında bunu getirirken içimden umarım bunu seçersiniz diye düşünmüştüm. Bence bu sizin renginiz."

Elbiseyi aldım. İncecik askıları vardı ve diz altıydı. Gerçekten büyüleyici görünüyordu. Kumaşı elimin altında pamukmuş gibi bir hissiyat bırakmıştı. Kesinlikle denemeliydim.

"Deneyip geliyorum," dedim Geceye.

"Bekliyorum güzelim."

Heyecan ve merakla kabine girdim. İlk kez böyle bir rengi  üzerimde taşımak istemiştim. Umarım bana yakışırdı da hayal kırıklığına uğramazdım. Elbisenin yanda olan ve zerre kadar bile belli olmayan fermuarını çektikten sonra aynaya baktım. Tanrım. Çok şükür. O kadar korkmuştum ki bu müthiş elbiseyi üzerime giydiğimde o büyüsünü kaybedecek diye. Ve ilk kez kendim için böyle bir yorumda bulunacaktım belki de. Gerçekten çok güzel görünüyordum. Çok hafif bronzlaşan tenime bu kırmızı o kadar güzel olmuştu ki uzun bir süre kendimi izledim. Boyu, darlığı, üstüme oturuşu... her şey muazzamdı. Dizimin hemen altında biten kumaş tam yerindeydi. Arkada uzun bir yırtmaç vardı. Arkamı dönüp kendimi daha da güzel incelemek istedim. Kafamı çevirdiğimde Gece kabine dalmıştı.

"Nerede kal-"

Sözlerini yarıda kesen şey bendim galiba. Öylece kaldı. Ağzını açıp bir şeyler söylemek istedi ama beceriksizce kapadı.

"Nasıl görünüyorum?" dedim onun da düşüncelerini bir an önce öğrenmek için.

"Bu kadar güzel olmamalısın. Delirtiyorsun beni. Kafayı yemek üzereyim."

O kadar hızlı bir şekilde itilmiştim ki kabinin duvarına sırtım acımıştı. Dudaklarını benimkinin üzerine acı verici bir şekilde yapıştırdı. Tutku ve arzu kokan hareketleri beni baştan çıkarıyordu. Hırsla dudaklarıma asıldı.

"Bu kadar kusursuz olmamalısın. Kendimi yanında yetersiz hissediyorum."

Bunu nasıl söylerdi? Bu güne kadar asıl ben onun yanında kendimi böyle hissetmiştim. Asla onun yanında kendimi yeterli bulmamıştım.

"Gece... istersem dünyanın en ışıltılı kıyafetini giyeyim yine de senin yanında sönük kalırım. O yüzden lütfen bana yetersiz kalıyorum deme."

Beni dikkatle dinledikten sonra tekrar saldırdı dudaklarıma. Bir eli boynumdaydı ve beni dudaklarına daha da bastırmak için baskı yapıyordu. Diğer eliyse belimde. Öpüşmemiz gitgide tutkulu bir hal alırken kasıklarımın bir üstü karnımın ise hemen altında dopdolu bir sertlik hissettim. Onun ne olduğunu biliyordum ve bu... gerçekten eğlenceli geliyordu. Onu bir kabinde benim için hazır bir hale getirmiştim. Sertlik hissi gitgide artıyor ve büyüyor gibiydi. Nefes nefese dudaklarımdan ayrıldığında kafasını iki yana salladı.

"Hayır. Hayır. Beni bir aptala çevirdin resmen. Şurada, şu kabinde içine bile girmeden boşalacağım neredeyse. Bunu nasıl yapıyorsun Işık Karayel? Beni nasıl bu hale getirdin sen?"

Gerçekten kendini fazlasıyla zor tutuyor gibiydi. Bunu terleyen alnından ve boynunda atan o belirgin damardan anlıyordum.

Tamamen saf bir şekilde;

"Üzgünüm. Ne yapıyorsam farkında olmadan yapıyorum," dediğimde öyle gür bir kahkaha atmıştı ki en son ne zaman buna tanık oldum diye düşündüm. Öyle neşe dolu ve insanı defalarca dinlemeye teşvik eden bir gülüştü. Hâlâ daha gülüyordu.

"Sen beni ne hale getirdiğinin farkında değilsin bebeğim. Yakında delireceğim ve tüm hayatın boyunca benimle uğraşmak zorunda kalacaksın."

Ne kadar zamandır bu kabindeydik hiç bilmiyorum ve mağaza personeli kim bilir neler düşünüyordu.

"Alıyoruz o halde elbiseyi," dediğimde gözlerini kıstı ve dudaklarını yaladı.

"Kesinlikle alıyoruz."

Kabinden çıktık. Bizi bekleyen mağaza personeline elbiseyi uzattım.

"Elbise için bu ayakkabıyı uygun gördüm. Bir de siz bakın lütfen."

Elbise ile birebir aynı tonda süet stiletto model ayakkabıları bana uzattı. Bu elbisenin altına başka bir şey de gitmezdi zaten. Ayakkabıyı denedim ve numaranın da tam olduğunu fark ettim.

"Teşekkürler gerçekten."

Kasada yine yüklü bir miktar bırakmıştık. Poşetleri Gece yüklenmişti. Aklıma minik bir anı geldi.

Gece ile ilk tanıştığımız günlerdi. Bir AVM'ye gitmiştik ve ondan poşetleri taşıması için yardım istemiştim. Ama o zamanki Gece elbette ki kabul etmemişti bunu. Sonra ben de Geceye "Sizin sevgilinize acıyorum Gece bey" demiştim. Şimdiyse kocam yanımda poşetleri hiç söylenmeden taşıyordu.

Koluna girip ona eşlik ettim.

"Sizin karınıza çok özeniyorum Gece bey," dediğimde geçmişe yaptığım göndermeyi anlayıp bana geniş bir gülümseme ile baktı.

"O zamanlar her şey çok zordu benim için."

Gerçekten öyleydi. Ne kadar uzun bir yoldan geliyorduk meğer biz. Gecenin ilk halleri ile şimdiki halini karşılaştırınca onun ne kadar değiştiğini fark ediyordum. Bambaşka bir insan gibiydi.

"Sen kendine bir şey almayacak mısın?"

"Terzim benim için bir takım hazırladı."

Demek yine göz kamaştırıcı bir şekilde insanları kendine bakmaya zorlayacaktı.

"Bu sefer gerçekten herkesin gözü bizde olacak," dedim bundan tamamen emin bir şekilde.

"Elbette öyle olacak güzelim. Sonuçta gecenin şovunu biz yapacağız. O yüzden bu gece ekstra iyi görünmeliyiz."

Davet için fazlasıyla heyecanlıydım. Her şey istediğimiz gibi giderdi umarım. Bu gece çok büyük gerçekler gözler önüne serilecekti. Ama bir an aklıma dehşet verici bir senaryo geldi.

"Gece," dedim panikle. 

Bu halim onu meraklandırdı ve gözlerime baktı konuşmama devam etmem için.

"Amcan ya videoyu izletirse herkese."

Güven verici bir şekilde güldü.

"Öyle bir şey olamaz. Video diye bir şey yok artık," dedi rahat bir şekilde.

"Nasıl yok?"

Bense onun aksine tamamen gergindim.

"Amcam bu gece o videoyu izletmek gibi bir hataya düşmez. Tüm gerçekleri öğrendikten sonra ise belki de Yalçını kendi öldürmek isteyecektir."

Nasıl yani Yalçının ne suçu vardı ki? Bir dakika canım. Olamaz değil mi?

"Bana Yalçın'ın her şeyden haberi olduğunu söyleme."

Pis pis sırıttı.

"Tamam güzelim söylemem."

Yok artık. Demek Yalçın da biliyordu Duran Karayel'in babası olmadığını.

"Yalçın'ın götü niye tutuşuyor sanıyorsun sen? Bir an önce şirketi üstüne alıp babasına tekmeyi basacak ve annesi ile mutlu bir hayata adım atacak. Amcam yengeme bir köpek kadar bile değer vermiyor."

Ben her gün daha neler neler öğreneceğim acaba? Duran Karayel karısını sevmiyor ve Yalçın da bunun karşılığında intikam niteliğinde şirketi üstüne geçirecek ve babasını hayatından şutlayacaktı. Gerçekten inanamıyorum.

"Vay be. Sanırsın Karayel değil Dallas," deyip güldüm. Gece de bana hak verir bir şekilde güldü.

"Ama bu gece her şeyi değiştireceğiz. Bir nevi amcama iyilik yapacağım aslında."

Baktığın zaman doğru söylüyordu. Ne de olsa amcası kendi oğlu olmayan birine malını yedirmek istemezdi. Bir an aklıma Gece'nin de Duman Karayel'in gerçek oğlu olmadığı geldi. Ama fark şu ki kimse kimseyi kandırmamıştı. Gece çocukluğundan beri onlarlaydı ve bu günlere kendi emeğiyle çalışıp çabalayarak gelmişti. Yalçın gibi kendisine babalık eden adam için içten içe düşmanlık beslememişti. Gece ile Yalçın çok farklıydı. Karşılaştırılamazlardı bile.
Düşünüyorum da Karayel soyunun meşru bir varisi yoktu. Kendi kanından gelen bir varisleri olmayacaktı. İki kardeş de kendi kanını taşıyan bir erkek çocuğa sahip olamamıştı. Ama en azından Gece onu evlatlık olarak büyüten babasını seviyor ve Yalçın gibi babasına hain tuzaklar kurmuyordu.

"Bekle güzelim hemen geliyorum."

Terzisinin önünde durup onu bekledim. Hâlâ duygularımı sindirmeye çalışıyordum. Bu gece çok değişik bir gece olacaktı. Oldukça hareketli ve olaylı geçecekti.

"Eve mi geçiyoruz?"

Gecenin sesiyle dikkatimi bu konudan uzaklaştırdım.

"Senin yapacağın başka bir şey yoksa geçelim."

Saatler geçtikçe heyecanım daha da artıyordu.

"Yok güzelim. Eve geçelim ve büyük gece için hazırlanmaya başlayalım."

••

Odamın ortasına küçük bir kuaför kurulmuş gibiydi. Bir kadın ve bir adam beni bekliyordu. Gece her zaman olduğu gibi benden fazla düşünceliydi. Ben kuaföre gideriz diye düşünürken o kuaförü ayağıma getirmişti.

"Işık hanım hoşgeldiniz."

Ah tabi ya. Bu adamı hatırlıyorum. Daha önce bir davete yine o hazırlamıştı beni.

"Merhaba. Nasılsınız?"

Poşetleri yatağın kenarına bıraktım. Terden enseme yapışan saçlarımı dağınık bir topuz haline getirdim.

"İyiyiz Işık hanım. Sizi bu akşamki davete hazırlamak için buradayız."

Kibar bir şekilde gülümsedim.

"Ben banyoya girip çıksam?" dedim sorar gibi. Vaktimiz vardı henüz.

"Tabi efendim biz bekleyelim."

Ben giyinme odasına girip üstümü değiştirirken kapı açılıp kapanmıştı. Çıkmışlardı sanırım.  Göz ucuyla içeri baktığımda odadan çıktıklarını fark ettim. Çabucak banyoya girdim ve soğuk suyla serinletici bir duş aldım. Ben banyodan çıkmak için kapıyı açacakken kapı dışarıdan açıldı. Panikle havluma sarındım. Gece karşımda anadan doğma bir halde duruyordu.

"Benim. Sakin ol," dedi dalga geçerek. Neden çıplak dolaşıyor ki? Bir havlu ile örtünmek çok mu zordu yani?
Ya bir anda bana yardımcı olmak için gelen kadın ile adam içeri girerse?

"Niye böyle dolanıyorsun Gece?"

Kıskançlığım sesime daha ne kadar yansıyabilirdi bilmiyorum. Bana eğlenen gözlerle baktı.

"Ne o kıskandın mı?"

Şimdi duş almıştım ama yine sıcak basmaya başlamıştı. 

"Ne alakası var?" diye inkar ettim.

"Sevgilim merak etme. İçeri girecekleri falan yok onların. Sen söyleyene kadar alt kattan kimse gelmeyecek."

Omuz silktim.

"Merak ettiğim falan yok Gece. Hadi geç."

Kenara çekilip geçmesine müsade ettim. Ama hiç rahat durur mu? Havlumu arkamdan çekip kaymasına sebep oldu.
Yere düşen havluyu almak için eğildiğimde ise popoma bir şaplak yemiştim. 

"GECE!"

Kükremem 3 katlı evin bütün köşelerine kadar yayılmıştır. O denli bağırmıştım ve boğazım acımıştı.

"Şaka da yapılmıyor sana," derken hâlâ eğleniyordu.

"Eşeksin sen."

Bu sefer ikinci bir şakaya daha maruz kalmadan banyodan sıvıştım.

Elbisem askıya asılmıştı. Ayakkabı da elbisenin tam altındaydı.

Saçlarıma havlu sarıp elbiseyi askıdan aldım. Uzun uzun izledim ve büyük bir keyifle de giydim. Gerçekten çok güzel bir tercih yapmıştım.

Aynanın karşısına geçtiğimde daha saçım ve makyajım yapılmamıştı ama yine de elbisenin havası beni çok güzel gösteriyordu.

Henüz ayakkabılarımı giymedim. Gecenin kendisi ve benim için yurt dışından getirttiği Gucci marka tüylü terlikleri ayağıma geçirdim. (Yazardan; e o kadar zenginler canım bir zahmet Gucci giyiversinler ;) )

Odaya geçtiğimde Gece hâlâ banyodaydı. O çıkmadan yardımcı arkadaşları çağıramayacaktım. Ve Gece banyoya girdi mi çıkmak bilmiyordu. 

O banyodan çıkana kadar Ayaz ile vakit geçirmeye karar verdim.

Elbisemin izin verdiği ölçüde hızlı bir şekilde yürüdüm. Yan tarafımızdaki odanın önüne geldiğimde Tuğba'nın sesini işittim.

"O kadar şanslı ki anne ve baban... senin gibi bir meleğe sahipler. Neden Allah'ım neden bana bir evlat vermedin? Şu güzel duyguyu bana neden tattırmadın?"

Ayaz uyuduğu için kısık sesle konuşuyordu ve bir süre sonra da sesi çatallanmıştı zaten. Arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyordum ama gözlerinden boncuk boncuk yaşların aktığını tahmin ediyordum. Şu an onu rahatsız etmesem daha iyi olurdu. Hem Ayaz da uyuyordu zaten.

Odaya geri döndüğümde Tuğba'nın bu halleri beni durgunlaştırdı. Allah çocuk sahibi olmak isteyen herkese bu duyguyu tattırsın diye diledim içimden.

"Pişt! Nerdeydin sen? Bana küsüp kaçtığını sandım."

Gece'ye kocaman gözlerle baktım.

"Hâlâ çıplak dolaşıyor ya!" diye çemkirdim. Karşılığında ise Gece uyuz bir şekilde güldü.

"Belki senin giydirmeni bekliyordum," deyip dudağını büzdü. Fazla mı eğlenceliydi bu gün? Sanki mutluluktan coşuyor gibiydi.

"Koca bebek."

Sonra ona biraz vakit verdim belki giyinme odasına gider diye. Ama hâlâ dikilmiş yeni bir şey fark etmiş gibi bana bakıyordu.

"Bu elbisenin göğüs kısmı bu kadar açık mıydı?"

Al işte. Başlıyoruz.

"Giyinme odasına geçer misin Gece? Aşağıdaki arkadaşları çağıracağım."

Söylediklerimin tam aksini yapıp bana doğru gelmeye başladı. Çıplak olması tüm dikkatimi dağıtıyordu.  Gözlerimi yüzüne odakladım.

"Daha tam olarak hazır değilsin ama gözlerimi senden alamıyorum. Bu gece kaç tane adamı kendine hayran bırakacağını düşündükçe seni davete götürmemenin daha iyi bir fikir olacağını düşünmeye başlıyorum."

İltifatı beni neşelendirmişti. Diğer söylediklerini es geçecektim. Çünkü beni kıskanması hoşuma gidiyordu.

"Gerçekten çok incesin hayatım. Hadi şimdi sen de hazırlan," deyip onu kolundan tuttum. Başka türlü onu harekete geçiremeyecektim. Ben onu kolundan tutmuş giyinme odasına götürürken o bir eliyle de erkekliğini örtmeye çalışıyordu. 

"Beni kaçırıyor musun yoksa? Ne yapacaksın bana?"

Kahkaha atmamak için dudağımı dişledim. Gece sen hain planlarına yaklaştıkça ne kadar eğlenceli bir hal alıyorsun böyle. Gerçekten beni şaşırıyordu.

"Hadi şimdi üstünü giy ve hazırlanmaya başla koca bebeğim."

Giyinme odasının kapısını arkamdan kapatıp çıktım. Birkaç saniye sonra kapı tekrar açıldı. Gece sadece kafasını kapıdan dışarı çıkardı ve konuştu.

"Emir verdiğin zamanlarda çok seksisin bebeğim."

Ben bir şey demeye kalmadan tekrar içeri girmiş ve kapıyı kapatmıştı. Gülümsemem dudaklarımda asılı kaldı.

Tam aşağı inip arkadaşları çağırmayı düşünürken kapı tıklatıldı.

"Işık hanım hazırsanız gelebilir miyiz?"

"Evet, buyrun lütfen," deyip hâlâ kafamda olan havluyu çıkarıp yatağın üzerine bıraktım.

Kapı açıldı ve takım içeri girdi.  İki kişilik dev bir takım gibiydiler. Beni geçenki davete çok güzel hazırlamışlardı. Bu sefer de öyle olacağına emindim.

"Oturun lütfen. Başlayalım."

Ben odanın ortasındaki rahat puf koltuğa oturunca adam arkama geçti.

"Ben Caner bu da makyöz arkadaşım Duygu."

Hatırlatması iyi olmuştu çünkü çoktan unutmuştum ben onların ismini.

"Bu gün size nasıl bir model yapmamı istersiniz?"

Bu elbise için hiç model düşünmemiştim. Ama kesinlikle ağır bir şeyi kaldırmazdı bu elbise.

"Belki de salık bir saç tercih edebiliriz. Çok hafif toplanmış olabilir."

Kahküllerim artık tamamen uzamıştı. Kendi saç uzunluğum kadar uzamamıştı henüz ama kahkül olmaktan çıkmıştı. Onları önümde istemiyordum. O yüzden uzayan kahküllerimi toplayıp kalanını salık bırakabilirdik.

"Ben de öyle düşünmüştüm. Perçemlerinizi toplayacağım. Hafif bir doğal maşa yapacağım su dalgası tarzında. Sonra da saçların hazır tatlım."

Konuşması bittikten sonra işe koyulmuştu.

Kuaför kız sadece izliyordu bizi. Arada sırada gözü odada geziniyordu. Odamız gayet sade ve şıktı kendimce. Gece ile benim tarzımı ortak bir şekilde yansıtıyordu.

"Uçlarından alacağım biraz Işık hanım. Daha canlı ve sağlıklı gözükecek."

Karşı çıkmadım çünkü uzun zamandır saçlarımı kestirmiyordum ve yıpranmıştı az da olsa.

Biraz sonra giyinme odasının kapısı açıldı. Kafamı tamamen o tarafa çevirdim. Caner kibar bir şekilde kafamı düz tutmam için hareket ettirdi ama işe yaramadı. Geceden gözlerimi alamadım. Bu davet için çok güzel olduğumu düşünüyordum ya hani unutun onu çünkü Gecenin yanında bir hiç kalacaktım. Tamamen, baştan ayağa siyahtı. O ceketin üstüne müthiş oturması, omuzlarını sarması, pantolonun bacaklarını bu kadar güzel göstermesi, üstten açık bıraktığı iki düğmenin gösterdiği yanık göğsü... Tanrım çok fazlaydı. Fazla fazlaydı. Gözlerimi ondan bir saniye bile ayırmak istemeyeceğim kadar çekici görünüyordu. Şu an ona delicesine saldırmak istiyordum. Siyah gömlek ancak bu kadar yakışabilirdi bir adama. Karizmatik bir şekilde ellerini saçından geçirdi. Henüz saçlarını yapmamıştı. Dağınık gözüküyordu. Ama bu dağınıklık bile beni büyülemişti. Makyöz kızın benden hiçbir farkı yoktu. Dibi düşmüştü tam manasıyla. Tüm kıskançlığımla onu pençelemek istedim koruyucu bir aslan misali.

"Işık hanım lütfen başınızı sabit tutun."

Şu an ben ağzımdan akan salyaları bile tutamayacak haldeydim.

Gece tam önümde dikildiğinde ancak o zaman başımı düz tutabilmiştim.

"Siz başlamadan ben saçlarımı halledeyim iki dakika," dedi ve fön makinesini aldı. Ben onu hipnoz olmuş gibi izlerken bunun farkındaydı ve cool davranıyordu. Caner'in bile dibi düşmüştü. Ki onun gay olduğunu önceki gelişinden beri biliyordum. Beni Duygudan çok o korkutuyordu.

"Ben yardımcı olayım Gece bey."

Hemen araya girdim.

"Sen işine devam et lütfen Caner."

Gecenin dudaklarında belli etmemeye çalıştığı bir sırıtış meydana geldi. 

Fön makinesi ve tarağını saçlarında gezdirerek kendine has bir şekil verdi.

"Çok muntazam olmasın. Dağınık daha hoş görünüyor."

Sesim arzudan fısıldar gibi çıkmıştı. Acaba beni duymuş muydu? Evet duymuştu ki makineyi kapatmıştı.

"Dağınık her zaman güzeldir," deyip göz kırptı.

Caner saçlarımı uçlarından kestikten sonra kuruttu. Şu an saçlarım bir pırasa kadar düzdü. Saçımın bu özelliğini hiç sevmiyordum. Biraz dalgalı olsa hiç uğraşmadan açık bırakabilirdim.

Saçlarıma maşa ile şekil verilmeye başlandı. Gece aynalı şifonyerin karşısına geçmiş saçlarına elleri ile son rötuşunu veriyordu. Parfümünü de sıktığında artık tam yenmelik bir lokmaydı. Caner ve Duygudan dışarı çıkmasını rica etmemek için zor tutuyordum irademi.

Kol saatini de taktı ve artık tamamen hazırdı.

"Bittiiii," deyip geri çekildi Caner.

Yüzüm tamamen açığa çıkmıştı ve makyajsız olduğu için çok çıplak görünüyordu. Makyajdan sonra daha güzel görünecektim. 

"Işık hanım saçlarınız doğal ve sade olduğu için makyaja yoğunluk vereceğim."

Geçen seferki makyajı gayet güzel yapmıştı. Bu sefer de kendimi onun ellerine bırakacaktım.

Önce yüzüme bir baz uyguladı. Kalıp gibi makyajları asla sevmiyordum ve o bunu biliyordu.

Makyajım son hızıyla devam ederken Gece şifonyerin önündeki pufa oturmuş ve bacak bacak üstüne atmış beni izliyordu. Gözlerini ayırmadan.

Gözlerimi en sona bırakmıştık.
Şimdiye kadar her konuda ortak düşünmüştük ta ki Duygu kırmızı far sürmek isteyene kadar.

"Bu yıl bu renk fazlasıyla trend."

Evet öyle olabilirdi ama kesinlikle benim tarzım değildi ve zaten elbisem de kırmızıydı.

"İnce bir eyeliner çeksen yeterli," dedim kararlı bir sesle.

Israr edemedi. Eyelineri çekmeden önce göz kapağıma parlak bir far sürdü. Sonra dikkatle işini bitirdi.

"Lütfen dudaklarınıza istediğimi yapmama izin verin," derken yalvarır gibiydi. Bu hali beni yumuşattı.

"Tamam."

Kan kırmızısı bir ruj çıkardı kutudan. Önce dudağımın hatlarını belirledi ardından likit ruju sürdü. Mattı. Belki parlak olsa karşı çıkabilirdim ama mat olduğu için müthiş görünüyordu ve aşık olmuştum.

"Gerçekten güzel oldu. Eline sağlık."

Gülümsedi.

"Beğenmenize sevindim Işık hanım."

"Size iyi eğlenecekler diliyoruz Işık hanım," dedi Caner bana gülümseyerek. Ardından ışıl ışıl gözlerle kocama döndü.

"Size de Gece bey. İyi eğlenceler."

Onlar odadan çıkarken Gece uzun adımlarla kısa sürede yanıma geldi.

"Çok yakışıklı görünüyorsun."

Gözlerimi ondan almak istemiyordum.

"Diyecek bir şey bulamıyorum gerçekten. Güzelliğine hangi sıfatı yüklesem az kalır."

Bunu söylemesi bile beni yeterince mutlu ediyordu zaten. 

"Beğendin mi sahiden?" deyip kendi etrafımda döndüm. Henüz ayaklarımda terliklerim vardı.

"Dur bekle. Ayakkabımı da giyeyim."

Giyinme odasından ayakkabılarımı alıp giydim.

"Oldu mu?"

"Fazlasıyla mükemmel görünüyorsun. Bu gece için çok güzelsin."

Bu özel gecede ben de yeterince özel olmalıydım.

"Çıkmadan önce Ayaz'a bakalım. Karnını doyurmam lazım."

Elini uzattı ve tuttum. Birlikte odadan çıktık. Topuklu ayakkabım fazlasıyla yüksekti ama hâlâ boyuna yetişemiyordum. Çenesine kadar ancak yükseltmiştim.

Ayazın odasına girdik. Az önce uyuyordu ama şimdi uyanmış ve Tuğba da üstünü değiştiriyordu.

"Annecimm."

Sesimi duyduğu anda heyecanla ellerini çırptı. Kollarını bana doğru uzatıp gelmek istedi.

Kucağıma gelir gelmez ellerini göğsüme soktu. Keşke üstümü giyinmeden önce halletseydim karnını doyurma işini. Ama odaya gelmiştim ve o uyuyordu. Neyse ki elbisenin göğüs dekoltesi bu işi halletmem için yardımcı olacaktı. Koltuğa oturup göğsümü elbiseden çıkardım.

"Herhangi bir problem olursa hemen bizi arıyorsun," dedi Gece beklemediğim bir anda Tuğba'ya. Tuğba çekingen bir şekilde başını salladı.

"Tabii efendim."

Ayaz'ın karnı doyunca yavaş yavaş gözleri kapanmaya başladı. Ve az sonra tamamen uyku alemine geçti.

Onu yatağına yatırıp Tuğba'ya döndüm.

"Biz çıkıyoruz Tuğba. Sütü ben sabah sağmıştım zaten. Acıktığı zaman verirsin. Onun haricinde Gecenin de dediği gibi herhangi bir şey olursa hemen bizi ara lütfen. İyi geceler."

Odadan çıktık. İçim rahat değildi ama Tuğba'ya güveniyordum.

"Çantamı alıp geliyorum."

Yatak odamızdan siyah küçük el çantamı aldım. İçine telefonumu ve rujumu koydum. Zaten ancak bu kadarı sığardı.

"Artık çıkıyoruz değil mi?"

Gece'nin sesi heyecanlı ve muzipti.

"Çıkıyoruz. Gece başlasın. Şov başlasın."

••

Boğaz karşımızda tüm ihtişamı ile yer alırken arabadan indik. Vale arabaya binerken fazlasıyla heyecanlıydı. Arabaya hayran bakışları gözümden kaçmamıştı.

"Heyecanlı mısın?" dedi Gece rahat bir sesle. Ben onun aksine şimdiden gerilmiştim.

"Hem de nasıl."

Derin bir nefes aldım.

"Sakin ol güzelim. Sakin görünmeye çalış. Biz içeri girdiğimizde büyük bir rüzgar esecek o yüzden cool görünmeye çalış."

O bunu çok iyi yapıyordu. Ben de deneyecektim bu gece. 

"Gece o kadar heyecanlıyım ki nefes alamıyormuş gibi hissediyorum."

Elimi tuttu. O an bir cesaret yüklendi gibi hissettim.

"Bebeğim. Her şey çok güzel olacak. O yüzden kasma yani."

Umarım öyle olurdu. Yürüdüğümüz yol dev ışıklar  ile aydınlatılmıştı. İnsan içeri girerken bile bir havaya giriyordu. Şimdi tamamen özgüven yükleniyordum. İçeri girdiğimizde öyle bir görünmeliydik ki hiçkimse gözlerini bizden ayırmasın.

Üç basamaklı bir merdiven kalmıştı sadece önümüzde.

"Dikkat et. Bu basamağı da geçelim gerisi düzlük."

Söylediği gibiydi. Basamakları önce o çıktı ardından bana centilmen bir şekilde elini uzattı. Elini tutup basamakları yavaşça çıktım.

"Teşekkürler bayım," deyip gülümsedim.

O da bana dişlerini göstererek karşılık verdi. 

Şimdi söylediği gibi düz yoldaydık. Kırmızı bir halı serilmişti ve lüks şimdiden gözlerimi süslüyordu. Etrafta kameralar vardı ve sürekli birilerini çekiyordu.

"Neden bu kadar kamera var?"

Şaşkınca bakınıyordum etrafa.

"Türkiye'nin en büyük şirketi olduğumuz için magazin böyle davetleri ekrana taşımayı sever."

Doğru söylüyordu. Magazinin böyle malzemelere ihtiyacı vardı. Kim ne giymiş kim kim ile katılmış davete. Bunlar büyük şeylerdi.

  Salona girmeden önce Gece ile birbirimize birkaç saniyeliğine baktık. Aynı anda birbirimize göz kırpıp içeri adımımızı attık. Ellerimiz terlemiş birbirine yapışmıştı ama yine de ayırmıyorduk.

İçeri girdiğimizde sanki herkes bizim girdiğimizi tahmin etmiş gibi kafasını çevirdi. Gözler bir aşağı bir yukarı bizi inceledi. Kırmızı elbisemin içinde eminim ki ben de kıpkırmızı bir hal almıştım. İyi ki allık sürmemişim. Ah Gece her zaman nasıl böyle sakin kalırsın ki? Gözler üzerimizdeyken salonda ilerlemeye devam ettim. Ayakkabımdan tutun minik halka küpelerime kadar tamamen incelendiğimi hissediyordum.

Her adımda karşımıza biri çıkıyor ve selam veriyordu. Gece herkese karşı nazik ve ilgiliydi. Bu halleri beni şaşırtıyordu. İstediği zaman ne kadar ilgili oluyordu öyle.

"Sağ tarafa bak," diye fısıldadı kulağıma doğru. Bakışlarımı dediği tarafa çevirdim. Ve dudaklarıma yerleşen gülümsemeye engel olamadım. En az 10 tane palyaço etraflarına toplanan çocuklarla eğleniyordu. Salonun bir kısmı tamamen çocuklara ayrılmıştı. Yalçın burada mıydı acaba? Ya kılık değiştirip gelecekti ya da eğer kendine güveniyorsa hiç böyle oyunlara başvurmadan kendi olarak gelecekti.

"Gece bey hoşgeldiniz. Nasılsınız?"

Buz mavisi renginde takım elbiseli adam karşımızda dikiliyor ve Geceye bakıyordu.

"Halil bey teşekkürler. Siz nasılsınız?"

Adam Geceye bakarken resmen dibine düşecekti.

"İyiyim efendim. Sayenizde daha iyiyim. Hürmetler hanımefendi," deyip uzaklaştı. Tüm bunlara bir anlam veremesem de bir şey sormadım.

"İnsanlar gözlerini bizden alamıyor," derken bundan fazlaca haz alır gibiydi. Açıkçası ben de bu durumdan hoşlanıyordum. İnsanların gözlerini kırpmadan bizi izlemeleri beni zirveye taşıyordu. Buna ego diyebilirsiniz ama bu farklı bir şeydi.

Salonda hafif bir müzik vardı. Masalar çapraz bir şekilde konulmuştu. Her masanın arasında fazlasıyla uzun bir mesafe vardı. Masalar altın rengiyle bezenmişti. Takımları tam olarak görmüyordum ama lüks renkler gözümden kaçmamıştı. Çocuklar bir kenarda olduğu için aileler de rahat bir şekilde masada oturuyordu. Bu yüzden herkes Gece'ye minnettardır eminim ki.

"Şu masaya selam verelim."

Adımlarını bir yere doğru yöneltti. Ben de onu takip ettim. 5 kişilik bir masada duraksadık.

Yaşlıca bir adam kocamı görür görmez ayağa kalktı.

"Hoşgeldiniz Gece bey. Hanımefendi siz de."

Bana saygılı bir gülümseme ile baktı. Masada onun haricinde yaşlıca bir kadın, 2 genç kız ve 1 de delikanlı vardı. Ailecek gelmişlerdi demek ki yemeğe.

"Kürşat bey nasılsınız?"

Gece de tüm saygısı ile onu selamladı.

"İyiyim efendim. Bu güzel gecede bulunduğumuz için hepimiz mutluyuz."

Gece memnun bir şekilde gülümsedi.

"Pekala. İyi eğlenceler o zaman."

O masadan ayrıldık. Gözüme tanıdık bir çift ilişti. Levent ve Çiğse. Onları görmeyeli o kadar çok olmuştu ki.

Aynı anda fark ettik birbirimizi. Çiğse hızlı adımlarla bize doğru yaklaşırken biz de aynı şekilde yürüyorduk. Aman Tanrım. Kocaman göbeğini daha yeni fark ediyorum. Bu aralar herkeste bir hamilelik merakı vardı. Yarın Sinem de gelip hamileyim derse şaşırmazdım yani.

Giydiği geniş pileli siyah elbise kocaman göbeğini bir nebze kamufle ediyordu. Ayağında sade bir sandalet vardı.

"Çiğse," deyip göbeğini umursamadan kollarımı ona doladım. O da bana aynı şekilde karşılık verip göbeğinin izin verdiği kadarıyla sarıldı.

"Işık. Çok özlemişim seni."

Biz aşırı bir şekilde birbirimize dolanmışken kocalarımız gayet medeni bir şekilde el sıkışıp kafa tokuşturdular.

"Hayırlı olsun. Bir bebek daha geliyor demek," deyip göbeğinde elimi gezdirdim. Minik bir tebessüm etti.

"2 diyelim biz şuna," dediğinde ağzım kocaman açıldı. Bir ikiz daha mı? Aman Tanrım. Nasıl baş edeceklerdi bu kadar çocuk ile? İkizler bile henüz okula gidecek yaşa gelmemişti.

"Gece şu palyaço işini ne güzel düşünmüşsün ya," dedi Çiğse çocuklar için ayrılan bölüme bakıp. Ben de ikizleri şimdi fark etmiştim. İki palyaçoyu aralarına almış eğleniyorlardı. Bu gece en çok çocuklara yaramıştı.

"Çocuklarımız bizim baş tacımız."

Ona kısılmış gözlerle baktım.

"Birazdan çağırırlar seni konuşma yapman için," dedi Levent.

Gece rahat bir şekilde kafa salladı.

"Çıkar sallarım bir şeyler işte," diye geçiştirdi ama ben aklından geçenleri çok iyi biliyordum. Ve deli gibi heyecanlıyım.

"Dostum sanki bilmiyorum gecelerdir oturup yapacağın konuşmayı çalıştığını," dedi Levent muzip bir sesle.

Gece heyecanlıymış gibi gözlerini kırpıştırdı.

"Çok mu belli oluyor bu heyecanlı halim?"

Levent Gece'nin omzuna bir yumruk geçirdi.

"Sahtekar herif."

Çiğse ayakta daha fazla durmasa iyi olurdu.

"Gel seni oturtalım şöyle," deyip koluna girdim.

Onlar için ayrılmış masaya ilerlerken yanımdan geçen garip kılıklı adama takıldı gözüm.

Eski zamanlardan kalma bir takım elbise ve kare bıyık. Enterasan bir tip. Dikkatle bakmam gerekiyordu ona. Çünkü aklımdaki şey olabilir miydi?

Çiğse'yi masasına oturtup gözüm o adamı aradı tekrar. Ama yok olmuştu. Yalçın'ın burada olduğuna eminim ama ne kılıkta geldiğini hiç bilmiyorum.

Duran Karayel'in masası sağ tarafımızdaydı. Karısı ve kızı da masadaydı. Heyecanla Gecenin konuşmasını bekliyordu sanki. Hepsinde sabırsız bir hal var gibiydi. Özellikle Yalçın'ın kız kardeşi yerinde oturamıyor gibiydi.
Sürekli etrafa bakınıyor bileğindeki ince saate kayıyordu gözü. Doğrusu ben de heyecandan ayakta durmakta güçlük çekiyorum. İyisi mi şöyle bir oturayım ben de.

Müzik kesildiğinde gözüm etrafı taradı. Gece kürsüye doğru gidiyordu. Her şey başlıyor yani. Etrafta bir hareketlenme vardı sanki. Çocukların olduğu tarafa özellikle. Palyaçolar arasında bir kargaşa vardı. Yalçın burada olduğu için miydi? Evet evet Yalçın buradaydı ve palyaçoları görmüştü kesinlikle.

"İyi akşamlar değerli konuklar," diye başladı. Neşeli ama ciddi bir yüz ifadesi takındı.

"Hepinize iyi bir gece diliyorum. Şimdiden konuşmaya başlayıp sizi sıkmak istemiyorum. Yemekten sonra bir açıklamam olacak sizlere. Şimdi herkese afiyet olsun."

Hemen uzaklaştı kürsüden. İnsanlar bu merakla yemek falan yiyemez ki. Benim iştahım kaçtı şahsen. Gerçi ben ne söyleyeceğini biliyorum benimki tamamen heyecandan.

Az sonra çıplak omzumda Gece'nin elini hissettim. İrkildim. Eli buz gibiydi.

"Neden bu kadar soğuk?" deyip avuçlarımın arasına aldı elini.

"Heyecan bebeğim. Heyecandan."

Çok garip. Geceyi daha önce hiç böyle görmemiştim.

"Bir de bana sakin ol diyorsun. Gel otur rahatla biraz," dediğimde şeytani bir şekilde gülümsedi ve avuçlarımda olan elini bir anda bileğime doladı.

"Rahatlat o zaman beni."

Oyunbaz Gece iş başında.

"Ne yapmamı istersin?"

Şu an onu ne rahatlatabilir ki?

Oturduğum sandalyenin yanındaki sandalyeye oturdu o da. Dev masada iki kişiydik yalnızca. Hâlâ bileğimde olan elini hareket ettirdi. Aynı zamanda benim elimi de hareket ettirdi. Elim dizine indiği zaman ona ters ters baktım. Bu muydu yani?

"Gece," dedim uyarıcı bir sesle.

Dudaklarını büzüp şşş dedi.

Yavaşça elimi kaydırıp tam yerine koydu. Alçak.

"Ya Gece."

Elime yön verip kendi istekleri doğrultusunda hareket ettiriyordu. Nasıl bu kadar çabuk hazır hale gelebiliyor ki?

"Beni şu an bu rahatlatıyor. Senin sihirli ellerin."

Daha sonra kendi elini çekti ve şimdi elim yalnızdı. Madem rahatlayacaktı katlanacaktık öyleyse.

Elimi onun yön verdiği gibi hareket ettirdim. Sanki gitgide elimin altında büyüyor gibiydi.

Nasıl bu kadar tepkisiz kalabiliyor aklım almıyor. Yüzünde en ufak bir ifade bir yok. Yalnızca dudaklarında sadece benim anlayabileceğim şeytani bir tebessüm var.

Kumaşın üzerinden uzun tırnaklarımı batırdığım an bacağı seğirdi.

"Ergen gibi boşalacağım şimdi," dedi kısık bir sesle.

Elimi çektim.

"Bunu istemeyiz. Islak bir şekilde kürsüye gidersen eğer kimse seni ciddiye almaz."

Zamanlamam müthişti çünkü garson o anda gelip servisleri dağıtmıştı.

"Bana beyaz şarap getir," dedi Gece garsona.

"Tabii efendim."

Servis tabağı fazlasıyla lükstü. Herhangi bir akşam yemeğinde yenecek tarzda yemekler değildi. Tamamen böyle özel bir davete uygundu.

Garson Gecenin içkisini getirdi.

"Ben az önce garip bir şey fark ettim," dedim tabağımdaki müthiş bir şekilde pişirilen etten bir parça alırken. Öyle güzel pişirilmiş ki daha çatalla alırken dağılmıştı. Yanındaki özel sosa çatalı batırıp ağzıma götürdüm.

"Ne fark ettin?"

Ağzındaki yemeği yuttuktan sonra merakla bana döndü.

"Garip kılıklı bir adam gördüm. Üzerinde eski tarz bir takım vardı ve kare bir bıyık."

Gece başını salladı.

"Yalçın işte," dedi gayet normal bir şey söyler gibi.

"Ne?"

"Yalçın. Kılık değiştirip gelmiş. Tanımadın mı?"

Emin olamamıştım. Onun olduğunu düşünmüştüm ama tam olarak karar vermemiştim.

"Neden tanınacağını bile bile geldi ki?"

Omuz silkti.

"Şovu yakından izlemek istiyordur belki."

Şu an onun burada olduğunu bilmek bana ürkütücü geliyordu. Öldürüp cenazesine katıldığım kişiyle aynı ortamda olduğunu bilmek garipti. Katili olduğumu sandığım kişi şu an yaşıyordu ve ben onunla aynı ortamdayım. Belki de bir nefes kadar yakınız birbirimize.

"Korkuyorum," diye itiraf ettim. Şu an içimde yoğun bir duygu vardı ve bastırmakta güçlük çekiyorum.

"Sevgilim her an yanındayım. Korkmana gerek yok."

Aynı zamanda elini elimin üstüne koydu ve okşadı.

"Hem sen neden korkuyorsun ki? O senden korksun," diye takıldı. "Sonuçta onu öldürme cesaretine sahip bir kadınsın sen."

İşte bundan korkuyorum zaten. Bu durumdan nefret ediyorum. Ben bunu yapmıştım. Evet belki sonuç beklediğim gibi olmamıştı ama ben yine de bir insanı öldürme girişiminde bulundum.

"Karşıma çıkmaz umarım," dedim bıkkın bir sesle.

"O kadar cesaretli değildir herhalde."

Şu an beni rahatlatmaya çalışıyordu. İşe yaradığını söyleyemeyecektim çünkü buraya doğru gelen garip kılıklı garson Yalçın'dan başkası değildi.

••

BÖLÜM SONU.
KABUL YİNE MÜTHİŞ HEYECANLI BİR YERDE BİTİRDİM. BÖLÜMÜ KISA BİR SÜRE İÇİNDE YAZDIM AMA SINIRIN GEÇİLMESİNİ BEKLEDİĞİM İÇİN ATMADIM. ÇÜNKÜ ARKADAŞLAR EMEĞİMİN KARŞILIĞINI BEKLEMEK BENİM HAKKIM. YANLIŞ MI DÜŞÜNÜYORUM? TAMITAMINA 7800 KELİMELİK BİR BÖLÜM YAZDIM. BUNUN KARŞILIĞINDA MÜTHİŞ BİR VOTE VE YORUM BEKLİYORUM AMA EMİNİN YİNE SİZ BU KONUDA CİMRİ DAVRANACAKSINIZ. HAYIR DESEM Kİ BÖLÜMÜ 2000 KİŞİ OKUMUŞ BU KADAR AZ VOTE GELMESİ NORMAL. AMA OKUMA SAYISINA BAKIYORUM. ONBİNLERİ AŞMIŞ. VOTE VE YORUMA GELECEK OLURSAK ASLA VE ASLA YÜKSELMİYOR. ARTIK BU BÖLÜMDE BİRAZ VARLIĞINI GÖSTERSİN DİĞER OKUYUCULARIM DA. GERÇEK OKUYUCU SAYIMIZI, EN FAZLA NE KADAR VOTE ALABİLİRİZ BUNLARI MERAK EDİYORUM. LÜTFEN BU BÖLÜM HERKES ELİNİ VİCDANINA KOYSUN VE BÜYÜK EMEKLERLE YAZDIĞIM BÖLÜME VOTE VERİP BİR ÇİFT YORUM YAPSIN.

BİR SONRAKİ OLAYLI BÖLÜM İÇİN SINIR 2000 YORUM VE 2300 VOTE

BU SINIRI GEÇEBİLECEĞİNİZİ BİLİYORUM. ÇÜNKÜ 8 MİLYONDAN FAZLA OKUNMA ALAN KİTABIMIZI BİNLERCE KİŞİ OKUYOR. O YÜZDEN VOTE VE YORUM KONUSUNDA LÜTFEN ÇEKİMSER DAVRANMAYALIM.

SON OLARAK GEÇEN BÖLÜMDE TANITILAN KİTAPLAR İÇİNDE DİKKATİMİ ÇEKEN 3 TANESİNİ PAYLAŞACAĞIM SİZİNLE.

1- @taylorannderson adlı arkadaşımızın Kurtuluş: Kan Adağı isimli kitabı. Konusu, paylaştığı kesiti gayet hoşuma gitti.

2- @sanameftunum adlı arkadaşımızın İRTİHAL kitabı. Konusu dikkatimi çekti. Paylaştığı kesit de yerli yerinde ve güzeldi.

3- @aleynaozgul1 adlı arkadaşımızın kitabı. İsmini not almayı unutmuşum ama konusu dikkatimi çekti.

Bunlar haricindeki tüm kitaplar da gerçekten fazlasıyla iyiydi. Bazı kurgular birbirini andırsa da genel olarak hepsi dikkat çekiciydi. Kitaplarınızı tanıtmaya devam edebilirsiniz. Yalnız dikkatimi çeken başka bir şey vardı. Ben sizden kitap ismini, ana karakterlerin belirgin özelliklerini ve kısa bir kesit istedim. Bazı arkadaşlarımız uzun uzun kesitler yazmış. Açıkçası bu kadar uzun kesitler bazen okuma isteğini kırabiliyor. Yani öz bir şekilde kitabı tanıtmak daha güzel olabilir diye düşünüyorum. Bazıları o kadar uzundu ki cidden daha kesiti okurken sıkıldım. O yüzden bundan sonra kitabın en can alıcı kısmını paylaşmak sizin için daha yararlı olur diye düşünüyorum. Ben yine arada beğendiklerimi açıklayacağım. Görünen o ki güzel kurgular gelmeye devam edecek. Merakla bekleyeceğim.

EN KISA SÜREDE BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALIN CANLAR. SEVİLİYORSUNUZ. FAZLACA.... ❤️❤️❤️❤️❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

2.8M 144K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
921K 51.1K 40
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
5K 1.9K 57
Gözlerinde gördüğüm ifade esaretim.
4.9M 229K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...