GECENİN IŞIĞI

By buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... More

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

107. BÖLÜM

78.9K 2.5K 1.6K
By buyazarneleryazar

MULTİDE: GECE KARAYEL. LUCAS AURELİEN'İ GECE KARAKTERİNE YAKIŞTIRMAYANLAR VE UYGUN BULMAYANLAR VARDI. BİRAZ GEÇ OLDU AMA BENDE BU YÜZDEN GECE KARAKTERİNİ DEĞİŞTİRMEYE KARAR VERDİM. YENİ GECE KARAYEL JON KORTAJARENA.
GÖZ RENGİ DIŞINDA
-PEK DE SIRITMIYOR- AKLIMDAKİ GECE'Yİ SONUNDA BULDUM. GEREK YÜZ HATLARI, GEREK BAKIŞLARI OLSUN TAM ANLAMIYLA BU. SİZİN DE BEĞENECEĞİNİZİ DÜŞÜNÜYORUM.

KEYİFLİ OKUMALAR

••

Unutma; her gidiş bir ayrılık değildir. Çünkü; bazen ne kadar uzağa gidersen git, yüreğin hep bıraktığın yerdedir.
-William Butler

••

Doğduğum mahallede bir kadın vardı. Evim yanıyor, evim yanıyor derdi oturduğu yerde. Ben de evine bakardım. Hayır gayet de yerinde duruyor ev. Neden sürekli evim yanıyor diyor bu kadın. Anneme sordum bir gün. Evinde neler yaşadığını bilemeyiz kızım. Kim bilir kadının yüreği yanıyordur demişti. Evet şimdi o kadını anlamıştım. Benim de evim yanıyordu ama dışarıdan bakana öyle değildi. Bu sabah gazetelerde gördüklerimle şok oldum. Dün Gece ile terapi merkezinin bahçesindeki bankta bir fotoğrafımız çekilmiş ve medyaya sızmıştı. Manşeti de şuydu.

Karayeller Büyük Sarsıntı İçinde

Haberin geri kalanında sallayabildiği kadar sallamışlardı gazeteciler.

Uzun süredir birliktelikleriyle sosyetenin dilinden düşmeyen Gece Karayel ve Işık Karayel geçtiğimiz günlerde bir evlilik terapistinde görüntülendiler. İlişkilerinin büyük sarsıntıda olduğunu duyduğumuz çift soluğu uzman bir görüş alabilmek için evlilik terapi merkezinde aldılar. İkilinin bu zor günlerde ailelerinden alamadığı desteği hekimlerden aldığını fark ettik. Türkiye'nin sayılı zenginlerinden Duman Karayel'in, Işık Karayel'i en başından beri gelin olarak istemediği aldığımız duyumlar arasında.

Tamamıyla asparagas bir haberdi. Hiçbir gerçeklik payı yoktu. Yazdıklarının bizim yaşadıklarımızda zerre alakası. Keşke yazdıkları gibi olsaydı. O kadar basit olsaydı.

"Hanımefendi."

Nuran hanımın sesini duyunca elimdeki gazeteye koltuğun üzerine fırlattım sinirle. Acaba Gece görünce ne tepki verecekti.

"Evet Nuran hanım."

"Bu akşamın menüsünü söyler misiniz?"

Mutfağa doğru yürüdüm. Elif sabah sabah çıkıp gitmişti. Hayır anlamıyorum ki her gün her gün nereye gidiyorlar bu Jonas'la.

"Bu akşam annemler bizde olacak. Güzel bir davet yemeği hazırlarsınız."

Başını sallayıp hızlı adımlarla mutfağa girdi. Ben de içerden kulaklığımı alıp yürüyüş için ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Son iki gündür canım hiç olmadık şeyler çekiyordu. Hayatımda hiç avokado yemeyen ben gecenin bir vakti avokado aşeriyorum. Yahu insan hiç yemediği şeyi nasıl aşerir. Elif kapının önündeki adamlardan birine gidip avokado almasını söylemişti. Gece'nin adamları ilk kez bir işime yaramış gibi hissediyordum. Avokado gelmişti gelmesine ama görünce midem bulanmıştı. Bırak tadına bakmayı görünce diyorum. Soluğu banyoda almıştım. Senin ne işin var tropikal meyvelerle.

Yürüyüşün yarısına geldiğimde dinlediğim müzik kesildi ve yerine telefonumun çalma melodisi girdi. Giydiğim yeleğin cebinden çıkardım telefonumu. Gece arıyor...

"Efendim."

Aksi sesimi duyunca tuttuğu nefesi verdi.

"Gazeteleri gördün mü?"

Sesindeki o tempolu nefes alışverişine bir anlam veremedim. Arkadan gelen korna sesleri de neydi?

"Gördüm," dedim basit bir sesle. Oysa o haberleri yapanları bulsam iki çift söz söylemek vardı içimde.

"Pek takmamış gibisin."

"Taksam ne olacak ki? Yalan yanlış şeyler yazmışlar. Ne söylesem boş."

Bir anda sanki bir yerde durup soluklanmaya başlamış gibi hissettim. İçimdeki kurt ne yaptığını sormak için beynimi kemiriyordu.

"İşe gitmiyorum bu aralar. Sabahları da koşuya çıkıyorum," dedi beklemediğim bir anda.

"İyi ne güzel. Akşam görüşürüz."

Konuşmayı kısa kesmeye çalışıyordum ama onunla biraz daha konuşmak isteyen bir yanım vardı. Amansızca onun konuşmayı uzatmasını istiyordum.

"Yürüyüşte misin?"

Kendimi onunla flörtleşir gibi hissediyordum. Her şey en baştan başlayalım demiştik ve bunlar normal geliyordu.

"Evet."

Ne diyeceğini bilemez şekilde bir nefes verdi. Onun da bunu ilk kez yaptığı belliydi. Daha önceden kimseyle flört etmediği çok açıktı.

"Bir şeyler içmek için seni evden alayım mı?"

Bir an sinemaya gidelim falan diyeceğini düşünmüştüm.

"Bilmem."

Hadi. Kabul et.

Biraz daha ısrar etmesini istiyordum. Öyle hemen atlayamazdım. Sonuçta flört başlangıcıydı bunlar.

"Bir saat içinde evinin önünde olurum."

Normalde bir sokak aşağıda bekle komşular görür demeliydim ama bu çok komik olurdu. Her ne kadar en baştan başlamış olsak da arada bir hatırlamalıydım kocam olduğunu.

"Peki görüşürüz."

Telefonu kapattığımda liseli kızlar gibi heyecanlanmıştım. Uzun zamandır kaybettiğimiz heyecanı bu şekilde tekrar hissetmek gerçekten garipti.

••

Eve gelir gelmez odaya çıkmıştım. Hamilelikten itibaren kullanmaya başladığım dolabın önüne geçtim. Diğer dolabın yüzünü aylardır göremiyordum. En rahat ettiğim giysi olan hamile tulumunu aldım dolaptan. İçine de bir klasik olan beyaz yarım tişörtü giydim. Aynada çok tatlı bir anne adayı vardı. Göbeğime bakarken neşeyle doluyor, dudaklarımda hemen bir gülümseme oluşuyordu. Saçlarımı topuz yaptığımda kilo alınca daha da yerine oturan güzel suratım ortaya çıktı. Sanki gözlerimin içindeki o ışık daha da bir parlıyordu. Bu hamilelik beni fiziksel olarak çok güzel gösterse de ruhsal olarak bir o kadar da çökmüştüm.

İhtişamlı duvar saatine baktığımda Gece'nin söylediği saate 10 dakika kaldığını gördüm. Kalan zamanı da aşağıda geçirmeye karar verip merdivenlere yöneldim. Gerçi o kalan zamanı merdivenlerde de geçirebilirdim zira epey uzun sürüyordu merdivenleri inmek.

Ayakkabılıktan rahat spor ayakkabımı aldım. Aylar önce Gece bunu benim için yurt dışından getirtmişti. Gerçekten rahat ve oldukça şıktı. Bahçeye çıktığımda bahçemizin yaza hazırlandığını fark ettim. Mayıs ayındaydık ve havalar ısınmaya başlamıştı. Otları biçen bahçe görevlimiz beni görünce o sesli makineyi durdurdu.

"Kolay gelsin Rüstem usta," dediğimde samimi bir gülüş ile karşılık verdi. Rüstem abi ellili yaşlarının sonunda saçlarına ve sakallarına aklar düşmüş emekli bir adamdı. Villanın arkasındaki müştemilatta eşi ve torunu ile birlikte yaşıyordu. Arada bir eşi de gelip Nuran hanıma yardımcı oluyordu. Birbirlerini Melek annenin evinden tanıyorlarmış.

"Sağolun hanımefendi," dedi saygılı bir sesle. Daha önceleri hiç düşünmezdim insanların bu denli bana saygı göstereceklerini.

Bahçenin dışından gelen korna sesiyle Gece'nin geldiğini fark ettim. Dışarı doğru giden adımlarım heyecanlıydı. Daha önce görmediğim bir arabayla bekliyordu beni. Bu araba diğer arabalarına göre daha klasik bir modeldi ve logosundan tanıdığım kadarıyla Mercedes'di.
Kapıyı açıp arabaya bindim. Yoğun bakışları hemen beni buldu.

"Nasılsın?"

Sesi neşeden bir parça uzak ümitliye yakın.

"İyi... Sen?"

Konuşmamız ancak bu kadar samimiyetsiz olabilirdi.

"İdare eder," dedi düz bir sesle.

Ben bir şekilde konuşmayı uzatacak mı diye düşünürken o yol boyunca her zaman olduğu gibi sessiz kaldı. Arabayı durduğunda ise daha ben kapımı açamadan nazik bir şekilde kapımı açtı. Ah Gece Karayel taviz vermeler başladı şimdiden. Samimiyetten uzak mecbur bir gülümseme ile teşekkür ettim. Geldiğimiz mekan kafe tarzı bir restorandı.

"Hoşgeldiniz Gece bey."

Gece ruhsuz bir bakış atıp içeri geçti. Cam kenarında bir masaya ilerledik. Gece yine centilmenliğini konuşturup masaya oturmama yardımcı oldu. Bunu yaparken parmaklarının ucuyla göbeğime dokunmuştu. Karşımdaki sandalyeye geçip oturduğunda sanki iki yabancıymışız gibi hissettim. Birbirine yakın ama bir o kadar da uzak iki yabancı.

"Ne içersin?" dedi telefonunu masaya koyarken.

"Limonata."

Başka bir seçenek yok gibiydi zaten. Kafein içeren şeyler içemiyordum.

Elini kaldırıp garsonu buraya çağırdı.

"Bir limonata ve sade kahve."

Garson itaatkar bir tavırla başını sallayıp hızla uzaklaştı.

"Nasıl gidiyor?"

Ortamdaki gergin havayı dağıtmaya çalışıyordu besbelli.

"Şöyle böyle gidiyor işte."

Gözlerime baktı. Epeyce uzun bir süre. Baktı ama bir şey söylemedi. Yüzümün her karesini arşınladı gözleriyle. O bakışlarda çaresizlik, özlem, hüzün... her şey gizliydi. Kendini ele vermeyen bir adama göre bu defa kartları açık oynuyordu.

   Siparişlerimiz geldiğinde canımın aslında limonata çekmediğini fark etmiştim. Gece kahvesini yudumlarken duraklayıp bana baktı.

"Neden içmiyorsun?"

Omuz silktim.

"Bir anda canım istemedi."

Tatlı olduğunu bildiği bir şekilde gülümsedi.

"Ne istersin peki?"

Hiç olmadık bir şey iste.

"Boza," dedim bir anda. Daha önce hiç içmediğim bu şeyi delice merak ediyordum şimdi. Gece gözlerime inanamaz bir şekilde bakarken tüm vücut hücrelerim ayaklanmış boza,boza diye tezahürat ediyordu.

"Boza mı?" İnanamaz bir şekilde sormuştu. Başımı salladığımda garsonu el işareti ile çağırmıştı.

"Buyrun efendim."

Bunu nasıl söyleyeceğini de bilemez gibiydi.

"Boza... boza satıyor musun?"

Alacağı cevabı az çok biliyordu ama yine şansını denemişti.

"Hayır efendim. Maalesef."

Gece'ye olumsuz yanıt vermek onu korkutmuştu besbelli.

"Alabileceğin bir yer var mı?" dedi çaresiz bir şekilde.

"Efendim ileride bir süper market var. Oradan bakabilirim."

Gece çabucak başını salladığında bozanın nasıl bir tadı olduğunu düşünüyordum. Tatlı mıydı yoksa ekşi mi? Ah şu hamilelik. İnsana neler neler merak ettiriyordu. Yahu plastik aşeren bile vardı.

"Pekala hızlı bir şekilde git ve elin dolu bir şekilde dön."

Cebinden hemen bir ikiyüzlük çıkarıp garsona uzattı. Garson bunun fazla olduğunu söyleyecek gibi olduğunda başından savmak ister gibi eliyle dışarıyı işaret etti. Garson uyarıyı alıp yanımızdan ayrıldı.

"Daha önce boza içtin mi hiç?"

Gözlerime merakla bakıp benden bir cevap beklerken içmediğimi söylesem komik mi görünürdüm?

"Hayır ama çok merak ediyorum şu an."

Sanki bozayı içmesem bir taraflarım eksik kalacak gibi bir his vardı içimde. Neyin nesiydi bu böyle?

"Tahmin etmiştim. Böyle şeyler aşermen çok normal."

Sanki aşermem onu mutlu etmiş gibiydi.

"Oğlumuz ve senin için sadece dünyanın öbür ucunda olan bir şeyi bile getirtirim."

Buna hiç mi hiç şüphem yoktu.

Kahvesinden bir yudum daha alırken dudağının kenarını çapkın bir şekilde kıvırıp gülümsedi.

"Saçların uzamış. Çok hoş görünüyorsun," diye bir iltifatta bulundu. Kızardım. Neden bilmiyorum ama iltifatı beni kızartmıştı.

"Teşekkürler," diyebildim sadece.

Beş dakika sonra garson elinde tepsi ile buraya doğru geliyordu. Ah demek bulabilmişti.

Tepsiyi tek eliyle kavrayıp diğer eliyle büyük bir bardağı koydu önüme. Daha sonra Gece'ye dönüp para uzattı.

"Buyrun efendim. Paranın üstü."

Gece ondan beklemediğim bir şekilde samimi bir gülücük bahşetti garsona.

"Senin o. Teşekkür niyetine."

Garson minnettar bir şekilde gülümseyip yanımızdan uzaklaşırken önümdeki bardağı çekingen ve kaçamak bakışlar attım. 

"Hadi dene bakalım."

Sabırsızdı sesi. Boza için ne düşüneceğimi merak ediyordu.

"Şey aslında..."

Bir an için boza gözümün önünde berbat bir hal aldı ve öğürmem boğazımdan kaçtı. Elimle ağzımı kapattım.

"İyi misin?" dedi panikle yerinden kalkıp. Elimle onu durdurdum.

"İyiyim. Otur. İyiyim gerçekten."

Öğürme refleksimi bastırmaya çalıştım. Ama boza sanki burnuma yumurta gibi kokmaya başlamıştı. Ki alakası bile yoktu. Elimin tersiyle bardağı ittirdim.

"Bunu içeceğimi sanmıyorum."

Gece de bana yardımcı olmak adına masanın bir diğer köşesine sürükledi bardağı.

"Tahmin etmiştim aslında."

İçimde bir yerlerde gizli olan iç sesim de tahmin etmişti ama tüm vücut hücrelerim bir anda boza diye haykırmaya başlayınca onu duyamamıştım.

"Kalkalım."

Sandalyeden kalktım. Gece de arkamdan kalkıp masaya bir miktar para bıraktı. Burada bu kadar kısa zaman geçirdiğimiz için buruk gibiydi. Kafeden çıkarken sanki hâlâ midem bulanır gibiydi.

"Ne yapmak istersin?" diye sordu arabaya ilerlerken.

"Eve gideyim. Akşam annemler gelecek biliyorsun. Sen de akşam üstü gelirsin."

Sesimde ona hem yakın hem de uzak bir ifade vardı. Başını sallarken arabasının kilidini açtı. Arabaya binmeme yardımcı oldu yine. Gece'nin kibarlıkları nadirdi ve şu an oldukça makul görünüyordu. Arabayı işlek caddeden çıkardı ve anayola geldiğimizde tüm yol buradan ilerleyecekti. Sonra bizim eve giden o ormanlık yola sapacaktık. Yani bir nevi şehrin dışına giden o yola.

    Arabasını evin demir kapısının önünde durdurdu. Yine çevik bir şekilde kapımı açıp kenara çekildi. Ben aşağı inerken bir anda dengemi kaybedince çok atik bir hareketle belimden kavradı beni. Onun sayesinde yeri öpmekten kıl payı kurtulmuştum.

"Dikkat etsene," diye bağırdı uzun zamandır sinirli görmediğim bir şekilde. Daha sonra kendi kendine kızıp bana masumca baktı. Bana bir şey olacağı düşüncesi onu büyük bir dehşete düşürüyordu ve o an ne dediğini bilmiyordu. O gözleri ile tüm bedenimi yoklarcasına bakarken benim lanet olası gözlerim onun bacak arasına kaydı. Tanrım! Tanrım inşallah fark etmemiştir oraya baktığımı. Kahrolası gözlerim sanki bana inat tekrar aynı yere baktı. Bu defa kesinlikle fark etmişti. Gözlerimi kaçırırken utançla kızardım.

"Eee... akşam görüşürüz," diye bir şeyler geveledim. Öyle bir gülüş vardı ki dudaklarında kendimi ergen gibi hissettim bir an. Elini belime koyup kendine çekti beni. Göbeğim onun karnına değerken kendimi uzaklaştırmak istedim ondan. Ama aramızda mesafe kalmayacak şekilde bastırmıştı bedenini benimkine.

"Tıpkı benim sana aç olduğum gibi sen de bana açsın."

Ses tonu aklımı başımdan alabilecek kadar seksi kalbimi yerinden oynatacak kadar duruydu.

"N-nereden çıkarıyorsun bunları?" diye inkar ettim. Bana ihanet eden gözlerime lanetler yağdırıyordum.

"Durduk yere benimkine bakmış olamazsın herhalde."

Sesindeki o muzur ifade gözlerimin oraya kaydığını alenen fark ettiğini kanıtlar nitelikteydi.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

Kendimi kollarından çıkarabildiğimde daha mantıklı düşünebilirdim. Yakıcı bir güçle ittirdim onu. Bu çok zordu ama yapabilmiştim. Üç adam bir araya gelse yerinden sarsamazdı Gece'yi. O denli güçlüydü ama bir hareketim ile savurmuştum onu.

"Şimdi git. Saçma sapan şeyler söylüyorsun."

Sonlara doğru sesim kısıldı. Arkamı dönüp yürümeye başladığımda gözlerinin aç bir şekilde vücudumda dolaştığına hiç şüphem yoktu.

"Akşam görüşürüz Işık hanım," dedi beklenti dolu sesiyle. Arkama dönmeden kapıdan içeri girdim. Ben evin kapısına gelmişken arabayı çalıştırdı ve gittiğini anladım. Ancak bu kadar büyük bir pot kırabilirdim. Hayır neden oraya bakıyorsun ki?

"Hoşgeldin gelin hanım."

Nuran teyze mutfaktan başını uzatıp seslendi bana.

"Hoşbulduk. Nasıl gidiyor hazırlık?"

Duyduğum kadarıyla enfes yemekler yapıyordu. Kokusu ta salona kadar geliyordu.

"İyi gidiyor efendim," deyip önüne döndü. Ben de oturma salonuna ilerledim. Elif gündüz kuşağında kaçırmadığı dizisini izliyordu yine.

"Ben geldim," dedim dikkatini çekebilmek için. Gözünü bir anlığına tv'den ayırıp bana baktı.

"Hoşgeldin."

Televizyona baktığımda bu defa bir Hint dizisi izlediğini fark ettim.

"Ne izliyorsun?" diye sordum kendimi onun yanındaki boşluğa bırakırken. Elif rahat etmem için bir yastık koydu arkama.

"Bu Hint dizilerine bayılıyorum ya. Şu müzikler şu danslar..."

Tam da o esnada bir müzik çalmaya başladı ve kızlar dans etmeye başladı. Üzerlerindeki giysiler bir garipti.

"Bunu mu izleyeceksin yani?"

Böyle diziler benim pek dikkatimi çekmezdi.

"Kızım bir kere izlesen bağımlısı olursun. Ben de öyle diyordum ama ayrılamıyorum şimdi."

Eğer şimdi bağımlı olursam hiç iyi olmazdı. Çünkü bir iki saat öylece oturmak benim açımdan iyi değildi.

"Ben odama çıkıyorum. Biraz dinleneyim."

Yine gözlerini televizyondan ayırmadan başını salladı.
Merdivenleri tırmanıp odaya giden koridorun başında soluklandım. Birkaç adım attığımda bebek odasının önündeydim. Yine kendimi tutmayıp odaya girdim. Buraya geldiğimde çok huzurlu hissediyordum. Bebeğim de bunu fark etmiş olacak ki karnıma bir tekme yedim. Canımın yanmasından ziyade çok farklı hissettiriyordu bu tekmeler. Onun varlığını elle tutulur bir hale getiriyordu. Sanki o bir şeyleri anlıyor ve ben buradayım dercesine tekme atıyordu.  Şimdi de odasına girdiğimi anlamış olacak ki tekmeleri sıraladı. Devasa beşiğine doğru ilerledim. Gece her şeyin en büyüğünü, en pahalısını seçmişti. Bebeğimiz daha doğmadan odanın bir kısmı oyuncaklarla dolmuştu. Yetişkin bir insana kolaylıkla yetebilecek bir büyüklükte de gardrobu vardı. İçi de tıka basa giysiler ile doluydu. Bir kısmı annemin diktiği örgütlerdi. Diğer kısmı da Melek annenin mağazadan satın aldıklarıydı. Ben de her dışarı çıktığımda en az bir takım almadan dönemiyordum eve. Bebeğimin odası her şeyiyle hazırdı. Hiçbir eksik yoktu. Şimdi sadece onu beklemek vardı sırada. Gece düşünceli davranıp bir de yatak koymuştu odanın bir kenarına. Bazı gecelerim orada geçecekti. Yorgun bedenim yatağa ilerledi. Tek kişilik yataklardan büyük çift kişilik yataklardan biraz küçük konforlu bir yataktı. Ve odadaki tek farklı renkti. En sevdiğim rengin mor olduğunu bildiği için yatağın başlığından nevresimine kadar her şey mordu. Mor ve mavi güzel bir tezat oluşturuyordu. Kendimi yatağa bıraktığımda ne kadar rahat olduğunu fark ettim. Belki de Gece buradayken daha olmam için ekstra fazla para ödeyip bu yatağı almıştı. Bedenimdeki tüm yorgunluklar çözünürken gözlerim yavaş yavaş kapandı.

"Anne."

"Anne."

Neredeyim ben?

"Anne."

Minik bir erkek sesi. Durmadan anne diye mırıldanıyor. Elim karnıma gittiğinde boşluk hissediyorum. Karnım dümdüz. Etraf o kadar kırmızı ki gözlerim acıyordu. Ses uzaklardan geliyordu ama bir o kadar da yakındı sanki. Tekrar seslendi.

"Anne."

Sese doğru ilerlerken kırmızının tonu gitgide korkutucu bir hal alıyordu. Koyu,  daha koyu, daha da koyu... 

"Oğlum."

Sanki ona yaklaştığımı hissediyorum. Etrafımda korkutucu sesler var. Vahşi hayvanların olduğu bir yerdeymişim gibi.

"Buradayız anne."

Artık daha da yakındı sesi. Adımlarımı hızlandırdım. Arkamdan haykırışa benzer bir çığlık koptu. Daha çok feryat gibiydi. Dönüp bakamadım. Bakmak istedim ama bakamadım. Ayak bileğimdeki pranga bana engel oldu. Yürüdükçe arkamdaki ızdırap dolu sesler azalıp ilerideki neşeli sesler artıyordu. Daha da hızlandım. İşte, işte oradaydı oğlum. Ama hayır. Hayır hayır!

"Bırak onu!" diye haykırdım  ileri doğru bir adam atmaya çalışırken. Ama ayak bileğimdeki dövme sanki gerçek bir prangaymış gibi hareketimi durdurdu.

"Yengecim..."

Oğlum kucağında hiçbir şeyden habersiz bana bakıyordu gülerek. Öyle tatlıydı ki... Tıpkı babası gibiydi. Ona o kadar çok benziyordu ki gözlerimi ondan alamadım bir süre.

"Onu bırak Yalçın," diye kükredim evladını koruyan bir anne aslan edasıyla. 

"O benim yeğenim yenge. Neden bırakayım benimle çok mutlu."

İleri doğru bir adım attım. Bir adım daha. Ve bir anda şeffaf bir camın arkasında buldum kendimi.

"Yalçın!"

Öyle bir haykırıştı ki bu cam binlerce parçalara bölünerek etrafa dağıldı. Kendimi son anda geriye çektim. Gece oğlumuzu Yalçın'ın elinden alırken ben camları umursamadan onlara doğru koştum.

"Anne."

Ayaz bana doğru gelirken Gece Yalçın'ı boğazlamıştı.

"Sana ailemden uzak dur dedim!"

Korkutucu bir şekilde sarstı onu. Kırmızı renk bir anda çatlatıp yemyeşil bir uçurum kıyısına döndü. Uçurumun altında gürül gürül çağlayan denizin sesini duydum. Ayaz'ı kucağıma aldığımda nefes nefeseydim. Gece Yalçın'ı geri geri iterek uçurumun kıyısına ilerletti.

"Beni zaten karın öldürdü Karayel."

Gece güçlü bir yumruk savurdu Yalçın'ın pişkin pişkin sırıtan yüzüne.

"Katil adamın katil karısı," dedi gözlerimin içine bakarken.

"Kes sesini! Sen ölümü hakettin."

Tek bir hamleyle itti Yalçın'ı. Birkaç uzun saniye sonra denizin yarıldığını işittim. Aynı anda Ayaz ve benim çığlığım.

"Işık."

Nefesim kesilir gibi fırladım yataktan. Kan ter içinde kalmış bedenim korkuyla kasıldı. Derin nefesler alıp kendime gelmeye çalıştım. O kadar gerçekçi bir rüyaydı ki her anını hâlâ hissediyordum. Gözlerimden yaşlar boşalmaya başladığında hıçkırıklarım da eklenmişti. Rüyalarımın ana teması hep Yalçındı şu sıralar. Artık uyumak istemiyordum. Her gece uykularıma girmesinden nefret ediyordum.

"Ağlama. Ağlama güzelim."

Bedenime dolanan kollarla gevşedim. Gece? Acaba hâlâ rüyada olabilir miydim?

"Sen..."

Devamını getiremedim. Sırtımı okşayıp başıma yumuşak bir öpücük kondurdu.

"Buradayım güzelim. Sakin ol."

Göz yaşlarım durmuştu ama hıçkırıklarım hâlâ yerli yerindeydi.

"Ne gördün rüyanda?"

Başımı salladım. Anlatıp tekrar yaşamak istemiyordum o anları. Kollarından ayrılıp nefesimi düzene koydum.

"Sen neden buradasın?"

Bir anda dikkatim ona kaymıştı.

"Akşam yemeği için geldim."

Saat kaç olmuştu ki? Kaç saattir uyuyordum acaba? Bebek yatağının hemen üzerinde şirin küçük bir saat vardı. O kadar saat uyudum mu ben ya? Yediye geliyordu. Annemler birazdan burada olurdu.

"Odamıza giderken sesini duydum ve buraya geldim. Korku doluydu sesin."

Başımı iki yana salladım rüyanın etkisinden çıkmak için. Ayağa kalktığımda o da kalkmıştı.

"Ben... ben hazırlanayım."

Kaçarcasına çıktım odadan. Rüyamda Gece'nin Yalçın'a kükreyişi hâlâ kulaklarımdaydı. Yatak odasına girer girmez soluğu giyinme odasında aldım. Dolaptan çabucak beyaz bir elbise çıkarıp üzerimdeki terli kıyafetlerden kurtuldum. Elbiseyi giydiğimde kendime bakmak için aynaya yürüdüm.

"Çok güzelsin."

Kapının pervazına yaslanmış beni izliyordu. İltifatı beklenmedikti. Karşılık veremedim. Terden enseme yapışan saçlarımı açıp tekrardan düzgün bir şekilde topladım.

"Ben de üzerimi değiştireyim."

Dolabın kendine ait kısmına yürürken odadan çıkıp gitmem gerekiyordu ama ben sanki onu izlemiyormuş gibi yapıp aynada saçıma çeki düzen verdim. Gözüm ona kaydığında günlük bir kot ve beyaz V yaka bir tişört çıkardığını gördüm. Tüm beyin hücrelerim burdan defolup gitmemi söylerken ben hâlâ bir bahane uydurup burada kalmanın peşindeydim. O bahane de takılarımı çıkarmaktı. Takı masama doğru ilerledim. Bunu yaparken onu takmıyormuş gibi gözükmeye çalışıyordum. Küpelerimi çıkarırken gözüm ona kaydı ve pantolonunun düğmesini açtığını fark ettim. Gözlerimi ondan ayırmaya çalıştım ama yok aptal gözlerim hâlâ onu izliyordu. Ve gözlerimiz beklemediğim bir anda kesişti. Kafamı öyle bir hızla çevirdim ki boynumda birkaç damarın çatırdadığını hissetim. Kahretsin yine yakalanmıştım. Bu defa alay edip üstüme gelmedi. Sadece çıldırtıcı bir yavaşlıkla pantolonunu çıkardı. Sağ kulağımdaki küpeyi çıkarırken yan dönmüştüm. Şimdi tamamıyla görüş açımdaydı. Siyah bir boxer vardı altında. Düzgün bacaklarını görmeyeli çok uzun bir zaman olmuştu. Küpemi çıkarırken arkasını düşürdüm.

Aptal!

Geceyi izleyeceğim diye küpemin arkasını kaybetmiştim. Gece dudağında çapkın bir sırıtışla bana doğru gelmeye  başladı. Elimi masaya koyup güç aldım. Bir anda önümde eğilmesi ile bacaklarımın titrediğini hissettim. Az sonra ayağa kalktı.

"İşte," deyip elini uzattı.  Küpemin arkası avucunun içindeydi. Ellerim titreyerek aldım küçük metali. Arkamı dönüp kutuya koyacaktım ki belime dolanan kollar ile donakaldım. Nefesim boğazımda takılı kaldı.

"Seni öyle özlüyorum ki," deyip kendini bana yasladı. Arkamdaki doluluğun verdiği boğucu hisle yutkundum.

"Gece çekil," dedim sert tutmaya çalıştığım sesimle. Ama arkamda gittikçe büyüyen o şeyle bu mümkün olmamıştı pek.

"Ve sen de beni özlüyorsun," diye fısıldadı kısık bir sesle kulağıma. Bunun benim üzerimde ne kadar erotik bir his uyandırdığını biliyordu.

"Of çekilsene Gece."

Sağ dirseğimi karın boşluğuna geçirdiğimde inleyerek ayrıldı benden.

"Ah! Vahşi misin kızım ya," diye tısladı acı dolu bir sesle.

Tamam haketmişti ama boşluğuna vurmam iyi değildi. O acıyı çok iyi biliyordum. Abim küçükken yanlışlıkla karın boşluğuma vurduğunda kaç gün acısı geçmemişti.

"Ne diye sokuluyorsun dibime. İyi oldu sana."

Giyinme odasından kaçarcasına çıkıp yatak odasına döndüm. Böyle olmamalıydı. Gece bana bir adım attığında buzlar erimemeliydi. Az sonra üzerinde bordo bir tişört ve kot pantolon ile odaya geldi. Bakışlarımı ondan ayırdım.
O bana doğru gelirken aşağı inmenin daha iyi bir fikir olduğunu düşündüm.

"Fena geçirdin Işık. Canım hâlâ yanıyor."

Bu kadar çok canını yakacağımı tahmin etmemiştim. Zaten boşluğuna vurmak da planladığım bir şey değildi. Ama o arkamda öyle dururken sağlıklı düşünememiştim.

"Kusura bakma. Bir daha öyle dibime girmemeyi öğrenmiş oldun böylece."

Odadan çıktım ve aşağı indim. Elif kendi kendine bir şeyler konuşuyordu.

"Ya bir kere de doğruyu söylesen olmaz mı?"

Ona yaklaştıkça televizyondaki diziye sitem ettiğini fark ettim. Hâlâ bitmemiş miydi bu dizi?

"Bitmedi mi daha?"

Beni fark ettiğinde gözleriyle bedenimi taradı. 

"Tekrarını izliyorum." Duraksadı ve devam etti. "Siz ne yaptınız Geceyle?"

Kaşlarımı çattım.

"Hiçbir şey. Ben uyuyordum zaten. Yeni uyandım."

Şaşkınca kafasını salladı.

"Anladım. Şey yengem aradı birazdan burada olacaklarmış."

Yanındaki boşluğa oturdum.
Diziye gözümün ucuyla bakarken Gece merdivenlerden iniyordu. O da salona geldi ve köşedeki tekli koltuğa oturdu. Elif onu görünce huzursuzca kıpırdandı.

"Yengemler gelince beni çağırırsın," dedi ve koltuktan kalktı. Neden böyle yapıyor ki? O tam salondan çıkacakken Gece seslendi.

"Elif."

Kuzenim olduğu yerde durdu. Arkasını dönmeden omzumun üstünden Geceye soran bakışlar attı.

"Sana bağırdığım gece için özür dilerim. Çok sinirliydim ve ne dediğimi bilmiyordum. Kusura bakma."

Elif de ben de şaşkınlıktan küçük dilimizi yutacaktık adeta.

"Eee şey... Önemli değil," dedi şaşkın bir şekilde. Tam salona tekrar gelecekti ki zil çaldı. Hazır ayaktayken kapıya da o baktı. Daha annemler içeri gelmeden Güneş koşarak salona geldi.

"Gece."

Koşarak onun yanına gitti. Birbirlerini uzun zamandır görmedikleri için hasretle sarıldılar.

"Seni çok özledim sarı papatya."

Gece bunu söylerken bir yandan da bana bakmıştı. O an aklıma bir düşünce ilişti. Gece Güneş'i tanıştıkları günden beri çok seviyordu. Bana karşı zalim davrandığı günlerde bile Güneş'e karşı hep merhametliydi. Ve herkes Güneş'i benim küçüklüğüme çok benzetirdi. Acaba Gece de bizi benzettiği için mi kardeşime karşı bu kadar sevgi doluydu.

"Ben de seni çok özledim. Yarın sen ben ablam bir yerlere gidelim mi?"

Gece'nin işine gelirdi bu.

"Gidelim güzelim. Sen nasıl istersen."

Annemler ancak gelebilmişti salona. Teker teker sarıldık hepimiz. Babam, abim ve Gece gündem haberlerini konuşurken biz kadınlar olarak dedikoduya başlamıştık bile. Halamın bir anda açtığı konuyla renkten renge girdim.

"Seni gazetede gördüğümüzde adeta şoka döndük."

Bunu hiç düşünmemiştim. Sanki onlar gazete okumayacakmış gibi düşünmüştüm.

"Yalan yanlış yazıyorlar işte," diye geçiştirmek istiyordum ama bu imkansız gibiydi. Annem de konuşmaya başlamıştı.

"Durduk yere uydurmamışlar besbelli. Gitmediniz mi evlilik terapisine?" Sesi meraklıydı.

"Gittik... gittik de yazılanlar doğru değil yani."

Bana ne kadar inandılar bilmiyorum ama konu bir an önce kapansa çok güzel olacaktı. Bu yüzden oturduğum yerden kalkıp herkese hitap ettim.

"Hadi sofraya. Ben çok acıktım."

Bir anda ilgi odağı oluverdim. Herkes oturduğu yerden kalkarken göbeğime bakıp şirin şirin gülüyordu.

"Abicim doğru söyle sen mi acıktın yoksa junior Bulut mu?"

Ah yine bir isim vakası daha. Abim de bebeğime kendi ismini vermemi istiyordu demek ki. Bunun karşılığında Gece'den ters bir bakış yemişti tabii.

"Bebeğimizin ismine karar verdik zaten dostum. Ayaz olacak," dedi Gece kendinden beklenmeyen bir sakinlikle.

"Aşk olsun Işık. Alındım yani."

Sofraya geçtiğimizde abim hâlâ bana alttan alttan bakışlar atıyordu.

"Eee Gece oğlum, işler nasıl gidiyor? Şirkette her şey yolunda mı?"

Gece'nin yemeği boğazına takıldı ve derinden gelen bir sesle öksürdü. Güneş hemen elinin yanındaki su bardağını Gece'ye uzattı. Gece sudan bir yudum alıp kardeşime gülümseyerek baktı.

"Her şey yolunda Sadık amca. Her zamanki gibi çok yoğunuz," deyip abime baktı. Abim de onaylar gibi başını salladı. Babam cümlesine devam ederken ruhumun derinliklerini kemiren konu tekrar gün yüzüne çıktı.

"Bu arada, başın sağolsun evladım Yalçın bey vefat etmiş. Kendisini az çok tanırdım. İyi bir adamdı."

Babamın tamamen iyi niyetli tavrı karşısında Gece gerilse de kendini ele vermedi.

"Teşekkürler. Teşekkürler Sadık amca."

Annem dudaklarını kıpırdatarak anladığım kadarıyla Yalçın'ın ruhuna bir Fatiha okuyordu.

"Rahmet istedi bizden merhum. Allah rahmet eylesin."

Halam konuştuğunda artık vicdanımın sesi de baş köşedeydi. Tekrar ve tekrar beni esir alıyordu.

"Güzel şeyler konuşalım bence. Mesela Gece'nin kendine ait mülklerinin ve markasının yeni ismini," deyip bana baktı abim. Ben olaya tamamen Fransız kalırken Gece gözlerini kaçırdı abimden. Neler oluyordu?

"Neymiş yeni isimleri?" diye sordu Güneş merakla. Abime hâlâ anlamaz bakışlar atarken abim gülümseyerek konuştu.

"Hepimiz Gece'nin tüm mülklerinin ve marka isimlerinin Night olduğunu biliyoruz değil mi?"

Halam dışında herkes başını salladı. O da şimdi öğreniyordu zaten.

"Artık sadece Night değil. N&L&F."

Herkes birbirine anlamsızca bakarken Gece'den bir açıklama bekliyordu. Başta ben olmak üzere. Ama Güneş herkesten önce atıldı konuya.

"Ben hiçbir şey anlamadım. Tamam N Gece'nin N'si. Gerçi neden İngilizce onu da anlamadım ben," dedi tamamen kafası karışmış bir şekilde. Doğrusu herkes şu an o durumdaydı.  Sonunda Gece konuşmaya karar verip boğazını temizledi.

"Sadece Türkiye'de değil dünyada da bir marka olduğumuz için ortak dil olan İngilizce'yi kullanmak istedim Güneşcim. L ve F'ye gelecek olursak da..." Duraksadı ve gözlerime baktı. "Işık ve Ayaz. Yani Light ve Frost."

Masadaki herkes ağzı açık bir halde Gece'ye tebrik eder gibi baktı. Eminim herkes ne kadar düşünceli olduğunu düşünüyordu. Evet öyleydi de gerçekten. Nereden gelmişti aklına acaba?

"Hayırlı uğurlu bol kazançlı olsun," dedi annem mutluluktan ağzı kulaklarına varmış halde. Ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordu. Böyle bir kocam olduğu için çok mutluydu. Gerçekleri bilmeksizin.

"Ben bir ara şirketin isminin de değişip Işık Karayel Şirketler Topluluğu falan olacağını düşündüm," diye espri yaptı abim. Masadaki herkes gülerken Gece gayet ciddi bir şekilde gözlerime baktı.

"Neden olmasın? Sonuçta bu başarımın arkasında karım var. Bundan sonra tüm yatırımım karım ve oğlum için olacak."

Bir puan daha eklemişti hanesine. Ailem Gece'ye hayran hayran bakarken ben kurduğu cümlenin gerçekliğini düşündüm. Bunları söylerken ne kadar samimiydi ki?

"Eee boşa dememişler her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır diye."

Halam yine özlü sözlerle ilgiyi üzerine toplamıştı. Herkes ona hak verir gibi başını sallarken Gece yalnızca beni izliyordu. Yüzümde bir tepki aradı ama istediğini ona vermedim. Onun yerine önümdeki yemeğe döndüm.

••

Yemeklerimizi yedikten sonra annem ve halam sofrayı kaldırdı. Bu arada Gece soluğu benim yanımda almıştı.

"Sanırım hizmetli sayısını arttırsak iyi olacak. Nuran hanım sadece yemeklerle ilgileniyor. Onun dışındaki işler için başka hizmetli getirteceğim eve."

Fikrini benimle paylaşırken hiç mi hiç gocunmadı. Sanki bu eve tekrar gelebileceğinden ölesiye emindi. Nasıl bu kadar emin olabiliyordu? Ya da buna özgüven mi deniyordu?

"Şu an hizmetlilerin genç olmaması için beni uyarıyor olman gerekirdi," dedi buruk bir şekilde. Ona baktığımda solgun olduğunu fark ettim. Dikkat etmiştim de önceki gibi değildi. Her açıdan. Hem fiziksel hem de mental olarak. Yüzü gözü de bir farklıydı. Hani bir söz vardır ya; aslında sen de herkes gibisin tek farkın benim. Adeta Gece bu sözü bensizken ne kadar perişan olduğunu gösterip doğruluyordu.

"Yani sana güvenmemem gerektiğini söylüyorsun öyle mi?"

Konuyu evirip çevirip güven konusuna getirmiştim. Ve bu Geceyi fazlasıyla rahatsız etmişti.

"Karnında bebeğimi taşırken nasıl başka kadınlara bakabileceğimi düşünebilirsin ki? Sana olan aşkımı unutuyorsun. Ama ben her fırsatta hatırlatacağım sana bunu."

Üstüne basa basa konuşup abimlerin yanına doğru adım aldı. Bense söylediklerini mantığımın süzgecinden geçiriyordum. Elif yanıma geldiğinde dikkatim dağıldı.

"Ne diyor bay-çok-zengin karısına-deliler-gibi-aşık-iş-adamı?" 

Kullandığı tabire kahkaha atmamak için dudağımın kenarını dişledim.

"Nerden uyduruyorsun böyle şeyleri?"

Omuz silkti.

"Onu kocana sor. Ne bu düşünceli tavırlar? Hiç de onluk hareketler değil bunlar."

Kesinlikle haklıydı.

"Evet öyle. Kendince bana yaranmaya çalışıyor," derken ses tonumu bunu başaramamış olduğunu söyler gibi kullanmak istedim. Ama bütün hücrelerim Gece'nin yaptığı bu jestin mutluluğuyla içimde fıkır fıkırdı ve bu sesime de yansımıştı.

"Ya ya kesin öyledir."

Elif göz devirip annemlerin yanına gitti. O bile inanmamıştı bana. Gece hiç inanmazdı bu yaptığı jestin hoşuma gitmediğine. Beni az çok tanıyorsa böyle şeylerin benim için ne kadar değerli olduğunu biliyordur. Zaten bu yüzden yapmıştı bunu. Neye değer verip vermediğimi çok iyi biliyordu. Beni öyle iyi tanıyordu ki sınırlarımın neler olduğunu, hangi noktada susması gerektiğini, ne yaparsa hoşuma gideceğini çok iyi biliyordu. Bu evlilik ikimizin de analiz yeteneğini geliştirdi.

"Saat epey geç oldu. Yarın iş güç yok ama biz yine de kalkalım," deyip ayaklandı annem.

"Oturun lütfen Nermin teyze. Siz de söylediniz. İş yok güç yok. Biraz daha oturabilirsiniz."

Gece öyle kibar rica etmişti ki annem bir genç kız edasıyla etkilenip tekrar oturmuştu koltuğa. Gece'nin bu tavrı beni şaşırtsa da altında neyin yattığını biliyordum. Annemler gittikten sonra o da gidecekti ve biraz daha zaman kolluyordu.

Seninle zaman geçirmek için annene nasıl da yalvardı.

Kahkahalarla gülüyordu iç sesim.

"E peki madem."

Anneme de pes doğrusu. Nasıl da iki yumuşak sözle erimişti. Bu Gece'nin bir büyüsü olabilirdi. Ona karşı gelebilen az sayıda kişiden biriydim ben.

     Annemler bir posta daha çay koyup içmişti. Ben bir bardaktan fazla içemiyordum. Oldum olası çayı pek sevmezdim. Saat gece yarısını geçmişti. Gece durup durup kol saatine bakıyordu. Sanırım o da annemlerin birazdan kalkacağını tahmin ediyordu. Ve tam da o anda annem ayaklanır.

"Artık kalkalım," der Gece'nin gözlerine bakıp. Gece karşı çıkacak gibi olsa da tüm aile ayaklandığı için yapamaz. Artık bu eve giriş biletleri gideceğine göre Gece de gitmek zorundaydı. Bunu çok iyi biliyordu ve bundan dolayı da yüzünde o garip hüznü yakalamıştım.

"Peki anne ben geçireyim sizi."

Yavaş adımlarla salonun çıkışına doğru yürürken Gece son golü attı.

"Güneş sen bu gece burada kalsana abicim. Tüm günü birlikte geçirmek istemiyor muydun?" 

••

BÖLÜM SONU
SİNSİ GECE. 😈😈
EVET HANIMLAR BEYLER BÖLÜM HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ NEDİR? BUNDAN SONRA GECEYİ VE IŞIKI NASIL
OKUMAK İSTERSİNİZ? FİNALE HENÜZ YAKIN OLMASAK DA BU KONUDA NELER DÜŞÜNDÜĞÜNÜZÜ DE MERAK EDİYORUM. LÜTFEN SORULARIMA CEVAP VERMEYİ ES GEÇMEYİN.

BİR SONRAKİ BÖLÜM İÇİN SINIR 990 YORUM VE 900 VOTE.

VE VE VE SON OLARAK GEÇEN BÖLÜMDE İKİNCİ İSİM ÖNERİLERİNİZİ OKUDUM. İLGİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER. AMA BEN BİR TÜRLÜ KARAR VEREMEDİM. O YÜZDEN ARADA KALDIĞIM İSİMLERİ BURAYA BIRAKACAĞIM.  BEĞENDİĞİNİZ İSMİN OLDUĞU ŞIKKA "👍🏻" EMOJİSİ KOYUN LÜTFEN.

A) Asrın

B) Kuzey

C) Araf

D) Poyraz

E) Alaz

İSMİ SİZİN DE KATKILARINIZ İLE BU BÖLÜMDE SEÇECEĞİM AMA SÖYLEMEYECEĞİM. ZAMANI GELDİĞİNDE ÖĞRENECEKSİNİZ. ŞİMDİLİK YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞÜNCEYE DEK ESEN KALIN. SEVİLİYORSUNUZ. ÇOKÇA...💕💕💕💕💕

Continue Reading

You'll Also Like

SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.5M 93.1K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
2.4M 104K 70
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...
138K 5K 38
Her şeyden kaçıyordu oysa ki, Aklında dönüp duran kirli anılardan, cevabını bulamadığı sorulardan ve geçmişinden. İçindeki fırtınada savrulup duruyor...
349K 13K 32
Karanlığın tanımı neydi? Uçsuz bucaksız, alabildiğine uzanan bir siyahlıktı onlar için. Kirli mürekkep damlalarına bulanmış düşünceler, yabancı insa...