GECENİN IŞIĞI

Av buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... Mer

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

106. BÖLÜM

75.5K 2.4K 1.4K
Av buyazarneleryazar

KEYİFLİ OKUMALAR

••

İnsanların en güç inandığım tarafı değişmezlik, en kolay inandığım tarafları ise değişikliktir.
-Montaigne

••

Ben küçükken annemle babam kavga ettiği zaman kendimi hep odaya kapatırdım. Onlar hiç düşünmeden bağıra bağıra kavga ederken bizim psikolojimizi hiç akıl edemezlerdi. Abim bu konuda benden daha dirayetliydi. Bense hassas. Onlar en ufak bir tartışma yapsa bu beni olumsuz etkilerdi hep. Annem bazen babama kızar hatta daha da ilerletip küserdi. Hatasını anlasın diye bir iki ay konuşmazdı onunla. Ben o süre zarfında nereye savrulduğunu bilmeyen bir rüzgar gibi olurdum. Sanki annemle konuşursam babam kızacak babamla konuşursam annem darılacak diye içime kapandıkça kapanırdım. Bu yüzden annem beni hep içine kapanık diye ifade ederdi. Benim içime kapanıklığım onlar yüzündendi. Aslında içime kapanık değildim. Dışarıya kapalı içime açıktım. İçimdeki o ses olmasa yalnızlıktan ölürdüm o zamanlar. Şimdi de o ses hayli yerindeydi. Ne zaman sıkışsam ne zaman fikirsiz kalsam hop diye ortaya çıkıyor. Bana bendeki ikinci kişi olarak yardım ediyordu.
Yani anne baba kavgasında tanıştığım iç sesimle bir dost olduk. Şimdi çok çok daha büyük konuda iç sesimle zıt düşüyorduk. Gece'nin bana ihanet etmediğini öğrenen vücut hücrelerim elinde neon tabelalarla harekete geçmiş çılgınca dans ediyordu. Anlamadıkları bir şey vardı. Gece bana ihanet etmemişti ama çok büyük yalanlar da söylemişti. Yenilir yutulur yalanlar değildi bunlar. Babamın hastalığını kullanarak beni kendine mahrum bırakmıştı. Tüm bunları öğrendikten sonra onun zekasına bir kez daha hayret ettim. Ama aklımın almadığı bir diğer konu da Gece'nin Yalçın karşısında neden bu kadar çaresiz oluşuydu. Yahu benim tanıdığım Gece böyle bir tehdit karşısında Yalçın'ı öldürür hatta öldürmekle kalmaz cesedini de yakardı. Onun Yalçın'ın karşısında elini kolunu bağlayan başka bir şey daha vardı. Evet beni kaybetme korkusu da vardı ama başka bir şeyler de olduğuna eminim. Belki de aileyle ilgili olabilirdi. Onların aile mevzularını hiç anlamıyordum. Kafa da yormuyordum zaten.

Gece'nin ansızın çıkageldiği geceden sonra 2 gün geçmişti. Bu 2 gün boyunca her gece ve her sabah -aslına bakarsak her an- bundan sonra ne olacağını düşündüm. Gece'nin de dediği gibi her aşk ortada bir ihanet yoksa ikinci bir şansı hakeder miydi? Diğer aşkları bilmem ama bizim aşkımız zaten birçok kez şans verilmiş bir aşktı. Ki bu çok büyük bir durumdu. Kafam allak bullak olmuş vaziyette kalmıştım. Bir de Ulaş arayıp avukatın davayı kabul ettiğini söylemişti. Gece'nin karşısında üstünlük sağlayabilmek için her şeyi yapacakmış. Bu yüzden ilk olarak Gece yüzünden görevi kötüye kullanıp babamın kesinlikle yurt dışında tedavi görmesini söyleyen doktoru bulacaktı. Tüm bunların bir anda gelişmesi hayatın sanki bana bir oyunu gibiydi. Sanki o avukata gitmemem için beni bağlayan bir pranga vardı ayak bileğimde. Ah... Doğru o pranga zaten vardı. Dövme aklıma geldi. O bile Yalçın ile inatlaşmasının bir sonucuydu. Yalçın ölmeden önce o dövmenin sahibi ben olmalıydım demişti. Tüm bu olanlar şaşkınlık verecek cinste karışıktı. Bundan sonrasıyla ilgili ne olacak fikri zihnimden bir an için çıkmıyordu. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ve bu aşamada bana kim yardım edecek onu da hiç bilmiyorum. Elif desen o zaten her şeye karşı önyargılı. Gece ismini duyunca bile tüyleri ürperiyor. Bu evde de tamamen mecburiyetten ak kalıyordu. Yoksa Gece'nin parasıyla dönen evde yaşamak ona cehennem gibi geliyordu.

"Madem ne yapacağını şaşırmış haldesin. O halde bir evlilik terapistine git."

Elif sonunda yakıp yıkıcı fikirlerinin ardından daha yapıcı bir fikir sunmuştu. Fikir mantıklı gelse de bunu ne ara yapacaktım ki? Karnım almış başını gidiyor yataktan kalkacak gücü zor buluyordum kendimde. Ama bu kesinlikle çok güzel bir fikirdi. Ve ihtiyacım olan da bu gibiydi. Belki bir evlilik terapisi işe yarar ve benim mantıklı kararlar vermemi sağlardı.

"Ufak bir araştırma yapıp randevu alabilirim," dedim Elif'e minnettar bakışlar atarak. Onaylar gibi başını salladı ve televizyona geri döndü. İzlediği dizi benim zerre dikkatimi çekmemişti. O yüzden onu izlemek yerine araştırma yapmanın daha mantıklı olduğuna karar verdim. Orta masasındaki tablete uzanmaya çalıştım ama ben alamayınca Elif kıkırdayarak tableti alıp bana uzattı.

"Koca göbüşün seni kısıtlıyor, değil mi?"

Başımı salladım bu durumun verdiği tatlı rahatsızlıkla. Göbeğimi seviyordum çünkü onun içinde hayatımın anlamı vardı. Bir tanecik oğlum...

Tableti açıp arama motoruna alanında uzman evlilik terapistlerini sordum. Binlerce sonuç döküldü önüme. Konum taramasını açıp bana en yakınlarda olanların sayfaya dökülmesini sağladım. En baştaki siteye girip ziyaretçi yorumlarını okumaya başladım.

-Furkan bey sayesinde 12 yıllık evliliğimi kurtardım. Onun o eşsiz teoremleri ve desteği sayesinde şimdi 3. kızıma hamileyim.

-Furkan bey bu hayatta görüp görebileceğiniz en yumuşak başlı insan. Kocamla olan her tartışmamızda bir yerlerden güzel bir şeyler yakalayıp bizi tekrar bir araya getirdi. Ona sonsuz kez teşekkür ediyorum.

Sayfada aşağı indikçe tüm yorumların bu yönde olduğunu fark ettim. Furkan denen adam işinin ehliydi anlaşılan. Bu terapilere çift olarak katılmak daha verimli olsa da ben tek başıma gidecektim. Ne yapmam gerektiği konusunda bir  uzman görüşüne ihtiyacım vardı. En yakın randevu tarihine baktığımda bu cuma olduğunu fark ettim. Şans bu defa benden yanaydı. Randevumu aldıktan sonra tableti kapatıp koltuğa bıraktım. Bir yandan bu terapinin işe yarayıp yaramayacağını düşünüyordum. Bunu denemeden bilemezdim. Bakarsın hiç beklemediğim sonuçlar alırdım. Önüme randevu gününe iki gün vardı ve bu iki gün anlaşılan o ki heyecanlı geçecekti.

••

Mutfaktan nefis kokular geliyordu yine. Güne böyle güzel kokularla uyanmak beni tazeliyordu. Elif mutfakta yerini almış dereotlu poğaçalara bir şahesermiş gibi bakıyordu.

"Günaydın," deyip karşısındaki sandalyeye oturdum yavaşça. Elimi göbeğime koyup geriye yaslandım.

"Günaydın canım. Şunlara baksana. Allah'ım! Nuran teyze çok maharetli bir kadın."

Bu konuda sonuna kadar ona katılıyordum. Gerçekten eli çok lezzetliydi. Her gün farklı bir lezzet sunuyordu bize.

"Bu gün ne yapıyorsun?" diye sordum alacağım cevabı az çok tahmin edip. Zaten amacım Elifi utandırmaktan başka bir şey değildi.

"Eee... Jonas ile buluşacağız," dedi çekingen bir sesle.

"Ne güzel. Ben de anneme uğrarım. Epey zaman oldu onu görmeyeli."

Annemin o boncuk mavisi gözleri geldi aklıma ve tüm bedenim bir anda özlemle doldu.

"Ben de Jonas'tan ayrıldıktan sonra oraya gelirim. Birlikte geçeriz eve."

Kafamı sallayıp onayladım. Daha sonra, önce koklayarak ruhumu doyurduğum poğaçaları yemeye başlayıp karnımı doyurdum.

Sabah yürüyüşümüzü yaptıktan sonra Elif ile evden çıktık. Jonas ile buluşacağı yere kadar bırakmamı rica ettiğinden garajdan bir araba alabileceğini söyledim ona. Ama kesin bir tavırla reddetti. Kendi arabamı almasını söylediğimde yine reddetti. Ben de önce onu gideceği yere bırakıp sonra annemlerin evine sürdüm. Bu bana yaklaşık bir buçuk saate maal olmuştu. Arabayı uygun bir yere park ettikten sonra iki katlı evin bahçesinden eve giden yola girdim. Bu çakıllı yol toprak yoldan ayrılıp eve kullanışlı bir gidiş geliş yolu sağlamıştı. Annem bahçeyi değerlendirmişti. Bir sürü sebze meyve ekmişti ve her yerden bir çiçek sarkıyordu. Buraya gelince ruhum muhteşem bir şekilde tazeleniyordu sanki.
Şimdi de annem ve halamın bahçedeki terasta çay içtiğini görünce bu eve özenmiştim. Benim evim de -Gece ile olan evimiz demem daha doğru olur sanki- çok güzeldi ama hiç bu kadar sıcak hissettiğim olmuyordu.

Onlara hiç ses çıkarmadan yavaşça yaklaştım. Yine dedikodu mu yapıyorlardı acaba? Gelin görümce bir araya geldiler mi onların dilinden kurtulabilene aşk olsun.

"Yakaladım sizi. Yine kimi çekiştiriyorsunuz," deyip çardağın altına girdim hiç beklemedikleri anda. İkisi de hortlak görmüş gibi yerinden sıçradı. Hadi ama kilo almış olabilirim ama hâlâ çok güzelim.

"Allah seni bildiği gibi yapsın Işık," dedi halam baş parmağı ile damağını yukarı iterken. Annem oturduğu yerden kalkıp kollarını doladı hemen bana. Aramızdaki koca göbüşü saymazsak başarılı olmuştu da.

"Annesinin kuzusu," deyip saçlarımı okşadı. Hemen sonra da başımın üstüne öpücük kondurdu.

"Ne konuşuyordunuz bakayım?" deyip gözlerimi kıstım. İkisi de bana elbette dedikodu yapmıyorduk der gibi baktı. Ama yakalamıştım bir kere.

"Aman tamam. Yengenin yeni aldığı koltuk takımından bahsediyorduk," dedi annem çekine çekine. Allah iyiliğinizi versin. Başka konuşacak bir şey bulamamış mıydınız?

"Eee nasıl gidiyor hamilelik?" diye sordu halam göbeğime uzanıp okşamadan hemen önce. Derin bir iç çektim. Hamilelik... Bu tarif edilmesi imkansız bir histi. Gerçi onlar o hissi çoktan tatmışlardı.

"5 tane yastıkla uyuyorsun, oturup kalkarken sanki göbeğindeki kıpırtıyı hissediyorsun, tekme attığında gözlerin doluyor. Bunlar çok farklı duygular. En çok da bağlılığımızı hissediyorum."

Annem yine duygusala bağlamıştı. Ben konuşurken kendini zor tutmuştu ağlamamak için.

"Ben sana hamileyken..." diye başladığında dikkatimi ondan ayıran şey masanın üstündeki mavi yelekti. Hâlâ örgü aşamasındaydı.

"Anne, bunu sen mi örüyorsun?" dedim lafını kesip. Gülümseyerek başını salladı. Yeleği eline alıp göbeğime yaklaştırdı.

"Anneannesi kuzusuna örüyor bu yeleği. Ona neler neler ördüm Işık bir görsen."

Gözlerim elimde olmadan doldu. Melek anne daha geçen hafta bir sürü bebek kıyafeti ile gelmişti eve. Benim annemse sırf el emeği olsun diye elinde örüyordu torununa kıyafetlerini.
Örgü poşetinden bir de patik çıkardı. Küçücüktü. Onu elime aldığımda kalbimde çok büyük bir çarpıntı oldu. Bunlar beni neden bu kadar duygulandırmıştı hiç bilmiyorum.

"Ellerine sağlık annem."

Benim hüzün dolu sesime karşılık o da hüzünlendi. Anne kız duygusala bağlamıştık yine.

"Sen bir de benim ördüklerimi gör," deyip heyecanla yerinden kalktı halam. Bahçeye açılan mutfak kapısından içeri girip elinde yine örgülü bir torbayla geri döndü. Çeyiz gibi serdi tüm eserlerini ortaya.

"Şuna baksana bi."

Koyu renklerin hakim olduğu rengarenk bir ipten tulum dikmişti halam. Çok şirindi. Ve minicik. Onu elime aldığımda yine o çarpıntıyı hissettim. Halam tüm ördüklerini bana sunarken ben içlerinden bir tanesinde takılı kalmıştım. Bir süveter. Sol tarafına iki tane harf işlenmişti.

G ve I

Ne kadar da ince düşünmüştü halam. Onu elime aldığımda sanki oğlum bunu hissetmiş gibi yerinde kıpırdandı. Bunu yapmaya başlayalı bir ay oluyordu.

"Bir de kız bebiş isteriz biz. Elimizde bir sürü örgü motifi var."

Annem hevesle konuşurken acaba evliliğimizi bitirme raddesine kadar geldiğimi duysa ne derdi? Aramızın limoni olduğunu biliyordu ama çoktan barıştığımızı düşünüyordu.

"Ayy sana gösterdiğim motifi hatırlıyorsun değil mi yenge?" dedi büyük bir heyecanla halam. Onlar daha ortada olmayan kız bebeğim için örgü modelleri konuşurken telefonumun çalmasıyla olaydan koptum.

Ulaş...

Büyük ihtimalle avukattan bahsedecekti yine. Ona ne diyecektim? Bir süreliğine ertelemeye karar verdim desem çok mu saçma olurdu acaba?

Aramasını yanıtlayıp çardaktan ayrıldım. Bahçenin huzur verici havasında telefonu kulağıma götürüp konuştum.

"Alo?"

"Merhaba Işık nasılsın?" dedi Ulaş arkadan kalabalık sesleri gelirken. Hastaneydi yüzde yüz.

"İyiyim. Sen?"

Derin bir iç çekti.

"Hastanedeyim işte. Ne kadar iyi olabilirim ki? Her gün onlarca acı hayata tanık oluyorum."

İşi gerçekten zordu. Her zaman doktorlara saygı duyardım.

"Allah yardımcın olsun ne diyeyim."

"Sağol Işık. Ben seni şey için aramıştım. Avukat arkadaşım yarın müsait. İstediğin saat ve mekanda buluşabilirsiniz."

Duraksadım. Bunu nasıl söyleyecektim şimdi?

"Eee Ulaş... Gerçekten kusura bakma. Benim bu karar için biraz daha düşünmem gerekiyor," dedim en sonunda.

Karşı tarafta bir müddet sessizlik olduktan sonra panik dolu sesiyle konuştu arkadaşım.

"Bak, o adam seni tehdit falan etmiyor değil mi?" dedi korumacı bir tavırla.
Sanki beni görebilecekmiş gibi başımı iki yana salladım.

"Hayır onunla alakalı değil. Ben sadece..."

Devamında ne diyeceğimi bilemediğim için sustum.

"Pekala. Ne zaman istersen hazır olacaktır eminim. Şimdi kapatmalıyım. İyi bak kendine."

"Sen de," derken telefonun çoktan yüzüme kapatıldığını dııt sesinden sonra anladım. Karar değişikliğim onu hem şaşırtmış hem de yaralamış gibiydi. Ama şu noktada ben doğru kararlar verebileceğimi sanmıyordum. En azından cuma gününe kadar böyle olacaktı. Cuma günü terapistin de yardımıyla ne yapacağıma doğru düzgün bir şekilde karar verme fırsatı bulacaktım.

"Işık."

Annemin seslenmesiyle çardağa geri döndüm. Örgüleri büyük bir poşete kaldırmışlardı.

"Poşeti giderken almayı unutma sakın," diye tembihledi halam.

"Unutmam tabii ki."

Annem çay koymak için içeri girerken halamla yalnız kaldık. Gece ile aramızdaki ufak sandıkları bir pürüz olduğunu biliyordu. Bir şey söylemek için ağzını açıp tekrar kapattı ama kendini daha fazla tutamadı.

"Aranız düzeldi mi?"

Halamın sesindeki ton barışmamızı temenni eder gibiydi. O da kocası ile ayrıydı şu an. Eniştem onu aldatmıştı. Halam evini terk edip buraya gelmişti ve en kısa zamanda boşanma davaları vardı.

"Hayır," dedim dürüst bir şekilde. Gerçekleri onlara anlatmamış olabilirdim ama yalan söylemek istemiyorum.

"Peki bunun için bir çaba harcıyor musun?"

Bu çabayı benim harcamam gerekmiyordu. Gece'nin harcaması gerekiyordu ama onun tüm çabalarını püskürtmüştüm.

"Hayır hala. Konuşmak istemiyorum bu konuyu."

Halam anlayışla başını salladı. Hassas bir konuydu benim için.

"Sen nasıl istersen kuzum. Ama unutma aşk öyle kolay kolay bulunmuyor."

Keşke Gece de bunu anlasaydı. Keşke her şeyi en başından anlatsaydı. O zaman onu affeder miydim bilmiyorum ama böyle dallanıp budaklanmazdı en azından.

Annem uzun bir aradan sonra çay tepsisiyle geldi yanımıza. Yanımıza oturup çaylarımızı önümüze koydu. Bir dolu tabak da çekirdek. Ah hayır anne neden bunu yapıyorsun? Şimdi o çekirdeği bitirmeden bu masadan tuvalete gitmek için bile kalkmayacaktım.

"Ne kadar kaldı doğuma  kızım?"

Annem bunu sorarken sesindeki heyecanı bastıramamıştı. Gözleri parlıyordu.

"2 ay var anne. Çok kısa bir zaman kaldı."

Çok az bir zaman sonra oğlumu kucağıma alacaktım. Ayaz'ımı.

"Rabbim kazasız belasız doğum nasip etsin," dedi halam ellerini dua eder gibi açıp. Annemle aynı anda amin dedik.

"Ablaa!"

Kafam duyduğum sesle bahçenin giriş kapısına döndü. Güneş üzerinde okul kıyafetiyle koşarak yanıma geliyordu. Üzerindeki kolej kıyafetine baktım gözlerimi kısıp. Gece onu bir koleje yazdırmıştı. Okul kıyafetleri gerçekten çok şıktı.

Güneş kollarını doladı hemen bana. Sonra benden ayrılıp yere çöktü.

"Barkın... teyzeciğim," deyip göbeğimi sevdi. Bir dakika. Bir dakika. Barkın mı dedi o?

"Barkın nerden çıktı kız? Ecnebi ismi gibi. Tövbe tövbe." Halam Güneş'e kınayan bakışlar attı.

"Abla ismi Barkın olsun lütfen."

Yüzümü buruşturdum.

"Sevmedim bu ismi."

Güneş hayal kırıklığı ile kollarını göğsünde kavuşturdu.

"Of! Ne olur sanki kardeşini kırmasan," deyip tipik ergen davranışlarından biri olan ortamı terk etmeyi seçti. Beş on dakika sonra burada olacaktı eminim.

"İsim düşündünüz mü kızım?"

Anneme ne cevap vereceğimi bilemedim. Gece Ayaz olsun istiyordu. Bu ismi rüyasında gördüğü için çok etkilenmişti. Doğrusu ben de beğenmiştim. Ama yanına ikinci bir isim de olabilirdi.

"Çok önceden karar vermiştik."

"Neymiş o?"

Halam çayından bir yudum alıp bardağı avucunun içine koydu. Onun vazgeçilmez alışkanlığıydı bu. Bardağı avucunun içine koyardı.

"Ayaz," dedim ismin dilimde bıraktığı kutsal hisle. Annem beğenmiş gibiydi. Halam da idare eder der gibiydi.

"Güzelmiş."

Güzeldi. Ama bahtı güzel olsun. Önemli olan oydu.

"Adı da sanı da önemli ama bahtı güzel olsun yavrucuğunun."

Halam içimden geçenlere tercüme olmuştu.

"Haklısın halacım."

Güneş tahmin ettiğim gibi beş dakika içinde buradaydı.

"Çınar nasıl?" dedi karşımdaki sandalyeye oturup.

"Aslında biz isme karar verdik ablacım."

Gözlerini kısıp bana kızgın bakışlar atarken isme Gece karar verdi deseydim saygı duyardı kesin.

"Söyle bakalım neymiş?" Umursamaz bir tavır takınmaya çalıştı ama meraktan çatlıyordu.

"Ayaz."

Gözleri bana çevrildi bir anda. Hoşuna gitmişti sanırım.

"Vay canına. Bu ismi çok aramış olamazsınız. Gece Işık ve Ayaz."

İsme hayran olmuş gibi konuşuyordu. Ayaz ismi bana da hep makul ve mantıklı gelmişti.

"Artık kızınız olursa da Güneş koyarsınız," deyip dişlerini göstererek güldü. Güneş çok güzel bir isimdi.

"Aman bize bir Güneş yeter," diye takıldı halam Güneş'e. Daha sonra aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü.

"Sen burdaysan Elif nerde Işık?"

Ops. Halam acaba Elif'in görüştüğü biri olduğunu biliyor muydu? Biliyor olsa bile o kişinin Jonas olduğunu biliyor muydu? Kesinlikle bilmiyordu. Çünkü bilseydi kesinlikle müsade etmezdi.

"Eee bir arkadaşı ile buluşacaktı hala."

Elif'i ele veremezdim. Kendisi ne zaman isterse o zaman halama söylerdi. Halam önce tamam der gibi başını salladı ama sonra şüpheyle gözlerini kıstı.

"Arkadaş mı? Elif'in senden başka arkadaşı mı var burda kızım?"

Süpersin Işık. Şimdi uydur ne uyduruyorsan.

"Halacım bilmiyorum ki... Arkadaşım ile buluşacağım dedi. Benimle de burda buluşacaktı sonra birlikte gidecektik eve."

Halam bir şeylerden kuşkulanmıştı kesin. Hemen masanın üstündeki telefonunu aldı. O telefonu kulağına götürdüğü anda bahçe kapısında başka bir telefonun melodisi çalmaya başladı. Kafamı çevirdiğimde Elif'i görmüştüm. Bittin kızım sen. Şimdi halam kiminle buluştuğunu öğrenmek için ağzından girip burnundan çıkacaktı.

"Annecim."

Elif telefonu kapatıp melodinin susmasını sağladı. Halam onu henüz fark edebilmişti.

"Ooo Elif hanım hoşgeldiniz," dedi imayla. Elif buna bir anlam veremeyip yanımıza geldi ve kendini rahat bahçe mobilyasına bıraktı. Bu mobilyalardan bizim evin bahçesinde de vardı. Hatta daha alımlı olanları. Ama daha bir kere bile o mobilyaları kullanma fırsatı bulamamıştım.

"Hoşbuldum da. Hayırdır anne sen neden beni kesecek gibi bakıyorsun?"

Elif rahatsızca kıpırdandı.

"Kiminle buluştun kızım sen? Hangi arkadaş bu?"

Kuzenime kısa süreli  bir kal geldikten sonra kendini topladı.

"Bir arkadaş işte anne. Tanımazsın," diye geçiştirmek istemesi boşunaydı. Çünkü benim tanıdığım halam bu konunun inciğine cinciğine kadar inerdi.

"Kimmiş kızım bu arkadaş? Senin İstanbul'da arkadaşın mı varmış hem?"

Halam soruları ardı ardına sıralarken Elif tıkanmış gibi görünüyordu. Sanki boğazında sert bir yumru varmış gibiydi. Yutkundu.

"Ya sizin başka gündeminiz yok mu? Neden benim üstüme geliyorsunuz?"

Ellerini yüzüne hizalayıp yelledi. Sıcak bastı tabii.

"Elif haklı hala. Geçen benim arkadaş grubumla tanıştı. Ordan bir arkadaş edindi kendine. Sen bilmiyor musun Elif'in ne kadar arkadaş canlısı olduğunu?"

Olayı bir şekilde kıvırmaya çalıştım. Ve başarmıştım da. Halam daha fazla Elif'in üstüne gitmemişti.

"Akşam yemeğine kalırsınız kızım değil mi?"

Annem öyle bir hevesle sormuştu ki hayır demem için deli olmam gerekiyordu.

"Kalırız tabii anne. Senin lezzetli yemeklerini yemek pahasına kalmaz mıyım hiç?"

Söylediklerimden sonra annem önce mahçup bir şekilde başını eğip sonra genişçe güldü.

"Semra hadi kalk da akşam için yemekleri hazırlayalım."

Halam annemin seslenmesiyle Elifte olan bakışlarını ayırdı. O da annemin peşinden içeri girdi. Biz üç kız kaldığımızda Güneş sır verir gibi bize yaklaştı sessizce.

"Doğru söyle sevgilinle buluştun değil mi?" dedi Güneş fısıltılı sesiyle. Elifin gözleri kocaman olup ağzı ufak bir o şekli almıştı.

"Merak etmee. Kimseye söylemem," deyip ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaptı. Elif daha ne kadar kızarabilirdi bilmiyorum. Telefonumun bildirim sesiyle dikkatimi onlardan çekip ekrana yönelttim. Mesaj gelmişti. Geceden.
Ekran kilidini girerken ellerim anlamsızca terleyip titremeye başlamıştı.

Gece
Seni seviyorum.

Mesajını okuduktan sonra dudaklarımda oluşan sırıtışa engel olamadım. Durduk yere neydi bu mesaj şimdi.

Anlasana. Kendini affettirmeye çalışıyor.

Yok canım ya. O kadar kolay sanki. Seni seviyorum dediği zaman bir çırpıda silinecek miydi her şey? Kalbim neden düşündüklerimin tam aksini iddia edip delicesine atıyordu? Ve bu cevap verme dürtüsü de neydi? Gece'nin iki kelimelik mesajı beni derinlerden yaralamıştı. Duygularını benim gibi yaşamıyordu o. Daha ağırdı. İçinde çok büyük şeyler yaşarken dışına asla yansıtmadığını kendi söylemişti. O anlatmadan asla ne düşündüğünü anlayamıyordum. Gerçi bana geçen telepati yeteneği vardı ama onu kullanmak hiç aklımın kıyısından geçmiyordu. Belki bunu kullanmanın bana bir yararı olurdu. Mesela bana bütün doğruları söylüyor muydu? Aklında neler var gibi gibi... Tabii bunun için yanyana olmalıydık. Ya da olmamalı mıydık?

Aptalın tekisin sen. Aptalsın. Hayatında karşına çıkabilecek tek ışık kaynağını kaybettin sen. Yalnızlığa mahkumsun.

Bunlar aklıma nereden süzüldü bilmiyorum ama kesinlikle benim düşüncelerim değildi. Bir dakika. Yanında olmama gerek yok muydu gerçekten. Bu Gece'nin düşünceleri yani. Aslında gayet haklıydı. Sanırım içsel bir çatışmadaydı.

"Ne! Sen ciddi misin Elif abla?"

Derinlere daldığım düşüncelerden beni Güneş'in sesi sıyırdı. Ona baktığımda ağzını elleriyle örttüğünü gördüm. Elif de kızmış gibi yavaşça ellerine vurmuştu.

"Sus kız, ne diye çığlık atıyorsun öyle?"

Güneş tekrar tekrar kafasını salladı.

"Ne yani sevgilin bir İngiliz  mi?" dedi büyük bir hayranlıkla. Elif keşke bunu sana anlatmış olmasaydım der gibi görünüyordu. Başını salladı ağır ağır.

"Evet Güneş evet. Ama bağırma ablacım tamam mı?" Elif yalvarır gibi baktı Güneş'e.

"Anlatsana. Yakışıklı mı?"

Elif sanki bir anda Güneşe olan kızgınlığını bir kenara atıp pamuk şeker kıvamı aldı. Dudaklarında o, ben aşık oldum galiba sırıtışıyla hayal alemine dalmış gibiyken ağır ağır başını salladı.

"Çook," dedi melül melül uzaklara bakarken. Bu kardeşimi daha da meraklandırdı.

"Ayy. Resmi falan yok mu?"

Elif o büyülü havadan çıkmadan telefonunu açtı. Telefonunu Güneş'e doğru uzatırken bir kez daha bildirim sesi duyuldu. Yine benim telefonumdandı.
Ve yine malum kişiden.

Gece
Napıyorsun?

Ne yani cidden liseli çiftler gibi mesajlaşmak niyetinde miydi? Onlineydi. Tırnağını benden cevap beklerken kemiren bir Gece profili oluştu gözümün önünde ansızın. Cevap verip vermemek arasında ikilemde kalsam da onunla mesajlaşmak şu an istediğim bir şey değildi. Ne kadar devam edebilir ki bu? Mesajlaşarak asla bir yere varamazdık. Bizim büyük problemlerimiz vardı. Ona bu şekilde çözmesine fırsat vermeyecektim. Daha bilinmedik şeyler yapmalıydı kendini affettirmek için.

"Abla sen gördün mü Jonas'ı?"

Güneşe bir türlü öğretememiştim abi demeyi. Abime bile bazen abi demeyi unutup Bulut diye sesleniyordu. Bu artık alışkanlık haline gelmişti onda.

"Gördüm ablacım Jonas abini."

Abi kısmının üstüne bastırdığımda anlamıştı. Bir de üstüne üstlük omuz silkmişti hanım efendi.

"Güneş inşallah anneme bir şey söylemezsin," dedi Elif uyarıcı bir tonda. Güneş başını salladı.

"Merak etme. Bende. Asla söylemem kimseye."

Elif ona hadi inşallah der gibi bakarken pek de ümitli değildi. Ama ben Güneş'in onu ele vereceğini hiç sanmıyordum. Gece konusunda beni ele vermemişti bizimkiler karşı.

     Bahçede ne kadar oturduk bilinmez annemler sofrayı kurmuştu bile. Babam gecenin bir vakti geldiğini için akşam yemeklerinde onu beklemiyorlardı. Abim de şirketten geç geliyormuş. Acaba şirketin Yalçın'ın üstüne geçtiğinden haberi var mıydı?

Topraktan mı geçirmişler üstüne?

İç sesimin acımasızlığı karşısında dudak ısırdım. İçimde bir yerlerde hâlâ mizah anlayışı vardı. Acı olsa da. 

"Hadi sofraya," diye seslendi annem. Çardaktan çıkıp bahçenin ortasındaki yemek masasına kurulduk. Annemle halam çok kısa sürede efsaneler yaratmıştı yine. Tam mücvere doğru uzanırken telefonum  cebimde titreşti. Kimden geldiğini az çok tahmin etsem de mesaja bakma güdüme engel olamadım.

Gece
Özlemin tarifi yok sevgili, özlemin dili, sesi yok, hiç bilmediğim dili, ve hiç duymadığım bir sesi, tarif edemiyorum sana, özledim işte sol yanım, özledim seni.

Artık Gece işi farklı bir boyuta taşımıştı. Attığı mesajı tekrar okudum. Ve tekrar.

"Gece mi kızım? Keşke o da gelseydi yemeğe."

Annem önce elimdeki telefona sonra bana bakmıştı.

"Anne şey biz Ge-"

Elif cümlemi yarıda böldü.

"Gece'nin şirkette çok işi varmış yenge. Malum patron  ya kendisi."

Elifin neden bunu yaptığına dair en ufak bir fikrim yoktu ama içimden bir ses bu yaptığını savunur gibiydi.

"Ah kuzum çok çalışıyor o da Bulut gibi. Oğlumun yüzünü göremiyorum yahu. Söyleyeceğim damatcığıma. Olmaz bu böyle, az biraz kayırıversin kayınçosunu."

Anneme saf bir tebessüm ile baktım. Kim bilir gerçekleri öğrense ne kadar üzülür ve ne kadar hayal kırıklığına uğrardı.

"Gece'yi çok özledim," dedi Güneş de içli içli. Ailem Gece'yi seviyor ve ona değer veriyordu. Doğrusu bu karşılıklıydı. Gece de onlara karşı hep böyle olmuştu. Ama tabii gerçekleri bilemeyiz. Sonuçta Gece Karayel'den bahsediyoruz. Azılı bir yalan uzmanından.

"O zaman bu Cumartesi akşam yemeğinde sizde olalım," dedi annem neşeyle. Ah hayır ama. Gözlerime bir çocuk gibi hevesle baktı. Aynı şekilde Güneş de öyle.

"Eee. Olur. Olur tabii. Gelin. Çok seviniriz."

Ancak bu kadar gönülsüz söyleyebilirdim. Umarım annem fark etmemiştir. Çünkü onları evimde istemiyorum gibi bir sonuca varsın istemezdim.

"Süper o zaman. Haftasonunu iple çekiyorum. Pazar günü de Gece sen ben gezeriz olur mu abla?"

Güneş o kadar heyecan dolu görünüyordu ki ona dönüp de olmaz Güneş biz Gece ile sonu bilinmez bir yoldayız, onunla aynı ortamda olmaya dayanamıyorum diyemezdim elbette. Küt diye bayılırdı vallahi.

"Tabii ablacım," diyebildim zoraki bir şekilde. Ama bir yandan da bunu Gece'ye nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. Kolay kolay işin içinden sıvıştığını düşünecekti şimdi. Bir şekilde ona böyle olmadığını gösterip çağırmalıydım bu yemeğe.

••

"Yengemler gerçeği öğrenseler büyük bir felaket olacakmış gibi geliyor bana."

Yemelerimizi yedikten sonra bir kez daha akşam çayı içip evden ayrılmıştık. Elif arabayı kullanırken bir yandan da beni gözlüyordu. Söylediğine katıldığımı belli eder gibi başımı salladım.

"Az kalsın kendimi tutamayıp gerçekleri söyleyecektim."

Kafamı geriye doğru yaslayıp gözlerimi yumdum. Adam akıllı düşünmeliydim.

"Umarım bana kızmamışsındır engel olduğum için. Hiç uygun bir ortam değildi."

Gözlerim kapalı halde başımı iki yana salladım.

"Yok. Kızmadım."

Kızamazdım çünkü haklıydı. Pat diye bunu söyleyemezdim. Özellikle babamın durumunu öğrenmelerini hiç istemezdim.

     Eve gelir gelmez ikimiz de odalarımıza çekildik. Yürüyüş yapmamış olmanın verdiği ağırlık ile yatağa yattığımda tıkandığımı hissettim. Alışmıştım yemekten sonra yürümeye. Beklediğimin aksine gözüme uyku girmiyordu. Yataktan kalkıp odanın terasına çıktım. Karşımdaki eşsiz Boğaz'ı izledim. İşte Gece'nin büyüdüğü ev o Boğaz'ın tam kıyısındaydı. Burdan da harika bir manzara vardı ama o evin manzarası apayrıydı. Şu an Gece'yi arayıp Cumartesi annemlerin bize geleceğini dolayısıyla onun eve gelmesini söylese miydim acaba? Bunu söylemek her ne kadar içimden gelmese de kabul etmiştim bir kere. Gece o akşam o masada olmalıydı. Başka çarem yok gibi görünüyordu. Şirkette desem saçma olurdu. Çünkü zaten annem Gece şirkette çok zaman geçirdiği için onu görememekten yakındığı için Cumartesi günü ona çok makul gelmişti. Genelde de Cumartesi günleri Gece işe gitmezdi. Gitse de akşam geç olmadan dönerdi. Sonra birlikte yemek yer ve ya bir film izlerdik ya da odamıza çekilirdik. Sanki bir anda tüm bunları özlemiş gibi titredi kalbim. Onu özlüyor muydum? Artık bunu inkar edemezdim. Aklım her ne kadar beni engellese de laf anlamaz bir kalbim vardı. Ona bir türlü söz geçiremiyordum. İçeri geçtim ve yatağın yanındaki komidinin üzerinde olan telefonumu aldım. Tekrar terasa döndüğümde derin bir nefes aldım. Yarın da arayabilirdim. Neden şimdi aramak istiyordum ki?

Numarasının üzerine gelip bir süre bekledim. Parmağım benden bağımsız olarak üstüne dokundu ve arama başladı. Kulağıma götürdüm yavaşça. Açıldı.

"Işık."

Sesindeki panik, korku, heyecan... hepsi tek bir kelimede toplanmıştı. Gecenin bu saatinde aramamdan yola çıkarak kim bilir aklından neler geçiriyordu. Tehlikede olduğumu bile sanıyor olabilir.

"Cumartesi akşamı annemler bizde olacak. Akşam yemeğine gel."

Derin bir nefes bıraktım. Tamam işte söyledim. Hem de sesimi istediğim gibi buz gibi tutarak.

"Sen... ailene gerçekleri anlatmadın mı?"

Sanki boğazımda bir yumru varmış da konuşmamı engelliyormuş gibiydi. O yumru olmasaydı şu an çok farklı şeyler de konuşuyor olabilirdik.

"Söylemedim Gece. Bunun bir önemi de yok zaten. Cumartesi akşamı gelirsin."

Tam telefonu kapatmak için hareket yapacaktım ki panikle durdurdu beni.

"Dur. Biraz daha konuşmak istiyorum. Lütfen," dedi yalvarır gibi. 

"Ne konuşacaksın Gece?." Aksi bir şekilde yanıtladım onu.

"Sen kapatma lütfen konuşacak bir şeyler buluruz."

Bu nazik tavrı beni dumura uğratmıştı. O gerçekten istediği zaman nazik olabiliyordu. Ya da içinde bulunduğu duruma göre.

"Bebeğimizle nasıl gidiyor? Nasıl hissediyorsun?"

Bu sorunun altındaki kederi öyle güzel anlamıştım ki... Gerek ses tonundan gerek o titreyen nefeslerinden.

"Her şey gayet güzel. Çok iyi hissediyorum."

Bunun yalan olduğunu haykıran bir iç sesim vardı. Gerçek olmayabilirdi ama Gece'nin bunu bilmesine gerek de yoktu.

"Arada bir de olsa aklına geliyor muyum?" dedi çaresiz bir ses tonuyla. Elimi saçlarıma götürüp karıştırdım. Ne diyecektim ki? Evet geliyorsun ama söylediğin yalanlarla mı diyecektim.

"Bunları konuşmak istemiyorum Gece. Kapatıyorum. İyi ge-"

"Biraz daha. Bir dakika daha konuşalım."

Belki de ilk kez bu kadar çaresiz kalmıştı. Telefonu kapatmamam için ağlayabilirdi bile.

"Peki," dedim pes ederek. Bir dakika daha ıstırap dolu sesini dinleyebilirdim.

"Seni o kadar özlüyorum ki sanki sen yokken hep bir tarafım eksikmiş gibi. Sol yanım eksikmiş gibi."

Sessiz kaldım. Buna verebilecek bir cevabım yoktu. Sessiz kalışım yüzünden kapattığımı sanmış olacak ki kederli bir sesle beni asla affetmeyecek deyip telefonun diğer ucundaki nefes sesleri de kesildi. Aramayı şimdi bitirmiştim. Kendi de kabahatini biliyordu ve onu affetmeyeceğimi düşünüyordu. Ama hâlâ çabalıyordu. Kolay kolay olamazdı zaten. Artık her şey son raddeye geldiğinde hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını düşündüğü bir anda çok büyük bir bağla çekilecektik birbirimize. Karnımdaki o bağla.

••

Cuma günü geldiğinde heyecanlıydım. Kahvaltımı ayrı bir heyecanla yapmıştım. Bu gün terapiye gidecektim. Belki bu terapinin ilişkimize yararı olmayabilirdi ama benim için iyi olacağı kesindi. Randevu saatine iki saat vardı. Terapi merkezi buradan epey uzaktı. Gerçi buradan uzak olmayan bir yer var mıydı?

"Sen bu gün evde misin?"

Elif tabağından başını kaldırıp bana baktı.

"Evet. Jonas abisiyle bir yere gidecekmiş."

Yani evde yalnız kalacaktı.

"Sırma'yı çağırsana elti elti oturursunuz."

Onların iyi anlaşması gerekiyordu sonuçta elti olacaklardı. Tabii Jonas ciddiyse. Ben bunu söylediğimde Elif kızardı.

"Eee tamam ararım."

Onun teni benden de beyaz olduğu için kızarmaktan nefret ederdi. Ve şu an domatesten farkı yoktu.

"Ben hazırlanayım. Ancak yetişirim."

Masada onu kızarıklığı ile başbaşa bırakıp odaya çıktım. Havada çok güzel bir güneş vardı. Dolaptan kot hamile elbisemi çıkardım. Normalde diz üstüydü ama göbeğim ve kalçamın büyüklüğü karşısında biraz daha yükselmişti eteği. İçine beyaz bir tişört giydim. Saçlarımı tarayıp sırtıma bıraktım. Epeyce uzamıştı. Kahküllerim de öyle. Ama kestirmeyecektim. Uzamasını istiyordum. Parfümümü sıkıp çantama gerekli olan eşyaları koydum ve odadan çıktım. Merdivenleri inerken her basamakta durup nefesleniyordum. Böylece inmem uzun bir süre alıyordu. Nihayet merdivenler bittiğinde Elif'in Nuran hanıma yardım ettiğini gördüm. Eli durmuyordu bu kızın. Çok hiperaktifti. Benim aksime.

"Ben çıkıyorum," diye seslendim.

"Yaa çok tatliş görünüyorsun."

Ona teşekkür eden bakışlar atıp yengeç gibi yan yan yürümeye başladım. Yengeç kadar olmasa da yürüyüşüm garipti.

Evden çıkıp garaja doğru ilerledim. Gördüğüm manzara karşısında ne olduğunu anlamam bir kaç uzun saniyemi almıştı.

"Günaydın Işık hanım," dedi üniformalı bir kadın. Arabamın yanında durduğuna göre şofördü.

"Günaydın?" Sesim ona neler olduğunu sorar gibi çıkmıştı.

"Ben yeni şoförünüz Eda Sudan. Gece bey tarafından görevlendirildim."

Ah tabii ya. Elbette erkek bir şoför tercih etmezdi Gece. Böyle de bir kıskanç adamdı!

"Pekala," deyip çantamdan anahtarı çıkardım ve ona uzattım. Ben arabaya binerken etrafımda dolaşıp kapıyı açtı. Oturana kadar da kapatmadı. Daha sonra kendisi de şoför mahaline yerleştirdi.

İzin ister gibi bana baktı ve gözlerimi kırpıştırmam ile arabayı çalıştırdı. Bahçeden çıkarken gözlerini yoldan ayırmadan sordu.

"Efendim nereye gideceksiniz?"

Aslında bu hiç de iyi değildi. Büyük ihtimalle Gece bu kadını sadece şoförlük için yollamamıştı. Hafiften bir ajanlıkta olabilirdi. Ve Gece'nin kesinlikle bir evlilik terapi merkezine gittiğimi bilmesini istemezdim.

"Gittiğimiz yerleri patronuna rapor etmeyeceğine dair sana güvenebilir miyim?"

Eda itaatkar bir tebessümde bulundu.

"Benim patronum sizsiniz efendim."

Sesi mesafeli daha doğrusu saygılıydı.

"Şöyle söyleyeyim o zaman, Gece'ye rapor etmeyeceğine dair."

Söylediklerim karşısında alınmasını beklerdim ama o yine az önceki gülümsemelerinden birini kondurmuştu dudaklarına.

"Bunun asla olmayacağına sizi temin ederim."

Sesi güven vericiydi. Umarım öyle olur diye düşünüp navigasyona adresi girdim. Girdiğim adresin neresi olduğuna değil sadece gideceği yollara bakıp tekrar önüne odaklanmıştı.

••

Terapi merkezinin önünde durduk. Daha ben elimi kapıya atar atmaz arabadan atladı ve çevik bir hareketle kapımı açtı.

"Teşekkürler," dedim kibar bir şekilde. Baş sallamakla yetindi. Sanırım Gece onu bir güzel uyarmıştı. Asla laubali bir tavır görmemiştim kadında.

"Tahminen bir saat içeride olurum. O bir saat içinde istediğini yapabilirsin."

Başını eğip tamam dedi. Tam içeri doğru giden yola yönelecekken arkamı döndüm.

"Bu üniformayı giymene gerek yok Eda. Günlük bir şeyler giyebilirsin."

Yine başını o itaatkar tavrıyla salladı.

"Peki efendim."

Tekrar arkamı dönüp beyaz taşlı zeminde ilerlemeye başladım. Tam zamanında gelmiştim. İçeri girip danışma kısmına yürüdüm.

"İyi günler. Furkan Erdoğan'ın odası ne tarafta?"

Kadın bilgisayar ekranından başını kaldırdığında gözlerini kırpıştırdı. Bu hareket sanki seni bir yerden tanıyorum der gibiydi.

"Soldan ikinci oda. Kapının yanında ismi yazıyor zaten."

Teşekkür edip ordan ayrıldım. Söylediği şekilde ilerledim ve ikinci kapının yanında durdum.

Furkan Erdoğan

Doğru yerdeydim. Tam da randevu saatinde kapının önündeydim. Ve etrafta başka insanlar yoktu. Kapıyı tıklatıp talimatı bekledim.

"Girin."

Kapıyı açıp odaya adım attım. Daha girer girmez ilahi bir koku doldurdu burnumu. Rahatlatıcı koku tüm hücrelerime işledi.

"Hoşgeldin," dedi tok bir ses. Gözlerimi odadan ayırıp sesin geldiği tarafa çevirdim. Furkan bey ayağa kalkmış ve elini uzatmış yanına gitmemi bekliyordu. Ayaklarıma yürü talimatı verip uzattığı elini sıktım. İkimizde aynı anda dolaştırmaya başladık gözlerimizi birbirimizde. Ve bu çok normalmiş gibi gocunmadan yapıyorduk bunu. Onun koyu yeşil gözleri benim bedenimi, benim mavilerim de onunkini inceliyordu. Gayet karizmatik bir adamdı. Yanık tenliydi. Saçları koyu kumraldı. Önce ayak bileğimdeki dövmeye baktı. Bakışlarındaki beğeniyi fark etmiştim. Sonra gözleri göbeğime takılı kaldı ve tebessüm etti.

"Hoşgeldin Işık."

Eliyle oturmamı işaret etti. Odaya tamamıyla beyaz renk hakimdi. Ortam rahatlatıcıydı. Bunu özellikle yapıyorlardı. Buraya gelen insanlar psikolojik olarak rahatlasınlar diye. Odanın sağ tarafında da masa olmaksızın karşılıklı iki puf koltuk vardı. Orayı hangi durumlarda kullanıyordu acaba? Çiftler karşılıklı olarak orada oturuyor olabilirdi.

"Ee başlamayacak mıyız?" diye sordum çekingen bir sesle. Kolundaki saate kaçamak bir bakış attı. Tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki kapı açıldı bir anda.

"Kusura bakmayın geciktim biraz."

Sesi duyunca gözlerimi kapattım. Burada ne işi vardı?

"Naber Furkan?" deyip erkeklere özgü bir şekilde el sıkıştılar.

"İyidir Gece. Otursana."

Masanın önündeki diğer koltuğa oturdu. Yani karşımdaki. Bakışlarımı gözlerine çıkarınca utangaç bir sırıtış ile karşılık verdi.

"Neden burdasın?" dedim sıkılı dişlerimin arasından. Furkan bey olmasaydı üzerine bir panter gibi atlayacaktım.

"Sen neden buradaysan ben de ondan buradayım."

Kıvrak zekası konuşuyordu yine. Burada olduğumu nasıl öğrenmişti? Edaya güvenmekle hata mu yapmıştım?

"Başlayalım isterseniz," diye araya girdi Furkan bey.

"Ben.. ben başka zaman tek başıma gelirim. Siz başlayın lütfen."

Ben yerimden kalkarken Furkan bey de kalkmıştı.

"Lütfen oturun. Çift halinde daha verimli olur terapi."

Bunu duyunca acaba Furkan bey mi Geceye haber verdi diye düşündüm ama Gece'nin kocam olduğunu nereden bilsin ki? Sakinleşmek adına tekrar oturdum. Şakaklarıma parmaklarım ile masaj yaptım. Gece'nin gözü bendeydi.

"Başlayabiliriz bence."

Fazla hevesli çıkan sesine karşılık kükrer gibi bir nefes aldım.

"Pekala. İlk randevuda sorunun kaynağını öğreneceğiz. Ve birbirinize karşı nasıl davranmanız gerektiğini."

Tamam. Pekala. Bu daha iyiydi. Sorunun kaynağı kendisiydi. Bu işime gelirdi. Suçlu olduğunu defalarca kez yüzüne vurmak bir süre sonra onu bıktıracaktı.

"Şimdi başlamadan önce ikinize de bir şey sormak istiyorum."

Ben derin bir nefes alırken Gece'nin gözleri karnımdaydı. Oraya bakarken gözlerindeki hüznü fark etmiştim.

"Işık, Gece'nin en çok bilmesini istediğin şey nedir?"

Soru hiç beklemediğim bir yerden gelmişti. Ben daha çok Gece'ye hâlâ aşık mısın falan diye sorar sanmıştım. Gerçi o daha zor bir soruydu.

"Beni çok büyük hayalkırıklığına uğrattığını ve ne kadar üzdüğünü."

Furkan bey başını sallayıp bakışlarını Geceye çevirdi.

"Evet Gece, senin Işık'ın en çok bilmesini istediğin şey nedir?"

Gözlerimine odaklandı gözleri.

"Onu ve oğlumuzu ne kadar özlediğimi ve sevdiğimi."

Kalbimi kaplayan buzlar bir anda erimeye başladı gibi oldu. Sanki o sıcaklığı tekrar hissediyor gibiydim.

"O halde başlayabiliriz."

Bu soruyu neden sorduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Ve sonucunda da bir şey söylememişti.

"Başlamadan önce sizden birbirinize karşı saygılı olmanızı ve birbirinizi kırmamanızı rica ediyorum."

Gayet kibardı ses tonu.

"Elbette öyle olacak," dedi Gece sevimli tutmaya çalıştığı sesiyle. Bu halleri de neydi? Karşımdaki sanki Gece Karayel değildi. Kendi yansımamı görüyor gibiydim.

"Işık?" Furkan bey sorar gibi baktı bana. Ama burada olay çıkacak kişi ben değildim oydu. Yine de sakin kalıp başımı salladım.

"Tamam."

Önündeki kağıda bir şeyler karalamaya başlamıştı.

"Ne kadar süredir birliktesiniz?"

Evlilikten mi bahsediyordu yoksa birliktelikten mi?

"Birbirimizi 2 yıldır tanıyoruz. Evleneli 10 ay oluyor," dedi Gece ben daha düşünürken.

Furkan bey başını salladı ve kağıda bir şeyler karaladı.

"Gece, Işık'ın sana olan aşkına güveniyor musun?"

Tereddütsüz başını salladı.

"Hayatımın sonuna kadar."

Keşke ben de onun için öyle düşünebilseydim.

"Peki sen Işık, Gece'nin sana olan aşkına inanıyor musun?"

İç çektim. Gerçekleri konuşmak için buradaydık.

"Hayır," dedim kendimden emin bir sesle. Gece de bunu bekliyor gibiydi zaten.

"Ne kadar süredir?"

"Gece'nin bana söylediği yalanları öğrendikten sonra."

Yani yaklaşık 2,5 aydır.

"Evliliğinizi bu raddeye getiren Gece'nin yalanları mı?"

Düşündüm. Başka ne olabilirdi ki?

"Evliliğimizi bu raddeye getiren, Gece'nin en başından evliliğimizi yalanlar üstüne kurması."

Gece derin derin ofladı.

"Gece sen ne düşünüyorsun bu konu hakkında?"

"Karımı seviyorum."

Sadece bunu söyledi.

"Tamam karını seviyorsun ama bu konu hakkındaki düşüncelerini sordum."

Gece Furkan beye öfkeli baksa da sakinliğini korudu.

"O ne derse haklı. Yalanlar söyledim ama hepsi ona olan aşkımdan."

Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki Furkan bey beni el hareketi ile durdurdu.

"Ona olan aşkın yüzünden mi yalan söyledin? Bunu biraz açar mısın?"

Gece şimdiden daralmış gibiydi. Bu kadar dayanmasına bile şaşkındım.

"O benim çocukluk aşkım. İlk aşkım. Onu elde etmek için bir sürü yalan söyledim. Ama hepsi ona olan aşkımdandı. Bir an bile aşkımdan vazgeçmedim. Vazgeçmem de."

Son cümleyi Furkan beyi dövecek gibi söylemişti sanki. Ya da bana bunu hatırlatmak ister gibi.

Furkan bey bakışlarını bana çevirdi.

"Gece'nin aşkına güvenmiyorsun Işık, peki inanıyor musun?"

Kocam gözlerini üzerime bir atmaca gibi sabitlemişti. Vereceğim cevabı bekliyordu merakla.

"İnanıyorum," dedim gözlerimi kucağımda birleştirdiğim ellerime indirip. Sanki bu söylediğim utanç verici bir şeymiş gibi.

"Gece'nin güvenini tekrar kazanmasını ister misin?"

Kendimi çok büyük bir baskı altında hissediyordum. Sanki Furkan bey beni köşeye sıkıştırmak istiyor gibiydi. Elbette öyle değildi ama ben kendi kendime kuruntu yapıyordum. Gece'ye tekrar güvenmek... Bunu gerçekten istiyor muydum? Her şey bir kenara. Gece'ye güvenmek...

"Evet," dedim, bir anda ağzımdan kayıp gitmişti. Kalbimin de baskısıyla kelimeler zihnime dizilmişti ve ağzımdan çıkan bu olmuştu.

"Peki sen Gece, Işık'ın sana tekrar güvenmesini istiyor musun?"

Gece benim kadar düşünmedi. Çarpıcı bir hızla konuştu.

"Her şeyden çok."

Furkan bey tekrar bir şeyler karaladı.

"Bir sonraki seans için sizden o güvenin sağlanması için neler yapılması gerektiğini düşünmenizi istiyorum."

Bakalım Gece bey ne kadar dayanacaktı buna. İkinci seanstan sonra kaçıp gidecekti eminim.

"İyi günler," deyip oturduğum rahat koltuktan kalktım. Konukların rahatına fazlasıyla önem verilmiş.

"Sana da Işık."

Ben arkamı bakmadan geldiğim gibi gitmeyi düşünürken çıkış kapısına geldiğimde elimden tutularak durduruldum. Henüz arkamı dönmemiştim ama tahmin etmek çok zor değildi. Ağır ağır arkama döndüm ve beklentiyle gözlerime bakan Gece'yi gördüm.

"Bir şeyler içelim mi?"

Barışçıl bir tavır sergilemeye karar vermiş demek ki. Ama bunun sadece bana karşı olduğuna eminim. Çünkü bir ara Furkan beye fena patlayacak gibiydi.

"Hayır, eve gidicem," deyip elimi elinden çekmek istedim. Ama müsade etmedi hatta parmaklarımızı birbirine geçirdi.

"Sana ihtiyacım var."

Bunu dilden söylemiyordu sadece, gözleri de perişan halini yansıtıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse karşımda o eski Gece yoktu. Bir şarkı vardır ya. O eski halimden eser yok şimdi. O misal yani. Geçtiğimiz aylarda sanki yıllar geçmişçesine  yaşlanmış gibiydi. Sakallarını bile kesmiyordu.

"Sana gerçekten ihtiyacım var. Özellikle bu aralar. İçimdekileri sana anlatmama izin ver. En azından biraz rahatlayayım."

Elimi sıktı bunu vurgulamak ister gibi. Etrafa bakındım. İleride ağaçların arasında bir bank vardı. Ben o tarafa yürümeye başladığımda o da arkamdan yürümeye başladı. Bundan duyduğu sevinci de elimi sıkarak dile getirdi. O bank terk edilmiş görünüyordu. Tıpkı Gece gibi. Banka otururken eteğim yukarı çıktı. Gece, açılan bacaklarıma bakarken hiçbir şey söyleyemedi. Adeta laflarını yuttu. Ben eteğime çeki düzen verirken o dümdüz ileriyi izliyordu.

"Tüm aile Yalçın'ı benim öldürdüğümü düşünüyor," dedi sakin bir sesle. Benimse başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Gece sesini sakin tutmuştu ama altındaki hüznü de fark etmiştim. O benim kocamdı ve her halini en iyi ben bilirdim.

"N-neden," dedim ben onun aksine titreyen bir sesle.

"Basit değil mi? Biz Yalçın'la ezeli düşmanız. Ailelerimiz birbirimize günahımızı bile vermeyeceğimizi biliyor."

Doğruydu. Onlarınki küçüklükten beri süregelen bir düşmanlıktı. Ve bu benimle birlikte başlamıştı.

"Şimdi ne olacak?"

Hayatımızın geri kalanının cevabıydı bu soru.

"Bir şey olacağı yok. Bir hafta içinde bir adamım teslim olacak."

Bunu söylerken rahat bir ifade takınmıştı ama onun da içinde büyük kasırgalar koptuğunu biliyordum.

"Onu para için öldürdüğümü düşünüyorlar. Sırf Karayel ailesinin tek varisi olmak için öldürdüğümü sanıyorlar."

Bunu küfredercesine söylemişti. Kendini çok kötü hissediyordu. Katil ben iken onun zan altında olması içimi kemiriyordu.

"Ben... ben teslim olacağım Gece. Bu vicdan azabı ile yaşayamıyorum."

Düz düz ileriyi izlerken kafasını müthiş bir hızla bana çevirdi.

"Ne saçmalıyorsun sen? Hamilesin. Hiç mi düşünmüyorsun bunu."

Hiddetle yerinde doğruldu ve bana inanamaz gibi baktı. Ama böyle yaşamak çok zordu. Asıl katil bendim ve benden başka herkes şüpheli durumundaydı.

"Anlamıyorsun Gece.
An-la-mı-yor-sun. Bu yük ile yaşamak çok zor. Gözlerimi kapattığım her an Yalçın'ın yüzü çıkıyor karşıma."

Kucağımda birbirine kenetlediğim elimin üstüne avucunu kapattı.

"Sen istemiyorsun ama ben her zaman senin yanındayım. Asla teslim olmana izin vermem. Ben senin kocanım seni korumak benim görevim."

Tüm vücut hücrelerim bu zamana kadar neredeydin diye haykırıyordu. Gece hep korumacı davranırdı bana karşı ama bunun için asıl yapması gerekenleri hep es geçerdi.

"Hayatım zehir oldu. Mahvettin hayatımı," diye yükseldim titreyen sesimle. Bu hamilelik hormonları bana fazla fazla uğruyordu. Gözlerim dolmuş ve boğazımdan bir hıçkırık kaçmıştı.

"Benim için kolay mı sanıyorsun? Benim hayatım çok mu güzel sanki."

Çenemi tutup ona bakmamı sağladı. Gözlerime bakarken her şeyin daha kolay olacağını biliyordu. O çaresiz ifadeyi görünce kalbimin yumuşayacağını biliyordu. Bunu yapmadım. Bir süre daha yapmayacaktım.

"Umurumda değil. Ne yaparsan yap. Yeni bir hayat kur hatta kendine. Yalanların olmadığı."

"O hayatın içinde sen olmazsan yaşamak sadece nefes almak olacak. Bu ölmekten farksız. Ben seni istiyorum. Eğer istersen yeni bir hayat kurabiliriz. En baştan. Birbirimizi yeni tanıyormuş gibi."

Her şeye en baştan başlamak. Gerçeklerle. Tüm bunlarla nasıl baş edeceğim? Gece ile yeni bir hayat kurmak pahasına her şeyi nasıl unutacaktım?

Banktan kalktım. Gece de hemen arkamdan kalktı.

"Yarın akşam görüşürüz Gece bey," dediğimde gözlerime şaşkınlıkla baktı.

"Gece bey?" Afallamış ifadesi nadir rastlanan cinstendi.

"En baştan dememiş miydin?"

Gözleri parladı. Dudakları kıvrıldı. Kendini tutamayıp neşeyle güldü.

"Evet ama bu en başı. Bu kadar baş istememiştim."

"Sence artık senin isteklerin mi olacak?" dedim dominant bir sesle. Ah Gece. Barış istediğine pişman olacaksın. Seni muma çevireceğim. Hanım köylü olmak nasıl bir şeymiş sen de öğreneceksin.

"Tamam sen nasıl istersen. Ama şu beyi kaldıralım. Gerçekten bende farklı hisler uyandırıyor."

Çapkın bir bakış attı. Karşılığında tek kaşımı kaldırdığımda yüzü ciddi bir hal aldı.

"Yani artık eve gelebilecek miyim?" Bir çocuk hevesiyle gözlerime bakıyordu.

"Bunu hiç duymamış olayım Gece bey. Sizi ahlaksızlıkla suçlarım aksi halde."

Buna da tamam der gibi kafasını salladı.

"Pekala Işık hanım. Siz nasıl isterseniz."

Ben yürümeye başladığımda o da otomatik olarak yürümeye başladı. Ona bakmıyordum ama telefonunu çıkardığını fark etmiştim.

"Işık hanım eve gidecek. Hastanenin önünde ol hemen."

Sanırım şoför kızı aramıştı. Ona sadece bana karşı değil herkese karşı değişmeyi öğretecektim.

"Ne kadar kibarsınız Gece bey," dedim uyarır gibi. Bir şey söylemedi ama kendi kendine bir şeyler fısıldadığını hisseder gibiydim. Araba kliniğin önünde durdu. Eda hemen kapımı açmak için arabadan indi. Ama Gece ondan önce davrandı.

"Sizi bir daha yarın akşam görebileceğim sanırım."

Başımı sallayıp koltuğa yerleştim. O göbeğime bakarken bir anda her şey durulmuş gibi hissettim.

"Bebeğimize iyi bak. Sakın kendini de onu da üzme," deyip beklemediğim bir anda dudaklarıma kısacık bir öpücük bırakıp hızla kapıyı kapattı ve gitti. Elim dudağıma gittiğinde gerçekten kendimi onun tarafından ilk kez öpülmüş gibi hissediyordum. Her şeye en başından başlamak bizim için iyi olabilirdi belki de. En başından gerçeklerle ve benim üstün olduğum bir ilişkiye başlamak... Gece'nin otoritesini sarsmadan onu kendime bağımlı hale getirecektim. Ağzımdan çıkacak olan iki kelimeyle hareket edecekti bundan sonra. Artık taraflar değişecekti. Ben o tanıdığı Işık olmayacaktım. Ben Gece olacaktım. Onun anladığı dilden konuşacaktım bundan böyle. Ve bu Gece'nin çok hoşuna gidecekti. Çok...

••

BÖLÜM SONU
ŞİMDİİİ. GECEYİ DELİRTMEK İSTEYEN ŞEYTAN OKUYUCULARIM BURDA MI? BURDAYSA BİR SES VERSİNLER BAKALIM. SİZCE IŞIK GECEYE NELER YAPSIN. SİZİN ŞEYTANCA FİKİRLERİNİZ VAR MI? FİKİRLERİNİZİ BENİMLE PAYLAŞIN LÜTFEN. YARATICI OLANLARI KULLANABİLİRİM. 😉😉
ŞİMDİİİ GELELİM DİĞER BİR ÖNEMLİ KONUYA. BİLDİĞİMİZ GİBİ BEBİŞİN İSMİ AYAZ OLACAK. BEN YANINDA İKİNCİ BİR İSİM OLMASINDAN TARAFTARIM. VE O İSMİ DE SİZLER SEÇECEKSİNİZ. HERKES AKLINDAKİ İSMİ BELİRTSİN LÜTFEN. EN HOŞUMA GİDENİ KULLANACAĞIM. BU HİKAYEDE SİZDEN BİR PARÇA OLSUN İSTEMEZ MİSİNİZ? O YÜZDEN HERKES FİKİRLERİNİ BELİRTSİN. BİR SONRAKİ BÖLÜM İÇİN SINIR 880 VOTE VE 990 YORUM
SINIRI GEÇEBİLECEĞİNİZE HİÇ ŞÜPHEM YOK. OKUNMA SAYIMIZA BAKTIĞIMIZDA SINIRLARIN GEÇİLEBİLİR OLDUĞUNU FARK EDECEKSİNİZ. SORULARIMA VERECEĞİNİZ CEVAPLARI MERAKLA BEKLİYORUM. BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALIN. SİZİ SEVİYORUM. ❤️❤️

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

BİR KÜÇÜK SIR Av Betüş

Allmän skönlitteratur

1.8M 127K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
SİYAH Av poncikss1234

Tonårsromaner

5.4K 2.8K 49
Bazı anlar vardır ki hiç ummadığınız zaman birisi gelir ve sizi sıkıştığınız durumdan kurtarır. Hayatım birden onunla değişmişti. Kim mi o? O, Siyah...
Gece Mavisi Av l

Tonårsromaner

7.6M 198K 71
*Düzenlemede olduğu için çelişkiler olabilir.* "Bu bizi anlatıyor aslında.Sen gökyüzüsün.Ben de üzerinde dolaşan yağmur bulutları.Gri bulutlar.Seni k...
571 98 15
Bir cennet parçasıydı. O gökyüzünün cennetiydi ama onun yerini almak isteyen vardı. Cennet değişmezdi ya cehennem olurdu ya da hiç. Cennetin sahibi d...