GECENİN IŞIĞI

buyazarneleryazar tarafından

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... Daha Fazla

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

100. BÖLÜM

88K 2.5K 1K
buyazarneleryazar tarafından

KOCA YÜZ BÖLÜM OLMUŞ BE. ŞURAYA BİR MAŞALLAH BIRAKALIM HEPİMİZ LÜTFEN. 100. BÖLÜMÜN ŞEREFİNE UPUZUN BİR BÖLÜM YAZDIM SİZİN İÇİN. KEYİFLİ OKUMALAR CANLARIM. VE LÜTFEN ŞU SATIR ARASI YORUMLAR ÇOK OLSUN. YAZDIĞINIZ ŞEYLER ÇOK HOŞUMA GİDİYOR.

••

Öylesine güzel seviyorum ki seni öylesine saf, öylesine temiz, öylesine derin... Ve öylesine değil.

••

Nasıl başladı insan hayatı? Adem ve Havva ile. Nerede? Cennette. Soyumuzun başlangıcı olan Adem ve Havva... Tanrı Havva'yı Adem'in kaburga kemiğinden yarattı. Cennetin tüm meyveleri sunuldu onlara. Tüm güzellikleri. Yalnız biri yasaklıydı. Tanrı onları uyardı. Yasak meyveden uzak durun. Ama insanoğlu daha o zamandan merak saldı yasak olanlara. İblisin de oyunuyla düştüler tuzağa ve yediler yasak meyveyi. Kovuldular cennetten ve tam 200 yıl boyunca ayrı kaldılar birbirlerinde. Dualar ettiler, tövbeler ettiler ve Tanrı tekrar getirdi onları bir araya. Yasak meyve yüzünden cennetten kovulsalar da Tanrı onları affetti. Çünkü o bağışlayıcı ve affedicidir. Bizleri de affedecek mi bilinmez. Belki de biz de bir yasak meyve ile sınanıyoruzdur. Bu da bilinmez. Ama ben bana yasak olan meyveyi yemiştim çoktan. Geceye aşık olmuştum. Biz çok farklıydık. Ama birbirimize sanki çelik halatlarla bağlıydık. Bizimkisi mecburiyetten doğan bir hikayeydi.  Ben onun parasına mecbur kalmıştım o da benim aşkıma. Ve dilediği de olmuştu. Ona aşıktım. Ve bebeğini taşıyordum. Bilmiyorum belki de... bilincim yerindeydi. Ama kimseyi duymuyordum. Gözlerimi de açamıyordum. Bir güç beni bundan alıkoyuyordu. Bebeğime bir şey oldu düşüncesi beni kahrediyordu. Mahvolurdum ve bir daha asla toparlanamazdım. Gece'yi de affetmezdim. Keşke her şey sandığım kadar basit olsa. İçimde kocama karşı öyle duygular var ki... bir gün ona olan aşkım bitse devreye bağlılığım girerdi yine onu terk edemezdim. Her şeyden önce ben Gece'ye bağlıydım. Bedenen de ruhen de. Zaten ayak bileğimdeki pranganın da anahtarı ondaydı. İstesem de bırakmazdı beni.
Duyularım yavaş yavaş yerine gelir gibiydi. Gözlerim kapanırken en son duyduğum ses yine başucumdaydı. Ve tıpkı o zamanki gibi korku doluydu sesi.

"O iyi olacak mı Figen? Bana bunu söyle! Bebek şu an umurumda değil!"

Bebek umurunda değil mi? Bunu nasıl söyleyebilirdi? Ben bebeğimize bir şey olacak diye korkudan ölüp ölüp dirilirken o nasıl umurumda değil diyebiliyordu?

"Gece sana sakin olmanı söylüyorum. Bu tavırlarından vazgeçmediğin sürece sana hiçbir şey söylemeyeceğim."

Gözlerimin önünde şuanki görüntüsü beliriverdi bir anda. Sakinleşmeye çalışıyor ve şakaklarını ovuyor.

"Sakinim. Bana baksana bir nasıl daha fazla sakin olabilirim. Şimdi anlat. Karım iyi mi?"

Figen sıkıntılı bir oflamayla karşılık verdi Gece'ye.

"Bunu odamda konuşalım. Gel."

Ve kapının açılıp kapanma sesi. Yalnızdım şimdi. Gözlerimi açmaya zorladım ve bu defa başardım. Hastane odasındaydım ve etraf beni boğmaya başlamıştı. Oldum olası hastaneleri sevmediğimi bilirsiniz. Daha gözlerimi açar açmaz kasvetli hava beni basmıştı. Bebeğime bir şey olmamıştı değil mi? Elim içgüdüsel olarak karnıma gitti. Önceden de bariz bir çıkıntı olmadığı için anlayamıyordum. Ama sanki aramızdaki bağ hâlâ yerli yerindeydi. Ona bir şey olsa kopmaz mıydı o bağ? Hissediyordum. Ayaz hâlâ benimleydi. Kolumda serum takılıydı. Acaba ne zamandır buradaydım? O kadar çok soru vardı ki aklımda. Tüm hepsini Gece'ye sorup cevap almak istiyordum. Eğer cevap alamazsam çok büyük bir polemik çıkacaktı. Kapı açılınca kısık olan gözlerimin el verdiğince kimin geldiğine baktım. Kocamdı. Gözlerimi açık görünce hızlı adımlarla baş ucuma geldi. Elimi elinin içine aldı ve okşadı. Gözleri son 4-5 saatin uykusuz geçtiğini belli ediyordu. Dudakları kurumuştu ve beri benzi de atmış gibiydi. Gözlerinde hâlâ panik vardı. Bana bakıyordu ama bir yandan da endişeliydi. Ağzımdan çıkacak iki kelimeye muhtaç gözüküyordu. Beklentiyle baktı bana. Ona kızgındım. Bilincim ilk açıldığında duymak istediğim şey kesinlikle bebek umurumda değil değildi. Nasıl böyle söylemişti? Bebeğimiz onun için bu kadar önemsiz miydi?

Onun için hayatında en önemli olan sensin. Bebeği tekrar yapabilirsiniz ama sen bir daha asla varolamazsın.

Sanki konuşan iç sesim değildi de Gece'nin gözleriydi. Böyle düşününce onun da haklılık payı var gibi görülebilirdi ama böyle bir şeyi duymak beni üzmüştü. Hem de bu hassas dönemlerde.

"İyi misin meleğim?"

Sadece başımı salladım. Elimi okşamaya devam etti. Bir anlığına da dudaklarına çıkarıp öptü. Gerçekten çok korkmuş gözüküyordu. Onu böyle gördüğüm zamanlar nadirdi.

"Cevap verir misin? Sesini duymak istiyorum."

Buna muhtaç gözüküyordu. Yalvarır bakışlar attı bana. Sanki kalbinden kalbime bir şeyler akar gibi oldu ve dudaklarım çözüldü.

"İyiyim," diyebildim. Boğazım acımıştı. Yüzümü buruşturdum.

"Kahretsin! Canın mı yandı? Aptal gibi neden ısrar ettim ki sanki?"

Kendi kendine kızıyordu. Kızmalıydı da. Ama bunun için değil. Evimizi basan eşkıyalar yüzünden kızmalıydı kendine.

"Neler oluyor?" dedim cılız bir sesle. Bu soruyu er yada geç soracağımı biliyordu. Ama bu kadar çabuk beklemediği için sarsıldı.

"Sonra. Sonra güzelim."

Yüzüme eğildi ve yanağıma bastırdı dudaklarını. Biraz daha eğdi kafasını ve boyun girintime geldi. Uzun uzun nefes aldı.

"O kadar korkuttun ki beni." Sesi titremişti. Nefesi de öyle.

"Sadece benim için mi korktun?" Sesim yaralı gibi çıksa da umursamadım. Birkaç saniye duraksadıktan sonra dürüstçe cevap verdi.

"Evet."

Bu dürüstlük canımı yakmıştı.

"Bebeğimiz için, Ayaz'ımız için korkmadın mı?" Bu defa sesi titreyen taraf bendim. Uzunca müddet izledi beni.

"Onun için endişelendim. Ama senin için ölüp ölüp dirildim." Kısa bir anlığına gözlerini kapattı. "Beni bırakıp gittin sandım. Ölmek istedim Işık. Beni bırakıp gittiğin için seni tekrar öldürmek istedim. Ama buradasın işte. Buradasınız."

Dudaklarımı birbirine sürttüm.

"Su." Ağzımdan çıkan tek heceyi duyunca dünyayı istemişim gibi hemen aranmaya başladı. Başucumdaydı oysaki su şişesi. Nihayet görebilmişti. Suyu bardağa boşalttı ve bardağı bana yaklaştırdı. Kolumdan tutup hafifçe yukarı kaydırdı beni. Sudan yalnızca bir yudum alabildim. Başımı sallayıp uzaklaştırdım kendimi bardaktan.

"Bu kadarcık mı?"

Kafamı sallayınca bardağı masaya tekrar koydu.

"Ne zaman çıkacağım?"

"Bu gece müşahade altında kalman gerekiyormuş. Yarın sabah taburcu olacaksın."

Koca bir gece buradaydım yani.

"Eve gitmek istiyorum," dedim huysuz bir çocuk gibi. Ama bir yandan da o eve gitmek istediğime emin değildim.

"Dinlenmen gerek. Hastanedesin bu gece."

Ofladım.

"Bana her şeyi anlatacaksın. Sakın kaytarabileceğini düşünme."

Gözlerini kaçırdı ve sağ tarafımdaki kanepeye yerleştirdi. Uzun bacaklarını ikiye ayırıp kafasını koltuğun sırtına yasladı. Yorgun gözüküyordu. Gözlerini kapatıp şakaklarını okşadı.

"Korkuyor musun?" dedi bir anda. Gözleri kapalıydı. Ama sesi toktu. Uyumayacaktı. Bunu biliyorum. Çünkü eğer uyuyacak olsa sesi pürüzlenir boğazını temizlemek zorunda kalırdı.

"Evet," dedim açıksözlülükle. Korkuyordum. O eve gitmekten. Tekrar aynı şeyin yaşanmasından. O silah sesi kimin silahından çıkmıştı ve nereye odaklanmıştı. Tüm hepsini çok merak ediyordum.

"Korkmayacaksın," dedi net ve sert bir sesle. "Benim karımsan hiçbir şeyden korkmayacaksın."

Bu mümkün müydü peki? Asıl onun karısı olmaktan korkuyordum. O hayatımda yokken böyle korkularım yoktu. Gayet cesur bir kızdım ben. Ne zamanki o hayatıma girdi karanlık korkular başladı bende. O her zaman ben hayatta olduğum sürece hiçkimseden hiçbir şeyden korkma dese de bu mümkün değildi. Şu an da korkuyordum. Korkmaya da devam edecektim böyle giderse.

"Senin karın olduğum için hiçbir şeyden korkmayacağım diye bir şey yok Gece."

"Benim. Karım. Hiçbir. Şeyden. Korkamaz."

Tane tane ve üstüne basa basa konuşuyordu. Gözlerini de açmıştı şimdi. Doğrudan gözlerime bakıyordu.

"Kor-ku-yo-rum! Anlıyor musun? Bana bir şey olmasından, sana bir şey olmasından... ailemize zarar gelmesinden..." duraksadım. Hâlâ karnımda olan elimle göbeğimi okşadım. "Bebeğimize bir şey olmasından. Korkuyorum anlıyor musun? Ben hiçbir zaman senin kadar güçlü değildim. Olamam da."

Gözlerini açtı bir anda. Direk gözlerimin içine baktı ve sanki aramızdaki elektrik çatırdadı.

"Sen güçlüsün. Karnındaki bebeğimizle her zamankinden daha güçlüsün."

Bunu beynime sokmak ister gibi tane tane ve vurgulayarak söylemişti.

"Benim güçlü olmam hiçbir şeyi değiştirmez."

Ben güçlü olsam ne olur ki? Evimizi basan adamlar korkup kaçar mıydı benim gücümden? Saçmalıktı bu. Güçlü falan değildim ben. Aksine korkağın tekiydim.

"Uyu, dinlen tamam mı?
Boş yere kendini yorma."

Tabi anladı ardı arkası kesilmeyecek soru bombardımanının geleceğini hemen uyu diyor. Kurtulamayacaksın Gece efendi.

"Bana her şeyi anlatacaksın."

Reddetmedi ama bir şey de söylemedi. Tekrar gözlerini kapattı. Belki uyuyacaktı. Ama ben uyuyacak gibi değildim. Zaten yeterince uyumuş olmalıydım.

"Televizyonu açsana. Sıkıldım."

Tek gözünü açtı önce. Sonra oflayıp diğerini de açtı. Yayıldığı koltukta oturuşuna çeki düşen verip dikleşti.

"Dinlen dedik değil mi sana?"

Dik dik baktım ona. Aynı şekilde karşılık verdi.

"Sıkıldım diyorum. Nesini anlamıyorsun? Burada bir seksen yatmak eğlenceli mi sanıyorsun?"

Başını salladı iki yana. Dudaklarında pis bir sırıtış vardı.

"Orada bir seksen yatmak dışında başka eğlenceli şeyler de yapabiliriz."

Koltuktan kalktı ve dudaklarındaki pis sırıtış eşliğinde bana yaklaşmaya başladı.

"Ne saçmalıyorsun?"

Aklına bir şey gelmiş gibi durakladı.

"Ya da en iyisi televizyonu açayım."

Bir anda neden dönüş yaptı anlamadım ama bir şey söylemedim. Uzaktan kumanda ile televizyonu açtı. Televizyon izlemeyi sevmezdim pek. Ama şu an başka yapacak bir şey yok gibiydi.

Bence soru bombardımanı başlasın.

"İzlemeyeceğim. Kapat."

Bu tavrıma anlam veremese de dediğimi yaptı. Tekrar uzandı koltuğa. 1.90 boyuyla o koltukta dev kalıyordu. Bacakları koltuğun başlığından sarkıyordu.

"Bana neler olduğunu anlat."

Derin derin iç çekti.

"Neden huzurla uyumak varken böyle sorular soruyorsun?"

Burada huzurla uyuyabileceğimi mi sanıyordu? Hop oturup hop kalkıyordum tekrar aynı şey olacak mı diye düşünmekten. Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu?

"Seni anlamıyorum. Nasıl bu kadar rahatsın?" Sesim dehşete kapılmışcasına kısık ve telaşıydı.

"Rahatım çünkü canını tehlikeye atacak bir şey yok. Tüm kontrol elimde."

En son bunu söylediğinde inanmıştım ama evimiz basılmıştı.

"Sana inanmıyorum artık. Bir şeyleri saklamandan çok sıkıldım. Anlat şunu."

"Işık konuşmak istemiyorum bu konuları."

Gözlerimi kapattım ve sabır dilenir gibi derin derin nefesler aldım.

"Bana bak. Zaten bir sürü sır varken istersen şansını fazla zorlama. Ha ne dersin?"

Bana far görmüş tavşan gibi baktı.

"Tehdit mi ediyorsun sen beni?"

Ağır ağır başımı salladım.

"Nasıl algılarsan. Anlatıyor musun?"

"Az çok tahmin etmişsindir. Aynı mevzu."

Yanaklarımı şişirip ofladım.

"İhale mi? Şu lanet ihale değil mi? Hayatımıza bedel olacak sikik ihale."

Gözlerini kıstı. Bana o kınayan bakışları attı. Gerçekten hiç sırası değil.

"Sen ağzı bozuk bir kız değildin Işık."

Evet konumuz da bu ya zaten.

"Konu benim ağzım değil. Her defasında saptırmaktan vazgeç."

Sinirlerime yenik düşüp yanlış bir şey söylemekten korkuyordum. Ama bu defa tutamayacaktım kendimi. O adamlar evimize kadar gelme cüretinde bulunduysa daha neler neler yaparlardı.

"Sana bir şey söylemiştim hatırlıyor musun?"

Gözlerime bana birçok şey söylüyorsun hayatım der gibi baktı.

"Eğer bu ihale yüzünden birinin başına bir şey gelirse seni asla affetmem demiştim." Bakışları yine o donuk halini almıştı. "Hatırladın mı?"

Cevap vermedi ama hatırladığı besbelli ortadaydı.

"Beni duyuyorsun değil mi? Öylece bakmaktan vazgeç. Tepki ver. Bir şey söyle."

"Amına koyduğumun pezevenkleri hiçbir yoldan anlamıyor. Geriye tek bir şey kaldı. Bu sorunu kökten halledeceğim. Kimsenin başına da bir şey gelmeyecek."

Yine mi aynı konular? Hani o sürtük Senem'in babası halletmişti. O kadına güven olmayacağını biliyordum. Babasına da tabii.

"Sen en büyük hatayı hırsına yenik düşerek yaptın Gece. Ben artık korkuyla yaşamak istemiyorum. Karnımda çocuğumuzu taşırken sürekli diken üstünde olmaktan sıkıldım."

Tüm bunları konuşmak onu sıkıyordu. Evet beni de sıkıyordu ama sorumlusu da oydu yine. O en başından bu kadar uzatmasaydı şu an ben burada olmayacaktım.

"Bak bu konuyu kapatalım tamam mı? Halledeceğim. En kısa zamanda hem de."

Hep böyle söylüyordu. Önceden böyle olmazdı. Bir şeyi yapacağım dediği zaman yapardı. Ama bu defa öyle değildi. Bu konu hakkında ne söylediyse hep tam tersi olmuştu ve hiçbir ilerleme kaydetmemişti.

"Çekil ihaleden. Basiti varken uğraşma daha fazla."

Asla dercesine salladı kafasını. Onun keçi inadı yüzünden başımıza gelmeyen kalmamıştı.

"Artık bunları düşünmeyi bırak."

Bu konuyu düşünmediğim tek bir an bile yoktu. Bana bunu söyleyemezdi. Babam için endişelerim tekrar başlamıştı. Bu adamlar hiç rahat duracak gibi değildi. Tekin tipler olmadıkları da belliydi.

"Ben söyleyeceğimi söyledim. Son bir kez daha söylüyorum. Hatta üstüne bir şey daha ekleyerek. Eğer ailemizden birinin başına bir şey gelirse ne beni ne de oğlumuzu görürsün Gece."

••

Hastane saatleri oldukça sıkıcı geçmişti. Eve geldiğimde içimi bir anlığına kaplayan korkunun gölgeleri gözüme yansımış olacak ki Gece beni yatıştırmak ister gibi yanağımı okşamıştı.

"Güvenlikler iki katına çıkarıldı," demişti. Aman ne rahatlamıştım şimdi.

Hiçbir şekilde korkum körelmemişti. O adamlar her an tekrar gelecek gibi hissediyordum. Odamızdan çıkıp mutfağa inmeye korkar bir hale gelmiştim. Gece bunu fark etmişti tabii ki. Bu yüzden de beni rahatlatacağını düşündüğü bir karar almıştı.

"Birkaç hafta işe gitmemeyim. Yanında kalayım."

Hayır dememiştim ama korkak bir kız çocuğu gibi de atlamamıştım. Gece evdeyken kendimi daha güvende hissedecektim. Oysa en büyük tehlike o değil miydi?

Hâlâ babama bir şey olacak korkusu kol geziyordu damarlarımda. Kanım vücudumda sakin panik taşıyor gibi dolaşıyordu. Her an bir panik yaşıyordum ve bebeğim de bundan etkilenmiş gibiydi ki sürekli tekmeler atıyordu.

"Yine tekme attı," dediğimde Gece bir kez daha tekmesini yakalayamadığı için hayal kırıklığına uğradı.

"Şöyle tam gelmeden önce hissedemiyor musun? Bir türlü yakalayamıyorum."

Başımı salladım sağa sola. Bir eli karnımda gezinirken diğeri yanağımı okşadı.

"Seni böyle görmeye dayanamıyorum," dedi acı yüklü bir şekilde.

"Nasıl?" Elbette biliyordum nasıl göründüğümü ama ondan da duymak istiyordum.

"Korku dolu. Gözlerinde görmek istediğim şey korku değil."

Ben de bu durumdan memnun değilim elbette ki.

"Hani Senem'in babası bu adamları susturacaktı?"

"Sonsuza kadar değildi güzelim o. Bir süreliğineydi ve ancak bu kadar dayanabildi."

O lanet kadının yüzü belirdi bir an gözlerimde. Sinsi şey.

"Şimdi ne olacak?"

Aslında çok şey barındırıyordu bu soru. Sadece bir soru değildi. Bu bizim geleceğimizin biletiydi. 

"Onlarla anladıkları dilden konuşacağım." Biraz düşündükten sonra bana kızar gibi baktı. "Artık bu konuları konuşma demiştim sana."

İsyan eder gibiydi.

"Ne yapayım? Gündemimiz bu."

Oturma salonundaydık ve ikimiz de açtığımız filmi izlemiyorduk. Yarısına geldiğimizde Gece bendeki halleri anlayıp filmi izlemeye son vermişti. Ben başından beri izlemiyordum zaten. Aklım çok farklı şeylerdeydi. Kafam göğsünün üstündeydi ve kalp ritmi bazı zamanlarda normalin dışına çıkıyordu. O nefes aldıkça kafam da göğsüyle birlikte inip çıkıyordu.

"Bizim odaya en yakın olan odayı bebek odası yaparız."

Bir anda nerden çıkmıştı bilmiyorum ama bu fikri onunla da paylaştım.

"İyi fikir. Hatta yarın bebek odası için mobilyaları alalım. Şunun şurasında 4 ay kaldı."

Birkaç gündür ilk kez güldüm. 4 ay dediği sanki 4 saatmiş gibi bahşetmişti.

"Daha dünyanın zamanı var Gece. Çok acelecisin."

"Zamanın çok çabuk akıp gittiğini seninle öğrendim ben. Daha gün gibi aklımda bara gelişin."

Doğru söylüyordu. Koca 2 yıl geçmişti üzerinden. Zaman çok çabuk geçiyordu ve biz farkında olmadan yaşlanıyorduk. Tüketiyorduk birbirimizi. 2 yıl o kadar çabuk geçmişti ki. Gerçi iki yılın sadece bir yılında Gece ileydim. Diğer bir yıl Gece yurt dışına gitmişti. Sözüm ona tedavisi için. Bu da bir yalandı ve aklımda geldikçe sinirlemiyordum. Bunu öğrenip öğrenmemek benim elimdeydi ama öğrenmek istemiyordum. Duyacaklarıma hazır olduğumu sanmıyorum. Yurt dışına tedavi için gittiğini söylemişti bana. Ama bunun bir yalan olduğunu Yalçın ile olan tartışmasına kulak misafiri olarak öğrenmiştim. Bu çok büyük bir sırdı ve sanki öğrenirsem büyük depremler olacaktı. Evliliğimiz bir sır üzerine kuruluydu. O sırrı öğrenirsem evliliğimizin duvarları yavaş yavaş çatlamaya başlayacaktı ve en sonunda bir enkaz meydana gelecekti. Ben de o enkazın altında yapayalnız halde çürüyüp gidecektim. Böyle olmasını istemediğim için öğrenmek de istemiyordum. Sırrın varlığı beni rahatsız ediyordu. Hem de öyle böyle değil. Rüyalarıma dahi girip gecemi kabusa çeviriyordu bu sır. Öylesine büyük bir yankısı vardı üzerimde işte. Bu yüzden gizli kalması unutulması gerekiyordu.

"Tamam yarın gideriz alışverişe." 

Kolundaki şık ve pahalı saate baktı.

"Geç oluyor. Uyuyalım."

Başımı sallayıp kalkacaktım ki bir anda kendimi kucağında buldum.

"Hey! Yürüyebilirim," diye karşı çıksam da çoktan merdivenleri tırmanıp odanın önüne gelmişti. Tek kolunu belime dolayıp kapıyı açtı. Sırtım yatakla buluşunca sanki sabahtan beri beklediğim anmış gibi gözlerim aheste aheste kapanmaya başladı.

"Üstümü değiştirip geliyorum."

Evde bile günlük giysilerle geziyordu. Sanki her an bir yere gidecekmiş gibi. Bense daima eşofmanlarımı giyiyordum. Yastığıma sarınıp uyku pozisyonunu aldığımda arkama geçti ve kolunu belime doladı. Arkam ona dönüştü. Çenesini omzuma dayadı. Kokumu içine çekercesine derin bir nefes aldı.

"Bir daha beni gitmekle tehdit etme."

Sesini yumuşak tutmaya çalışsa da altında bariz bir uyarı vardı. Ve biraz da bundan korkmuş gibiydi. Tehdit etmem onu korkutuyordu.

"Bana başka çare bırakmıyorsun ki."

Burnunu boynumda gezdirdi. Parmaklarıyla göbeğime daireler çiziyordu.

"Boş tehditler savuruyorsun güzelim. Gitmekle tehdit ettiğin kişi benim. Kocan... Benden asla gidemezsin sen. Ben istemediğim sürece benden gidemezsin." Omzumu öptü. "Sonsuza dek seni isteyeceğim ben." 

Yine sözleriyle büyülemişti beni. Ama yanıldığı bir şey vardı. Ben boş tehdit savurmuyordum. Bu defa ciddiydim. Söz konusu olan bir insan hayatıydı. Babamın hayatıydı. Ya da etrafımızdaki birinin hayatı. Gece'nin elinde bir kader vardı ve o bunu umursamıyordu. Babamın kaderi onun ellerindeydi.

••

Geç saatlerde uyanmaya alışık olan bendim. Ama kocam da bu gün uzun zaman sonra geç uyanmıştı. Her gün sabahın yedisinde uyanmaya programlanan kocam bu gün saat on ikide uyanmıştı. Nuran teyze mükellef bir kahvaltı sofrası kurmuştu yine. Gece'nin uyandıktan sonra aşağı inmesi epey zaman almıştı. Her sabah ne olursa olsun banyoya giriyordu. Günde iki kere duş aldığı da vardı.

   Bir türlü bitmek bilmeyen kış yüzünden kalın örgülü bir kazak ve bol paça bir kot giymiştim. Gece tüm endamıyla merdivenleri inerken onun da kazak giydiğini fark ettim. Altına da siyah kot giymişti. Bu pantolona bayılıyordu. Hafiften rengi atmış gibiydi. Elbette yeni bir pantolon
  -hatta bin pantolon- alacak kadar parası vardı ama böyle eskitme şeyler hoşuna gidiyordu. Evlenmeden önceki evindeki çoğu eşya da eskitme tarzıydı.

"Günaydın."

Hâlâ uykuluydu sesi. Banyoya girince o da benim gibi mayışıyordu.

"Günaydın."

Masaya oturur oturmaz kahvesinden bir yudum aldı. Çoğunlukla kahve içerdi. Hatta hep. Nadiren çay içtiğini görürdüm.

"Bu akşam annemlere davetliyiz," dedi benimle göz teması kurmaya gerek duymadan. Tabağına kahvaltılıkları koyarken gayet ciddiydi. Anlamlandıramadığım bir ciddiyet vardı.

"Pek de gitmek istiyor gibi görünmüyorsun."

Başını olumsuz anlamda salladı.

"Sen okeylersen gideriz," diye geçiştirdi. Benim için okeydi tabii. Ama onun için öyle gözükmüyordu. Garip bir hal takınmıştı. Sorup sormamak arasında kaldım. Ama sormasam daha iyiydi çünkü o sabahları gergin oluyordu.

Sabah mı kaldı? Öğlen oldu.

İç sesimin de benim de yanıldığımız bir konu vardı aslında. Gece hep gergindi zaten.

"Gidelim. Değişiklik olur."

Ve nihayet gözlerime bakar. Sanki bunu bekliyormuş gibi küt küt atmaya başladı kalbim.

"Ödün kopuyor beni böyle görünce değil mi?"

Afalladım. Ne demekti bu? Ve sesindeki bu tını neydi?

"Ne demek istedin?"

Önce dişlerini göstererek güldü daha sonra dudağını dişledi.

"Sana soğuk davranmam seni korkutuyor değil mi?"

Doğrudan yana olup yalnızca başımı salladım.

"Ha bak işte, sen beni tehdit edince böyle oluyorum. Bir anda buz kesiyorsun değil mi?"

Empati yapmam için mi soğuk davranmıştı? Tam da onun tarzı. Kısasa kısas.

"Fark şu ki ben seni durduk yere tehdit etmiyorum. Sens-" Araya girdi.

"Her neyse. Kapatalım bu konuyu. Bir an önce kahvaltımızı yapalım da alışverişe gidelim."

Her defasında tam havaya girerken kapatalım bu konuyu diyordu. Bir gün öyle bir konu açacaktım ki kapatalım bile diyemeyecekti.

"Öyle olsun," diye bir şeyler geveledim ve kahvaltımı etmeye devam ettim.

    İkimizde giyinik olduğumuz için yalnızca üstümüze ceketimizi geçirerek evden çıktık. Gece babasının hediyesi olan arabayı tercih etti bu gün. Daha önce bu arabaya binme fırsatım olmamıştı ve dışarıdan görünen o ki efsane bir şeydi. Sadece görünüşü bile insanı kendine çekiyordu. Ve siyah olması da onu çekici kılıyordu. Gece'nin garajına her marka vardı ama sadece Lamborghini yoktu. Onu da babası hediye etmişti. Şimdi hiçbir eksiği yoktu.

Arabanın içi de tıpkı dışı gibiydi. Müthiş bir şeydi. Koltuklar. Sanki gerçek deri gibiydi. Direksiyon bölümünün dizaynı insanı büyülüyordu. Gece bu arabanın içinde muhteşem görünüyordu. Onu dışarıdan gören kızlar aşık bile olabilirdi. Hem arabaya hem ona. Araba bir anda öne atıldı. Hızla çıktı bahçeden. Daha ne olduğunu anlayamamıştım ki kemerimi bile bağlayamamıştım.

"Bu şey uçuyor," diyebildim büyülenmiş bir şekilde.

Geceyse katılır gibi bir gülücük attı bana. Altımızdaki yolun kaymak gibi aktığını hissediyordum ve direksiyon başında olmak nasıl bir his diye merak etmiştim. Ben bu koltukta böyle haz alırken Gece kim bilir orada nasıl bir haz alıyordu.

"Babanın zevki tartışılmaz."

Duman Karayel'den de bu beklenirdi zaten.

"İşini bilen bir ihtiyar o."

Duman Karayel'e ihtiyar demesi garip gelmişti. Çok dinç ve genç gözüküyordu.

"Kaç yaşında?"

Biraz düşündükten sonra yanıtladı.

"Tahmini olarak altmışlı yaşlarının ortasında."

Kesinlikle o kadar yaşlı gözükmüyordu. Bilmesem kırklı yaşlarının sonunda diyebilirdim.

"Vay canına. Peki ya annen?"

Melek anne de en az Duman Karayel kadar genç ve alımlı görünen bir kadındı. Gözlerinin yeşili ona çok güzel bir çekicilik veriyordu.

"45."

Ne? O kadar yaş farkı var mıydı aralarında? Vay canına.

"Yaklaşık yirmi yaş var aralarında. Öyle değil mi?"

Ağır ağır başını salladı Gece. Bu da demek oluyor ki Duman Karayel askere gittiğinde Melek anne daha yeni doğmuş. Aralarında yaş farkı olan tanıdıklarım vardı ama en fazla 10 yaş falandı.

"Babam anneme aşık olduğunda annem 19 yaşındaymış." Meraklı bakışlarıma karşılık anlatmaya devam etti.
"Annem babamın sekreteriydi."

Sanki bunu hatırlar gibiydim. Melek anne söylemişti sanırım.

"Babam görür görmez aşık olmuş. Annem öyle anlatıyor yani." Kadınlar bu konuda muhteşemdi. Bir erkeğin bize karşı ne hissettiğini anlayabiliyorduk. Bazılarımız bu konuda çok gelişmiştik.

"Aradaki yaş farkı fazla olduğu için annem ailesine söyleyememiş ve babam da onu kaçırmış."

Bunları ilk kez öğreniyordum ve çok şaşkındım. Ailesi haklıymış bir yerde. Sonuçta Duman Karayel 40 yaşındaymış o zamanlar. Kızları ise gencecik.

"Ailesiyle o gün bu gündür konuşmuyor. Yalnızca Figen'le konuşuyorlar."

Doğru ya Figen Melek annenin kardeşiydi.

"5 yıl boyunca çocukları olmamış. Yurt dışında tedavi görüp ikizlere hamile kalmış annem. 5-6 yıl sonra da beni almışlar yanlarına."

Hikaye bittiğinde Gece'ye şaşkın şaşkın baktım. Normalde konuşmayı sevmeyen bu adam az önce bir nutuk çekmişti.

"Vay canına. Çok şaşkınım. Aralarındaki yaş farkı hiç o kadar fazla gözükmüyor."

Bana katılır gibi salladı başını. 

"Duman Karayel her zaman genç kalmak isterdi. Öyle de oluyor."

"Gençlik yıllarını anlatsana."

Bunu söylemeye çekinmiştim aslında bir parça. Çünkü kendinden beklenmeyecek şekilde bir şeyler anlatmıştı bana.

"Çalkantılı yıllar işte. Anlatacak bir şey yok."

"İlk sevgilini anlat mesela. Ya da ilk aşkını."

Bunu söylediğimde sanki gözlerinin önünden bir film şeridi geçmiş gibi oldu. Bir anlığına bir anının içine düşmüş gibi oldu ve kendine gelmek için başını salladı iki yana.

"Nedir senin şu ilk aşkım merakı?"

O ne demek öyle ya? İnsan hiç merak etmez mi? O benimkini merak etmiyor muydu yani?

"Bunu herkes merak eder Gece. Hem... hem niye sır gibi saklıyorsun ki? Yoksa ilk aşkın annenin bir arkadaşına falan mıydı?" diye takıldım.

"Saçmalama Işık. Çok yabancı kitap okudun galiba sen."

Sadece takılmıştım zaten.  Ciddiye almış bir de.

"Anlat o zaman. Kimdi şu ilk aşkın?"

O böyle gizem yarattıkça ben daha da merak ediyordum ve başının etini yemeye devam edecektim.

"Sonra konuşalım mı güzelim? Uygun bir ortamda değiliz."

Neyini abartıyordu böyle. Alt tarafı bir isim verecekti. Vereceği ismi tanımasam da merak ediyordum ve onun hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordum. Mesela şu an o kız ile görüşüyorlar mı?

"Peki. Eve gidince konuşacağımıza söz ver."

"Söz," dedi ve bir şeyler geveledi kendi kendine. Yolun geri kalanında ikimiz de sessizdik. Zaten Gece kendine göre yeterince konuşmuştu. Ben de kendi kendime konuşamayacağına göre susmak durumunda kalmıştım. 

     Kocaman bir mobilya mağazasına gelmiştik. Tam beş katlıydı. Umarım tüm katları gezmeydik. Zira ayaklarıma kara sular inecekti. İçeri girdiğimizde içimi çok büyük bir heyecan dalgası sarmıştı.

"Bu taraftan başlayalım."

Her taraf rengarenk mobilyalar ile doluydu. Çeşit çok fazlaydı.

"Hoşgeldiniz."

Orta yaşlarda bir bayan yanımıza yardımcı olmak için gelmişti. Gece ile ortak özelliklerimizden biri de mağazaların fazla yalaka personelleriydi.

"Size yardımcı olabilirim."

Gece'nin çıkışmasını istemediğim için kibarca reddettim.

"Biz bakınacağız sadece."

Bir anlığına giyim kuşamımıza baktı.

"Bütçenize uygun şeyler önerebilirim."

Gece ani bir şekilde kafasını çevirdi kadına. Öldürücü bakışlarını atıyordu.

"Benim bütçem burayı aşar. O yüzden sen yavaş yavaş diğer müşterilerle ilgilen."

Gece'nin sert sesinden sonra kadın arkasına bakmadan kaçarcasına gitti.

"Bütçe diyor ahmak."

Ona kızar gibi baktım.

"Düzgün konuşsana Gece."

Omuz silkti ve beni bir yere yönlendirdi.

Birlikte önce beşik baktık. İçim kıpır kıpırdı. Etraf masmaviydi. Her yerde maviş maviş mobilyalar vardı. Gece çok gösterişli bir beşiğin önünde durdu.

"Buna ne dersin?"

Devasa büyüklükteydi. Abartısız üç dört çocuk sığardı.

"Çok büyük değil mi?" dedim gülerek. Başını salladı. Lüks, onun için her şey demekti.

"İdeal bence. Bunu alalım."

Bir şeyi beğendiyse onu alırdı. O yüzden itiraz etmememiştim. Zaten ben de beğenmiştim. Sadece biraz büyük olduğunu düşünüyordum.

Gece az önce büyük kapak yaparak kovduğu kadına bakındı. Kadın da sanki bir işaret beklermiş gibiydi. Yanımızda beliriverdi bir anda.

"Buyrun Gece bey."

Ha evet. Demek öğrendin tatlım. Şimdi tamamen yalaka haline bürünmüştü.

"Bunu alıyoruz."

Kadın elindeki kağıda not aldı. Biz etrafa bakınmaya devam ederken o da uzaktan uzaktan bizi takip ediyordu. Önceden yani Gece'den önce alacağım her şeyin fiyatına elli kere bakar pahalıysa almazdım. Şimdiyse aldığımız beşiğin fiyatını bilmiyordum.

  Dolapların olduğu yere  geldik.

"Aslında beşiğin altında bir sürü çekmece var. Eşyalarını oraya koyabiliriz."

Gece kaşlarını çatarak itiraz etti.

"Niye paramız mı yok?" dedi dalga geçercesine.

"Var de ne bileyim."

Gece yine abartısını konuşturup kocaman bir gardrobun önünde durdu. Bu dolap hemen hemen bizim giyinme odamızdaki dolap ile yarışabilirdi.

"Hayatım çok büyük değil mi?"

Bu defa beni onaylamıştı. Biraz daha dolaştıktan sonra daha küçük ve sade bir dolap bulduk. Kadın onu da not etti.

"Ne kaldı şimdi?" diye sordum Gece'ye. Aklıma bir şey gelmiyordu. İkimiz de fazlasıyla acemiydik. Gece de bana boş gözlerle baktı.

"Efendim, önerebileceğim şeyler var."

İşte şu anda kadının yardımına ihtiyacımız vardı. Gece müsade verir gibi başını salladı ve kadın bizi yönlendirip bir yandan da konuşmaya başladı.

"Anne kucağı, puset, bebek arabası, bebek yemek masası ve birkaç şey daha."

Bunlar hiç aklıma gelmemişti. Sırasıyla tüm katlarda dolaşıp eksikleri tamamladık. Bu defa ikimiz de görevli kadına şükretmiştik. Normalde ikimiz de sevmezdik. İşimiz düştü diyebilirim.

Aldığımız mobilyalar birkaç gün içinde gelecekti.

"İyi günler efendim."

Yardımlarından ötürü kadına kibarca gülümsedim.

"Sağolun, tekrar teşekkürler."

Kocam da kendinden beklenmeyecek bir kibarlıkla iyi günler diledi. Mağazadan çıkıp arabayı park ettiğimiz yere gittik.

"Geriye oyuncaklar ve kıyafetler kaldı."

Yorulmuştum ve sesim de bunu kanıtlar nitelikteydi.

"Xbox ve Play Station getirtiyorum yurt dışından."

Ona şok gözlerle baktım. Bebeğimiz doğar doğmaz oyun mu oynayacaktı. İlahi Gece. Sırf masraf olsun diye.

"Hayatım bebeğimiz 10 yaşında doğmayacak biliyorsun değil mi?" diye takıldım. Gözlerini kısıp tek kaşını kaldırdı.

"Biliyorum bebeğim."

"E ne o zaman?"

Omuz silkti.

"Alabilirim ve almak istedim."

O böyle dedikten sonra konu kapanırdı. İstediği her şeyin olmasına alışıktı ve ben de karşı çıkmamıştım. Çünkü gözlerinde gördüğüm o hevesi kırmaya hakkım yoktu. Zihnimde türlü türlü düşünceler dolaşıyordu ama benim düşüncelerim değildi bunlar. Gece'nin düşünceleriydi. Oğlumuzla beraber play stationda futbol oynuyorlardı ve ikisi de manyak heyecanlıydı. Kocam demek ki bunları hayal ederek getirtiyordu Xbox ve Play Stationu.

"Direk annemlere mi geçelim eve mi uğrayalım?"

Eve gidersek ve tekrar dönersek bir sürü zaman geçecekti.

"Burdan geçelim direk."

"Hay hay," deyip vitesi arttırdı. Araba yolda yağ gibi kayarken verdiği haz eşsizdi. Harikulade bir histi bu.

"Bu arabayı kullanmak herkesin harcı olmasa gerek."

Mesela ben heyecandan kullanamazdım. Elim ayağıma dolaşırdı.

"Yani haliyle."

Zaten bu araba Türkiye'de kaç kişide vardı ki? Sayılı iş adamlarında ancak.

"Yine dünyanın parasını harcadık."

Hâlâ düşünmeden edemiyordum. İstesem de buna alışamıyordum. Evet Gece bana para konusunda süreli aynı şeyi söylüyordu ama ben hâlâ alışamamıştım.

"Dünyanın parası değil fıstık, benim param," deyip göz kırptı. Ah şu flörtöz halleri yok mu? Hâlâ çok çapkın bir adamdı. Ama bana çapkın tabii ki.

"Böyle çekici bir adama sahip olduğum için şanslıyım bence. Ha ne dersin?"

Egosunu tatmin etmem hem onun hem de benim hoşuma gidiyordu.

"Asıl ben şanslıyım. Her pisliğimi bildiği halde yanımda kalıp muhteşem bir adam olduğumu düşünen bir karım olduğu için."

••

BÖLÜM SONU.
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GECENİN ÇOCUKLUK AŞKINI ÖĞRENECEĞİZ. SINIR 600 VOTE VE 670 YORUM.
GEÇEBİLECEĞİZE KESİNLİKLE EMİNİM. 1,5 MİLYON OLMUŞUZ CANLARIM. ÇOK ÇOK MUTLUYUM. HÂLÂ BENİ TAKİP ETMEYEN VE WP GRUBUMUZA KATILMAYAN VAR MI? KATILMAK İSTEYEN ÖZELDEN YAZABİLİR NUMARASINI BANA. BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALIN. SİZİ SEVİYORUM. ❤️❤️

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

1.7M 109K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
15.5M 490K 52
"Birlikte güldüğün birine aşık olmak kolaya kaçmaktır; ben seninle ağlamaya bile aşığım." Sıradan başlayan planlı bir intikam oyunu; ne denli büyük b...
54.2K 5.5K 41
🔥🔥🔥 Hissizliğiyle geceye diz çöktüren, acımasızca katleden bir cellât! Katletiği her canda kana olan susuzluğunu gideren bir yargıç! O lanetlenmiş...
571 98 15
Bir cennet parçasıydı. O gökyüzünün cennetiydi ama onun yerini almak isteyen vardı. Cennet değişmezdi ya cehennem olurdu ya da hiç. Cennetin sahibi d...