GECENİN IŞIĞI

بواسطة buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... المزيد

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

89. BÖLÜM

95.4K 2.6K 869
بواسطة buyazarneleryazar

SINIRI GEÇMEMEKTE KARARLI GİBİSİNİZ. OKUYUP VOTE VERMEYEN OKUYUCULARI GERÇEKTEN ANLAMIYORUM. BİR YILDIZA DOKUNUP İKİ ÜÇ YORUM YAPMAK BU KADAR ZOR OLMASA GEREK. EMEĞE VERDİĞİNİZ KARŞILIK BUYSA, BU DA SİZİN KARAKTERİNİZ SİZİN TAKDİRİNİZDİR. AMA KENDİNİZİ BENİM YERİME KOYUP DÜŞÜNMENİZDE FAYDA VAR. KİTABIN OKUNMA VE VOTE SAYISINA BAKARSANIZ ALDIĞIM KARŞILIĞI GÖRECEKSİNİZ. BU BÖLÜM VOTE VERİP YORUM YAPAN ÇOK DEĞERLİ💋 OKUYUCULARIM İÇİN ATIYORUM.
KEYİFLİ OKUMALAR

--

Yine de biriz, sen ve ben. Birlikte olaylara katlanır, birlikte var oluruz. Ve her zaman birbirimizi oluşturacağız.
-Theilard de Chardin

--

HATIRLATMA‼️

"O yaralı Gece'yi tanımak istiyor musun?"

O yaralı Gece'yi gözlerinden görüyordum. Zavallı çocuk. Neler yaşamış neler. Nasıl bu kadar güçlü olabiliyordu?

"Seni tanımak istiyorum. Her şeyinle. Yaralarınla, hayal kırıklıklarınla, korkularınla... Ben o küçük Gece'yi artık bilmek istiyorum."

--

Gözlerime bakarken bakışları daha ne kadar yaralı olabilir diye düşündüm. O bakışlardaki yarayı görüyordum. O küçük çocuğu görebiliyordum.

"O kadının evimize o pislik adamı getirdiğini hayal meyal hatırlıyorum. Yanıma gelip başımı okşamıştı. Daha sonra kafama sert bir şekilde vurmuştu. Ama ağlamadım. Kadın bir şey söylemedi. Hiçbir zaman. Adam beni dövüyordu. Kadın susuyordu. Onu susturmak kolaydı. Evcil bir hayvan besler gibi besliyordu onu. Her sabah ve her akşam. Ona verdiği uyuşturucular kadını dünyadan soyutluyordu. Her ay bir haftalığına kiliseye gidip İsa'ya dua ediyordu. O bir hafta benim ne yapacağım umurunda bile değildi. Karnımın tok olduğu bir gün bile hatırlamıyorum. Tabii Karayel ailesi beni yanına alana kadar. Bu durum beni afallatmıştı. Yani onların lüks içindeki yaşamı bana göre çok fazlaydı. Saat başı bana acıkıp acıkmadığımı soruyorlardı. Onlara alışmam çok uzun zaman aldı. İkizlerden nefret ediyordum. Sürekli ağlıyorlardı. Ama Melek anne onlara herzaman gülümsüyordu. Buna hep şaşırıyordum. Bir gün eve misafir gelmişti. Ben kendimi odaya kapatıp aşağı inmek istememiştim ama Melek anne zorla indirmişti beni. Benden küçük iki tane kız ve benden birkaç yaş büyük çocuklar, ikizler ile oynuyordu. Melek anne beni de onların yanına götürdü. Çocuk beni görünce ters ters bakmaya başladı. Ona sinir olmuştum. Melek anne kulağıma yaklaşıp fısıldamıştı. 'Onlar senin kuzenin.' Başımı iki yana salladım. Hepsi çok aptaldı. O aptal iki kız peşimden ayrılmıyordu ve sürekli sorular soruyordu. Hülya ve Derya..." Sustu. Yani eski karısı. O günleri hatırlamak hoşuna gitmiyordu belli ki.

"Duman Karayel onlara değer veriyordu. Ve o da bana onların kuzenim olduğunu bizim kardeş sayıldığımızı söylüyordu. Onlarla konuşmuyordum. Yalçın beni hep konuşmak için zorlardı. 'Yoksa dilsiz misin?' deyip dalga geçtiğinde yumruğumu suratına patlatmıştım ve kız kardeşleri buna kahkaha atarak gülmüştü. Melek anne bana çok kırgın bakışlar atsa da koşarak odaya çıkmıştım."

Başını iki yana salladı. Demek Yalçın'ı küçüklükten beri sevmiyordu.

"Tamam. Daha fazla anlatma istersen. İyi görünmüyorsun."

Elimi tutup dudaklarına götürdü. Tüm parmak boğumlarımı öptükten sonra avucumun içine öpücük bıraktı.

"Normal bir çocukluk geçirmedim. Normal olmam hiç beklenmedi benden. Bana inan, hayatımın en normal yıllarını seninle yaşıyorum."

Gözlerime acıyla bakıyordu. Ona olan kızgınlığımı unuttum bir an. Kollarımı ona sarıp başımı göğsüne yasladım. Ne yaparsam yapayım ona sinirli kalamıyordum. Saçımı okşayıp başımı öptü.

"Benden bunu sık sık duymuyorsun ama seni seviyorum güzelim. İki kelimeye sığdıramayacak kadar seviyorum seni."

Burnumu göğsüne sürttüm. Bundan hoşlanıyordu.

"Ama ben çok açım."

Kollarımı bedeninden ayırdı ve gözlerini kısarak baktı bana.

"Otur şuraya."

Beni tekrardan bar taburesine oturttu. Minibar şeklindeki tezgaha tabakları koydu. Tabağıma neredeyse bir tencere makarna doldurdu. Kendi tabağını da doldurup yanıma oturdu. Kurt gibi aç olduğumdan makarnasına yumuldum. Eli lezzetliydi bu adamın. Belki de her gün yemek yapmalıydı. Sosunu da muhteşem yapmıştı. Ben bile bu kadar güzel sos yaptığımı hatırlamıyorum. Önüme düşen saç tutamımı üfledim. Kafamı çevirdiğimde beni izliyordu. Çatalı elinde sadece beni izliyordu. Gözlerindeki ifade yoğundu. Hafifçe dudakları kıvrıktı. Saçlarımı sol omzuma toplayıp bana yaklaştı. Boynuma sıcacık bir öpücük kondurdu. Öpücüklerini kulağımın arkasına kadar sıraladı. Dudaklarımı yalayıp birbirine sürttüm.

"Sofradayız."

Sesim onu durdurdu ve benden uzaklaştı. Elini dizlerine koyup nefesini düzenledi. Gözüm aşağılara kayınca dudağımın iç kısmını dişlemiştim. Neredeyse iki aydır yatakta aktif değildik ve Karayel gerçekten haklıydı. Oraya baktığımı fark edince oyuncu bir ifadeyle sırıttı.

"Şu halime bak."

Sesi kendi ile dalga geçer gibiydi.

"Aslında..." Duraksadım. Neyse şimdi bunu söylememe gerek yoktu. Yemekten sonra bir şeyler yapabilirdik.

"Ellerine sağlık. Çok lezzetli olmuş."

Omuz silkti.

"İngilteredeyken kendi yemeğimi yapmak zorundaydım."

Bundan haberim yoktu işte.
Şaşkınlığıma ışık tuttu.

"Üniversiteyi yurt dışında okuduğumu söylemiştim."

Ah evet. Hatırlamıştım.

"Doğru ya."

O da kendi tabağını bitirince ellerini karnında birleştirdi. Kolundaki saate bakıp sağ yanağını şişirdi.

"Birkaç saat yokum ben."

Ona dönüp soran gözlerle baktım.

"Telekonferans yapacağım. Amerika ile."

Vay canına. Bu adama sahip olduğuma inanamıyordum. O her şeye hakim bir adamdı.

"Peki tamam. Ben de burada takılırım o zaman."

Başını sallayıp ayaklandı. Yanağıma öpücük bırakıp mutfaktan ayrıldı. Arkasından bakakalırken boyunun ne kadar uzun olduğunu tekrar fark ettim. Onun yanında minicik kaldığımı biliyorum. Her konuda. Mutfağı çarçabuk topladım. Elbette aşağıda yapayalnız oturmayacaktım. Mutfağı toplayıp tüm bulaşıkları makineye tıktım. Önce giyinme odama uğrayıp üzerimi değiştirdim. Aynada uzunca müddet kendimi izledim. Karnım artık biraz daha belli oluyordu. Göbeğimi açıkta bırakan bir tişört ve ince bir tayt giydim. Saçlarımı ensemde toplayıp sabitledim. Afrodizyak etkisi yaratsın diye çilekli parfümümü sıkıp odadan çıktım. Çalışma odasının kapısı açıktı. İlk önce içeriyi dinledim. Kocam akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyordu ve aksanı bir İngiliz kadar iyiydi. Kapıyı ses çıkarmadan yavaşça açtım. Henüz beni fark etmemişti. Üzerine beyaz gömleğini ve koyu gri ceketini giymişti. Konuşmasını sert yüz ifadesiyle ve sarsılmaz bir şekilde sürdürüyordu ki beni fark etti. Ellerimi arkamda birleştirip parmak uçlarımda yükseldim. Bu daha çok, küçük bir kız çocuğunun suçluyken yaptığı bir hareketti. Beni fark edince konuşması duraksadı ve bir süre beni izledi. Daha sonra önüne dönüp konuşmaya devam etti. Bende yavaş adımlarla masasının önündeki koltuklardan birine oturdum. Sanki burada değilmişim gibi konuşmaya devam etti. O kadar iyiydi ki konuşması, buraya ne için geldiğimi unutup büyülenmiş gibi onu izlemeye başlamıştım. O konuşmasını hızlı ve ciddi bir şekilde sürdürürken karşı tarafı duyamıyordum. Kulaklıkları takılıydı. Ve şu an tam iş adamı havasındaydı. Bakalım az sonra da böyle mi olacaktı. Masanın önünde dolaşıp ona doğru ilerledim. Gördüğüm şey karşısında kahkaha atmamak için kendimi dizginledim. Evet kocam fazlasıyla iş adamı gibi görünüyordu. Ama altında boxer vardı. Üstü Şişhane altı Tophane derler ya o hesap. Bu görüntü yüzünden kıkırdadım ve Gece'nin bakışını üzerimde hissettim. Tek kaşını kaldırıp burdan gitmem gerektiğinin sinyalini verse de onu dinlemeyip yere eğildim. Kameranın görüş açısından çıkıp yerde ilerledim. Ayak bileğine dokunduğumda hâlâ konuşuyordu. Ellerimi kaval kemiklerinin üzerinde gezdirdim. Sesinde en ufak bir titreme yoktu. Ellerimi yavaşça yukarı kaydırdım. Üst baldırında tırnaklarımı gezdirdim. Boğazını temizleyip anlayamayacağım kadar hızlı ve güzel bir şekilde konuşmaya devam etti. Masanın üzerindeki parmakları gergin bir şekilde masaya vuruyordu. Ellerimi yukarı çıkardıkça sesinde titreme bekliyordum ama en ufak bir değişim yoktu. Daha fazla zorlayacaktım. Elimi boxerının üzerine koydum.

"T-the cause of..."

Derin bir nefes aldı ve sandalyesini hafifçe geriye çekti. Sanırım bana yer açıyordu. Kafamı kaldırıp ona baktığımda en ufak bir yüz mimiği bile hareket etmeden konuşuyordu. Tepkisini görmek için yüzüne bakarak avucumu ince kumaşa bastırdım. Kumaşın altındaki ısıyı hissedebiliyordum. Ama onun yüzünde en ufak bir değişim yoktu. Bunu nasıl yapabiliyordu? Biraz daha zorlasam inletebilir miyim onu? Boxerının bel lastiğine baş parmağımı geçirdim. Bu kadar tepkisiz kalmasına inanamıyordum. O yalnızca beni öpünce bile kasıklarımda şiddetli bir ağrı başlıyordu ve inlememe engel olamıyordum. Boxerını çıkarmam için kalçalarını kaldırması gerekiyordu ama hiç yardımcı olmuyordu. Hatta yaptıklarım yüzünden bana kızacağını da biliyordum. Ama devam ettim. Madem boxerını çıkarmama izin vermiyordu ben de başka yollar denerdim. Elimi iç çamaşırının içine soktum. Kasıklarındaki damarın seğirdiğini hissettim. Doğru yoldaydım. Avucumun içine aldım onu. Çamaşırının dışına çıkardım uzantısını. Yüzüne baktığımda beklediğimin aksine yüz ifadesi hâlâ aynıydı. Lanet olsun! Ne yapmam lazımdı şu sarsılmaz ifadeyi dağıtmak için?

Sık onu.

Bu ses benim miydi bilmiyorum ama dediğini yaptım. Elimin içindeki aleti sıktım. Ben bile ondan fazla zevk alıyordum bunu yaparken. Dudaklarımdaki hain sırıtışı engelleyemiyordum. Elimin altında irileştiğini hissediyordum ve tepki vermesi hoşuma gitmişti. Yüz ifadesinden kendini ele vermese de erkekliği kendini açığa vermişti. Elimi erkekliği boyunca kaydırdım. Bir müddet karşı tarafı dinledi ve daha sonra sert bir sesle konuşmaya başladı. Sanırım bir şeyler onu kızdırmıştı. Konuşmasını aynı sertlikte devam ettirirken bir anda ensemdeki topuzu eliyle kavradı ve beni erkekliğine çekti. Ağzım şaşkınlıkla açılırken gözlerimi kaldırıp ona baktım. Aynı sinirle konuşmaya devam ediyordu ve saçımı kavrayışı daha da sertleşti. Beni erkekliğine bastırdı. Dudaklarımı aralayıp ucuna dilimi sürttüm. Saçlarımı sert tutuşu bir nebze olsun azalmadı. Sesi de hâlâ aynıydı. Kendini ağzıma itip sinirini böyle çıkardı. Şaşkınca onu ağzımda ilerlettim. Kafama yön verip hareketlerimi kontrol etti. Bunu nasıl beceriyordu bilmiyorum. Bir yandan konuşup bir yandan... nasıl ifade edebilirim ki şu anki durumu? Sesindeki sert hava biraz yumuşadı ve havalı bir şekilde güldüğünü duydum. Kim bilir neler oluyordu? Hareketlerimi daha da kontrol altına aldı. Erkekliği birkaç kez ağzımda seğirdi. Büyüdüğünü hissediyordum. Hareketlerime hız kazandırdım. Ellerimi baldırında gezdiriyordum bir yandan. Saniyelik bir zaman diliminde gözlerini kapatıp titreyen nefesini kontrol altına aldı ve seri bir şekilde konuştu.

"Maybe. See you later.*"

Belki. Sonra görüşürüz.*

Bilgisayarın kapağının sertçe kapatılmasıyla saçımdan tutulup yukarı çekilmem bir oldu. Kalçamı masasına dayayıp çenemi kavradı eliyle. Hâlâ açık ve titremekte olan dudaklarıma büyük bir açlıkla saldırdı. Belimi sertçe kavrayıp kendine yasladı beni. Boylu boyunca uzanan erkekliği karnıma değiyordu. Dudaklarımı paramparça edecek sertlikte öpüyordu. Ya da tutkulu da diyebilirdim. Dudaklarımdan ayrılıp boynuma saldırdı. Boynuma sayısız öpücükler kondurup emdi. Bunu yaparken elleri sırtım boyunca geziniyordu. Bedenimi kendininkine birleştirmiş gibiydi. Boyun girintimden ayrılıp nefes nefese kalmış bir halde konuştu.

"Sen... ne yapıyorsun?"

Sesindeki kızgınlık mıydı bilmiyorum ama gözleri çok yoğundu. Korkmuş gibi görünüp gözlerimi kaçırdım.

"Ah! Yüce İsa aşkına! Az önce neler neler yapan karım şimdi gözlerini kaçırıyor."

Tekrar çenemi tutup ona bakmamı sağladı.

"Şimdi sana neler yapardım ama.." Kendine hakim olmaya çalıştı. Gözlerini kapatıp birkaç saniye öyle kaldı. Gözlerini açtığında hâlâ bakışları yoğundu hatta o kızıl halini almıştı.

"Yarını bekle!."

Bu defa sesi kontrolden çıkmış gibiydi. Bu yaptığım onu kızdırmamıştı. Sadece çileden çıkarmıştı. Kontrolünü yitirdiğini gözlerinden anlıyordum. Bense sırıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Üzerindeki gömleğin düğmelerini açmaya başladı.

"Bunun acısını yarın çok sert çıkaracağım senden."

Bir de arsız gibi güldüm ona. Üstüne üstlük yetmezmiş gibi dudağımı dişledim.

"Göreceğiz," deyip beni sıkıştırdığı alandan kendimi kurtardım. Ben onu çileden çıkardığını bildiğim bir yürüyüşle kapıya doğru yürürken sertliğine hakim olamadığı sesiyle bağırdı.

"Kıvırtma!."

(Bu sahneyi hatırlayanlar kendini belli etsin 😂😂)

--

"Sen kullan," deyip anahtarı fırlattı bana doğru. Ona şaşkın bakışlar atsam da anahtarı yakaladım.

"Gideceğimiz yeri bilmiyorum."

Ben kendi kendime mi konuşuyorum acaba? Arabaya bindi. Ben de şoför koltuğuna atladım.

"Önce kahvaltıya gidiyoruz."

Pekala kahvaltıya gidiyoruz. Ama nereye? Son model arabasının bir yerlerine dokunup geri çekildi. Az sonra bir kadın sesi duyuldu.

"İlk kavşaktan sola dönün."

Vay canına.

"Bu araba gerçek bir makine."

Öyledir der gibi baktı bana. Arabasına tapıyordu.

"Heyecanlı mısın?" diye sordum ona dönüp. Bana gergin bir bakış attı.

"Yola bak. Araba kullanırken konuşma."

Hadi ama bir soru sormuştum. Cevap vermek çok zor değil ya.

"Cevap versene."

Ona bakmıyordum ama onun bana baktığını biliyordum.

"Hayır heyecanlı değilim."

Beklediğim bu değildi. Ona bakıp gözlerindeki ifadeyi görmek istiyordum.

"Neden?"

Ne nedeni olabilirdi ki? Gerçi o her zaman soğukkanlı bir adamdı. Onu hiç heyecanlı görmüş müydüm? Sanmam. Nikahımız kıyılırken bile relaxtı. Ben heyecandan tir tir titrerken üstelik.

"Nedeni yok Işık. Biliyorsun heyecan bana uzak bir tabir."

Elbette öyleydi. Onun hayatındaki tek heyecan kazandığı paralar ve yönettiği şirketiydi.

Bir şey söylemeden yolu takip ettim.

--

Arabayı park edecek yer bulmam uzun sürmüştü. Gece bu süre zarfı içersinde hiçbir şey söylememişti ve nihayet arabayı park ettiğimde inmiştik.

Elini belime koyup beni yönlendirdi. İçeri girdiğimizde sanki yerimiz ayrılmış gibi bir yere yürüdü. Her zamanki gibi sandalyeme oturmam için yardım etme gibi bir girişime girmedi. Artık beklemiyordum zaten. Ben de masaya oturup onu izlemeye başladım.

"Ne?" dedi sesindeki muzipliği gizlemeye çalışıp.

"Nasıl beceriyorsun bunu? Yani... nasıl ya?"

İşte şimdi kendini tutamayıp sırıtmıştı.

"Neyi güzelim?" Eğlenir gibiydi.

"Böyle olmayı. İfadesiz, rahat, soğukkanlı... dün bile öyleydin. Aşağıda sana neler neler yapıyordum ama sen yukarıda hiçbir şey olmuyormuş gibi konuşuyordun."

Omuz silkti.

"İçimde fırtınalar koparken bile dışarıya yaprak kıpırdatmamam ben." Hali yine o çok bilmiş patron tavrındaydı.

"Görebiliyorum. Ama... nasıl yapıyorsun bunu?"

Masa kahvaltılıklar ile dolmuştu. Önümüzdekileri işaret etti.

"Beni anlamaya çalışarak kendini yorma. Ye güzelim."

Başımı salladım ve önümdeki yemeklere yumuldum.

--

Bir teknoloji harikası olan konuşan navigasyon eşliğinde gelmiştik hastaneye. Bu defa park edecek yer bulmam pek zor olmadı. Hastanenin girişine park etmemi söyledi Gece. Dediğini yaptım ve arabadan indim. Arkamdan o da indi. Elimi tutup bana baktı.

"Heyecanlı mısın?" Sesindeki muzipliği fark ettim. Bilerek sakin görünmeye çalışıp gayet doğal bir şekilde kafamı salladım.

"Yoo. Çok rahatım."

Bana pis pis sırıtıp dudağını dişledi. Bu yaptığı beni kışkırtsa da önüme dönüp yürümeye devam ettim. Kolumdaki saate baktım.

"Randevu kaçta?"

"Randevu almadım. İstediğimiz saatte girebiliriz."

O nasıl olacaktı?

Tahmin edersin ki buraya tonla para yatırdı.

Ah tabii ya. O Gece Karayeldi.

Asansör ile üçüncü kata çıkıp Jinekoloji bölümüne ilerledik. Hastanenin zemini kaymak gibiydi. Her yer tertemizdi. O meşhur, hastanelere özgü koku yoktu burada. İnsanı kasvetli bir havaya sokan hastanelerin aksine burası gayet güzel kokuyordu. Duvarlarda ünlü sanat eserleri vardı. Birkaç tanesinin Leonardo da Vinci'nin eseri olduğunu biliyordum. Gerçekten burası lüks bir yerdi.

"Gel bakalım. Bu taraftan."

Gece beni yönlendirip meraklı bakışlarımı dağıtmama sebep oldu. Bir kapının önünde durduk.

Kapının yanındaki dijital ekranda yazan isme baktım.

Op. Dr. Figen TAŞER GÜNEY

Kadın ile soyadlarımızın aynı olması tesadüften öte olamazdı. Ve bir an aklıma bir düşünce ilişti.

"Sen şeyi bu kadına mı sormuştun?" diye sordum kapıyı tıklatmadan hemen önce.

"Neyi?" Anladığına hiç şüphe yoktu ama illa o kelimeyi bana söyletecek.

"Hamilelik sırasında sevişip sevişemeyeceğimizi."

Bana o kelimeyi söyletti ya şimdi sırıtışı daha da genişledi.

"Evet. Senin için bir problem mi teşkil ediyor?" Sesi dalga geçer gibiydi.

"Yok canım ne problemi," deyip göz devirdim. Hâlâ sırıttığını biliyordum ama ona bakmadan kapıyı tıklattım. İçeriden gel sesi duyulmadan kapıyı açtı kocam. İçeri girdiğimizde kadının masa başında oturduğunu fark ettim. Yaşlı değildi. Genç de değildi ama orta yaşlı ve güzel bir bayandı. Doğal olmadığını anladığım kızıl saçlara ve yeşil gözlere sahipti. Bizi görünce gülümsedi.

"Hoşgeldiniz."

Daha önce hiçbir doktor bana hoşgeldiniz dememişti. Anlaşılan o ki Gece'ye denmişti çünkü o benim gibi şaşkın değildi.

"Hoşbulduk Figen."

Kadına ismi ile hitap etmesine şaşırmıştım. Ve kadın bana hâlâ gülümseyerek bakıyordu. Sanırım konuşmalıydım.

"Merhaba."

Elini uzatıp elimi sıktı. Kendimi şirket için bir toplantıdaymış gibi hissettim.

"Şöyle uzan. Bakalım bebiş ne durumda?"

Sesinde gönderme aradım ama yoktu. Gece'nin sorduğu soruyla ilgili hiçbir gönderme yapmamıştı henüz.

Gösterdiği yere uzandım. Kazağımı sıyırmamı istedi. Dediğini yaptım ve karnıma bir jel sürdü. Gece nihayet yanımıza gelebilmişti. Başucumda durdu. Genelde şu an eşler birbirlerinin elini tutardı. Ama Gece bana yalnızca bakıyordu. Gözlerindeki duygu neydi bilmiyorum ama bir parça korku var gibiydi. İşin ciddiyetini fark edince korku bastı galiba.

Kadın cihazı karnımda gezdirmeye başladı. Monitör siyah beyaz değildi. Renkli ultrasondu sanırım.

"Eveet."

Kadın ekrana döndü. Eş zamanlı olarak benim de bakışlarım ekrana kaydı. Yine bir şey fark edememiştim.

"Görebiliyor musunuz?"

Ben başımı sallamıştım Gece hâlâ monitörü izliyordu. Az sonra ekranın bir kısmı karardı. Ufacık bir kısmı.

"İşte. Bebeğiniz."

Renkli ekrandaki ufacık karartıya baktım. İçimdeki şey o muydu? Minnacık.

"Durumu n-nasıl? İyi mi? Bir problem yok değil mi?"

Sesim titremişti ve bir nebze de duygulanmıştım.

"Durumu gayet güzel gözüküyor. 15. haftaya girdiniz. Üç buçuk aylık ve gayet sağlıklı görünüyor."

Ben hâlâ monitörü izlerken Gece bakışlarını doktora çevirdi.

"Cinsiyeti... cinsiyetini öğrenebilir miyiz?" Sesindeki merakı duyabiliyordum. Kadın onun bu haline nazikçe gülümsedi.

"Hayır Gece henüz değil. Genelde cinsiyetler hamileliğin 13. haftasından sonra belli olsa da kesin bir sonuç söyleyemiyoruz. Doğru bir şey söylememiz için hamileliğin dördüncü aya girmesi gerekiyor."

Yani öğrenmemize çok az kalmıştı. Ben de çok sabırsızdım.

Kadın göbeğime sürdüğü jeli silip kazağımı indirebileceğimi söyledi. Uzandığım yerden Gece'nin yardımı ile kalktım. Bana yaklaşıp alnıma bir öpücük kondurdu.

"Seni seviyorum," diye fısıldadı kısık bir sesle. Buna bir anlam veremesem de ben de fısıldadım. "Seni seviyorum."

Gece elimi tutup beni de beraberinde odanın ortasına ilerletti.

"Figen."

Kadın kağıda bir şeyler yazıp çiziyordu. Başını kaldırdı.

"Efendim Gece."

"Yani seks konusunda bir engel yok. Öyle değil mi?"

Aman Tanrım! Yüzümün kıpkırmızı olduğuna şüphe yoktu. Kahretsin! Bunu sormuştu. Yanımda sormuştu. Bakışlarım hemen yere inerken kadın konuşmaya başladı.

"Hayır. Hamilelik sağlıklı bir şekilde ilerlediği için cinsel ilişkiye girmenizde bir sakınca yok. Prezervatif kullanarak ilişkiye girerseniz hiçbir risk kalmaz."

Ben artık daha ne kadar kızarabilirim diye düşünüyordum. Benim için bu konuşulanlar ne kadar utanç verici olsa da onlar için normal gibiydi. Kadın önündeki kağıdı bize uzattı.

"Bir sonraki randevu tarihi ve ufak tavsiyeler."

Gece kağıdı aldı ve ceketinin iç cebine iliştirdi.

"Pekala. Bir sonraki randevuda görüşürüz Figen."

Kadın gülümseyerek karşılık verdi. Ben de nihayet konuşabilmiştim.

"İyi günler."

"Sana da Işık."

Odadan çıktığımızda Gece bana sırıtarak bakıyordu.

"Ne!" diye tısladım.

"Pancar gibi olmuşsun. Neden bu kadar utanıyorsun ki? Karı-kocayız biz."

Evet öyleydik ama bu konular beni utandırıyordu.

"Prezervatif kullanın dedi. İnanamıyorum. Kadın bunu söyledi." Ben hâlâ bu kadar rahat konuşmalarına şaşkındım.

"Güzelim onun işi bu."

Ona ters bir bakış attım.

"Neden sordun ki sanki?"

Ofladı.

"Çünkü karımı özledim ve bunu öğrenmem şarttı."

Bana olan özlemini düşününce hafifçe sakinleştim.

"Şimdi yol üzerinde bir eczane bulup prezervatif almalıyız."

İnledim.

"Off!"

Yine kıpkırmızıydım işte. Gece bu halime neşeli bir kahkaha attı ve birkaç hemşire dönüp ona işveyle baktı.

"Karnında çoçuğumu taşıyorsun ve hâlâ utanıyorsun."

Elimde değildi. Hiçbir zaman onun kadar açık olamıyordum. Ve daha fazla bu konuyu konuşmayacaktım. Asansöre bindiğimizde şükür ki daha fazla üstüme gelmedi.

Hastaneden çıkar çıkmaz arabaya doğru yürüdük. Bu defa Gece kullanmaya karar verdi ve arabaya bindik.

Navigasyona bir şeyler yazdı ve camdan dışarı bakınmaya başladı.

"Burada bir eczane varmış zaten. Gel güzelim."

Kapısını açıp aşağı indiğinde ben inmemiştim. Tek başına gidebilirdi. Camımı tıklattı.

"Hadi."

Oflayıp kapıyı açtım.

"Kendin gitsene Gece."

Başını salladı.

"Hadi Işık."

Arabanın kapılarını kilitledi. İlla beni de yanında sürükleyecek. Beni yine bol kırmızılı anlar bekliyordu. Eczane birkaç adım uzağımızdaydı. İçeri girdiğimizde çok az bir sıra vardı. Ben kapının yanında durup bekleyecektim ki Gece elimi tutup beni de sıraya sürükledi. Sıra bize geldiğinde Gece'nin lanet olası telefonu çalmaya başlamıştı ve Gece bana kadına alacağımız şeyi söylememi işaret edip dışarı çıkmıştı. LANET OLSUN.

Kadın bana sorar gibi bakarken kendimi konuşmaya zorladım.

"P-prezervatif."

Kadın başını sallayıp arkasına döndü.

"Hangisi?" diye sorduğunda öylece kalmıştım. Hiçbir fikrim yoktu ve kadın bana ben kadına bakıyordum. Arkadan Gece'nin sesini duydum.

"Okey rötar."

İlk başta telefondakine söylediğini sansam da kadının raftan aldığı şeyi görünce kadına söylediğini anlamış oldum. Telefon ile konuşurken bunu nasıl söyleyebilmişti. Üstelik arkamızda sıra vardı. Tüm herkes duymuştu. Gerçekten hayatımda hiç bu kadar utandığım bir gün oldu mu hatırlamıyorum.

"Buyrun hanımefendi."

Kadın poşeti uzattı.

"Borcum ne kadar?"

"34.99 ₺."

Oha dememek için kendimi zor tutuyordum. Çantamdan cüzdanımı çıkarmıştım ki Gece gelmişti. Kredi kartını uzattı ve "Burdan alın," dedi. Ben hâlâ neden bu kadar pahalı olduğuna anlam veremezken Gece kartın şifresini girmişti ve ödemeyi halletmişti. Beni kolumdan tutup yürüttü. Eczaneden çıktığımızda poşeti yüzüne vurur gibi yapıp ona verdim.

"Kimdi arayan?"

Soruma cevap verirken sırıtmıştı.

"Senem."

Ne? Ah hayır ama.

"Onunla konuşurken o şeyin markasını söyledin." Sesim dehşete düşmüş gibiydi.

Omuz silkti.

"Karımla seks yapacağımı düşünmesi onun için daha iyi."

Aslında evet. Böyle söyleyince iyi ki böyle bir şey yaptığını düşündüm. Sürtük Senem kocamla bizi düşünürken kafayı yerdi inşallah. Arabaya binip yola çıktık. Gece arabayı kullanırken parmakları ile direksiyonda ritim tutmuştu.

Heyecanlı görünüyor.

Evet gerçekten de heyecanlı gibiydi. Alacağım cevabı bilsem de ona sordum.

"Heyecanlı mısın?"

Bana dönüp gözlerini kıstı ve dudağını dişledi.

"Uzun aradan sonra yarığına kavuşacağım için feci halde heyecanlıyım."

Bu itiraf karşısında gözlerimi kaçırıp yüzümü buruşturdum. Kolay kolay heyecan yapmayan bir adamdı. Ve az önce heyecanlı olduğunu söylemişti. Bu onun için de bir ilk olsa gerek.

--

BÖLÜM SONU.
BİR SONRAKİ MUHTEŞEM BÖLÜM İÇİN SINIR 450 YORUM 400 VOTE
BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALIN❤️

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

Aden (SEZON ARASI) بواسطة 💞

قصص المراهقين

571 98 15
Bir cennet parçasıydı. O gökyüzünün cennetiydi ama onun yerini almak isteyen vardı. Cennet değişmezdi ya cehennem olurdu ya da hiç. Cennetin sahibi d...
Gece Mavisi بواسطة l

قصص المراهقين

7.6M 198K 71
*Düzenlemede olduğu için çelişkiler olabilir.* "Bu bizi anlatıyor aslında.Sen gökyüzüsün.Ben de üzerinde dolaşan yağmur bulutları.Gri bulutlar.Seni k...
915K 50.4K 39
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
5K 1.9K 57
Gözlerinde gördüğüm ifade esaretim.