GECENİN IŞIĞI

By buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... More

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

84. BÖLÜM

94.4K 2.1K 984
By buyazarneleryazar

KEYİFLİ OKUMALAR

--

Karşımda gördüğüm kişi gerçekten Aykut muydu? Tekrar dikkatle baktım. O da beni tanımaya çalışır gibiydi. Aynı anda gülümseyince birbirimizi tanıdığımızı fark ettim.

"Aykut," dedim gülümseyerek. Benim gibi gülümsedi ve oturduğum masanın karşısındaki koltuğa oturdu. Gece başını işinden kaldırıp bizi izlemeye başladı.

"Sen... Işık gerçekten sen misin?"

"Aykut... inanamıyorum."

"Sen bu şirketin... nasıl yani?"

Gece konuya dahil olmamak için kendi ile savaşır gibiydi. Savaşı kazandı ve kendini tutamadı.

"Siz... nereden tanışıyorsunuz?"

Aykut kocamı daha yeni fark ediyordu.

"Üniversiten," diye açıkladım.

"Başla istersen," dedi Gece sabırsız bir sesle. Gece ve kıskançlıkları...

"Ee başlayalım öyleyse. CV'nizi görebilirim miyim?"

Gülmemek için kastım kendimi. Aykut CV'yi uzattı. Dosyayı açıp baktım. Birlikte okuduğumuz edebiyat üzerine olan bölümü bitirmiş üstüne bir de dilbilim uzmanlığı üzerine mastır yapmıştı. Bildiği diller diğer gelen adaylardan azdı. Almanca ve İngilizce. Aslına bakarsak bu bizim için yeterli biz CV değildi ama arkadaşımı eli boş yollayamazdım. Gece ile gözgöze geldik. Klasik soruları ona da sordum.

Bir edebiyatçı olarak mantıklı ve güzel konuşarak cevap verdi. Tüm formaliteler bitince Aykut beni izliyordu hâlâ. Ve şaşkındı. Belki Gece kararıma kızacaktı ama ben arkadaşımı işe almadan yollayamazdım.

"Pazartesi günü başlarsın Aykut."

Gülümsedi. O koltuğundan kalkarken Gece'nin huzursuz görüntüsüne şahit oldum. Ben de ayağa kalktım. Masanın etrafından dolanıp arkadaşıma sarıldım.

"Görüşürüz Işık."

"Görüşürüz Aykut."

Aykut Gece'ye dönüp kibarca gülümsedi ve odadan çıktı. Karşılaşacağım manzaraya göz yumup Geceye baktım. Bana kızgın kızgın bakıyordu.

"Ne?!" dedim sert bir şekilde.

"Bu yaptığın doğru değil."

Sesi sert veya sinirli değildi. Daha çok kendini bir süzgeçten geçirmiş gibiydi ses tonu.

"Neymiş doğru olmayan?"

Meydan okumama şaşırsa da yerinden kalkıp bana doğru gelmeye başladı.

"CV'sini biliyorum o çocuğun."

"Yani?"

Tam karşımda dikildi. Bir elimi masadan destek almak ister gibi koydum masaya.

"Yanisi bu şirkete uygun niteliklere sahip değil." Bu defa sesi sonlara doğru yükseldi.

"Buna nasıl karar veriyorsun?!"

"Görmedin mi CV'sini?"

"Ya ne alakası var şimdi? O benim arkadaşım eli boş çeviremezdim."

"Kapına gelen bir dilenciden bahseder gibisin. Eli boş çeviremezdim de ne? Bu şirket böyle yürümüyor!"

Kahretsin! Ne saçmalıyordu öyle.

"Öyle mi? Al şirketini başına çal o zaman."

Döner sandalyeye astığım ceketimi alıp üzerime bile geçirmeden odanın çıkış kapısına ilerledim hızlı adımlarla.

"Işık!"

"Ne Işık! Ne var!"

"Her kavgada çekip gidemezsin," diye bağırdı.

"Bazı huylarından vazgeç bence. Zira benden vazgeçmek zorunda kalacaksın!"

Fazla olmadı bu sanki?

Sinirliydim ve ağzımdan ne çıktığını bilmiyordum.

"Ne dedin sen!"

İşte şimdi bana dolu yürümeye başlamıştı.

"Eve gidiyorum ben," deyip kapının kolunu indirdim. Kapıyı ufacık bir açı ile açmıştım ki eliyle sertçe kapattı kapıyı.

"Senden vazgeçeceğimi mi söyledin sen az önce!"

Bu defa kükrüyordu işte.

"Ne söylediysem söyledim. Bırak eve gideceğim."

"Her defasında beni terk etmekle tehdit etmekten vazgeç artık!"

"Sen de bana bağırmaktan vazgeç!"

"Geç otur şuraya benim sinirimi bozma!"

"Şirket senin. Hiç oturmiyim ben."

"Saçmalama da geç şuraya."

"Bir daha bu şirketten içeri adımımı atmayacağım," deyip engel olmasına izin vermeden odadan çıktım. Arkamdan kapıyı sertçe çektim ve asansöre ilerlerken öfkeyle soludum. Her defasında kavga etmekten sıkılmıştım ama söylediği beni kırmıştı. Arkadaşımdı o benim. Ne yapmamı bekliyordu ki? Kendisi de yapmaz mıydı aynısını? Asansöre binip aşağı katın düğmesine bastım. Kapılar tam kapanacaktı ki bir ayak buna engel oldu. Gece! Asansöre binmesinin ardından kapılar kapandı. Ondan tarafa bakmadım. Bir düğmeye sertçe bastı. Bastığı düğmeye baktığımda asansörü durdurma düğmesi olduğunu fark ettim. Asansör sertçe sarsılıp durdu.

"Her defasında çekip gidemezsin Işık hanım."

Düğmeye uzanıp basmaya çalışsam da izin vermedi.

"İnmek istiyorum."

"Işık! Duydun mu beni? Sana çekip gidemezsin diyorum!"

"Eve gidiyorum Gece bir yere gittiğim yok!"

Tekrar düğmeye uzanmaya çalıştım. Yine fırsat vermedi.

"Vazgeçmek dedin!
Vaz-geç-mek! Bu kelimeyi o kadar sık ve kolay kullanıyorsun ki bu beni korkutuyor."

"Hareketlerine çeki düzen ver o zaman," dediğimde gözlerinin ateş saçtığını fark ettim.

"Ne yaptım amına koyayım! Ne yaptım ben!"

"O benim arkadaşım Gece neden onu işe aldığım için bana ters yaptın!"

"Işık! Senin düşündüğün gibi ilerlemiyor işler!"

"Ya! Anlamıyorum. Ne yapsaydım sen söyle? Arkadaşım gelmiş ve onu geri mi çevirseydim."

"Duygularımızla değil mantığımızla hareket etmeliyiz Işık!"

"Neden evlendin o zaman benimle! Yoksa bu bir mantık evliliği mi?"

Dehşete kapılmış gibi baktı gözlerime.

"Aynı şey değil!"

Sesi asansörün dar duvarlarına defalarca kez çarpıp kulağımda yankılandı. Kahretsin! Gerçekten berbat hissediyorum kendimi.

"Gece yeter! Yoruldum! Gerçekten yoruldum! Tamam mı yoruldum!"

Bacaklarımda derman kalmamıştı. Tüm kaslarım kasılmıştı ve ayakta durmakta zorlanıyordum. Onunla kavga etmekten yorulmuştum. Ciddi ciddi yorulmuştum. Ona laf yetiştirmek sahiden zordu. Neden sürekli kavga etmek zorundayız ki sanki?

Bu defa haketti!

İç sesimin ilk kez benden yana olması şaşırtıcıydı ama ben de biliyordum bu konuda haklı olduğumu. Madem kararlarıma saygı duymayacaktı öyleyse neden bana bu görevi vermişti?

Başım dönüyordu ve bu kapalı alan artık bana basıyordu. Öfkeyle düğmeye uzandım. Elimi tuttu. Ellerinin arasına aldı. Hırsla çekmeye çalıştım.

"Bırak! Dokunmanı istemiyorum," diye kükredim. Gözleri hâlâ sert baksa da bir şey söylemiyordu. Şu düğmeye bir türlü basamamıştım.

"Çıkmak istiyorum burdan! Bas şu düğmeye." Dişlerimin arasından tıslayıp olabildiğim kadar ciddi oldum. Bunu takmadı.

"Gece bırak diyorum!"

Elimi sıkıyordu. Bu canımı acıtıyordu. Israrla bırakmadı elimi.

"Bıraksana!" Bu defa sesim zayıf çıkmıştı. Elinden elime sanki elektrik akımı geçiyordu. Vücudum artık tüm bunları kaldıramıyordu.

"Canım acıyor."

Hiçbir şey söylemeden elimi sıkmaya devam etti. Artık tüm kolum uyuştu. Kolumdan yukarı omzuma doğru bir elektrik yayıldı tüm bedenime.

"Gece bırak artık..."

Sesim kısık, bitkin ve yalvarır gibiydi. Artık gözlerimin kapandığını hissediyordum. Neredeyse uyuyacaktım. Ensemden, omuriliğime bir sinyalin ilerlediğini hissettim. Az sonra beynimin içinde cızırtılar başladı. Sanki beynimin içine taşlar dizilmişti ve şimdi tüm o taşlar yerinden oynuyordu.

"Unut!" diye bağırdı Gece ve gözlerim daha fazla bu akıma dayanamayıp kapandı.

--

Gece sabah söylediği gibi bahçe için bir görevli getirtmişti. Tüm gün evde olmak gerçekten sıkıcıydı. Sabah ona ne kadar ısrar etsem de beni yanına almamıştı. Bu gün Pazartesi olduğu için fazla yoğun olduğunu biliyordum. Yine de artık çalışmamam konusunda ısrarcıydı. Tüm gün evde boş boş oturmuştum. Bir ara, internetten izlemeye başladığım diziye göz attım. Uzunca süre onu izledim ve sıkılıp kapattım. 9 ay boyunca böyle mi olacaktı? Sabahtan akşama kadar evde mi olacaktım? Ah! Bu bir kabus!

Saat yediye gelirken Fatma teyze yemekleri hazırlamış ve çıkmıştı. İşte şimdi tamamen yapayalnızdım. Gece yarım saat içinde evde olurdu. Yavaş yavaş acıkmıştım ama onu bekleyecektim.

Televizyonda dikkatimi çeken bir şey yoktu. Tabletimi elime aldım. Uzun zamandır sosyal medyada gezinmiyordum. Hesabımın şifresini bile unutmuştum. Umarım açıktır diye düşünüp uygulamaya girdim. Şanslıyım ki hesabımı açık bırakmıştım. Takip isteklerim bir anda tavan yapmıştı. Kabul etmiyordum. Çünkü Gece'nin hesabında gördüğüm kadarıyla fazla takipçi ile uğraşmak zordu. Gece önceden attığı fotoğrafları yoruma kapatmıyordu. Öyle değişik ve haset dolu yorum atan insanlar vardı ki artık o da hesabını biraz sakinleştirmek adına yoruma kapatıyordu attığı gönderileri. Hesabıma baktığımda Gece ile hiç fotoğrafım olmadığını fark ettim. Düğünümüze dair hiçbir fotoğraf paylaşmamıştım. Sosyal medyayı aktif kullanmıyordum ki. Gece'nin hesabına baktım bir de. Düğünümüze dair sadece bir tane fotoğraf atmıştı. Kolu belimde, birbirimize gülümseyerek bakıyoruz. Bu haberimiz olmadan çekilmiş bir fotoğraftı. 2 milyon beğeni almıştı fotoğraf. Gönderinin altına bir şey yazmamıştı. Eski gönderilerine indim. Bunu uzun zaman önce yapmıştım. O yurt dışına gitmeden önce. Epey uzun zaman olmuştu hesabına bakmayalı. Alttaki gönderilere indim. İngilizterede olduğu zamanlara indim özellikle. O günlerde pek fotoğraf paylaşmamıştı. Yalnızca gece kulübü olarak tahmin ettiğim bir yerde üç adam ve bir kadın! ile fotoğraf çekilmişti. O kadın kimdi? Pek samimi bir fotoğraf da değildi. Belki de o üç adamdan birinin karısıydı. Evet evet kesinlikle öyleydi. Yani öyle olmalıydı!

Saçma sapan düşüncelere kapılma Işık.

Evet ya. Hem o kız kocamın arkadaşı da olabilirdi. Yani bu gayet normaldi. Benim nasıl erkek arkadaşlarım varsa onun da kız arkadaşları olabilirdi. Bir an aklıma Anıl geldi. Çocukluğumu birlikte geçirdiğim arkadaşım. Ben ona sadece arkadaş gözüyle bakarken o bana aşıkmış meğer. Ve bunu bana söylediğinde Gece tarafından aldatıldığımı sanıyordum. Bir de bunun üstüne arkadaşım tarafından bir ilanı aşka şahit olmuştum. Hayatımın en büyük 2 darbesini de aynı günde almıştım. Ve Anıl'ın Geceye silah kaldırması, onu tehdit etmesi... O günler gerçekten korkunçtu. Şükür ki şimdilerde hayatımız sakin bir ritimdeydi.

Zilin sesini duyunca uzandığım koltuktan kalkıp kapıyı açmak için koştum. Sabahtan beri yüzünü görmediğim kocamı görmek beni gülümsetti.

"Hoşgeldin," deyip boynuna sarıldım.

"Hayırdır aşka mı geldin?" dedi alayla. Dün baba olduğunu öğrendiği için bu gün fazla mutluydu. Sabah uyandığında bile fark etmiştim bunu.

"Ben hep aşkın içindeydim."

Kollarımı beline dolayıp içeri kadar öyle yürüdüm.

"Aç mısın?"

"Kurt gibi."

Konuşurken bir yandan da kıravatını çıkarıyordu.

"Günün nasıldı? Bensiz..."

Kafasını yana eğip gözlerini kısarak baktı bana.

"Boş... diğer günlerden farklı olarak iş görüşmeleri vardı bu gün."

"Öyle mi? Nasıldı? Yani kadınlar falan var mıydı?"

Sorularımı arka arkaya sıralarken bir yandan da Gece'nin tabağını dolduruyordum.

"Bir tanesi kadındı. Fazla bilmiş ve zengin bebesi olduğu belliydi."

Kendi tabağımı da doldurup oturdum.

"Eee... sonra?"

Çorbamdan bir yudum alıp yüzümü ekşittim. Sıcacıktı.

"Postayı yedi. Diğer iki aday erkekti. Ve tahmin et bakalım son aday kimdi?" diye sordu gizemli bir sesle. Heyecanla gözlerine baktım. Kim olabilirdi ki?

"Kimdi?"

"Üniversiteden arkadaşın, Aykut."

Yok artık! Ne tesadüf. Uzun zamandır Aykut'u görmüyordum.

"Ciddi misin? Eee işe alındı mı peki?"

Çorbasını ağır ağır yudumluyordu.

"CV'si diğer gelen adaylar kadar iyi olmasa da onu şirkette iyi bir pozisyona atadım."

Vay canına! Bu adam müthişti!

"Çok düşüncelisin. Ben olsam emin ol aynısını yapardım."

Gülümseyerek önüne döndü ve çorbasını içmeye devam etti.

--

Yemeklerimizi yedikten sonra Gece yukarı çıkıp üzerini çıkarmıştı. Ben de o ara sofrayı toplamıştım. Merdivenlerden üzerinde gri eşofman ve siyah bir tişört ile indi. Sanırım duş almıştı.

Televizyonda pek bir şey yoktu. Gece yanıma devrilip beni kolunun altına aldı.

"Ne izliyoruz?"

"Güzel bir şey yok televizyonda," deyip surat ekşittim.

"DVD'den izleyelim."

Koltuktan kalktı ve televizyon ünitesine dizili DVD'lerden bir tanesini seçti. DVD'yi yerleştirip yanıma geldi.

"Hangi film?"

Cevap vermeyip dudağının kenarını dişledi. Bana bakmadan muzip muzip sırıttı.

"Hey! Ne sırıtıyorsun sen öyle?"

Gözgöze geldik.

"Güzel bir film. Beğeneceğinde eminim."

"İzledin mi daha önce?"

İzlediği bir filmi neden bir daha izleyecekti ki? Bundan nefret ettiğini çok iyi biliyorum.

"Şş... başlıyor."

Kafamı televizyona çevirdim. Kocaman mavi gözlere sahip bir kadın aynanın karşısında saçlarını toparlamaya çalışıyordu. Kadının yüzü tanıdık geliyordu.

"İsmi ne?"

Cevap vermedi. Sadece şşyy deyip sessiz olmamı söyledi. Oyuncu isimleri ekranda belirdi.

Dakota Johnson

Tabii ya! Kafamı çevirip kıstığım gözlerimle baktım ona.

"Bu mu? Bula bula bunu mu buldun?"

Sırıtışı genişledi.

"Ne oldu? Sevmez misiniz böyle şeyleri Işık hanım," deyip elini bacağımda gezdirdi.

Cevapsız kalmayı tercih edip tıpkı onun yaptığı gibi yapıp şşyy dedim.

Filmin ortalarına doğru gözlerim dehşetle açılmıştı. Bu filmi neden şu ana kadar izlemediğim çok netti. Bu adam kesinlikle bir sadistti. Ama bir yandan da sanki kızdan hoşlanmış gibi. Garip ilişkileri güzel kaleme alınmış olsa da bana ters düşen şeylerdi.

Nihayet film bittiğinde rahat bir nefes aldım. Gece beni izliyordu.

"Ne oldu?" diye sordum. Başını iki yana salladı.

"Yok bir şey."

"Senin moralin bozuk gibi. Bir problem mi var Gece?"

Koltukta iyice kayıp ona yanaştım. Yüzüme dökülen saç tutamını kulağımın arkasına itti ve yanağımı okşadı.

"Onu da nereden çıkardın?"

Şu anki sesinden bile belliydi bir şeyler olduğu.

"Seni tanıyorum. Seni anlayabiliyorum."

Başımı göğsüne yasladım. O da kolunu belime dolayıp elini karnıma koydu.

"Yanlış anlamışsın güzelim."

"Hayır Gece! Anlıyorum. Paylaş benimle. Bir şeyleri benden saklamandan sıkıldım artık."

Derin bir şekilde aldığı nefesi dışarı verip ofladı.

"Bir ihale var." Sesi stresliydi.

"Eee." Devamına teşvik ettim.

"Adamlar çetin ceviz... biz kadar değiller tabii."

"Eee Gece?.."

"Eeesi ihaleden çekilmemiz için bizi tehdit ediyorlar."

Tehdit mi? Kahretsin!

"N-nasıl yani?"

Ya bize bir şey yaparlarsa? Ailemize?

"Duyduğun gibi. Ama ben bu ihaleyi almadan bu işin peşini bırakmam."

Kahrolası inatı!

"Gece saçmalama! Anlattığına göre adamlar tehlikeli tipler."

"Sakin güzelim. Emin ol benim kadar tehlikeli değiller." Bana zehir saçan tehlikeli sırıtışından birini attı.

"Gece artık sadece sen ve ben yokuz." Karnımda dolaştırdırdığı elini karnıma bastırdım. "Minik bir can daha var bizimle."

"Bunu ben de biliyorum Işık."

"O zaman neden bizi tehlikeye atıyorsun?" Sesim bu defa sert ve panik doluydu.

"Sizi tehlikeye falan attığım yok. Sizin için en iyisini ben bilirim."

"Bu mu en iyisi! Adam seni tehdit ediyor. Yarın öbür gün kapımıza eli silahlı adamlar dayanırsa ne yapacağız biz?"

"Onu da o zaman düşünürüz."

Kahretsin! Neden bu kadar rahat? Üstelik böyle bir şey olamaz da dememişti. Yani söylediğim şey olasıydı.

"Gece, şimdiden bırak bu ihaleyi. Lütfen."

"Söylediğime pişman etme Işık."

Yüzümü ona döndüm ve gözlerine baktım. Yalvarır gibiydim.

"Gece... lütfen. Ben artık korku için yaşayarak bir ömür geçirmek istemiyorum."

Gözlerini kapattı birkaç saniyeliğine.

"Bana güveniyor musun?"

"Konu güven değil. Korkuyorum. Bize zarar gelmesinden, aileme, ailene... bırak bu işin peşini."

"Hayatım güven bana."

"Senden bir şey rica ediyorum. Lütfen."

"Uzatma güzelim. Kapatalım şu konuyu."

"Gece l-"

"Işık! Tamam artık. Böyle olacağını bilsem zerre bir şey anlatmazdım sana."

Neden beni anlamak istemiyor? Kendimi düşünmüyordum. Karnımda taşıdığım bir can daha vardı. Onu hiç mi düşünmüyor?

Onu senden fazla düşünüyorum.

Bu da nesi? Şakaklarımı ovuşturdum. Bu ses nereden geliyordu? Zihnim artık tüm bunları kaldıramıyordu.

"Uyuyalım mı?" diye sordu kafamı okşarken. Başımı salladım. Tam koltuktan kalkacaktım ki bir anda kendimi kucağında buldum.

"Ne yapıyorsun?" derken sırıtmamı engelleyemiyordum.

"Seni taşıyorum."

Gözlerime devirdim ve anında kıçıma bir şaplak indi.

"Çok etkilendin filmden galiba?" Soruma cevap verirken sırıtıyordu.

"Çook."

Merdivenleri tırmanırken gözlerini gözlerimden ayırmadı ve dudaklarımı öptü. Uzun uzun. Kollarımı boynuna dolamıştım.

"Hâlâ kuş gibisin," dedi dudaklarımız ayrılınca.

"Sen bir de beni 2-3 ay sonra gör," deyip o senaryo gözümün önüne gelince başımı iki yana sallayıp dişlerimi sıktım.

"Öyle de seveceğim seni."

"Beğenmeyeceksin beni." Bunu söylerken dudak bükmüştüm.

Odanın kapısını tek eliyle açıp içeri soktu bizi. Ayağıyla kapatıp yatağa doğru yürüdü.

"Yanılıyorsun."

"Duba gibi olacağım."

"Her halinle aşığım sana."

Gözlerimin içi gülüyordu. Bunu fark etmiş olacak ki o da sırıtıyordu.

"Uyusak mı?" diye sordum esnememe engel olamayıp. Başını aşağı yukarı sallayıp yatağa yatırdı beni. Bir elini başımın üzerine koyup dirseğinin üzerinden durdu.

"8 ay boyunca hiçbir şey yapamayacak mıyız?" Bunu sorarken ses tonu elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibiydi. Kendimi gülmemek için tuttum.

"Aynen öyle. Kendimizi bu tür aktivitelerin yerine başka aktivitelere vermeyeliz."

Kaşları çatıldı. Neyden bahsettiğimi anlamamış gibiydi.

"O ne demek öyle?"

"Çift olarak katılabileceğimiz bir sürü doğum öncesi kursları var."

Şimdi ise tek kaşını kaldırmış beni izliyordu.

"Benim öyle şeylerle işim olmaz," deyip konuyu kendince kapattı.

"Ne demek işim olmaz. Çocuğu yaparken öyle demiyordun ama." Şimdi dudaklarında muzur bir sırıtış vardı ve bir elini kalçamda gezdirmeye başlamıştı.

"Ne diyordum çocuğu yaparken?" Büsbütün sırıtıyordu.

"Ya konuyu farklı yerlere çekme. O kurslara biz de katılacağız."

Cevap vermemeyi tercih etti. Ama ben de Işık isem o kurslara birlikte katılacağız.

Çok beklersin.

"Ayrıca ben evde tek başıma çok sıkılıyorum."

"Fatma teyze var ya işte." Ah. Resmen dalga geçiyor.

"Neyden bahsettiğimi iyi biliyorsun."

"Yapabileceğim bir şey yok güzelim."

"Ben de şirkete gelsem seninle."

Gözlerinin önünden bir manzara geçmiş gibi kaşlarını çatıp yüzünü ekşitti.

"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum."

"Sıkılmamın senin için hiçbir anlamı yok mu?" Bunu söylerken dudaklarımı büzmüştüm ve ona yüzde yüz etkili köpekcik bakışlarımı atmıştım.

"Ne yapmamı bekliyorsun?"

Düşündüm. Ne yapabilirdi ki?

"Diyorum ya ben de seninle şirkete geleyim."

"Of Işık! Bu ısrarcı tavırlarından hiç hoşlanmıyorum."

Başımın üstüne koyduğu elini çekip tamamen uzandı yatağa.

"Sıkılıyorum ama."

"Bir şeyler düşünürüm sıkılmanı gidermek için."

Bu defa cevapsız kalan taraf bendim. Arkamı onu dönüp yastığımı düzelttim ve derin bir uyku için gözlerimi yumdum. Az sonra belime dolandı kolları.

"İyi uykular meleğim."

Başımın üstünü öptü. Gözlerim kapalı ve peltek bir sesle konuştum.

"İyi uykular sevgilim."

--

"Siyah gömleğim nerede?"

Gece kulağıma kısık sesle bir şeyler fısıldıyordu. Sanırım beni derin uykumdan uyandırmak istemez gibiydi. Yastığa iyice sarınıp yarım ağızla konuştum.

"Bilmiyorum."

Tuttuğu nefesi sertçe bırakıp ofladı. Bense derin uykuma geri döndüm.

Uyandığımda saat on bire geliyordu. Ne çok uymuşum öyle. Gerine gerine yataktan kalktım ve banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim. Üzerime rahat bir tayt ve kazak geçirdim. Her gün düzenli olarak sabah yürüyüşü yapmaya karar vermiştim. Bir dergide okumuştum. Bu yürüyüşler doğumu kolaylaştırıyordu. Bebeğin sağlığı açısından da iyiydi. Aşağı inip etrafa göz attım. Fatma teyze salonda toz alıyordu.

"Günaydın Fatma Teyze," diye seslendim. Yerinde sıçrayıp bana kızgın bakışlar attı.

"Aman, ödümü kopardın be kızım." Baş parmağı ile damağını yukarı itti.

"Ben yürüyüşe gidiyorum. Geldiğimde kahvaltılık bir şeyler hazırlar mısın bana?"

"Tabii kuzum."

O işine geri dönerken ben de ayakkabılıktan bir spor ayakkabı çıkardım. Önceden markasını bile bilmediğim ayakkabı şimdi ayağımdaydı. Gece'nin bana sunduğu imkanlar o kadar fazlaydı ki... tüm bunları kaldıramıyordum.

Her zaman olduğu gibi evden çıkarken bahçeye göz atmıştım. Birkaç gün öncekinin aksine gayet derli topluydu. Ve tüm ağaçlar yapraklarını dökmüş çırılçıplaktı. Bu bahçe bir gün çocuklarımızın eğlenceli anlarına şahit olacaktı. Şen kahkahalarına, oyunlarına ev sahipliği yapacaktı. Şimdilik o günler uzakta olsa da gelecekti... bunu biliyordum. Yada beynimin derinliklerinde bir ses bana bunu düşündürüyordu.

Kaldırımda yavaş tempoda yürümeye başladım. Bir yandan da kulaklığımın düğümünü çözmeye çalışıyordum. Kahrolası şeyi her zaman düzenli bir şekilde cebime koyuyordum çıkarırken bu hale geliyordu yine. Sonunda azmim kulaklığı yendi ve nihayet açıldı. Kulaklıklarımı takıp müziği açtım. Hafif bir tempo tutturup koşmaya başladım. Müzik durdu ve telefonumun zil sesi duyuldu. Aramaya baktım. Gece. Ekranı kaydırıp aramayı yanıtladım.

"Efendim hayatım?"

"Ne yapıyorsun güzelim?"

"Yürüyüşteyim. Sen?"

"Şimdi çıktım toplantıdan. Sıkıcıydı."

"Ben olsaydım bir şekilde eğlenceli hale getirebilirdim." Bunu söylerken bildiğin sallıyordum. Orada olsaydım da bir şey yapmayacaktım zaten.

"Öyle mi? Ne gibi mesela?"

Düşünür gibi bir ses çıkardım.

"Bilemedim şimdi. Orada olsaydım yapardım bir şeyler."

"Boş vaatler güzelim. Çok gezme. Erken dön eve," diye uyarmayı ihmal etmedi.

"Görüşürüz," deyip kapattım. Şu emirleri artık kabak tadı vermişti.

Yürüyüşümü kısa kesip eve döndüm. Bahçeden girerken sert bir rüzgar esti ve saçlarım savruldu. Evin giriş kapısında saçlarımı düzeltirken yerdeki beyaz zarf dikkatimi çekti. Eğilip zarfı aldım. Etrafıma bakınıp birileri var mı diye kontrol ettim ama görünürde kimse yoktu. Kim bırakmıştı bu zarfı buraya. Zarfın üzerindeki kurumuş mühüre dolanmış ipi çözdüm ve zarfı açtım. İçindeki kağıdı çıkardım. Kağıtta, etrafımdaki tüm insanların vesikalık boyutunda fotoğrafları vardı. Yanyana sıralanmıştı. Babam, annem, Güneş, abim, Sinem, Duman Karayel, Melek anne, ikizler, Sarp, Sırma... Herkes. Herkesin fotoğrafı vardı. Ama birinin kafası kırmızı kalem ile yuvarlak içine alınmıştı. Altındaki notu okudum.

İhaleden çekil Karayel. Zira ailenin en yaşlı üyesiyle başlayacağım gösteriye.

Yuvarlak içine alınmış fotoğraf en yaşlı üyeydi. En yaşlı üye babamdı. İlk kurban benim babamdı!.

--

DÜZENLENDİ ✔️


BÖLÜM SONU
NASILDI? BÖLÜM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ? NELER FARK ETTİNİZ? HOŞUNUZA GİTTİ Mİ? YORUMLARINIZI MERAK EDİYORUM. VE BU BÖLÜMDE HEPİNİZDEN GECE'NİN KLİŞE LAFLARINDAN BİRİNİ YORUMA BIRAKMANIZI İSTİYORUM. EN BEĞENDİĞİMİ SEÇİP BİR SONRAKİ BÖLÜMÜ ONA İTHAF EDECEĞİM. SINIR 350 YORUM. SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE 👋🏻. SİZİ SEVİYORUM ❤️❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

979K 54.2K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
912K 50.3K 39
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
2.8M 144K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
1.7M 109K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...