KEYİFLİ OKUMALAR. VOTE VE YORUMLARINIZI ESGEÇMEYİNİZ.
--
Bir insanın birine tamamen bağlanması neyle mümkün olur? Ya körkütük aşıktır ya da karşısındaki kişi onu zorla kendine bağlar. Kocama aşıktım. Ona bağlıydım da. Ama bu dövme... tam olarak kalbimde bir şeylerin hareketlenmesine neden oluyordu. O kadar anlamlıydı ki... Bunu nasıl düşünmüştü hiç bilmiyorum. Resmen bacağımdan prangalamıştı beni kendine. Aynaya baktıkça içimde bir şeylerin hareketlendiğini hissediyordum.
"Ödemeyi hallederiz."
Gece ve Demir kendi aralarında konuşurken gözümü alamıyordum dövmemden. Gerçekten çok anlamlıydı. Ben ne kadar düşüncem aklıma gelmezdi bu fikir.
"Şş... hadi."
Gece koluma dokunup beni düşüncelerimden arındırdı. Son kez bileğime bakıp topuklu ayakkabımı giydim. Çok az bir sızı vardı.
"Ellerine sağlık," deyip gülümsedim Demir'e.
"Yıllardır bu dövmeyi yapmayı bekliyordum," dediğinde kaşlarım çatılmıştı. O da ne demekti öyle?
"N-nasıl?"
"Ee.. saçmalıyor işte. Hadi Işık."
Çıkışa doğru yürürken Demir'in kıkırtısını işittim. Neler olduğunu bir ben bilmiyordum. Binadan çıkınca dönüp merakla sordum.
"Demir neyden bahsediyordu?"
Omuz silkti.
"Bilmem."
Arabayı doğru giderken bileğini kaldırıp dövmesine baktı.
"İyi oldu ha? Ne dersin?"
Gözlerine ışıl ışıl baktım.
"Şaka mı yapıyorsun? Bayıldım."
"İyi bakalım."
Uzaktan kumanda ile kapıyı açtı. Koltuğuma yerleşirken aklım hâlâ dövmemdeydi. Ve bir anda davet geldi aklıma. Bu kadar kısa sürede nasıl hazırlanacaktık?
"Saat altı oldu."
Boş boş baktı bana.
"Eee ne olmuş?" dedi rahat rahat.
"Bir saat içinde hazırlayabilecek miyiz?"
"Benim hazırlanmam 10 dakika." Sesi alaylıydı. "Seni bilemem."
"Ya tam bir gıcık olduğunu biliyorsun değil mi?"
"Şş... bir kelepçe de çenene vurmamı istemiyorsan sesini alçalt."
Gerçek bir uyuz.
--
Eve geldiğimizde koşarak odama çıkmıştım ve gördüğüm manzara hiç beklediğim gibi değildi. Odanın orta yerine bir sandalye konmuş, etrafının kuaförden farkı yoktu. Tamıtamına beş kişi bekliyordu beni.
"Işık hanım elbisenizi giydiğinizde başlayabiliriz."
Başımı sallayıp giyinme odama ilerledim. Askından kıyafetimi aldım. Bir kez daha hayran kalmıştım elbiseme. Üzerimdekileri çıkarırken giyinmeme yardım etmesi için içerden birine seslendim. Az sonra içeri bir kız girdi ve elbisemi giymeme yardımcı oldu. Bana hayran olmuş gözlerle baktı.
"Şimdiden muhteşem gözüküyorsunuz," diye bir iltifatta bulundu. Gülümseyerek karşıladım. Eteklerimi toplayıp odaya girdim. Bana gösterilen sandalyeye oturdum ve olacakları bekledim. Saçları civciv sarısı olan adam üzerime bir örtü örttü ve üzerime bir şey dökülmesini engelledi.
"Evet!. Başlıyoruz."
Neden tüm kuaförler böyleydi? Hepsinde yüksek bir enerji vardı.
"Şey... ben istediğim mo-" cümlemi tamamlamama izin vermeden konuştu.
"Sen bana güven ve kendini bana bırak."
Gerçekten güvenmeli miydim? Görünüşe göre başka şansım yoktu. Kendimi göremiyordum. Saçlarıma işlem başladı.
"Ben Toygar bu arada."
Gülümseyip "Işık," diye mırıldandım.
Şu an saçlarıma ne yapacağını düşünüyordum. Umarım beğeneceğim tarzda bir şey yapardı. Az sonra yeteri kadar ısınmış mı diye baktığı maşaya saçlarımı doladı. Diğer yandan başka bir çalışan kahküllerime fön çekti. Kahküllerimi toplu istiyordum ama söylemeye de çekiniyordum. Umarım toplamayı akıl ederdi.
--
Yaklaşık yarım saat sonra saçlarıma spreyler sıkılıyordu. Beklemediğim kadar kısa sürmüştü. Ve şükür ki kahküllerimi toplamıştı. Sıra makyaja geldiğinde bu defa taviz vermedim.
"Sade bir makyaj olacak."
Makyajımı yapacak olan kız daha kibardı başını sallayıp onayladı. Önce yüzüme bir kat baz uyguladı daha sonra fondöten sürdü. Daha fazlası cildime iyi gelmiyordu. Gerçi bu bile fazlaydı.
"Kontür de yap kız Selma."
Adamın çenesi durmuyordu. Bu işe bile karışıyordu. Selma onay ister gibi bana baktı.
"Çok az."
Gülümseyip eline ince ağızlı bir fırça aldı. Makyajıma devam ederken aynaya bakmak için can atıyordum. Sıra göz makyajıma geldiğinde önce göz kalemini sürdü gözlerime daha sonra da maskarayı. Gözlerimin üzerine gümüş rengi far sürecekti sanırım.
"Fazla abartı olmasın lütfen," diye ikaz etmeden alamadım kendimi. Kız tamam anlamında salladı bir kez daha başını. Farı gözümün üzerine sürerken umarım abartı yapmıyordur diye umuyordum. Serçe parmağını fara benzeyen beyaz şeyin üzerinde gezdirdi ve göz çukuruma bastırdı parmağını. Aynı işlemi diğer gözüme de uyguladı. Son olarak dudaklarım kalmıştı.
"Gözlerinizi sade tuttuk. Rujunuzda bir patlama yapalım bence."
Evet bu olabilirdi.
"Öyle yapalım."
Kız elindeki mat koyu mor ruj ile dudaklarıma yaklaştı. Umarım Gece abartı olduğunu düşünmezdi.
"Bitti," deyip geri çekildi. Şöyle bir süzdü ve beğeni ile sırıttı kız.
"Muhteşem görünüyorsun kız." Toygar abartıyla gözlerini açmış bana bakıyordu.
"Ellerinize sağlık."
Artık ben de görebilecek miydim? Aynaya bakmak için ayağa kalktığımda heyecandan elim titriyordu. Bakmadan önce gümüş grisi topuklu ayakkabılarımı giydim. Dövme ve ayakkabı muhteşem bir uyum içindeydi. Ayakkabımın kemeri tam dövmenin ortasına denk geliyordu ve görüntü harikuladeydi. Aynanın karşısına geçip kendimi inceledim. Gördüğüm kişinin ben olduğuna emin değildim. O kadar değişik ve güzeldi ki... Rüyada olacak kadar güzeldi. Aynaya yaklaşıp daha da dikkatli baktım kendime.
"İyi eğlenceler Işık hanım."
Toygar ekibini ve ekipmanlarını toplayıp odadan çıkarken minnettar bir şekilde gülümsedim. Elbisemin tüm dekoltesi gözüküyordu. Hiçbirini kapatmamıştı. Bunun için ona minnettardım. Kahküllerimi toplamıştı ve dökülmemesi için güzelce sprey sıkmıştı. Maşa yaptığı saçlarımı ise bir güzel toplamıştı. Tam da istediğim gibi. Ense topuzlarını pek sevmiyordum. Tepeden güzel bir dağınık topuz yapmıştı. Birkaç buklesi çıplak sırtımdan aşağı sarkıyordu. Makyöz kız da harikalar yaratmıştı. Gözlerimin rengini öylesine güzel öne çıkarmıştı ki kendi gözlerim olduğuna inanamaz hale gelmiştim. Son olarak takılarım eksikti. Mücevher kutuma uzanmıştım ki kapı açıldı. Ağır hareketler ile arkamı döndüm ve kocama baktım. Gözgöze geldiğimizde aramızdaki elektriği hissetmemek mümkün değildi. Öyle ki o cızırtı seslerini duyar gibiydim. Koyu kahve gözleri benim gözlerimi delip geçer gibi bakıyordu. Bana ağır adımlar ile yaklaşırken sanki üşüyor gibiydim. Tenim hem yanıyor hep donuyordu.
"Galiba gitmekten vazgeçeceğim," dedi büyülenmiş gibi bir sesle. Gülümseyerek karşılık verdim. Zira konuşacak gibi değildim. Gelip dibimde durunca kokusunu içime çektim. O her zamanki pahalı parfümünü sıkmıştı. Hani şu orman kokulu olan. Hani şu bayıldığım parfüm.
"Eğer kendimi tutamazsam geç kalacağız." Sesi kendini kontrol edemiyormuş gibi çıkmıştı.
"Geç kalmak istemeyiz değil mi?" Tatlı tatlı gülümsedim.
"İstemeyiz."
Elindeki kırmızı kadife kutuyu kaldırıp kapağını açtı.
"Senin için."
Kutunun içindeki gümüş rengindeki göz alıcı kolyeyi çıkardı. Kolye sade ve şıktı. Zincirin ucunda sadece bir pırlanta vardı ama göze çarpıyordu. Kolyeyi boynuma taktı. Ardından takımı olan su damlası şeklindeki küpeleri de taktı kulağıma.
"Teşekkür ederim," derken sesim titriyordu.
"Çok çok daha iyilerini hakediyorsun."
Kolunu dirseğinden kırıp girmemi bekledi. Hemen koluna girdim. Kapıya doğru yürüdük. Kapının önüne gelince geçmem için yol verdi. Şu centilmen tavırlarına bayılıyordum. Gülümseyip önden geçtim. Ahh!.. centilmen mi dedim? Siz onu fırsatçı olarak değiştirin. Ben önden yürürken elini kalçam boyunca gezdirdi. Sinsi Karayel. Merdivenleri inerken düşmemek için iyice tutundum bedenine. Kapının önüne geldiğimizde bana dönüp sordu.
"Ceketini alabilirsin."
Elbiseyi mahvetmek istemiyordum.
"Hayır. Almayacağım."
Sen bilirsin der gibi baktı. Daha önce varlığını bile fark etmediğim Mercedes araba kapının önündeydi. Bu yeni miydi?
"Tanıştırayım güzelim, bu benim yeni bebeğim," deyip göz kırptı. Bebeğim derken. Gözlerimi kırpıp öfkeli olduğunu düşündüğüm bakışlarımı atsam da ona pek işlemiyordu.
Kendisine yakışmayan büyük bir centilmenlikle kapımı açtı. Hâlâ onu inceleyememiştim. Takım elbisesinin içinde ne kadar çekici gözüktüğünü yeni yeni fark ediyordum. Ceketinin cebindeki koyu mor mendili de daha yeni görüyordum. Kravatı takım elbisesi ile aynı renkteydi ve... traş olmamıştı. Sakalları ile o kadar seksiydi ki az önce odada bahsettiği imaya şimdi hak veriyordum.
"Eğer beni kesmen bittiyse bin artık," diye takıldı. Transtan çıkıp başımı salladım ve arabaya bindim. Arkamdan hemen kendi koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı. Gözüm hâlâ ondaydı. Arabayı kullanırken sol bileğinde kendini çok az belli eden dövmesine baktım. Aynı anda ayak bileğim sızladı.
"Sadece merakımdan soracağım," deyip bana döndü bir anda. Kaşlarımı çatıp anlamaya çalıştım.
"Neyi?"
"Karttan tek çekimde 2000₺ ödemişsin." Kaşlarım otomatik olarak çatıldı. Bunu nereden biliyordu ki?
"Eee... evet."
"Yanlış anlamanı istemiyorum, sadece merak ettim güzelim."
Gözlerime yumuşak bir şekilde baktı. Elbette yanlış anlamamıştım. Sadece... şaşırmıştım. Çünkü Gece meraklı bir adam değildi.
"Yanlış anlamadım sevgilim."
"Söylemeyecek misin?" Gerçekten bunu merak mı ediyordu? Peki nasıl söyleyecektim?
"Şey... yani, anlarsın ya."
Tek kaşını aşağı indirdi.
"Ne? Hiçbir şey anlamadım."
"Şey işte."
"Söyle Işık. Ne?"
"Epilasyon," dedim kısık sesle. Benim aksime gürültülü bir şekilde kahkaha attı.
"Bunu mu söylemeye utandın bebeğim?" Sesi alaylıydı.
"Ya hayır! Sadece! Of, ne gülüyorsun ya?"
"Sana gülüyorum sevgilim. Bunu söylemekte ne var? Neden utanıyorsun ki?"
Omuz silkip konuştum.
"Mahremiyet diye bir şey var." İşte şimdi saçmaladın Işık.
"Sence aramızda mahremiyet diye bir şey kaldı mı?"
Haklıydı. Tüm duvarlarımı aşmıştı. Bilmediği hiçbir mahremim yoktu.
"Haklısın aslında."
"Tek bir mahrem yerin kaldı. Ona da en kısa zamanda sahip olacağım," deyip tehlikeli bir şekilde güldü. Ne dediğini anlamasam da sormadım. Yolun geri kalanında sessizliği seçtim. Zaten iç sesim gerektiğinden fazla konuşuyordu.
--
Araba çakıllı bir yolda ilerlerken etrafa göz atma fırsatını buldum. Heryerden bir ışık fırlıyordu. Ve görebildiğim kadarıyla saray gibi bir villanın önünde durdu araba. Gece bana bakıp kemeri işaret etti. Kemerimi çıkarıp kapıyı açacaktım ki kim olduğunu anlamadığım birisi kapımı nezaketle açtı. Sanırım valeydi. Hafif bir tebessüm ile gülümseyip teşekkür ettim. Gece hemen arkadamdan dolanıp yanıma geldi. Anahtarı sert bir şekilde valeye fırlattı ve beni kendine çekti. Araba arkamızdan ayrıldığında biz hâlâ dikiliyorduk. Sanki Gece girmemek için direniyor gibiydi.
"Girecek miyiz?" diye sordum kulağına yaklaşıp.
Aynı gizemli sesiyle fısıldadı kulağıma.
"Gireceğiz."
Koluna girdim ve bir adım attım. İhtişamlı eve yürürken kendimi garip hissediyordum. Neden bir davet salonunda değil de bir evde yapılıyordu ki? Bunu Gece'ye sormak istesem de vazgeçtim. Dar ve süslü bir ara geçitten geçtik. Ayaklarımızın altında kırmızı halı vardı ve lanet topuğum arada bir halıya takılıyordu. Gece benim için adımlarını yavaşlattı. Nihayet halı bitti ve beton zemine geçebildik. İşte şimdi güzel yürümeliydim. Gördüğüm manzara karşısında şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Davet salonu mu demiştim ben? Unutun bunu. Bu evin salonu tüm davet salonlarını yer bitirir. Etrafa aval aval bakmak istemiyordum ama engel olamıyordum kendime. Kocaman
-abartısız kocaman- bir salondu. Salonun iki ucunda altın rengine bezenmiş kraliyet evlerini andıran merdivenler vardı. Merdiveni bile büyüleyici bir şekilde süslemişler. Salona altın sarısı hakimdi. Bu ev kiminse sırf zenginliğini göz önüne çıkarmış. Bir tarafa davetlilerin dikileceği -evet dikileceği çünkü yine sandalye yok- masalar konmuştu. Bir tarafta ise platform vardı. Keman, çello, gitar, bateri ve piyanodan oluşan dev bir orkestra vardı platformun hemen yanında. Salona soft bir müzik hakimdi. Gerçekten harika iş çıkarmışlardı. Ben etrafı görmemiş gibi izlerken Gece nazikçe kolumdan tutup yürüttü beni. Takılıp bir yerlere tökezlememek için önüme döndüm. Salon hakkında hiçbir şey söylemedi. Bana sorsalar çoktan bayıla bayıla anlatmaya başlardım. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama Gece'nin adımları kararlıydı. Evdeki kişiliğini kaldırıp tozlu rafların birine attı ve iş adamı kimliğine büründü. Bende yanında aynı şekilde yürüyordum. Bu gece herkesin gözünde yumuşak ve ezik gibi görünmek yerine onun gibi sert görünecektim. Bir an elim karnıma gitti ve dudağımı dişledim. Umarım hiçbir şey belli olmuyordur.
"Babamlar bu tarafta," deyip beni bir yere çekiştirdi. Görüş alanıma kocaman ve altın yaldızlı harflerle yazılan KARAYEL AİLESİ yazısı girdi. Yazılar bile göz alıcıydı. Duman Karayel ve Melek Karayel gözlerimi ta uzaktan kamaştırmıştı. Bu görüntü bana bir yerden tanıdık geldi. Sanki geçenlerde zihnime süzülen görüntünün aynısı gibiydi. Bundan pek takılmadım ve ikizlere baktım. Vaov!. İkisi de gerçekten çok hoş görünüyordu. Yaşlarının biraz üstünde gözükseler de gözlerindeki çocuksu ifade onları ele veriyordu. Sinan da onlarla birlikteydi. Siyah bir smokin giymiş ve etrafa pozitif enerji yayarcasına gülümsüyordu.
Bizi gördüklerinde yüzlerinde müthiş bir gülümseme peydah oldu. Melek Karayel büyülenmiş gibi bakıyordu bize. Yanlarına gittiğimizde Gece kolumu özgür bıraktı ve Melek anneye sarıldım. Kulağıma fısıldadı.
"O kadar göz alıcısın ki."
Sesinde bariz bir gurur vardı. Ayrılırken ben de tebessüm edip konuştum.
"Teşekkür ederim. Siz de çok şıksınız."
Duman Karayel ve Gece basitçe tokalaştı. Duman Karayel bana döndüğünde iç sesim hâlâ ona baba diyemiyor oluşumla dalga geçiyordu.
Melek annenin aksine hiçbir iltifatta bulunmadan sadece gülümseyerek sarıldı bana. Ben de bir şey söyleyemedim. Gece annesi ile tokalaşırken ben de ikizlere döndüm. İkisi de kendilerini çığlık atamamak için zor tutuyordu.
"Siz... siz o kadar muhteşem olmuşsunuz ki..." Gerisini getiremediler. İkisine de sarılıp geri çekildim.
"Asıl siz muhteşem olmuşsunuz."
İkisi de sarıya dönük kumral saçlarını tepeden at kuyruğu yapmıştı.
"Teşekkür ederiz," dediler gülümseyerek. Sinan'a doğru yaklaşıp ona da elimi uzattım. Şimdi bir de ona sarılıp Gece'den azar işitmek istemiyordum. Ona karşı çok uyuz davranıyordu.
"Sen de çok yakışıklı görünüyorsun Sinan," dediğimde şaşırmış gibi gözüküyordu.
"Sağol yenge."
Bana iltifat etmedi. Zaten biraz aklı varsa etmezdi. Hemen yanımda biten Gece'ye korkulu dolu gözlerle kaçamak bir bakış attı ve elini uzattı. Gece elini sertçe tuttu ve Sinan yüzünü ekşitti. Gece bunu yaparken dudağının kenarında sadece benim anlamını bildiğim hınzır bir gülümseme oldu. Aslında Sinan'ı seviyordu.
"Okul nasıl gidiyor?"
Sinan büsbütün şok oldu. Elini kocamın elinden kurtarıp birkaç saniye salladı ve konuştu.
"İyi gibi."
Gece daha cevap vermeyip ikizlere döndü. İkisinin de aynı modelde giydiği renkleri farklı mini elbiseye kaşlarını çatıp baktı. Evet şimdi evin abisi gelmişti. Koluna dokunup onlara kızmamasını diler gibi baktım.
"Ben bu elbisenin hesabını sorardım size ama..." bana dönüp konuştu. "...neyse."
"Çok güzel görünüyordunuz abi. Kapıdan girişinizi görmeniz gerekiyordu. Karayel çifti resmen ortama bir elektrik bıraktı. Tüm herkes sizi görünce çarpılmışa döndü."
Tabiri beni güldürdü. Daha sonra ciddi olacağım geldi aklıma. Ne kadar istesem de onların yanında ciddi olamazdım. Gece en ufak bir tebessümde bulunmadı.
Melek anne bize yaklaştı.
"İşler nasıl gidiyor kızım? Yoruyor mu bu hayta seni?"
Gece ile gözgöze geldik. İşte yine o hınzır sırıtış. Bir tek ben mi görüyorum yahu?
"Yanii.. pek değil."
Gülümseyerek ikimizi baştan aşağı süzdü. Bize söylüyordu ama o ikisi de muhteşem bir çiftti. Yaşlarının aksine o kadar uyumlu ve göz alıcıydılar ki biz de onların yaşına geldiğimizde böyle olur muyuz acaba diye düşünmeden edemedim.
"Birkaç kişiye selam verelim."
Koluna girmemi işaret etti. Dediğini yaptım ve yürümeye başladık.
"Kadınlarla muhattap olma. Adamlar hakkında bir şey dememe gerek yoktur diye düşünüyorum."
İlerlediğimiz çifte yaklaşırken uyarısında bulunmuştu. Tamam anlamında başımı salladım. Yanına gittiğimiz çift Gece'yi görür görmez kendine çekidüzen verdi. Adam tahminen Geceden birkaç yaş büyüktü. Yanındaki kadın -yoksa kız mı demeliyim- ise benden birkaç yaş küçük gibiydi.
"Gece Beey."
Adam elini uzatıp Gece'nin elini sıktı. Benim elimi de sıkma girişiminde bulunacakken elimi uzatmadığımı fark edince bozuntuya vermedi. Sadece tebessüm etti. Kadın oralı değildi bile. Sadece kocama bakıyordu. Yanında bir adam varken!
"Son projenizi merakla bekliyoruz Gece bey."
Gece tepkisiz kaldı.
"Size iyi eğlenceler," deyip yanlarından ayrıldık. Ben bir şey söylemezken başka bir masaya ilerledik. KARAYEL AİLESİ yazan bir masa daha vardı. Masayı fark ettiğimde istemsizce gözüm kaydı. Orta yaşlarda bir çift, benim yaşlarımda bir kız ve Yalçın vardı. Yanında ise esmer bir kız. Bizi görür görmez gözleri büyüdü. Onların masasını es geçtik. Büyük ihtimalle gördüğüm o çift Gece'nin amcası ve yengesiydi ama Gece yanlarına uğramadı bile. Yanlarından geçerken yanındaki kadın Yalçın'a bir şeyler anlatıyordu ama Yalçın'ın gözü bacak dekoltemden dolayı açılan ayak bileğimdeydi. Dehşete kapılmış gibi bakakaldı dövmeme. Gece ise onun olduğu tarafa bakmasa da sırıtıyordu. Bense her şeyden habersiz yürüyordum. Ta ki arkamızdan bir ses yükselip;
"Gece," diye seslenene kadar.
DÜZENLENDİ ✔️
BÖLÜM SONU.
Herkes bu bölümde en beğendiği veya etkilendiği sahneyi buraya yazabilir mi?