AŞKIN ÖRTÜSÜ

By gasem2515

162K 10.9K 3.4K

‹ TAMAMLANDI › "Gönlümü bıraksam denize ; taşar mıydı hasret acısından yoksa çeker miydi sularını utancında... More

TANITIM
-1- AŞK
-2- AŞKLA GELEN
- 3 - ARAYIŞ
- 4 - MUCİZE
Darbe girişimine karşı Halkın Darbesi
- 5 - YENİDEN AŞK
- 6 - İLK ADIM
- 7- ÖLÜMDEN BAŞKASI YALAN
- 8 - SUSARAK ÖZLÜYORUM
- 9 - RÜVEYDA
- 10 - EN KÖTÜ DOĞUM GÜNÜ
- 11 - SAKLI GERÇEK
- 12 - YIKILIŞ
- 13 - HİSSİZ BİR ACI
- 14 - KARAR
- 15 - KERİM
- 16 - BİR PARÇA HUZUR
- 17 - MEDRESE
- 18 - BEKLENMEYEN
- 19 - MAVİ
- 20 - VASİYET MEKTUBU
- 21 - ANNE
- 22 - PATRON
- 23 - EN GÜZEL DERT
- 24 - YENİ ORTAK
- 25 - KARMAŞIKLIK
- 26 - KIZ KARDEŞ
- 27 - EVLENMEK?
- 28 - KÖY
- 29 - İTİRAF
- 30 - NİŞAN
- 31 - DÜĞÜN GÖSTERİSİ
- 32 - KARŞILAŞMA
- 33 - DEPO
- 34 - BABA KAZIĞI
- 35 - LÜTFEN UYAN
- 36 - ÖMER BEY
- 37 - EVLENME TEKLİFİ
- 38 - BEKLENEN NİKAH
- 39 - İMKANSIZ
- 40 - İMTİHAN
- 41 - ÇARESIZLIK
- 42 - PAMUK ŞEKERİ
- 43 - VUSLAT
YENİ HİKAYEDEN BİR KISIM
- 44. - PİŞMANLIK?
45. GÜVEN
46. MÜJDE
47. BÜYÜK ŞOK
- 48 - MAPUSHANE / Kısım 1
- 48 - MAPUSHANE / 2.KISIM
- 49 - BİR AİLENİN DRAMI
- 50 - BEKLEYİŞ
- FİNAL BİLGİLENDİRMESİ -
52. MUTLULUK
53. FİNAL
Özel bölüm
DİKKAT!
Özel bölüm 2
SÜRPRİZ!!!

- 51 - KAVUŞMA

1.6K 138 99
By gasem2515


      Ben geldimmmm... Mutlu muyuz?  Ben yeni bölümle geldiğim için mutluyum valla :) Kerim'i özleyenler burada mı bakalım?  O zaman ' kavuşma ' diyelim ve sözü Kerim'e bırakalım cankuşlar 😇

ozlempmkk
KUBRAEFSERBKR
snglkalpak

Bölüm şarkısı : Hasretinle yandı gönlüm 🌸

        Kapalı kapıların ardında bekleyen bir dilenci gibiydim. Umut dilencisi... Ben ki umuda gönül yamamış bir dilenci...

        Âdeta manyetik bir kuvvetle yapışmış gibi olan göz kapaklarımı büyük bir çaba sarf ederek açmayı başarmıştım. Elimi kaldırıp gözlerimi oluşturmak istedim bulanık görmekten kurtulmak için ama yapamadım. Birkaç dakikanın ardından etrafı daha net bir şekilde görmeye başlayınca sağ omzuma uzanmış birini fark ettim. Şüphesiz bu Rüveyda'ydı. Kokusundan ve yatış şeklinden anlamıştım. Peki ama neden hissetmiyordum onu? Yine gördüğüm rüyalardan biri miydi bu da? Kıpırdanmaya çalıştım ama bir milim bile oynatamadım kendimi.

- Rüveyda...

        Sesimi ben bile duymamıştım. Boğazımı yırtarcasına çıkan ses öyle kısıktı ki kimsenin duymasına imkan yoktu. Yutkunmaya çalışıp boğazımı ıslattım. Tekrar denedim konuşmayı :

- Rüveyda...

       Bu kez fısıldar gibi çıkmıştı sesim. Ama Rüveyda duymuştu beni. Işık hızıyla yerinden doğrulup bana çevirdi yüzünü.

- Ke... Kerim. Sen... Uyandın sen. İnanamıyorum Kerim.

        Buz tutmuş yüz ifadesiyle gözlerini ortaya çıkarırcasına büyütmüştü. Elleriyle yüzümü yoklamaya başladı. Gözyaşları anında firar etmişti yine. Canımı yakan şey ise, şu an yüzümdeki ellerini hissetmiyor oluşumdu. Kalbim zindan hükmündeydi sanki. Hiçbir duyguyu hissedemiyor gibiydim. Özgürlüğe bıraktığım acıdan başka... O zaten hiç dönmemişti yuvasına.

- İnanamıyorum. Sen gerçeksin. Rüya değilsin sen. Uyandın. Bi... Biliyordum ben ama. Gerçekten bak... Dedim ben herkese. O bizi... Bizi bırakmaz dedim.

- Su...

       Artık boğazımın yanmasına dayanamıyordum. Söylemek istediğim çok şey vardı ama konuşabilmem için önce boğazımı ıslatmam lazımdı. Rüveyda'nın panikle doldurduğu bardaktaki suya uzanmak için bir hamle yapmayı denedim ama başaramadım.

- Rüveyda...

- Söyle Kerimim.

- Hareket edemiyorum.

- Na... Nasıl olur?

- Suyu içerebilir misin bana?

       Sesim hâlâ fısıldar gibiydi. Rüveyda tepkisizce yüzüme bakarken hâlâ şokta olduğunu görebiliyordum.

- Rüveyda. Su...

- Ha evet, su...

        Bu anı daha önce yaşadığımı anımsadım. Daha önce de yaralandığımda uyanınca yanımdaydı. Su istemiştim ondan ve yine böyle şaşkındı. Hatta evlenme teklifini o gün yapmıştım ona. Bomboş zihnimde anılar can bulurken neler olduğunu hâlâ kavrayamamıştım. Rüveyda, beni yavaş hareketlerle kaldırıp suyumu içirdi. Elinin titremesinin sebebini biliyordum. Korkuyordu... O da benim gibi bu durumdan korkuyordu. Elinde titreyen bardağı masaya bırakıp kapıya yöneldi.

- Ben hemen doktoru çağırıp geliyorum.

        Rüveyda odadan çıkarken gözlerimi yumup bana ne olduğunu düşünmeye başladım. Bunu düşünmek yeni geliyordu aklıma. Ne olmuştu bana?

        Zihnimi ne kadar zorlasam da nezaretteki birkaç sahne dışında başka bir şey gelmedi gözümün önüne. Benim nezarette ne işim vardı? Kimin yüzünden buradaydım?  Tüm bunları düşünürken içeri telaşla giren Rüveyda'nın hemen arkasından doktor girdi. Doktor yüzünde gülümsemeyle yaklaştı yanıma.

- Rüveyda Hanım haklıymış, uyanmışsınız.

- Evet, Rabbime şükürler olsun uyandı doktor bey, uyandı.

      Rüveyda, ellerini ağzında birleştirmiş ve hâlâ ağlıyordu. Neden bu kadar şaşırıyorlardı bu duruma? Doktor, elinde tuttuğu ışıkla gözlerime bakarken, yine boğazımı ıslattım yutkunarak.

- Doktor bey, neden hareket edemiyorum?

- Oldukça uzun bir süredir hareketsiz vücudunuz, gayet normal hareket edememeniz. Şimdi vereceğim serumlarla toparlayacaksınız inşallah.
- Ne kadar süredir buradayım ki ben?

- Yaklaşık 5 aydır uyuyorsunuz Kerim Bey.

- Ne?

      Şaşkınlığım tüm düşünebilme yetilerimi tıkarken sindirmeye çalışıyordum 5 ayı. Ne demek 5 ay? Ne oldu da bana uyudum bu kadar? Şaka mı yapıyorlardı yoksa? Rüveyda'ya baktım nemli gözlerini silmeye çalışarak gülümsemeye devam ediyordu. Gözlerindeki nem kalbimi ıslatıyordu. Ağlamasaydı keşke böyle.

-  Siz... Ciddi değilsiniz, öyle değil mi?

      Sesim artık kendini bulmuştu. Fısıldar gibi değildi. Rahatlıkla konuşabiliyordum.

- Ben hemşire hanıma size vereceği ilaç ve serumları bildiririm. Şimdi bir ameliyata yetişmem lazım. Geçmiş olsun.

- Peki doktor bey, sağolun.

       Rüveyda, doktor odadan çıktıktan sonra kapıyı kapatıp yanıma geldi. Ben ondan bir cevap beklerken o hiçbir şey demeden sardı kollarını bana. Ben de ona sarmak istedim aynı şekilde kollarımı ama yapamadım. Ona sarılamamak, bedenimi dipsiz kuyulara bırakmak gibiydi. O sarılırken öylece durmak kalbimin yerini değiştirmek gibi bir şeydi. Vücuduma emir veremeyen beynim kalbimi nasıl yönetebilirdi ki? Şu an oturmuş ağlayan kalbime ne diyebilirdi?

- Seni çok özledim Kerim.

       Özlemek ve sarılamamak... İnsanı alıp yerden yere vuruyordu.

- Toprak gözlü, kollarımı kendine sarabilir misin? Lütfen...

       Rüveyda sevinçten âdeta kahkaha atar gibi gülerek kollarımı yavaşça kaldırıp kendi boynuna attı. Şimdi uyanmıştım işte ben. Şimdi harekete geçmişti yaşama dair duygularım ve organlarım. Kalbim yeni yeni atmaya başlamıştı sanki.

- 5 aydır her gün bana ' toprak gözlü ' demenin hayaliyle açıyorum gözlerimi güne. Her gece uyurken gözlerinin mavisinde huzura dalmanın hayalleriyle kapatıyorum gözlerimi.

- 5 ay konusunda ciddisiniz siz yani.

- Evet, 5 aydır hasretim ben sana, gözlerine...

     Rüveyda'nın sesi hâlâ titriyordu.

- Ağlama toprak gözlü. Dayanamıyorum, gözyaşlarını silememeye dayanamıyorum.

        Kapının açılma sesiyle Rüveyda, kollarımı indirerek kendisi de çekti kollarını bedenimden. İçeri giren hemşire gülümseyerek yanımıza yaklaşırken Rüveyda'nın memnuniyetsiz bakışlarını görebiliyordum. Gülümsememe neden olan bu bakışlar bana döndüğünde yerini sert bir bakışa bırakınca gülmemenin şu an benim için daha hayırlı olacağına inandım. Yoksa son gülüşüm olabilirdi.

- Günaydın Kerim Bey, geçmiş olsun.

    Hemşire koluma serumu takmaya çalışırken Rüveyda da sinirli sinirli üstündeki pardesüsünü çıkarmaya çalışıyordu. Ağzımı açmaya korksam da mecburiyet hissederek bakışlarımı yere eğdim.

- Teşekkür ederim.

- Uyanmanız mucize gibi bir şeydi. Çok sevindik uyanmanıza.

- Siz o mucizelere çok da inanmayın hemşire hanım. Allah'ın hikmeti diyoruz biz ona. Ve ne hikmetse bazı sevinçler kendileriyle üzüntüler de getirebiliyor.

      Rüveyda'nın üstü kapalı tehdidiyle bakışlarımı ona çevirirken gözlerim ne kadar açılacağına kararsız kalmış gibi haddinden fazla açıldı.

- Rüveyda, bu ne hal?

     Üzerinden giydiği şeyin genişliğinden fark edememiştim karnının büyüklüğünü. Şimdi inanıyordum artık 5 ay boyunca uyuduğuma. Gözlerimi Rüveyda'nın karnından çekip gözlerine baktığımda ağladı ağlayacak gibi dolmuştu gözleri. Ne demiştim ki ben?

- Bir saat sonra gelip serumu kontrol edeceğim. Tekrar geçmiş olsun.

      Hemşire odadan çıkarken, ben hâlâ şaşkın bir vaziyette Rüveyda'ya bakıyordum.

- Niye o kızın yanında rencide eder gibi bağırıyorsun bana?

     Büzülen dudaklarına ne kadar hasret kaldığımı anladım o an. Yutkunarak kıpırdandım yerimden. Evet, kıpırdandım. Artık hareket etmeye başlamıştım, kaslarım gevşemişti.

- Yanıma gelir misin Rüveyda?

     Şu an trip atmak için her ne kadar içi içini yese de ben bu durumdayken trip atamayacağını düşünmüş olacak ki itiraz etmeden geldi yanıma. Zor da olsa elimi havalandırıp büyüyen karnını okşamaya başladım. Gerçek miydi bu? Bizim çocuğumuz muydu bu şimdi? Burada bir bebek mi vardı yani?

- Her ne kadar uyuyor olsan da oğlumuz seni çok iyi tanıyor. Her gün anlattım ona seni. Yaşadıklarımızı...

- Oğlumuz mu? Benim bir oğlum mu olacak?

        Beni onaylaması için Rüveyda'ya baktığımda gülümseyip başını aşağı yukarı salladı. Bebeğimiz şimdiden iyi gelmişti bize. Kızgınlığını unutmuştu hemen. Şimdi benim bir oğlum mu olacaktı?

- Ayyy... Benim hemen anneni, Merve'yi bir de Bilal Abileri aramam lazım.
 
      Rüveyda'nın ani tepkisiyle korkup geri çektim elimi.

- Ne bağırıyorsun, ben de sandım bir şey oldu.

- Ne olacak Kerim?

- Elim karnındaydı sonuçta, sancı falan geldi sandım.

       Rüveyda, kahkaha atarak telefonunu eline aldı. Hepsini tek tek arayıp yine gözyaşları içinde sevinçle haber verirken ben de etrafı incelemeye başladım. Başımı kapıya çevirdiğimde Erdem'i görmemle orada takılı kalmam bir oldu. İkimiz de göz göze gelmiş öylece duruyorduk. Aklımda kendi kendini tekrarlayan bir soru vardı ;  bu gerçekten Erdem miydi?

        Nasıl olur da bu kadar zayıflardı? Başındaki şapka da neydi? Yüzü o kadar küçülmüştü ki, göz çukurlarından ibaretti sanki. Bir elinde serumunu tutmuş, diğer elini de kapının pervazına yaslamıştı.

- Ke... Kerim. Sen..

       Erdem'in sesini duyan Rüveyda aceleyle telefonu kapatıp üstünü giymeye çalışırken ben de yerimden doğrulmaya çalıştım.

- Erdem, kardeşim?

      İkimiz de birbirimizden şaşkınken Rüveyda önce doğrulmama yardım edip sonra yanımdaki koltuğu düzeltti Erdem için.

- Uyanacağını söylemiştim sana. Bak, bırakmadı bizi.

     Rüveyda'nın Erdemle konuşması üzerine bakışlarını ona çevirdi Erdem. İnanamıyor gibiydi hâlâ. Ben de onun bu haline...

     Sonra bir anda kendine gelip gözyaşlarına boğuldu gülerken. Çevremdeki herkes mi sulu gözdü benim?

- Kardeşim. Şükürler olsun kardeşim, açtın gözlerini.

      Yanıma gelerek elindeki serumu unutup sarılmaya çalıştı bana. Son anda Rüveyda yetişip serumu elinden aldı.

- Kardeşim benim. Bir kez daha anladım ben, benim bu hayattaki tek dayanağım senmişsin. Sen yokken ben bir hiçmişim. Yapamadım ben hiçbir şey sen yokken. Hiçbir şey yapamadım. Gülemedim, ağlayamadım... Sen benim canımmışsın lan. İyi ki uyandın Kerim, iyi ki.

- Bırakır mıyım ben hiç sizi devrem. Öyle kolay kurtulamazsınız benden.

       Sesimin titrediğini fark edene kadar anlamamıştım kendimin de ağladığını. Her ne kadar uykuda olsam da çok özlemişim meğer ben herkesi.
     
      Erdem, benden ayrılırken tükenecekmiş gibi duran bedenine baktım. Hastalığı iyiye gitmiyordu anlaşılan.

- Ne oldu bana peki? Neden ben buradayım?

      Erdem, hâlâ ağlamasını durdurmakla meşguldü. Toparlanamadığını gören Rüveyda aldı sözü :

- Hani seni tutuklamışlardı ya, Murat yüzünden...

        Kaşlarımı çatarak düşünmeye çalıştım. Hatırlıyordum, mahkemeye sevk edilmiştim. Murat, babam istedi diye böyle bir tuzak kurmuştu bana. Tutuklu yargılanacaktım.

- Seni cezaevine götürüyorlardı. İşte o sırada... Vuruldun.

     Vuruldum... Hayatımın en güzel yıllarından vurmuşlardı beni. Mutsuzluğun merkezine ok atmıştım ben sanki.
 
        Eğer ben tutuklu yargılanıyorsam şimdi kapıda polis ya da jandarma falan olması gerekmiyor muydu? Tam sormak için ağzımı açacakken kapının açılmasıyla bakışlarımı oraya çevirdim. İçeri Merve girince gözlerim parlayarak biraz daha doğruldum.

- Abi!

- Abicim.

       Herkesin verdiği tepkiyi o da vererek gözyaşları içinde gülümsedi. Koşarak kollarını boynuma sarınca ben de sımsıkı sardım kollarımı beline.  Neredeyse bütün dişlerimi gösterircesine gülerken kapıda gördüğüm kişiyle yüz hatlarım istemsizce sertleşti. Bakışlarımı kapıdan çekmeden Merve'den ayrıldım.

- Bunun ne işi var burada?

     Sorumun ardından odadaki herkesin bakışları kapıdaki Murat'a çevrildi.

- Abi, Murat...

- Bizi yalnız bırakın biraz.

      Merve'nin lafını bölen Murat'a alaycı bir gülüşle karşılık verdim.

- Kim kimi bırakıyormuş anlamadım.

- Murat, izin ver ben abimle konuşayım.

      Ne diye benimle konuşma yarışı içine girmişlerdi bunlar? Anlamsızca hepsini tek tek süzerken her biri bakışlarının ardından tek tek çıktılar odadan. Merve hariç...

- Ne oluyor Merve?

- Abi... Murat çok pişman.

- Yapma Merve,  bana bunlarla gelme abicim.

- Gerçekten abi. Anlatacağım bak sana her şeyi.

- Seni eve hapsettiği gibi beni de nasıl mahkemelere düşürdüğünü mü anlatacaksın?

- Babam yüzünden yapmış. Ama sonra pişman oldu, tüm kanıtları senin leyhine çevirip kapattı o dosyayı. Hatta...

- Babam yüzünden yapması bir bahane mi sence?

- Değil tabi ki ama... Bak, babam... Babam demek de istemiyorum işte o adam, benim üzerime yapmıştı bazı hisselerini. Murat'la evlenirken yani... Murat'ı tehdit etmiş ; eğer seni düşürmezse o hisselerle beni düşüreceğini söylemiş hapse. Dışarıda adamları varmış.

- Ee abicim? Başka ne masallar anlattı sana Murat?

- Bunları bana anlatmadı Murat. Dinletti... O adamı ziyarete gittiğinde ses kaydı yapmış konuşmalarını.

    Söyledikleri doğruysa eğer, Merve'nin hapse girmesinden benim hapse girmem tercihimdi. Bizi böyle bir duruma düşüren adam gerçekten babamız mıydı?

- Murat,  senin şirketini de ayakta tuttu ayrıca bu süre zarfında. Ortaklık payı sayesinde kolay oldu tabi onun için. Şirketine çalışan olarak kimleri aldı biliyor musun?

- Kimleri aldı?

- Dosyaları karıştırıp eski çalışanlarına bakmış. Yaklaşık bir yıl önce çok sayıda çalışan bir kereden ayrılmış işten. Ayrıntılara girince hepsinin kovulduğu ortaya çıkmış. Sonra bunun nedenini araştırdı. Babamın hepsini baş örtüsünden ötürü kovduğunu ortaya çıkardı.

- Evet,  hatırlıyorum o olayı.

-  İşte onlara tek tek ulaştı. Çoğusu hâlâ boştaymış. Onları aldı işe tekrar.

       İnanamaz gibi açılan gözlerimi, heyecanla ellerimi tutmuş konuşan Merve'ye çevirdiğimde ışıl ışıldı gözleri. Bu gözlerin parlama sebebi olan adam son yaptığıyla neredeyse gönlümü fethetmişti. Gerçekten almış mıydı onları işe? Hem de benim şirketime? Eğer bunu yapmışsa her şeyi unutmaya hazırdım ben.

      Düşüncelerimi bölen sesle kapıya çevirdim yine gözlerimi.

- Oğlum. Kerimim benim. Kerimmm...

     Annem açtığı kapının önünde diz çökerken hüngür hüngür ağlıyordu. Onu böyle görünce her şeyi bir kenara bırakıp ben de akıttım gözlerimi. Gözyaşlarımla beraber acılarımı, özlemlerimi, yaşananları ve yaşanmamışlıkları... Ne çok acıtmıştı yüreklerimizi şu imtihan dünyası. Hepsini kaldırmıştık biz değil mi?  Öyle ki Allah, kuluna kaldıramayacağı yükü vermezdi. Kaldırmıştık hepsini kalbimiz ezile ezile. Kalplerimizin şifasını da verirdi elbet Rabbim. Tıpkı biz evde oğul vereceği gibi... Şifamızdı o bizim.

- A... Annem... Uyandım ben annem. Ağlama annem.

     Annemin ayaklarında derman kalmamıştı, anlayabiliyordum şu an. Merve'den destek alarak kalkıp yanına ilerledim. Merve, bir eliyle serumumu tutarken, diğer eliyle destek veriyordu bana. Annemin yanına geldiğimde hasretle açtı kollarını. Beni zor taşıyan ayaklarıma inat, bir iki adımda annemin yanına ulaşıp çöktüm yanına. Kendimi kollarına atıp hıçkırıklarımızın karışmasına izin verdim. Açık kapının ardından bizi izleyenlerin arasından Rüveyda'yla göz göze geldik. Elini karnında tutmuş ağlayarak izliyordu bizi. Anne olmanın nasıl bir şey olduğunu henüz yeni kavrıyordu o da. Annelik, en çok ona yakışacaktı bu dünyada. Çünkü benim memleketim olan toprakları oğluna da vatan olacaktı. Koruyup kollayan, güven veren, memleket kokan bir anne olacaktı benim toprak gözlüm.

     Araya giren kişiyle bakışmamız kesilmişti. Başımı biraz daha kaldırınca Bilal Abi'nin parlayan bakışlarıyla karşılaştım. Annemden yavaşça ayrılıp ayağa kalktım. Yavaş adımlarla yanıma ulaşan Bilal Abi'den önce davranıp sarıldım abi bildiğim adama. Abimdi o benim, öğretmenimdi, vesileydi bana doğru bildiğim yolda. Hakkını ödeyemezdim ben onun. Hem Rüveyda'ya kavuşmamın da ,onu tekrar görmemin de vesilesiydi. Bilal Abi hiç bir şey demeden bana sarılmaya devam ederken, Erdem de gelip sarıldı ikimize. Üçümüz hastane koridorunda öylece sarılırken, kiminin sessiz göz yaşları, kiminin acı ve sevinçle karışık hıçkırıkları şahit oluyordu bugüne...

*************************

     Mutluluk, acının ardından gösterince kendini anlam kazanıyordu. Kapıların yüzüne çarpıldığı anda en güzel kapının büyük bir gürültüyle açılıp ' içeri gel ' demesi gibi bir şeydi şu anki mutluluğum. Koşar adım ilerliyordum şimdi ona.

       Bahçede yağmurun altında ıslanan Rüveyda'ya baktım camdan. Hastaneden çıkınca Murat hepimizi evine davet etmişti. Barış ilan ediyordu. Herkes mutlulukla konuşup gülüşüyordu kendi aralarında. Merve ve Murat da yemek telaşı içindeydiler. Yüzümdeki tebessümle kalkıp bahçeye çıktım ben de. Havalar soğumuştu. Rüveyda arkası dönük bir şekilde kollarını serbest bırakmış, başını havaya kaldırmış , gözlerini yummuştu. Arkasında durup ellerini tutarak kendi kollarımla beraber havalandırdım. Gülümsemesi gül rengindeydi. Kollarımı havada açıkken yavaş yavaş dönmeye başladım onu da kendimle hareket ettirirken.

- Özlemedin mi beni?

     Bu kez dişlerini göstererek gülümserken kirpiklerinin ıslanışını izledim.

- Yağan şu yağmura sor istersen, akıttığı damlalar seni özlediğim gecelerde akıttığım gözyaşlarından fazla mı?

      Zor da olsa bakışlarımı yüzünden çekerek gökyüzüne baktım.

- Bu yağmur , seni bana anlatamaz. Bakışların dururken , özlemini yağmur dillendiremez. Ellerin dururken, yağmurun tenime değmesi heyecanlandırmaz artık beni.

      Tekrar hasret kaldığım yüzüne baktım. Yüzünden akan damlalar bana dünyanın tek harikasını bahşedermişcesine nispet yapıyordu. Islanan dudakları aralanınca kollarımızı indirip beline sarıldım.

- Doğru, bunları anlatamaz ama mutluluğumuza şahitlik edebilir. Bu yağmur , yeryüzünün en şanslı şahidi.
      
  Gözlerini açıp bana döndü yüzünü. Kollarımı çekmedim belinden. O da omuzlarıma yerleştirdi ellerini.

- Bu yağmur bir şeyi daha anlatıyor bana.

- Neyi anlatıyor?

- Toprakla buluşan bu yağmurun kokusu gözlerini anlatıyor bana. Tarifsiz bir huzur veren gözlerinin adresi gibi sanki.

       Kollarını boynuma sarıp kafasını omuzuma yasladı.

- Hadi içeri girelim, hasta olacaksın.

      Benden ayrılıp yüzüme baktı dikkatlice.

- Kerim, içeri girmeden önce bir şey söylemek istiyorum sana.

- Söyle toprak gözlü.

- Erdem... Durumu çok kötü, bugün izin alıp çıkardık onu ama o hastanede kalmasını hiç doğru bulmuyorum ben zaten. Hayata dönmesi lazım.

       Bakışlarımı kaçırıp nefesimi dışarı verdim seslice. Kahrediyordu beni Erdem'in bu hali.

- Ne yapabiliriz peki sence?

- Ben diyorum ki... Bizim Esra'yla mı acaba...

- Hayır Rüveyda. Buna biz karar veremeyiz. Böyle bir şey yapmam ben.

- Niye öyle diyorsun? Belki hayırlı bir işe vesile olacağız.

- Bak, Erdem bu fikre sıcak bakmaz. Tanıyorum ben kardeşimi.

- Her şey o Berna denen kız yüzünden. Önce seni alacaktı benden,  şimdi de Erdem'i yıkıp geçti.

- Rüveyda !

- Ne , yalan mı? Laf getirtmiyorsun bakıyorum kıza.

- Yine başladın saçmalamaya.

     Arkasını dönüp gidecekken kolundan tutup kendime çekerek sarıldım.

- Bu sefer öyle kolay değil. Bu kez öyle ayrılmam senden. Beni bırakıp gidemezsin artık. Bitti...

   
            - BÖLÜM SONU -

Ben yazarken çok heyecanlandım, siz de okurken heyecanlandınız mı cankuşlar?  😍

O zaman gelecek bölüm ithaf isteyenler buraya yorum yapsın. Artık son ithaflarımız :)
En güzele emanetsiniz..

     

Continue Reading

You'll Also Like

8.1M 363K 96
BEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurban edilen iki hayatın hikayesi.. Birbirin...
493K 36.6K 35
Antep'in ihtişamlı konaklarından birinde, aşk acısını sır gibi saklayan Üsteğmen Zeyd ve sevdiği adamı ölmeden yüreğindeki mezara gömen Katre'nin hik...
80.5K 6K 32
Afitap:Bana bak pide hırsızı! Afitap:Ben o pide kuyruğunda kaç saat bekledim biliyor musun? Afitap:Şu mübarek Ramazan ayında hırsızlık yapmaya utanmı...
125K 5.7K 29
Siz| Şimdi sen esmer, kızları etrafında toplayan badboylardan değil misin? Aradığım kişi| Değilim olmam mı gerekiyordu Siz| Sigara da içmiyorsundur s...