SINIR GEÇİLMEDİ AMA HAZIR OLDUĞU İÇİN BEKLETMEK İSTEMEDİM. KEYİFLİ OKUMALAR
••
Canların gıdası aşktır. Bundan dolayı ruhların gıdası açlıktır.
-Mevlâna
••
Sanırım alarmın o kanser edici sesi desem yeterli olurdu. Günümün başlangıcının böyle oluşuna bakılırsa gidişatın da aynı olacağı belliydi. İşimdeki ikinci haftaya girmiş bulunmaktayım. Her şey beklediğimden de güzel geçiyordu. Ta ki bu sabaha kadar. Yalçın denen herif bu gün eminim ki tersinden uyanmıştı. Onu bu kadar gıcık görmemiştim daha önce. Hazırladığım taslağı bin defa geri yollamıştı. Hem de hiçbir kusuru yokken. Bana bir garezi falan mı vardı? Ne olacak sanki? Her şey gayet resmî ve güzel gidiyordu bu güne kadar. Hiç garezi olduğunu düşündüren bir şey olmamıştı aramızda.
Düşüncelerimi dağıtan telefonun sesi oldu.
"İyi günler Yalçın Karayel'in asistanı Işık Güney Karayel."
Ne garip olmuştu öyle? İnsanlar soyadlarımızın neden aynı olduğunu düşünecekti şimdi.
"Odama."
Arayanın Yalçın olduğunu duyunca büyük bir paniğe kapıldım. İşe başladığımdan beri ilk kez böyle oluyordu. Taslağı kapıp koşarak odasına gittim.
"Buyrun."
Taslağı uzattım. 10 defa tekrar düzeltmemi söylemişti. Beşinci seferden sonra düzenlemeyi bırakmıştım ve aynı kağıdı getirip götürür olmuştum. Bu defa taslağı üstünkörü inceledi.
"Tamam bu iyi. Bana bu haftanın planını anlat."
Genelde gün gün ilerlerdik. Bugün ise haftanın planını istiyor. Ne garip. Ondan müsade isteyip masamdan ajandamı aldım. Odaya geri döndüğümde kollarını göğsünde kavuşturmuş ve arkasını yaslanmış vaziyette buldum onu. Hızlıca programı taradım.
"Bugün, gün içinde Suhan Holdingin başkanı ile toplantınız var. Öğleden sonra gününüz boş. Yarın ise tempolu bir gün. Gazeteciler bazı haberleri yakından incelemek için sizinle görüşmeye gelecek. Sertkaya Holdingin CEO'su Murat Sertkaya ile öğleden sonra bir randevunuz var ve son olarak da çalışanlara yönelik planlar tartışması..."
Ben uzun uzun anlattıktan sonra perşembe günü şehir dışına çıkmak zorunda olduğunu söyledi.
"Pekala o günkü toplantıları iptal eder taslakların hepsi ile ilgilenirim," dediğimde başını iki yana salladı.
"Benimle birlikte gelmen gerekiyor."
Hasiktir! İşte o mümkün değil.
"Ben gelemem."
Kaşları çatıldı. Sorgular gibi baktı gözlerime.
"Gelemezsin?" Sesinde öldürücü bir sakinlik vardı.
"Evet efendim."
"Ama gelmek zorundasın. Çünkü orada tek başıma her işin üstesinden gelemem. Ve unutma asistan olan sensin."
Kahretsin! Benim görevim her türlü isteğinde yanında olmaktı. Ama bu? Gece buna asla izin vermezdi.
"Ama Yalçın Bey ben..."
Lafımı tamamlamama müsade etmedi.
"Aması falan yok. Çarşamba gecesi Muğla'ya yolculuğa çıkacağız."
Lanet olsun! Gece bunu öğrenirse çok kötü olurdu. Söylemesem yine kötü olurdu. Ne yapacaktım ben?
"Peki efendim. Ne zaman döneceğiz?" Lütfen günü birlik de.
"Cuma gecesi."
Kahretsin! Gece asla izin vermezdi.
"Peki. Benim işim bitti çıkabilir miyim?"
Başını sallayıp kibarca kovdu beni. Ne yapacağımı bilmez halde asansöre girdim. Kocama ne diyecektim? Gerçeği söylesem asla izin vermezdi. Yalan söylersem beni affetmezdi. Doğrudan yana olmalıydım. Buna mecburdum. Bu benim işimdi. İstesem de istemesem de böyle şeyler olacaktı. Ve kocam buna alışmalıydı.
••
Her zamanki saatimizde lobide buluştuk. Ellerimiz birbirine kenetlendiğinde gergin olduğunu anlamıştım. Şirketten dışarı adımımızı atar atmaz hızla otoparka ilerledi.
"Hey hey sakin ol şampiyon."
Beni duymadı bile. Arabanın önüne geldiğimizde ellerimiz ayrıldı. İkimizde arabanın rahat koltuklarına oturunca ne kadar yorulduğumuzu fark ettik. Ağzımdan uzun bir inleme çıktı.
"Yorulmuşum yahu."
Başını bana çevirip gözlerime baktı.
"Buna izin vermiyorum," diye gürledi bir anda. Koltuktan sıçrayıp elimi kalbime götürdüm. Ödümü koparmıştı. Hem neyden bahsediyordu o?
"Sevgilim neye izin vermiyorsun?" Onun aksine sesim yumuşak ve pürüzsüzdü.
"O piç ile hiçbir yere gidemezsin. O kadar!"
Son noktayı koydu.
Elbette ben de gitmek istemiyorum ama mecburdum. Gel gör ki bunu kocama anlatmak çok zordu.
"Ama gitmek zorundayım. Onun asistanıyım çünkü."
"Daha önceleri böyle bir sikim olmamıştı. Sen gelince mi oluyor?" Sesini o kadar yükseltmişti ki gözlerine bakmaya korkuyordum.
"G-gece..."
"Gecesi falan yok! Gitmiyorsun!"
Neden sürekli bağırıyor ki? Bunu düzgün bir şekilde söyleyemez miydi?
"Gitmek istediğim falan yok tamam mı! Ama gitmek zorundayım." Ben de sesimi yükseltmiştim onu bastırabilmek için.
"Hiçbir şeyin zorunda değilsin! Ve sesini yükseltme bana!"
Sen yükseltince bir problem yok tabii. Bu adamla kavga edilmiyordu. Çünkü başa çıkamıyordum. Cevap vermedim. Kavga etmeye niyetim yoktu. Az önce kavga ettiğimizi saymazsak tabii.
••
Eve geldiğimizde açlıktan ölüyordum. Ama yemek falan hazırlamayacaktım. Hemen odaya çıkıp üzerimi değiştirdim. Gece'nin çalışma odasını kullanabilir miydim? Neden kullanamayım ki? O da evimizin ortak bir odasıydı. iPad'imi alıp çalışma odasına girdim. Gece'nin çalışma koltuğuna oturup yayıldım. Yorulmuştum. Ama bu taslakları inceleyip düzeltmem gerekiyordu. Hemen işe koyuldum. Tabletimden tüm imla hatalarını bulup düzelttim ve bir çıktısını aldım. Diğer tüm taslaklar için de aynısını yaptım. Beni işimden alıkoyan şey Gece'nin kükreme sesi olmuştu.
"Işık!"
Neden bağırıyor bu adam!
"Ne var!" diye bağırdım. Sesimin nerden geldiğini anlamadığına emindim. Koltuktan kalkıp kapının yanına dikildim.
"Ne var Gece?"
Arkasını döndüğünde beni görmüştü. Çatık olan kaşları düzelmiş rahat bir nefes almıştı.
"Gittin sandım," dediğinde neredeyse koşup boynuna atlayacaktım.
"Gitmedim. Burdayım. Bak evimizde." Elim ile etrafı gösterdim.
"Bir şeyler yaptım. Açsın, ye istersen."
Böyle mi affettiriyordu kendini? İyi taktik.
"Çok işim var. Buraya getirirsen yiyebilirim."
Bu kadarı fazla olabilirdi.
"Peki güzelim. Sen odaya geç."
Arkamı döndüğümde yüzümde bir zafer sırıtışı vardı. Suçunu anlamıştı. Bana öyle bağırmaya hakkı yoktu. Masasına oturup gelmesini bekledim. Elinde bir tepsi ile içeri girdi. Tepsiyi masanın üzerine koydu. Şöyle bir baktığımda spagetti yaptığını fark ettim. Sos da yapmış marifetli kocam. Spagettiden bir çatal aldım. İdare ederdi. Ben de hemen hemen bu kadarını yapabiliyordum.
"Ellerine sağlık," deyip gülümsedim. Bir şey söylemedi. Gözü önümdeki taslaklardaydı.
"Ne yapıyorsun bunlara?" İlgisini mi çekmişti?
"İmla hatalarını bulup düzenliyorum."
"Sadece bu kadar mı?"
"Neden öyle küçümser gibi bakıyorsun?" diye diklendim.
"Ne alakası var şimdi? Sadece sordum." Aramızdaki nabız düşmüyordu. Bunu görebiliyordum.
"Hayır sadece bu kadar değil."
İğneler gibi olan sesime aldırmadı bile.
"Yalçın ile konuştum. O gün çok önemli bir randevumuz olduğunu söyledim. Başka bir asistan ile gidecek."
Gözlerim yuvasından çıkacaktı neredeyse. Koltuktan hiddetle kalktım.
"Ne yaptığını sanıyorsun Gece? Neden böyle bir şey yaptın? Beni nasıl zor durumda bıraktığının farkında mısın?"
Sesim kontrolden çıkmıştı.
Bu şekilde işlerime karışılmasından nefret ediyorum.
"Otur da yemeğini ye," dedi çok sakin bir sesle.
"Ne yemeği be?"
Çirkinleşiyordum ama bu yaptığını kabullenmek istemiyordum. Çünkü patronum bana karşı ister istemez değişik davranacaktı. İstemediğim için kocama söylediğimi sanacaktı.
"Abartılacak bir şey yok. Otur yemeğini ye ve işlerini yap."
"Bana bak, işimi sakın küçümseme!"
"Ne haddime?"
Hâlâ dalga geçiyordu.
"Ya defolup gider misin şu odadan?"
"Kimin odasından kimi kovuyorsun," deyip sırıttı. Bunu neden yapıyordu? Kavga ederken laubali tavırlar takınmasından nefret ediyordum. Bilerek yapıyordu işte ne olacak başka. Sinirle tabletimi ve kağıtlarımı toplayıp odadan çıktım. Kapının pervazında durup arkamı dönmeden bağırdım.
"Sakın gözüme gözükme!"
••
Yatağa girdiğimde sinir küpü olduğumu hissedebiliyordum. Bir duş alıp rahatlamaya ihtiyacım vardı. Gece neredeydi bilmiyorum ama gözüme gözükmediği için akıllıca davranıyordu. Üzerimi çıkarıp banyoya girdim. Soğuk duşun altına girdiğimde vücudum gevşemişti. Hızlıca bir duş aldım ve bana ne kadar iyi geldiğini hissettim. Raftan bir yüz bir de vücut havlusu alıp sarındım. Kıyafet dolabıma ilerleyip normal bir gecelik çıkardım. Havluları olduğu gibi bırakıp yatağıma döndüm. Allahtan gözüme gözükmüyor dedim.
Yatağa girip ondan uzağa uzandım. Gözleri kapalıydı ama uyumadığını emindim. Ona arkamı dönüp uyumaya çalıştım. Bu pek mümkün değildi. Kolunu belime atınca büsbütün zor olmuştu, uyumaya çalıştım. Bileğinden tutup kolunu ittirmek istedim. Buna izin vermedi.
"Yataktan gider misin?" diye tısladım.
"Buna hakkın yok hanımefendi."
"Öyle mi? Peki."
Sen gitmezsen ben giderim. Belimdeki kolunu ittirip yataktan kalktım. Yastığımı alıp yatağın baş ucundaki kanepeye ilerledim.
"Ne yapıyorsun sen?" diye seslendi arkamdan. Onu duymamış gibi yaptım.
"Tamam. Gel buraya ben yatarım orada."
İtiraz etmeyecektim. Yastığımı geri alıp yatağa döndüm. O da kendi yastığını alıp kanepeye gitti. İri cüssesi ile oraya zor sığacaktı. Söylene söylene kanepeye kıvrıldı. Cezanı çek bakalım Gece Karayel.
••
Uykumdan huzurlu bir şekilde uyandım. Ah... yanım boştu. Yataktan kalkıp kanepeye baktım. Gece o iri bedeni ile kanepeye sığmamış bacakları yere düşmüştü. Onu şimdilik kendi haline bırakıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kıyafet dolabımın karşısına geçtim. Bugün elbise giyecektim. Morcivert diz üstü elbisemi giyip ayakkabı olarak bilekten bağlamalı ten rengi topuklu ayakkabılarımı giydim. Saçlarımı çoğunlukla olduğu gibi at kuyruğu yaptım. Kahküllerimi de kısaca tarayıp parfümümü sıktım. Makyaj yapmıyordum. Çabucak hazırlanmıştım. Gece'ye baktığımda hâlâ uyuduğunu fark ettim. Yanına gidip tepesinde dikildim.
"Gece, arabanı alıp işe gidiyorum. Sen de uyanınca gelirsin artık," deyip hiçbir şey söylemesine müsade etmeden odadan çıktım. Çantamın ön gözüne attığım araba anahtarını bulmam neredeyse bir dakikamı almıştı. Sonunda anahtarı bulunca kapının kilidini açtım. Gece çıldıracaktı. Bu arabayı kullanmaya bayılıyordum. Ama beyefendinin arabası çok kıymetliydi. Daha önce hiç bana kullandırmamıştı. Motoru çalıştırıp arabayı hareket ettireceğim esnada yan kapı açıldı ve daha ne olduğunu anlayamadan gaza bastım. Kahretsin! Bir saniye daha gecikseydi az daha onu ezecektim. Hem o ne ara hazırlanmıştı?
"Bu yaptığın çok adice," diye tısladı.
"Sana da günaydın."
Bana ters bir bakış atıp başını çevirdi. Direksiyonu kavrayan elim sinirden sıkılaşmıştı.
Direksiyonun bir suçu yok serbest bırak onu.
Geceye olan sinirimi arabadan çıkarmamalıydım. Gayet yavaş ve temkinli ilerliyordum yolda. Kendisi olsa şu an yarı yola gelmiştik.
"Kağnı gibi ilerleme. Geç kalacağım, toplantım var."
"Erken uyansaydın o zaman," diye yapıştırdım.
"Uyandırsaydın uyanırdım!"
Sesi öfkeliydi. O da beni öfkelendirmişti. İşime karışmasını istemiyordum ama müdahale ediyordu. Böyle olmamalıydı. Tatlı dilden de anlamıyordu acı dilden de. Ne yapmalıydım ki?
"Çek sağa ben kullanacağım," dedi bir anda.
"Niyeymiş o?"
"Siktiğim kafanda bir sürü şey varken sana güvenemem."
"Öyle de bir güvenirsin ki," deyip hızlandım. Güvenemezmiş! Peh çok da umrumda!
"Işık yavaşla!"
"Ne o güvenmiyor musun bana?"
"Yavaşla dedim!"
Başımı çocuk gibi iki yana salladım.
"Işık," diye haykırdığında ters yönde olan kamyonu fark ettim. İşte şimdi ne bok yiyecektim. Kamyon üzerimize üzerimize gelirken yapabildiğim tek şey kamyonu izlemekti. Ne yapmam gerektiğini düşünemiyordum. Gece direksiyonu sağa kırdığında kamyon bizi es geçti. Beynim nihayet frene basmayı akıl etmişti.
Ben tir tir titrerken kocamın kolları bedenime sarıldı.
"Şşş sakin ol... sakin ol güzelim."
"G-gece... ben... biz..."
"Tamam... geçti. Sakin ol tamam mı?"
Başıma bir öpücük kondurdu. Kalbimin sesi kulaklarıma kadar geliyordu.
"B-ben özür dilerim." Gözyaşlarım gömleğine damlıyordu. Bunu sorun etmedi.
"Dileme güzelim. Geçti. Bak hiçbir şey yok."
Az önce ben bir kaza yapıyordum. Aman Tanrım!
"S-sen kullan lütfen," deyip ondan ayrıldım. Titreyen ellerim ile kapıyı açtım. Arabanın önünden dolaşırken hâlâ olayın şokundaydım. Yolcu koltuğuna geçtiğimde Gece de yerini almıştı.
"İyi misin?" diye sordu.
"İyiyim."
Değildim.
"Korkma artık. Geçti bak."
Onunla küs olmak bana yaramıyordu işte. Her fırsatta görüyorduk bunu. Kollarımı boynuna dolayıp sarıldım ona.
"Seni seviyorum. Özür dilerim. Çok abarttım. Affet beni."
Arka arkaya acele ile konuşmuştum. Bu halime güldü.
"Asıl sen beni affet. Özür dilerim. Bir daha asla işlerine karışmayacağım."
Kafamı omzundan kaldırıp gözgöze gelmemizi sağladım. Bu adam benim hayatımdı işte.
Aşkla dudaklarına kapandım. Bana aynı aşk ve ihtirasla karşılık veriyordu. Kendimi onda kaybetmişken arabaların korna sesini duyduk. Ayrılırken dudaklarıma minik bir öpücük bıraktı.
"Şimdi işimize gidelim. Yeterince geciktik zaten," deyip göz kırptı. Araba hızla öne atıldı ve Gece her zamanki gibi rekor bir sürede arabayı şirketin otoparkına park etti. İkimizde acele ile arabadan indik. Lobiye kadar birlikte girdik.
"Görüşürüz sevgilim," deyip yanağına bir öpücük kondurdum. Karşılık olarak dudaklarıma ufacık bir buse kondurdu.
Ben koşarak asansöre giderken o yine cool tavırlar ile yürüyordu. Umarım Yalçın gelmemiştir. Asansör yukarı çıkarken nefesimi düzenlemeye çalıştım. Az sonra kapı açıldı ve koşarak masama ilerledim. Hemen, her sabah istediği gibi kahvesini yaptım. Şükür ki henüz gelmemişti. Tam odasına girip kahvesini bırakacakken arkamda belirdi.
"Günaydın Işık Hanım."
Umarım kötü geçmezdi günümüz.
"Günaydın Yalçın Bey. Buyrun," deyip kahvesini uzattım. Gülümseyerek kupayı kaptı. Bense yerime geçip günün geri kalanında bana nasıl davranacağını düşündüm. Çünkü bir teşekkür bile etmemişti kahve için. Kesin onunla Muğla'ya gitmiyorum diye böyle yapıyordu. Şimdiden iki erkeğin arasında kalmıştım. Biri patronum diğeri eşimdi. Keşke en baştan kocamın yanında çalışmayı kabul etseydim.
İş işten geçti Işık hanım.
Gerçeği gaddarca yüzüme vuran bir ses vardı içimde. Ama haklıydı da bu saatten sonra yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Yalçın'ın asistanı olarak devam edecektim işime. En azından bir süre.
DÜZENLENDİ ✔️
BÖLÜM SONU
Herkes bu bölümde en beğendiği veya etkilendiği sahneyi buraya yazabilir mi?