KEYİFLİ OKUMALAR
••
Her insan kendi görüş alanının sınırlarını, dünyanın sınırları olarak algılar.
-Arthur Schopenhauer
••
Her şey gayet güzel ilerliyordu. Gece oruç tutmasa da bize saygısızlık olmasın diye yemeğini dışarıda yiyordu. Zaten onu tutması için zorlayamazdım. İçinden geldiği gibi olması gerekiyordu. Yarın akşam kayınvalidemleri iftara davet edecektik. Annem hazırlığa bugünden başlamıştı. Bugün çok zorlu geçiyordu benim için. Öyle ki gözümün önünü göremiyordum. Kocam karşımda durmuş hayran hayran beni izliyordu. Ona gülümseyerek karşılık verdim. Yattığım koltuktan kalkıp ona yer açtım.
"Gelsene."
Yanıma oturup bana döndü.
"Çok mu açsın?" Sadece başımı salladım.
"Hiçbir şey yemiyorsun ki," deyip yanağımı okşadı.
"Yiyemiyorum." Omuz silktim. Küçüklükten beri böyleydi bu. Sahurda yemek yiyemiyordum.
"Birkaç gün ara ver istersen. Çok bitkin görünüyorsun."
Ona koca koca olmuş gözlerle bakıyordum.
"Oyun mu bu Gece?"
"Güzelim sakin ol. Sadece... of tamam boşversene," deyip yanımdan kalkmak istedi. Elini tutup engel oldum.
"Özür dilerim. Yine abarttım galiba," deyip elimi avucuna sokmaya çalıştım. İzin verdi ve tekrardan oturdu yanıma.
"Ben özür dilerim. Saçmaladım."
Eskisi gibi özür dilemeyi ahmaklık olarak görmüyordu. Hata yaptığı zaman veya yaptığını düşündüğü zaman özür diliyordu. Bu bile değiştiğinin göstergesiydi.
"Bir saatten az kaldı. Dayanabilirim."
Dişlerimi göstererek güldüm. Diğer türlü samimi olmadığımı düşünüyordu.
"Dayanabilirsin," deyip bana yaklaşırken hemen ondan uzaklaştım.
"Ne yapıyorsun?" deyip koltuktan fırladım. Bunu yaparken istemsizce sırıtmıştım.
"Sen öyle bakınca tutamadım kendimi," deyip ellerini ben suçlu değilim der gibi havaya kaldırdı. İşaret parmağımı kaldırıp şakayla karışık ona kızdım.
"Bunu bir daha yapma."
Tamam anlamında omuz silkti. Tekrar yanına oturduğumda bu defa benden uzak duruyordu.
"Baksana bir şey soracağım."
Uzun zamandır merak ettiğim ama soramadığım soruyu sormak için sabırsızlanıyordum.
"Sor bakalım."
"Şu kuzenin var ya onun ile aranda ne problem var?" diye sordum. Sorum karşısında afalladı ama belli etmemeye çalıştı.
"Söyledim ya... kıskancın önde gideni."
"Sadece o olamaz Gece. Eminim başka bir nedeni de vardır."
Daralmış gibi tuttuğu nefesi bıraktı.
"Nereden çıktı ki şimdi bu?" Evet kesinlikle daraltmıştım onu.
"Bana bir cevap verir misin? Onunla sorunun ne?" Gözü döndü. Öfkeli olduğunu anlamıştım.
"Benim onunla sorunum falan yok. Onun benimle sorunu var!" diye tısladı dişlerini arasından. Neden parladı böyle bir anda.
"Peki. Onun sorunu ne o zaman?" Bu defa da ters bir bakış attı.
"Hep bana... hep bana diyen piçin önde gideni. Ben ne yaparsam onu yapmaya çalıştı ama hiçbir zaman beceremedi. Duran Karayel her zaman onun gibi değil de benim gibi bir oğlu olsun istemişti. O daha silah bile tutamaz." Bunu söylerken sesinde saf bir alay vardı.
"Ciddi misin? Sadece bu mu?" Şaşırmıştım doğrusu. Her insan her şeyi yapabilecek değil ya. Gece'nin dövmesi geldi aklıma.
Non omnia possumus omnes...
Herkes her şeyi yapamaz.
"Evet sadece bu ne bekliyordun ki?"
"Klasik... onun sevdiği kızın sana platonik aşık olduğunu falan," dediğimde ilk önce bir afallasa da sonra gür bir kahkaha patlattı.
"Alemsin... hadi kapatalım konuyu. Az kaldı iftar saatine."
••
Çorbamdan afiyetle bir kaşık daha aldım. Çok şükür. Ne kadar acıkmışım böyle. Sofradaki her şeye saldırıyordum neredeyse. Sarma, salata, mücver... hepsi de annemin lezzetli elindendi. Kendimi yemeğe kaptırmış açlığımı giderirken zil sesini duydum. Hepimiz birbirimize baktık. Kimse kalkmak istemiyordu şu an. Ve bu saatte kim gelmişti ki?
"Güneş hadi ablacım zıpla."
Güneş oflayıp sofradan kalktı. Hepimiz merakla giriş kapısına bakıyorduk. Az sonra Güneş önde ve arkasından... polisler içeri girdi. Kalbim korkudan ritmini artırırken elimdeki kaşık tabağın kenarına düşmüştü. Gece bana sakin ol der gibi bakıyordu ama mümkün değildi. Annem ve babam da şaşkınca bakıyordu.
"Gece Karayel."
Panikle sandalyeden kalktım. Gece rahat bir şekilde ayağa kalktı. Polis memuru Gece'nin yanına geldi.
"Uyuşturucu kaçakçılığından sizi tutukluyoruz," dediğinde ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Gözlerim hızla açılıp kapanırken elim çoktan titremeye başlamıştı. Adam kocamın bileklerine kelepçeyi takarken koşarak yanlarına gittim.
"Hayır hayır! Çıkarın onu. Benim kocam suçsuz. Çıkarın lütfen." Sesim sonlara doğru kısılıp boğazım ağrımaya başlamıştı.
"Hanımefendi zorluk çıkarmayın. Gece Bey gerekli açıklamayı karakolda yapacaktır."
"Gece... Gece bir şey söylesene. Ben suçsuzum desene," diye yalvarmaya başladım. Ama Gece bir şey söylemeden gözlerime baktı. Bileklerindeki kelepçeye baktım. Annem ve babam şaşkınca izliyordu. Güneş ise korku ile.
"Karnını doyur sen... gidip geleceğim," dediğinde dehşete düşmüştüm. Karnını doyur mu? Karnını doyur! Yahu ben yemeğin derdinde miydim sanki?
"Gece suçsuz olduğunu söyle onlara. Yalvarırım seni götürmesinler."
Bileklerinden tutmuştum ki polis memuru elimi itti.
"Gece Bey yürüyün."
Polis memurları Geceyi salondan çıkarırken ben de peşlerinden gidiyordum.
"Götürmeyin. Lütfen kocamı götürmeyin. Yalvarırım size."
Tek bir şey söylemediler ve kocamı apar topar evden çıkardılar.
Kapıdan çıktıklarında polis arabasının yanıp sönen ışığını gördüm ve az sonra Geceyi o arabaya bindirdiler. O neden hiçbir şey söylemiyordu. Neden ben suçsuzum demiyordu.
Çünkü o suçsuz değil!
İç sesim haykırıyordu. Bense polis arabasının arkasından bakakalmıştım. Kocam sesini bile çıkarmadan gitmişti. Elim ayağım çekilmişti. Yere düşmek üzereyken babamın güçlü kolları tuttu beni.
"Belli ki bir yanlış anlaşılma var kızım. Hadi içeri gel," deyip beni yürüttü. Yanlış anlaşılma olmadığına emindim. İçeri girdiğimde annem şaşkın şaşkın bana bakıyordu.
"Bu da neydi böyle?" diye sordu annem. Babam beni koltuğa oturtup kendi de yanıma oturdu.
"B-bilmiyorum." Yalnızca bunu söyleyebilmiştim. Gözlerim yaşarmıştı çoktan. Az önce masada yemek yerken şimdi suçlu sıfatıyla karakola götürülüyordu. Bense burada oturuyordum.
"Baba lütfen biz de gidelim," diye yalvardım.
"Kızım, Gece oğlum geleceğim dediyse gelir."
Nasıl gelsin ki? Bu kadar kolay mıydı? Babam kolundaki saate baktı.
"Benim gitme vaktim geldi kızım. Annen ile oturup bekleyin. Kocanın dediğini yap. Yalnızca bekle."
Ve az sonra babam gitti. Annem ve Güneş şaşkınca yanıma geldi.
"Kızım neler oluyor?"
"Bilmiyorum anne bilmiyorum."
İğrenç hissediyordum kendimi. O karakoldayken ben böyle oturamazdım. Duman babayı aramalıydım. Evet evet en doğrusu buydu.
Telefonumdan numarasını bulup hemen tuşladım. Az sonra açtığında hemen konuşmaya başladım.
"Baba, Geceyi tutukladılar. Eve polisler geldi. Onu götürdüler baba."
Telefonun diğer ucunda uzun bir sessizlik oldu.
"Kızım sen ne diyorsun?" diyebildi en sonunda.
"Geceyi tutukladılar. Lütfen bir şey yap. Yalvarırım kocamı kurtar baba."
"Ben karakola geçiyorum. Avukata haber veririm," dediğinde panikle konuştum.
"Beni de al baba. Lütfen beni de götür."
"Hazırlan. On beş dakikaya orada olurum kızım," deyip kapattı. Annemlere bir şey söylemeden odamıza çıkıp üzerimi değiştirdim. Gözüm duvarda asılı olan tabloya kaydı. Biz ilk dansımızı ederken çekilmiş bir fotoğrafın resim olarak çizilmiş haliydi. El eleydik. Şu an ise... Kahretsin!
Hemen aşağı indim. Annem sofrayı topluyordu.
"Anne, Duman baba gelecek. Karakola gideceğiz."
"Kızım. Ne olduğunu söyleyecek misin?"
"Anne ben de bir şey bilmiyorum. Gidip öğreneceğiz."
Az sonra korna sesini duyar duymaz koşarak evden çıktım. Evin önünde duran arabaya koşarak bindim.
"Baba," deyip boynuna sarıldım.
"Şş... sakin ol güzel kızım benim. Hiçbir şey olmayacak," deyip sırtımı okşadı. Ondan ayrılıp gözlerine baktım.
"Onu kurtaracaksın değil mi?"
"Evet sen merak etme."
Arabayı çalıştırdı ve yola koyuldu. Belki de Gece alışkındı karakola düşmeye. Ama ben onu böyle görmekten çok korkuyordum. Beni bırakacak olma düşüncesi yaralıyordu beni. Ya suçlu olduğu kanıtlanırsa? O zaman ben ne yapardım? Onsuz ne yapardım?
Düşünme bunları... Duman Karayel kurtulacak dediyse kurtulur.
DÜZENLENDİ ✔️
BÖLÜM SONU.
Herkes bu bölümde en beğendiği veya etkilendiği sahneyi buraya yazabilir mi?