AŞKIN ÖRTÜSÜ

By gasem2515

162K 10.9K 3.4K

‹ TAMAMLANDI › "Gönlümü bıraksam denize ; taşar mıydı hasret acısından yoksa çeker miydi sularını utancında... More

TANITIM
-1- AŞK
-2- AŞKLA GELEN
- 3 - ARAYIŞ
- 4 - MUCİZE
Darbe girişimine karşı Halkın Darbesi
- 5 - YENİDEN AŞK
- 6 - İLK ADIM
- 7- ÖLÜMDEN BAŞKASI YALAN
- 8 - SUSARAK ÖZLÜYORUM
- 9 - RÜVEYDA
- 10 - EN KÖTÜ DOĞUM GÜNÜ
- 11 - SAKLI GERÇEK
- 12 - YIKILIŞ
- 13 - HİSSİZ BİR ACI
- 14 - KARAR
- 15 - KERİM
- 16 - BİR PARÇA HUZUR
- 17 - MEDRESE
- 18 - BEKLENMEYEN
- 19 - MAVİ
- 20 - VASİYET MEKTUBU
- 21 - ANNE
- 22 - PATRON
- 23 - EN GÜZEL DERT
- 24 - YENİ ORTAK
- 25 - KARMAŞIKLIK
- 26 - KIZ KARDEŞ
- 27 - EVLENMEK?
- 28 - KÖY
- 29 - İTİRAF
- 30 - NİŞAN
- 31 - DÜĞÜN GÖSTERİSİ
- 32 - KARŞILAŞMA
- 33 - DEPO
- 34 - BABA KAZIĞI
- 35 - LÜTFEN UYAN
- 36 - ÖMER BEY
- 37 - EVLENME TEKLİFİ
- 38 - BEKLENEN NİKAH
- 39 - İMKANSIZ
- 40 - İMTİHAN
- 41 - ÇARESIZLIK
- 42 - PAMUK ŞEKERİ
- 43 - VUSLAT
YENİ HİKAYEDEN BİR KISIM
45. GÜVEN
46. MÜJDE
47. BÜYÜK ŞOK
- 48 - MAPUSHANE / Kısım 1
- 48 - MAPUSHANE / 2.KISIM
- 49 - BİR AİLENİN DRAMI
- 50 - BEKLEYİŞ
- FİNAL BİLGİLENDİRMESİ -
- 51 - KAVUŞMA
52. MUTLULUK
53. FİNAL
Özel bölüm
DİKKAT!
Özel bölüm 2
SÜRPRİZ!!!

- 44. - PİŞMANLIK?

1.8K 147 114
By gasem2515


Esselamü aleyküm cankuşlar :) Nasılsınız bakalım? Umarım yeni bölümü severek okursunuz. Değerlendirmeleriniz benim için önemli.
Hepinize iyi okumalar diliyorum ❤

Bu bölümde Erdem'den de bir kısım olduğu için bölümü sevgili dostum YusraKoyuncu ve sevgili okuyucum Sedamavii ye ithaf ediyorum :)

Medya-Bölüm şarkısı : Nurettin Rençber / Yürürüm

Erdem'den

Gecenin karanlığı sanki kalbimin aynasıydı. Sessizliği sanki kalbimin sesi... Kimsenin duymadığı gizemli bir ses, korku salan ama bir o kadar sakin bir karanlık... Kaldırımda yürürken karşıdan gelen bir adama baktım. Acaba onun da canı yanıyor muydu benimki gibi. Son zamanlarda hep bunu düşünür oldum ; acaba başka insanların da canı yanıyor mu benimki kadar? Adam ifadesiz bir şekilde yanımdan geçip gitti. Ardından gelen genç bir guruba baktım. Kendi aralarında konuşuyorlardı ama ne dediklerini asla kavrayamıyordum. Öylesine yoğun duygular sarmıştı ki kalbimi, aklımı düşünmeye teşvik edemiyordum. Ağır geliyor bazı duygular. Özlemek çok ağır geliyor, ve de ağır basıyor. Kalkıp gidesim vardı yanına , birazcık isteseydi eğer beni yanında , bir kere bile düşünmezdim giderdim. İstemediğini söyledi ve gitti. Ardında ne bıraktığına dönüp bakmadı bile. Hoş onun da benden farkı yoktu. Ben gidişine ağlarken o da Kerim'i ardında bıraktığına ağlıyordu. Meşgul bir kalbe girmek kadar zor bir şey varsa o da kendi kalbini sessize almaktır. Sessize aldım. Çalıyor, çalıyor, habire bıkmadan usanmadan çalıyor. Duyan yok, o çalmaya devam ediyor.

Kerimlerin evine geldiğimde derin bir nefes alıp verdikten sonra zile bastım. Kapı açılmadan hemen önce mutlu bir aile ortamını bozmamak için zor bir tebessüm yerleştirdim yüzüme.

- Kardeşim, hoşgeldin.

- Hoşbuldum, geç kalmadım değil mi?

- Yok yok, tam vaktinde geldin. Birazdan sofrayı kuracağız.

İçeriye girip kapıyı kapattım. Ayakkabılarımı çıkarıp Kerim'in önüme bıraktığı terlikleri giydim. Salona girmeden hemen önce Gülşen Teyze'yi karşımda görünce afalladım bir an. Öldüğünü zannettiğimizde ne çok ağlamıştık Kerimle. İkinci annemdi o benim. Gözlerimin dolmasına izin vermeden koşar adımlarla aramızdaki mesafeyi kapatıp açmış olduğu kollarına attım kendimi. Sarıldığım an engel olamadım dolan içimin taşmasına. Yanan gözlerimi yumup daha sıkı sarıldım.

- Erdem, hoşgeldin oğlum.

Geri çekilmeden hemen önce elimin tersiyle gözlerimi sildim.

- Hoşbuldum Gülşen Teyzecim. Nasılsın?

- Şu an benden iyisi yok bu dünyada, emin ol. Sen nasılsın Erdemcim?

- Ben de iyiyim.

En son ne zaman iyi olmuştum, hatırlamıyorum. Belki de uzak bir zaman değildi ama yine de haytırlayamadım.

- Hadi gel, içeri geçelim. Sofrayı kurmaya başladılar kızlar.

- Kızlar? Yoksa Merve de mi burada?

- Keşke oğlum, keşke o da burada olsaydı.

Merve'nin durumuna çok üzülüyordum. Ama onu da en kısa zamanda getiecektik buraya.

- Ooo, hoşgeldin Erdem kardeş.

Arkadan gelen Bilal Abi'nin sesiyle Gülşen Teyze'nin kızlar kelimesinden kastını anladım. Anlaşılan Sultan Abla da buradaydı.

- Hoşbuldum abi. Nasılsın, iyi misin?

- Elhamdülillah, seni sormalı...

Ağzımı açamadan araya giren Kerim oldu :

- Hadi hadi, niye ayakta dikiliyorsunuz? Şurayı bir müsait edin de hanımlar sofrayı rahat kursun. Biz balkonda yiyeceğiz, onlar içerde . Sorun olur mu?

- Yok Kerimin , öyle olması lazım zaten.

- İyi madem, hadi balkona geçin de orada devam edin muhabbetinize.

Kerim'e bu haller çok yakışmıştı. Tam bir aile reisi gibi olmuştu kardeşim. Aşkı bulmuş ve yaşamıştı tüm benliğiyle. Onun adına çok seviniyordum. Yine de bu kadar panik yapmasa biraz daha sevebilirdim onu. Panikliğiyle hepimizi balkona çıkarırken bir yandan da mutfaktakilere laf yetiştiriyordu.

******************************

Yemeklerimizi yemiş, şimdi de balkonda çaylarımızı içiyorduk. Bilal Abi'nin telefonu çalınca açması gerektiğini söyleyerek yanımızdan ayrıldı.

- Devrem.

- Söyle kardeşim.

- Daha iyi misin?

- Daha iyi misin nasıl söz? İyiyim ben zaten. Niye kötü olacakmışım ki?

- Laf kalabalığı yapma Erdem. İyi olmadığını ikimiz de biliyoruz.

- Peki o zaman şöyle sorayım ; niye iyi olacakmışım ki? İyi olmama sebep mi var?

- Yapma işte böyle, karanlık dünyaya bırakma kendini.

- Karanlık dünya benim içimde Kerim. Kaçışım yok.

- Git o zaman. Onun sana aydınlık bir dünya olacağına inanıyorsan hiç bekleme, git.

- Gelme dedi. Peşimden gelme dedi.

Kerim bir şey söylemeyince bakışlarımı yerden kaldırıp yüzüne baktım.

- Sen olsan gider miydin?

- Giderdim.

- Peki defalarca kez, en yakın arkadaşının resmine sarılarak ağladığını görmüş olsan da gider miydin yine?

Gözlerinin içine bakarak söylediğim şey üzerine gözlerini kaçırdı benden. Verecek cevabı yoktu buna, olamazdı da.

- Hadi gençler , namaz vakti. Cemaat yapacağız, abdestiniz var mı?

- Benim var abi.

Kerim, hemen ayaklanırken bir ona bir de Bilal Abi'ye baktım.

- Ne cemaati abi?

- İmam olan bir evde cemaatsiz namaz kılmak olur mu hiç Erdem? Tabi kılmak istemezsen o ayrı mesele.

- Kılar kılar, niye kılmasın? Hadi kardeşim, iki dakikada abdestini al gel sen de. Bekliyoruz.

- Ama...

- Erdem, zamanı geldi de geçiyor bile. Hadi kardeşim, söz verdiğim gibi takken bende. Dedenin takkesi...

- Peki.

Daha fazla itiraz etmeden gidip abdest alıp geldim. Namazı kılarken değişik bir ruh haline büründüm sanki. Hiç kılmıyor değildim ama çok nadir kılardım. Dedem hayattayken cenaze namazı, bayram namazına falan götürürdü beni. Kerim hiç bilmezdi böyle şeyleri. Şimdi ise bende çok şey bildiği kesindi. Aslında bakılırsa hayatını düzene sokmasına da bir vesile olmuştu sanki bu yol. Dediği gibi belki , benim için de vakit gelmişti de geçiyordu bile. Namaz bittikten sonra içime gelen rahatlamayla gözlerimi yumdum. Derin bir nefes verdim ama bu diğerlerine benzemiyordu. Sanki uzun zamandır ilk defa nefesim bu kadar rahat özgürlüğüne kavuşuyordu. Sanki içindeki karanlık dumanı dışarı salıvermiştim. Gözlerim hâlâ yumuluyken ellerimi açıp hafif havaya kaldırdım.

- Allah'ım, bana zarar veren duyguları al benden. Benim de hayatıma düzen vermemi nasip et bana. Kalbimdeki acıyı hafiflet ki isyana sürüklenmeme sebep kalksın ortadan. Amin.

- Amin.

- Amin.

Kerim ve Bilal Abi'nin amin demelerinin ardından duayı sesli ettiğimin farkına vararak gözlerimi açtım. Hızlıca takkemi çıkarıp önümdeki seccadeyi toplamaya koyulmuşken Bilal Abi elimden tutarak durdurdu beni. Omuzuma hafif baskı uygulayarak oturmamı sağladı.

- Sana bakınca çok da uzak olmayan birinin bir zamanlarki halini hatırlıyorum Erdem.

Anlamadığımı belli eden bir bakış atınca gülümseyerek Kerim'e baktı. Kerim de gülümsüyordu.

- O kişi biraz daha karamsardı ama bence abi.

- Öyle ama daha dirayetliydi aynı zamanda. Pes etmedi, üstüne gitti her şeyin. Sağlam adımlar attı ve bunları yaparken bir an bile tereddüte düşmedi.

Karşılıklı konuşuyorlardı ama belli ki bana bir şey anlatmaya çalışıyorlardı. Kimden bahsettiklerini çözemiyordum. Bilal Abi susunca Kerim gülümseyen bakışlarını bana çevirerek ellerimi sıktı.

- O kişi , duanın gücüne inandı kardeşim. Sen de inan, benden bile ümidini kes ama Allah'tan asla ümit kesilmez. Bunu unutma.

- Unutmam da... Kimden bahsediyorsunuz siz?

Kerim sesli gülmeye başlayınca Bilal Abi devreye girdi bu kez :

- Kerim'le ilk tanıştığım zamanlar, senin şimdiki halinden pek bir farkı yoktu. Sevdasından da, ailesinden de çok çekti ama duaya sarılmayı bırakmadı.

- Bilal Abi'nin sayesinde...

- Estağfurullah Kerimin. Biz sadece bir vesileyiz.

- Rabbim, karşına güzel vesileler çıkarsın kardeşim.

******************************

Kerim'den

Dünya denilen yer gerçekten de imtihan dolu bir yermiş. Bunu yaşadıkça öğreniyor insan. Şikayet edilecek bir durum değil bu, imtihana alınmayanların vat haline... Kalbimin gül bahçesinde bir gül eksikti şu an. Evin tüm neşesini dolduracak bir kız kardeş... Kafamı dayadığım masadan kaldırınca yanımda oturan Rüveyda'yı fark ettim. Erdem ve Bilal Abiler henüz gitmişlerdi. Annem de dinlenmek için ona hazırladığım odasına çekilmişti.

- Annem uyudu mu?

- Uyudu. Senin neyin var?

- Merve... Aklımdan çıkmıyor. Bir de Erdem var... Kardeşlerim iyi olmadan ben olamıyorum Rüveyda.

- Kardeşlerin iyi olacak Kerim. Dua edelim, iyi olacaklar Allah'ın izniyle.

- Peki ya Allah izin vermezse?

Hiç beklemediği sorum karşısında hiç beklemediğim bir şekilde öne atılıp sarıldı bana. Kollarını boynuma ilk sarışıydı bu. Ben sarılmadan ilk sarılmasıydı bana. Uyurken de sarılıyordu artık çoğu zaman ama ben ilk adımı atmadan hiçbir şey yapmamıştı bugüne kadar. Yaralarım hiç böyle güzel sarılmamıştı daha önce.

- Allah'tan ümidini kesme. Dua edersek neden iyi olmayacaklarmış ki? Hem hayır konuş ki hayır olsun inşallah.

Bu hayatta sizi kendinize getirecek bir şey varsa, o da sevdiğinizin sizi teselli etmesidir. Beni tükenmişlikten alıp, çaresizlikten uyandırıyordu Rüveyda'nın sesi. Tüm güzelliğiyle kalbime gülümseyip ona umut veriyordu göz kırparak. Küçük bir çocuk gibi heyecanlandırıyordu beni vaatleri.

" Hayır olsun inşallah " dedim onu tekrar ederek.

Benden ayrılarak gülümsedi gül yüzüyle. Güller açtı bahçemde.

- İşler nasıl gidiyor peki? Şirkete gidecek misin yarın?

- Onu da çok aksattım. Yarın gitmem şart. Sen peki? Kursta hocalık yapmaya devam etmek istediğini söylemiştin.

- Yarın da annenle evde kalmayı düşünüyorum. Tek bırakmayalım şimdi geldiği gibi.

- İyi düşünmüşsün toprak gözlü. Allah senden razı olsun.

- Senden de inşallah deniz gözlü.

Ağzından kalbime bal damlıyordu sanki. Bu kez ben dayanamayıp sarıldım boynuna. Bir süre sonra yine geri çekilerek yüzüme baktı.

- Kerim.

- Söyle toprak gözlüm.

- Okul işini ne yapacaksın?

- Gideceğim inşallah.

- İkisi bir arada olur mu ki?

- Toplantıları ders saatlerine göre ayarlarım. Dersim bitince zaten şirkete giderim. Allah'ın izniyle olur elbette.

- İnşallah çok yorulmazsın.

- İnşallah. Sen yanımda oldukça her şeyin üstesinden gelirim ben inşallah.

Gülümsemesini bekliyordum ama dalgın bakışlarını bir noktaya odaklamış öylece orayı izliyordu.

- Bir şeye mi canın sıkkın?

- Uyuyalım mı artık?

- Rüveyda, bir şey sordum.

- Kerim, uyumak istiyorum.

Ayağa kalktığı için ben de ayaklanıp ellerini tuttum. Avuç içini öperek avuçlarımda sıktım elini.

- Neyin var Rüveyda?

Bakışlarını yerden kaldırmıyordu. Elini bırakarak çenesinden tutup dolan gözlerini gözlerime sabitledim.

- Konuş Rüveyda.

Titrek bir nefes vererek tekrar bakışlarını kaçırdı.

- Berna...

- Ne olmuş Berna'ya?

- Berna'yla aranızda hiçbir şey geçti mi Kerim?

- Ne gibi?

- Şey... Sevgili gibi.

Gülerek bakışlarını tekrar bana çevirmesi için başını tuttum bu kez.

- Benim hiç sevgilim olmadı Rüveyda.

- Ama...

- Daha önce ama kelimesini kullanmamanı söylemiştim. Bu bir, ikincisi ; ben sana bir şey söylediğimde koşulsuz şartsız inanmak zorundasın. Yoksa...

- Yoksa ne?

Ellerini çekip kızgın bakışlarla lafımı bölünce gözlerimi yumup derin bir nefes aldım sakinleşmek için.

- Yoksa sinirlenirim. Hatta şu an o yolda ilerliyoruz. Kendine gel.

- Kendimdeyim ben Kerim. Geçmişinle ilgili bir şey bilmemem suç mu? Ben sadece...

- Sen sadece fevri davranıyorsun Rüveyda. Bilmiyorsun, ben de sana söylüyorum.

- Bağırma, annen uyanacak şimdi.

- Yazık... Güvenimiz tam sanmıştım birbirimize.

- Güvenle alakası yok bunun. Ben seninle bir şey konuşuyorum, sen ise lafımı bölüyorsun. Beni dinlemiyorsun bile. Gerekçemi öğrenmek bile istemiyorsun.

- Ne önemi var gerekçenin. Hiç tanımamışsın ki sen beni.

Odanın kapısından çıkacakken kolumdan tutup durdurdu beni.

- Haklısın. Hiç tanımamışız birbirimizi.

Sesi titremeye başlamıştı. Elleri de öyle... Derin bir nefes alıp verdikten sonra devam etti :

- Acele etmişiz anlaşılan. Birbirimizi tanımadan böyle bir evlilik...

Lafının devamını getirmesine izin vermeden elimle ağzını kapattım.

- Sus.

Elimi ağzından çekerek önüme geçti. Bana inanmayarak böyle davranması beni yerden yere vurur gibi sarsarken bir yanım da bu yaptıklarına inanmak istemediği için çıldırıyordum resmen.

- Pişmanlık duyacaksan eğer kendini suçlamalasın.

- Sus dedim Rüveyda.

- Sen istedin böyle olmasını.

- Sus ve çık şu odadan. Sus dedim sus neyini anlamıyorsun?

- Bağırma dedim.

- Git ve uyu.

Yerinden kıpırdamayacağını anlayınca sıktığım yumruğumu kapının yanındaki duvara geçirerek açık olan balkon kapısından balkona çıktım. Ellerimi saçlarımdan geçirip derin derin nefesler almaya çalıştım. Sakinleşmem lazımdı. Sanki sınıyordu beni. Nasıl bu kadar güvennezdi bana onca şeyden sonra. Nasıl olur da inanmazdı sözüme? İçeri girip koltuğa attığım ceketimden sigara paketini çıkararak bir dal aldım içinden. Rüveyda odada yoktu. Her daim görmek istediğim gözlerini şu an görmemem ikimiz için de daha iyiydi. Zamanla sakinleşip unutabilirdim belki de bu yaptıklarını. Öldüğünü zannederken bile ondan başkasına bakmayı bırak, başkasını görmüyordu bile gözüm. Nereden çıkmıştı şimdi bu paranoyaklık? Biliyordum bir gün bu Berna olayının tekrar patlayacağını. Ben Emre olayını çoktan unutmuştum oysa ki. Onun da Berna olayının üstünü kapatma vakti gelmemiş miydi? Artık birbirimizden başkasına ne hacet vardı ki? Üçüncü sigarayı da bitirdikten sonra içeri girip koltuğa uzandım. Kafamdaki tüm düşünceleri silkeleyip günlerin yorgunluğuyla kendimi karanlığa bıraktım.

************************

Hayal kırıklığının verdiği acı kalbe saplanan kör bıçak gibiymiş. İlk kez yaralandım onun tarafından. Çok acı çekmiştim ama ilk kez onun eliyle vurulmuştum. Vursaydı da vurduğu yerde gül biterdi fakat beni kendi silahımla vurmamalıydı. Acele ettiğimi düşünüyordu. Bu evlilik için erken olduğunu... Daha ne kadar bekleyebilirdim ki ben o gül kokusuna hasret? O bekleyebilir miydi yani? Belki de hiç beklemezdi. Belki de hiç istememişti bu evliliği. Ona olan aşkıma saygısından kabul etmişti belki de. Ya da dayısına verdiğim paranın mecburiyeti gibi hissediyordu. Bu muydu bizim hikayemiz? Böyle miydi sevdamız?

- Niye yemiyorsun yemeğini oğlum?

Annemin sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Kafamı kaldırdığım gibi mutfağa girdiği an toprak gözlerine kaydı bakışlarım. İçerisinde yaşamak istiyorum sadece o gözlerin. Memleketimi yasaklanmıştı sanki bana. Toprak hasreti yaşamak bu olsa gerekti. Kendi yurdundan ayrı kalmak... Bir süre öyle kaldık ikimiz de. Sonra çayları doldurmak için diğer tarafa dönünce ben de anneme döndüm.

- Aç değilim annem. Ben gideyim artık. Çok işim var şirkette. Bir isteğin var mı benden?

Dakikalardır oynadığım çatalı yerine bırakarak ayağa kalktım.

- Kendine çok dikkat etmeni istiyorum oğlum. Lütfen dikkat et kendine.

- Ederim annem. Sen sıkma canını, müsterih ol.

Anneme sarılıp saçlarından öperek mutfağın kapısına yöneldim. Çıkmadan önce kapının pervazında durdum. Arkamda kaldığı için Rüveyda'nın yüzünü göremiyordum.

- Bir şey lazım olursa ararsın ya da istersen mesaj atarsın.

- Telefonum yok benim.

- İşin bitince üst çekmeceye bak. Vermeye fırsatım olmamıştı.

Cevabını beklemeden çıktım mutfaktan. Çünkü bazen beklemek yakıyordu insanın canını. Hayal kırıklığı getiren bir beklenen yakıyor insanın canını. Bana sevgiyle bakıp veda etseydi bana, bir ömür boyu beklerdim onu aşkla. Fakat bu bekleyiş öyle değil. Bu bir beklenti... Ve ber beklenti karşılanmıyor mahluk tarafından.

Şirkete yetiştiğimde arabayı park edip indim. Asansöre binerek 6.kata çıktım. Odam artık 6. kattaydı. Odamın kapısının önünde duran sekreterim beni görünce hemen ayaklandı. Siper kızlar gibi değildi. Daha aklı başında , ağır başlıydı. Sadece işini yapıp gereksiz konuşmuyordu. Bu yüzden onu seçmiştim.

- Günaydın Kerim Bey.

- Günaydın Semra. Bana bugünkü programı hızlı bir şekilde özet geç bakalım.

- Efendim, programı siz ayarlarsanız çok daha iyi olacak.

- Nasıl yani ? Toplantılarla sen ilgileniyorsun.

- Evet ama durumlar çok karışık. Yani, iş benden çıkıyor artık.

- Bu ne demek şimdi?

- İflas ediyoruz demek efendim...

- BÖLÜM SONU -

Okuyan herkese çok teşekkür ederim..

Continue Reading

You'll Also Like

131K 6.9K 55
~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat ke...
127K 8.6K 80
"Muhammet abi..." Arkamı döndüğümde kız kardeşlerimin can dostu Rumeysa'yı gördüm. Gözlerini kaçırıp tekrar bana baktığında sesini duydum. Rahatsız o...
627K 42.1K 107
[22.12.2020 - 05.04.2021] Bir kadın düşünün kendi halinde mesleğini yapan doktor...●■ Bir adam düşünün nişanlısını kaybettikten sonra ,nişanlısının...
8.1M 363K 96
BEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurban edilen iki hayatın hikayesi.. Birbirin...