AŞKIN ÖRTÜSÜ

By gasem2515

162K 10.9K 3.4K

‹ TAMAMLANDI › "Gönlümü bıraksam denize ; taşar mıydı hasret acısından yoksa çeker miydi sularını utancında... More

TANITIM
-1- AŞK
-2- AŞKLA GELEN
- 3 - ARAYIŞ
- 4 - MUCİZE
Darbe girişimine karşı Halkın Darbesi
- 5 - YENİDEN AŞK
- 6 - İLK ADIM
- 7- ÖLÜMDEN BAŞKASI YALAN
- 8 - SUSARAK ÖZLÜYORUM
- 9 - RÜVEYDA
- 10 - EN KÖTÜ DOĞUM GÜNÜ
- 11 - SAKLI GERÇEK
- 12 - YIKILIŞ
- 13 - HİSSİZ BİR ACI
- 14 - KARAR
- 15 - KERİM
- 16 - BİR PARÇA HUZUR
- 17 - MEDRESE
- 18 - BEKLENMEYEN
- 19 - MAVİ
- 20 - VASİYET MEKTUBU
- 21 - ANNE
- 22 - PATRON
- 23 - EN GÜZEL DERT
- 24 - YENİ ORTAK
- 25 - KARMAŞIKLIK
- 26 - KIZ KARDEŞ
- 27 - EVLENMEK?
- 28 - KÖY
- 29 - İTİRAF
- 30 - NİŞAN
- 31 - DÜĞÜN GÖSTERİSİ
- 32 - KARŞILAŞMA
- 33 - DEPO
- 34 - BABA KAZIĞI
- 35 - LÜTFEN UYAN
- 36 - ÖMER BEY
- 37 - EVLENME TEKLİFİ
- 38 - BEKLENEN NİKAH
- 39 - İMKANSIZ
- 40 - İMTİHAN
- 42 - PAMUK ŞEKERİ
- 43 - VUSLAT
YENİ HİKAYEDEN BİR KISIM
- 44. - PİŞMANLIK?
45. GÜVEN
46. MÜJDE
47. BÜYÜK ŞOK
- 48 - MAPUSHANE / Kısım 1
- 48 - MAPUSHANE / 2.KISIM
- 49 - BİR AİLENİN DRAMI
- 50 - BEKLEYİŞ
- FİNAL BİLGİLENDİRMESİ -
- 51 - KAVUŞMA
52. MUTLULUK
53. FİNAL
Özel bölüm
DİKKAT!
Özel bölüm 2
SÜRPRİZ!!!

- 41 - ÇARESIZLIK

1.7K 140 44
By gasem2515

Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun cankuşlar. Bugün Miraç kandili. Bugün 5 vakit namazın, Bakara süresinin son iki ayetinin ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesinin yeryüzüne indiği gündür. Rabbim bu gece tüm dualarımızı hayırlı bir şekilde kabul etsin inşallah. Dualarınızda beni de unutmayın

Sevgili Leylaelik031 ithaf edildi ;)

Orman yangınları talipti sanki gönlüme. Gönlüm ise yağmurlarına talipti ormanın. Nereye kadar sürecekti bu böyle bilmiyorum ama sürdüğü yere kadar dayanmaktı ümidim. Hüznün ıslattığı bahçelerde açan güller koklamak umuduyla atıyordu kurumaya yüz tutmuş kalbim. Yanan gözlerimi yumdum sıkıca. Ellerimde hissettiğim sıcaklıkla kalbimin atışını değiştiren etkenler arasında en büyük etkisi olan toprak gözlüme baktım gözlerimi açarak.

- Iyiymiş durumu bak. Boşuna korktun o kadar. Doktoru duydun, birkaç sıyrık dışında bir şey yok. Alkolün etkisi geçince uyanacak inşallah.

- Uyanmaması daha iyi bir seçenek onun için. Uyandığında dayak manyağı yapacağım onu.

- Hakkın var ama çok üstüne gitme derim. Aşk acısı hiçbir şeye benzemez.

Dalgın dalgın kurduğu cümlelerin üstüne sırıtarak eğdim başımı görüş alanına girmek için.

- Yapma ya , sen iyi biliyorsun galiba aşk acısını .

Bakışları beni bulunca daldığı denizden çıkarak hemen çekti sıcacık ellerini elimden. Ellerim adeta soğuk kış günlerinde yorganından, sıcacık yatağından ayrılan öğrenciyi temsil ediyordu şu an.

- Yok canım. Nereden bileyim ben. Aşık olan insan bilir belki. Yani heralde...

- Sen aşık değil misin?

Bu sorumun ardından şimşek hızıyla bakışlarını bana çevirdi. Derin derin baktı. Ruhu ruhuma aktı. .. Sanırım ilk kez kaçırmıyordu bakışlarını benden. Belki inkar edecekti , değilim diyecekti ama bazen önemi olmuyor iki dudak arasından çıkan sözlerin. Gözler konuşunca akıl sağır oluyordu dile. Gözlerinden aşk akıyordu yüreğime. Hissediyordum... Aralanan dudaklarından çıkacak kelimeyi beklerken aramızdaki duygu esintisini hemşirenin sesi bozdu.

- Erdem ALABOĞAN'ın yakınları siz misiniz?

- Evet, biziz.

- Kendisi uyandı, onu haber verecektim. Taburcu işlemlerini hallettikten sonra çıkabilirsiniz.

- Tamam, teşekkür ederiz.

Hemşire gittikten sonra Ruveyda ya baktığımda hâlâ duygu periyodundan çıkmamıştı. Gülümseyerek ellerini ellerimin arasına alıp bayram ilan ettim kendi kendime.

- Erdem uyanmış. İçeri girelim mi yoksa bana söylemek istediğin şeyler var mı?

- Ne gibi , söylemem gereken bir şey mi vardı sana?

- Mesela... İtiraf gibi , bir itirafta bulunabilirsin.

- İtiraf etmem gerekirse...

Ellerini ellerimden çekerek ayağa kalkarken muzipçe gülümsedi.

- Evet, itiraf etmen gerekirse ?

- İtiraf etmem gerekirse burası çok kötü kokuyor. Bir an evvel eve dönmek istiyorum.

Kim demiş erkekler odundur diye? Sevgili karım az evvel çürüttü bu tezi. Lafını bitirir bitirmez arkasını dönüp yürümeye başlayınca ben de ayağa kalktım. Gülmeme engel olamazken yürüdüm peşi sıra. Muziplik yapma sırası bendeydi. Yanından geçerken kulağına eğilip yalnızca onun duyacağı ses tonuyla konuştum :

- Eve gitmek için bahane aramana gerek yok karıcığım. Biliyorum evimize dönmeyi ne kadar çok istediğini.

Sözlerimin ardından adımlarını donduran Rüveyda'yı arkamda bırakarak Erdem'in bulunduğu odaya girdim. Loş ışıkla aydıntılmış odada gözlerim Erdem'i bulunca sinirimi şakaya vurmaya çalıştım :

- Devrem! Rol çalıyorsun , yapma.

Erdem'in kısık gözlerinde anlamadığını belirten bir ifade yatıyordu.

- Mecnunluk diyorum , benim işimdi.

Bu kez ne dediğimi anlayarak gülümsedi. Bilinci yeni açılıyordu.

- Sen evlenince ben devam ettireyim dedim. Boşta kalmasın.

- Evlenince Mecnunluğumdan bir şey kaybedeceğimi de nereden çıkardın? Leylasına kavuşan Mecnun Kays'lığa geri terfi etmiyor yiğidim. Sen önce bir dağları aş da gel. Ama dikkat et, deldiğin dağların altında kalma.

Uyarı merkezli konuşmamdan ne demek istediğimi anlayan Erdem'in gülümsemesi yüzünde soldu. Üstüne gitmek istemiyordum. Odaya göz gezdirdiğimde Rüveyda'nın hâlâ gelmemiş olduğunu gördüm. Fazla fazla utanmıştı sanırım.

- Ben Rüveyda'yı çağırıp geliyorum.

Başıyla onaylayınca kalkıp odadan çıktım. Rüveyda koridorda duvara yaslanmış tırnaklarını kemiriyordu.

- Tamam ya bu kadar acele etme. Gir iki dakika içeri , sonra gideceğiz zaten.

- Keriimm !

- Şştt... Hastane koridorlarında bağırmayalım lütfen.

- Bak böyle yaparsan giderim ama.

- Eve mi?

- Tabi ki de eve değil. Kursa dönerim.

- Ama olmaz ki böyle. Sen daha ilk günden babamın evine giderim moduna bağladın.

Benimle tartışmaya devam ettikçe daha çok çıldırdığı için vazgeçip burnundan soluyarak yanımdan geçti. Odanın kapısına geldiğinde durdu, ben olmadan içeri de giremezdi çünkü. Kahkaha atarak yanından geçip odaya girdim tekrar.

**********************

Hastaneden çıktığımızda gün daha yeni ayıyordu. Arabaya doğru ilerlerken Erdem duraksadı.

- Ne oldu, niye durdun?

- Bu şekilde eve gidemem. Annemin soru yağmuruna hazır değilim.

- Bize gidiyoruz zaten abicim.

- Yok , olmaz. Ne işim var sizin evinizde?

- Yürü Erdem , kahvaltı yapalım zaten ben çıkacağım. Rüveyda'yı da kursa bırakacağım.

- Abi niye bozuyorsunuz siz düzeninizi?

- Lan oğlum zaten çıkacağım dedim.

Bu kez araya giren Rüveyda oldu :

- Nereye gideceksin ki sen? Hiç uyumadın zaten.

- Artık bir şeyler yapmak istiyorum. Bir an evvel annemi görmek istiyorum.

- Ne yapacaksın?

Bir bilseydim ne yapacağımı. Elim kolum bağlı bir mahkumdan farksızdım. Arabanın kapısını açarken cevapladım Erdem'in sorusunu :

- Bilmiyorum.

- Aslında benim bir fikrim var.

Kontağı çalıştırırken yanımdaki koltuğa oturan Erdem'e baktım.

- Neymiş o?

- Babanın şu an ortak olduğu şirkete gitsek, sonra bir şekilde babanın ceketine dinleme cihazı taksak?

- Erdem , hastanelere düşünce aklın çalışmaya başlamış senin. Ama tam olarak değil. Eksik gibi hâlâ.

Gülerek söylediğim son cümlenin ardından sinirlenmesini bekliyordum ama hiçbir tepki vermedi.

- Cihazı iyi akıl ettin de dinleme cihazı işimize yaramaz. Takip cihazi takacağım. Sağolasın kardeşim.

- Sen sağol abi. Dün için mahçubum sana karşı. Rahatsız ettim sizi kusuruma...

- Biraz dengesizlik ettin, evet ama sarhoş olduğunu hesaba katarak ciddiye almadım seni zaten. Ha bu arada, alkol meselesini de ayrı konuşacağız seninle merak etme.

- Nasıl istersen abi.

********************

Gönlüm feragat etmişti birçok şeyden. Hak diye bildiğim hep imtihan diye çıkmıştı karşıma. Yine de pes etmeyecektim. İnanç öyle bir şey ki ayakta tutar insanı. İnanç ki umut olur feragatlara bile. Rabbime güvenerek adım atmıştım ben. Ve Rabbim bana en hayırlısından açacaktı bir kapı.

Kahvaltı yaptıktan sonra Rüyada'yı kursa bırakmıştım. Aslında düşününce dediği gibi olmuştu gerçekten. Kursa giderim demişti ve gitmişti de. Gönlü güzel insan... Şimdi ise babamın yeni şirketine varmıştım. Arabayı park edip önümde duran yüksek binayı inceledim bir müddet. Arkamdan gelen ani fren sesiyle zor attım kendimi kenara.

- Yavaş be kardeşim.

Araba durunca içinden çıkan genç kızla kaldırmış olduğum elimi indirdim. Her ne olursa olsun bir kadına el kol hareketi yapılmazdı.

- Siz de çok yanlış bir yerde durmuşsunuz ama. Benim yerimde kim olsa yerdeydiniz şu an.

Yanıma doğru havalı havalı yürüyüp güneş gözlüklerini çıkararak elini uzattı.

- Asena.

Adını söyleyip adımı söylememi beklemişti. Ve tabi elini sıkmamı... Çok beklerdi.

- Kerim.

Yüzüne bakmadan verdiğim cevapla eğilerek uzatmadığım elimi sıktı. Gel de sakin kal.

- Memnun oldum Kerim.

Elimi hızlıca elinden çekerek şirkete adımladım.

- Atarlıyım diyorsun, sevdim bunu.

Duymamazlıktan gelerek şirketin kapısından içeri girdim. Ömer Bey'in odasını sorup asansöre bindim. Kapı kapanmak üzereyken birisi tutunca binmesi için biraz daha geriye gittim. Az önce kapıda karşılaştığım kızdı. Asena...

- Kaçıncı kata çıkacaksınız?

- Beş.

- Yoksa siz Ömer Bey'in mi misafirisiniz? Daha önce görmedim de sizi hiç burada.

- Evet öyleyim.

- Sanırım daha çok karşılaşacağız.

Ne istiyordu bu kız benden? Hayır yani babanın oğlu muyum? Ne bu samimiyet?

- Bakın Asena Hanım...

- Geldik.

Sinir bozucu tip. Uyarmama izin vermeyerek kapıyı açtı. Ne ayaksın diyecekken benimle beraber asansörden inince sakin olmak için çabaladım. Babamın kapısının önüne gelince kapıyı çalıp içeri girdiğinde aynı odaya geldiğimizi belli etti.

- Ooo kimleri görüyorum.

Beni fark etmemişti önce. Kız gülümseyerek karşısındaki koltuğa oturdu.

- Benden başka bir misafiriniz daha var.

Bakışlarını bana çeviren Asena denen kızla beraber babamın da bakışları beni buldu.

- Kerim?

Ne tepki vereceğini şaşırmış gibiydi. Sonra yine o gurur dolu gülümsemesini yerleştirdi yüzüne.

- Geleceğini tahmin etmiştim.

- Tanıştırmayacak mısınız bizi?

Araya girmese şaşardım.

- Tanıştırayım tabi. Oğlum Kerim.

- Oğlunuz mu? Merve'nin abisi mi?

Merve mi dedi o kız?

- Merve'yi nereden tanıyorsun sen?

Ortalığın karışacağını sezen Ömer Bey ayaklanarak yanımda bitti. Soruyu yönelttiğim kız ise susmayı tercih ederek babama baktı. Açıklamayı onun yapmasını bekliyordu anlaşılan. Bu sırada o da ayaklanmıştı.

- Asena kızım , yeni ortağımın kız kardeşi. Yani Merve'nin görümcesi oluyor.

Bu adam benimle dalga geçiyordu. Bu adam kesinlikle bir şaka makinasıydı. Görümce dedi bi de. Kahkahama engel olmam imkânsızdı.

- Ne dediğini beynin algılıyor mu senin? Sen kimsin lan kimsin sen? Sen o kızı istemediği biriyle evlendiremezsin tamam mı?

- Çok geç kaldın Kerim. Onu sen o kızla evlenmeden önce düşünecektin.

Yakasını tutmamla odada olduğunu unuttuğum Asena'nın çığlık atması bir oldu.

- Bizi yalnız bırak Asena.

Karşımda duran para avcısı adamın emriyle Asena koşarak çıktı odadan. Kapıyı kapatmasıyla Ömer Mertoğlu'nun utanılası yüzüne tükürdüm. Yüzünü sildiği elini üstüme sürünce yakasını sertçe bırakıp arkasında duran masaya ittim.

- O kızın saçının teline zarar gelirse sana dünyayı dar ederim. Öteki dünya ise zaten dar olacak sana. Ortağım dediğin şerefsiz dokunmayacak o kıza.

Masadan kalkmasını beklemeden orada duran viski bardağını alıp yüzüne boşaltarak çıktım odadan. Tabi ki yakasını tuttuğum sırada takip cihazını da yakasının altına yapıştırmayı ihmal etmemiştim. Odadan çıkınca Asena denen kızın beni beklediğini gördüm. Korkuyla karışık bir hüzünle baktı yüzüme.

- Merve'nin abisi olduğunu bilmiyordum. Dahası , Merve'nin bu evliliği istemediğini bilmiyordum.

- Beni Merve'ye götür.

Başıyla onaylayarak doğruca asansöre yöneldi. Ben de arkasından gittim başka bir şey konuşma gereği duymadan.

*********************

Zaman ve mekândan ibaret olsaydı anılar, daha yaşanabilir bir yer olurdu belki de dünya. Ama dünya bazen mekanı zamanla kısıtlayan, bazen de zamanı mekanla kısıtlayan...

Önünde durduğumuz villaya içim acıyarak baktım.

- Benden bu kadar. Abimden azar işitmek istemem.

Asena'ya göz ucuyla bakıp tekrar bakışlarımı kardeşimin bulunduğu eve çevirdim.

- Peki ne zaman evlendiler?

- Yakın bir zaman aslında. Dün evlendiler.

- Tamam, teşekkür ederim.

- Ne demek, rica ederim. Tekrar görüşmek üzere Kerim.

Yanımdan uzaklaşır uzaklaşmaz ben de hemen eve doğru adımladım. Bahçede duran korumalar beni fark edince demir kapının önünde bittiler.

- Buyrun, kime bakmıştınız?

- Merve için geldim.

- Bir dakika lütfen.

Korumalardan birisi içeri girip birkaç dakika sonra orta yaşlı bir adamla geldi. Tahminimce evin kahyası oluyordu gelen.

- Buyrun?

- Merve'yi görmeye geldim.

- Ne yapacaksınız Merve Hanım'ı?

- Ona içeri girince karar vereceğim.

- Murat Bey'e haber vermem lazım.

- Uzatmayın artık.

Kapının koluna elimi atmıştım ki korumaların ceketlerinin altından gösterdiği silahlarla durdum.

- Kim diyeyim?

Gayet rahat bir şekilde işini yapan kahyaya baktım.

- Kerim MERTOĞLU.

- Hoşgeldin Kerim MERTOĞLU !

Arkadan gelen sesle korumalar geri çekilirken kahya ellerini önünde bağladı hemen.

- Aşk olsun Kahya. Sen benim misafirlerimi böyle mi karşılıyorsun?

- Murat Bey, ben bilmiyor...

- Tamam kahya. İçeri geçebilirsin.

Adını hiç sormamıştım ama kardeşimin evlendiği adam bu Murat denen zibidi olmalıydı.

- Demek kardeşini görmeye geldin. Buyur geç o zaman. Kardeşin içerde.

- Kardeşimi görmeye değil , almaya geldim.

- Hayalperest abi... En sevdiğimden.

Alaylı tınısına eklediği alaylı hareketleriyle iyice sinir damarlarımı çatlatmaya adaydı bu adam. Bilal Abi yaşlarında görünüyordu. Yani benden büyüktü birkaç yaş.

- Kardeşin de kahraman abisinin onu kurtarmasını bekliyordu zaten. Hadi fazla bekletmeyelim istersen.

Hâlâ dalga geçtiği her halinden belliydi. Bu egolu tavırlarını umursamamaya çalışarak arkasından gittim. Açık olan cam bahçe kapısından içeri girer girmez gördüm Merve'yi.

- Abi !

Koşarak kollarıma atlayınca önce tepkisiz kaldım. İlk kez kardeşim gözüyle bakıyordum ona. Bu çok farklı bir duyguydu. Abi olmak... Kahraman gözüyle bakılmak çok farklıydı. Çok geçmeden ben de sıkıca sardım kollarımı ona.

- Merve, iyi misin kardeşim?

- Gitmek istiyorum buradan abi. Götür beni buradan.

- Bırakmayacağım seni burada.

- Siz ikiniz... Dram filmlerine taş çıkartırsınız. Baş rol oyuncuları iki kardeş...

- Senarsitler de sen ve Ömer Bey oluyorsunuz heralde.

- E abimiz çok zekiymiş. Bak bitanem sen de abini örnek al biraz. Mesela buradan çıkamayacağını tahmin ediyor olman lazım.

Boş gevezeliklere daha fazla maruz kalmamak için Merve'nin kolundan tutup kapıya yöneldim.

- Yürü Merve.

- Ama siz ikiniz de çok yanlış anlamışsınız beni. Abin seni kurtarsın diye değil sebep olduğu mutlu yuvamızı görsün diye aldım onu içeri. Sen bilmiyor musun yoksa karıcığım? Eğer abin babanı bu duruma düşürüp o kızla evlenmeseydi biz kavuşamayacaktık.

Merve'nin gözlerinde gördüğüm hayal kırıklıkları parçalarını alıp Murat denen herife saplamak istiyordum şu an.

- Merve, bakma sen ona. Gidelim hadi biz.

Tuttuğum kolunu sıkarak tekrar kendimle beraber yürütmeye başlamıştım ki yanımıza gelen 4-5 koruma buna engel olmaya çalıştı.

- Anlamamak da ısrarcıysanız siz bilirsiniz. Ben gayet kibar açıkladığımı düşünüyorum oysa ki.

Bir anda ne olduğunu anlamadan Merve iki adamın ben iki adamın kollarında bulduk kendimizi. Ellerinden kurtulup Merve'yi tutan iki adama vurmaya başladım. Tekrar Merve'nin kolunu tutacak oldum bu kez başımın üstünde hissettiğim soğuklukla duraksadım. Merve'ye baktığımda benim gibi onun da başına silah dayamış olduklarını gördüm.

- Bu duruma alış derim kayınço. Yakında yeğenlerini seveceksin, zorlama işte.

- Ne diyorsun lan sen şerefsiz? Gebertirim seni.

- Anlamadın mı ne dediğimi yoksa anlamak mı istemiyorsan? Kardeşine de sor istersen.

Bunu yapmış olamazdı. Bu kadar adi şerefsiz olamazdı bu adam. Gerçi babamın ortağıysa her türlü şerefsizlik beklenirdi.

- Dokundu mu bu adam sana Merve?

Merve başını önüne eğerken Murat yüzüne halinden memnun bir sırıtış takındı.

- Karım ama o benim Kerim. Niye anlamak da zorlanıyorsun? Şimdi bu ortada konuşturma beni de utanmasın kardeşin.

Çoktan hak ettiği yumruğu yüzüne geçirdigimde geriye savrulurken hâlâ sırıtmaya devam ediyordu. Birkaç yumruk daha üst üste attığımda yine hiçbir tepki vermedi. En son karnına tekme atınca inleyerek adamlarını yanına çağırdı.

- Götürürün şunu. Gereğini yapın.

Bu kez iki adam değil dört adam çullanmıştı üstüme. Ne kadar çabalasam da kurtulamıyordum ellerinden. Merve de benimle aynı durumda Murat denen itin kollarındaydaydı. Ağlayarak çırpınıyordu ama Murat tek koluyla bile zapt edebiliyordu onu.

Merve'nin sesi tamamen uzaklaştığında bahçeye çıkmıştık. Karnıma yediğim ilk tekmede geriye savruldum. Henüz iyileşmeyen dikişlerim patlayana kadar karnıma ve sırtıma tekmeler yedim. Birkaç dakika içinde yerde kıvranır halde buldum kendimi. Bilincim kapanırken uzaktan duyduğum sesleri anlamaya çabaladım.

- Murat Bey, Ömer Bey yanında sarışın bir kadınla geldiler efendim. Kadın kendi isteğiyle gelmemiş gibiydi. Sanırım zorla getirilmiş.

- Tamam. Ön kapıdan içeri alın onları.

- Peki efendim. Peki bunu ne yapalım?

- Burda kalmasın. Dışarı çıkarıp bir yol kenarına falan bırakın.

- Tamam efendim.

Anne... Annem... Babamın yanında getirdiği kadın annem olmalıydı. Hayır Kerim uyumamalısın. Şimdi olmaz aç gözlerini. Kollarımdan tutulup sürüklenirken gücümü toplamaya çalıştım ama kanayan dikişlerimin sebep olduğu ağrılar buna izin vermiyordu. Bilincim ve göz kapaklarım arasında verdiğim mücadelede yenik düşerek ağırlaşan göz kapaklarımı serbest bıraktım...

- BÖLÜM SONU -

....

Continue Reading

You'll Also Like

8.1M 363K 96
BEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurban edilen iki hayatın hikayesi.. Birbirin...
627K 42.1K 107
[22.12.2020 - 05.04.2021] Bir kadın düşünün kendi halinde mesleğini yapan doktor...●■ Bir adam düşünün nişanlısını kaybettikten sonra ,nişanlısının...
783K 40.8K 55
~TAMAMLANDI~ Siz; Mevzu derin konu gözlerin harelerine hapsettin sözlerin yakar durur beni duyamadım birileri buna aşkımı dedi*. Siz; İki deli bir ar...
2.8M 203K 53
Kayra: Kuryeniz çok yakışıklıydı vallahi! Çiçek Pastane: Lütfen, kuryemizin aklını çelip iş performansını düşürmeyiniz Çiçek Pastane: Hem kuryelerin...