GECENİN IŞIĞI

By buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... More

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

51. BÖLÜM

257K 2.9K 672
By buyazarneleryazar

Herkese merhaba. Upuzun bir bölüm okuyacaksınız. Umarım bölümü beğenirsiniz. Keyifli okumalar.

••

İnsanın kinden kurtulması en yüksek umuda götüren köprü ve uzun süren kötü havalardan sonra görülen gökkuşağıdır. 
-Friedrich Nietzsche

••

Tüm aile neler olduğuyla ilgili hiçbir şey anlatmıyordu. Gece ve ben sadece olayın ne olduğu biliyorduk. Eve ateş açtılar. Peki ya kim açtı? Neden açtı? Bunların cevabını henüz alamamıştık. İşin şaşırtıcı yanı ise Duman Karayel'in polise haber vermemiş olmasıydı. Bu konu hakkında Gece ile konuşmalıydım. Kendi usüllerine göre çözemezlerdi bu işi. İkizler de olayın şokuyla bir kelime dahi etmeden geniş kanepede oturuyorlardı. Tanımadığım genç bir erkek vardı evde. Kim olduğunu Gece'ye sormalıyım. 
  Melek annenin donuk bakışları ile meraklı bakışlarım kesişince utangaç bir şekilde gülümsedim. Şu an büyük ihtimalle bizi balayımızdan ettiği için içi buruktu. Ama ben öyle hissetmiyordum. Elbette böyle bir günde yanlarında olmalıyız.

"İyi misin?" Nihayet babası ile olan konuşması bitip yanıma gelebilmişti. Tepemde dikildiği için başımı kaldırmak zorunda kalmıştım.

"Sadece yorgunum."

Geldiğimizden beri yemek dahi yememiştim. İştahım da yoktu zaten. "Eve geçmek ister misin?" Şu an tek istediğim olan biteni öğrenmekti. Başımı iki yana sallayıp yanımı işaret ettim. Artık o da oturmalıydı. Bitkin gözüküyordu. Tıpkı benim gibi. Yanıma oturup birbirine kenetlediğim parmaklarımı birer birer açtı ve elimi sıcacık, iri elinin içine aldı. Parmak boğumlarımı usulca okşadı. Bu hareketi anlamsızca uykumu getirmişti. Başımı omzuna koyup yanına daha da yanaştım. Dudaklarını başımda hissedince gözlerimi kaldırıp sevimli bir ifade ile ona baktım.

"Şu kim?" deyip çaktırmadan gözlerim ile karşımızda duran erkeği göstererek. Sorumdan rahatsız olmuş gibi kıpırdandı. "Kuzenim," diye homurdandı. Bunu söylerken adeta küfür ediyordu. Anlaşıldı. Pek hoşlanmıyor kendisinden.

"Neden burada?"

Lanet olası bir merak duygum vardı. Önüne de geçemiyordum.

"Burada yaşayacakmış artık. Üniversite okumak için geldi." Bundan pek de haz almıyor gibiydi. Daha fazla soru sorup onu bunaltmak istemiyordum.
Zaten Duman Karayel içeri girince hepimiz olduğumuzdan da sessizleştik. "Gece." İsmini duyunca bir kedi gibi çevik hareketlerle ayağa kalktı.

"Baba?" dedi ne olduğunu sorar gibi.

"Adamlar bulundu."

Gece'nin gözlerini saf bir rahatlama hissi kapladı. "Ne yapıyoruz?" diye sordu. O da ne demekti? O bir şey yapamazdı. Söz vermişti. Artık yapmayacaktı.

"Siz gelinim ile birlikte evinize gidiyorsunuz, ben hallediyorum." Bu beni gözle görülür şekilde rahatlatmıştı ama Melek anne öyle değildi. Telaşı gözünden okunuyordu.

"Baba olm-"

Duman Karayel sertçe sözünü kesti. "Dediğimi yap!" Daha sonra bana dönüp az önce bağıran o değilmiş gibi tatlı tatlı gülümsedi.

"Güzel kızım, bak korkulacak bir şey yok. Siz evinize gidip dinlenin. İlla ki sizin de yapacaklarınız vardır." Hafiften kızarıp bozardığımı hissediyorum. Gece sinirle yanıma geliyor. Sanırım babasının tavrı onu sinirlendirmişti. Seri hareketler ile oturduğum kanepeden kalktım. Gözleri ile hadi deyip salondan çıktı. Annesine veya kardeşlerine görüşürüz demeden! Ah bu adam gerçekten çok çabuk değişebiliyordu. Onun aksine tüm aile bireyleri ile görüşüp evden ayrıldım. Arabasının içinde beni bekliyordu. Sigarasının yanan ateşine bakıp bakıp bir şeyler geveliyordu. Arabaya binince hırsla gaza yüklendi. Kemerimi bile takamamıştım. Kafamı, gözümü bir yerlere çarpmamam sadece şanstı. İbre gittikçe artarken koltuğuma iyice sinmiştim.

"Şu sokuk sinirini böyle çıkarma!" diye bağırdım. Gözleri aniden bana döndü. Dişlerini sıktığı belliydi. Yanağındaki kemikleri görebiliyordum.

"Senden mi çıkarayım?" diye sordu sert bir sesle. Bu şekilde ölüme gideceğimize bizden çıkarmanda yarar var. İkisi de aynı yola çıkıyordu. Cevabım yoktu bu yüzden başımı çevirip göz temasını kesen taraf ben oldum. Biraz olsun hızını azaltmadan yarım saatlik rekor bir sürede şehrin epey dışında kalan ve içerisinde sadece 15 dakika geçirdiğimiz evimize geldi. Arabadan hırsla inip eve yürüdü. Hey bu da nesi? Arabadan inip bir kedi yavrusu gibi peşinden gittim. Ön bahçeden eve girdik. Camdan yapma merdivenleri kırarcasına yukarı çıktı. Biraz sakinleşmesini umarak mutfakta zaman geçirdim. Bütün mutfak eşyalarının yerini ezberledim ve bunun üzerine bir de akşam yemeği hazırladım. Sakinleştiğini umarak yukarı çıktım. Odaya girdiğimde telefondaydı. Ve yine kaşları çatıktı. Olanlara anlam veremiyordum. Onu sinirlendiren şey yalnızca babasının söyledikleri değildi. Başka şeyler de vardı. Buna emindim. Görüşmesini bitirip bana odaklandı.

"Yemek hazırladım," diye mırıldandım. Umarım sakinsindir Gece.

"Yemiyorum sen ye!" Bana neden bağırıyordu. Sinirini benden çıkarması beni delirtiyordu.

"Dünden beri bir şey yemedin." Ve tabii ki ben de.

"Yemiyorum dedim!" Ben sabırlı bir insandım ama bu kadarı da daha evimizdeki ilk günden fazlaydı.

"Senin derdin ne ya?" diye tısladım. Tepkime anlam veremezken devam ettim.

"Senin bu sinirli hallerin var ya artık beni zerre korkutmuyor tamam mı? İstediğin kadar es, gürle umurumda değil!" diye patladım en sonunda.

"O sesini alçalt," diye karşılık verdi.

"Evet sorun da bu zaten. Sesimi yükseltmem."

Söylediklerim zerre umurunda değildi sadece sesimin yüksek olmasına takılmıştı. Problemli!

"Sorun ne biliyor musun? Sorun, sinirli bir insanın üzerine gitmen! Susup, yokmuşum gibi davranman çok mu zor!"

Evet hata bende zaten. Onu düşünüp yemeğe çağırmam ve sinirini benden çıkarmaması gerektiğini söylemem hataydı.

"Çık Gece! Çık git! Sakinleş öyle gel!" Kendimi tutamayıp sesimin oktavını daha da arttırdım. Kocaman olmuş gözlerle bana baktı ve beni takmadı bile. Hemen yanımdaki şifoniyerin üzerinden bir biblo kaptım ve ona doğru fırlattım. Bu biblo burada ne alakaydı zaten? O mimar kadına güvenmekte hata yaptığımızı anladım bir kez daha.

Gece biblodan kendini kurtarmak için bir adım geriledi.

"Çıksana! Beni daha fazla sinirlendirmeden çık git!"

Sinirini benden çıkarıyor. Ben onun stres topu falan değildim. Bu kadarına sabretmem bile benim yapıma tersti.

"Senin de sinirine sokayım ben," diye homurdanıp odadan çıktı. Kapıyı sertçe kapatınca arkasından gözümü tırmalayan diğer bibloyu da fırlattım. Evet şimdi gerçekten rahatlamıştım...

••

Gittiğinden beri odadan çıkmamıştım. Hazırladığım yemekleri de yememiştim. Açlık hissi yoktu şu anda. Tok da değildim. Nasıl olduğumu da bilmiyordum. Saat epey ilerlemişti. Evde yalnız olduğum düşüncesi usul usul beynime işlenirken Gece'nin hâlâ gelmeyişine de öfkeliydim. Odadaki kırıkları toplamak için ayaklanınca gözüm karardı ve başım döndü. Gözlerimi yumup kendime gelmeye çalıştım. Birkaç saniye sonra daha iyiydim. Açlıktan olsa gerek. İri cam kırıklarını bir araya topladım. Küçüklerini süpürmek zorundaydım. Aşağı inip temizlik odasından bir süpürge ve kova aldım. Odaya tekrar çıkıp kırıkları kovaya doldurdum. Elime batan parçaları umursamıyordum. Hissetmiyordum da gerçi. Büyük parçalar bittikten sonra küçük parçaları süpürge ile temizledim. Etrafta en ufak bir cam olmadığına emin olunca kovayı da alıp odadan çıktım. Cam kırıklarını çöpe boşaltırken karanlık bahçede birkaç kıpırtı gördüm. Başımı ileri uzatıp baktığımda siyah giyimli üç adamın bahçenin girişindeki kapıda dikildiğini gördüm. Onlar da kimdi? Gece neredeydi? Panik içerisinde odaya çıktım ve telefonumu kaptım. Numarasını tuşlayan ellerim zangır zangır titriyordu. Telefonu açtığında nefes nefese sormuştum.

"Gece nerdesin?" Sessiz bir iç çekiş... cevap yok.

"Hangi cehennemdesin sen!" diye haykırdım. Şu an evde tektim ve kapımın önünde üç tane yabancı adam vardı.

"Barda."

Harika! İşi gücü bırakıp soluğu barda almış. Üstelik alkollü olduğuna dair yemin edebilirdim.

"O lanet olası aklın nerede acaba? Evde tekim ve kapımda kim olduğunu bilmediğim adamlar var."

Gayet rahat bir şekilde nefesini bıraktı. "Benim adamlarım onlar," diye mırıldanırken haksız olmadığımı bir kez daha anladım. Alkollüydü işte.

"Götünü kaldırıp eve gel."

Ama sarhoş halde yola çıkması daha kötü olurdu.

"Hatta sen gelme. Ben seni almaya geliyorum." Sarhoş bir şekilde yola çıkmasına izin veremezdim.

"Bak sen... karım beni barlardan topluyor."

Daha fazla zırvalamasına müsade etmeden telefonu kapattım. Anahtarlıktan Gece'nin kıymetlisinin
-Porsche- anahtarını alıp evden çıktım. Arka taraftaki garaja giderken adamların beni farketmediğini gördüm. Ne bok yemeye dikiliyorlar ki! Arabanın kilidini açıp hızlıca atladım. O yokken ehliyetimi almam iyi olmuştu. Elimi koltuğun arkasına koyup döndüm ve arkamı kontrol edip garajtan çıktım. Çıkış kapısına gelince kapının kodla açıldığını gördüm. Bir bu eksikti. Kod neydi? Mantıklı yanım kodun Işık olduğunu fısıldarken ona uyup ismimi yazdım. Ve bingo! Kapı gürültüyle açıldı. Ve nihayet pabucumun korumaları hareketlenmişti. Henüz fark etmişlerdi. Onları umursamayıp arabayı ana yola çıkardım. Senin kapıya koruma diye koyduğun adamların zekasına tüküreyim ben Gecr. Araba ana yolda ilerlerken şehrin epey dışında kalan evimiz bara gerçekten uzaktı. Ve Gece'yi daha fazla o barda yalnız bırakmamalıydım. Kurda kuşa yem olmasını istemiyordum. Pedalı kökleyip arabanın ileri atılmasını sağladım. Bu araba hızlı kullanınca zevk veriyordu sahiden. Ve gerçekten de uçuyordu.  

••

Bara geldiğimde arabayı kilitleme gereği duymadan indim. İçeri girdiğimde göz gözü görmüyordu. Hızla etrafı tarafım. Beyefendi neredeydi acaba! Onu göremeyince Sayko'nun yanına gittim.

"Sayko Gece nerede?" Beni gördüğüne şaşırmış ve mutlu olmuş gibiydi. Şu geçen bir yıl içerisinde dert ortağım o olmuştu ve bana inanamayacağım şeyler anlatmıştı. Her neyse... Gözü ile ileriyi işaret etti. Gördüğüm manzara karşısında burun deliklerim büyüdü ve sertçe dudağımı dişledim. Şimdi yedim sizi! Ateşe tutulmuş barut gibiydim. Soluğu yanlarında aldığımda kocama sırnaşmaya çalışan kadını saçlarından tutup çekiştirdim. Evet sürtük, sinirimi senden çıkaracağım...

  Kızla olan işim bittikten sonra yarı kapalı gözlerle beni izleyen kocacağıma baktım. Gelelim sanaa... "Gidiyoruz," deyip kolundan tuttum ve onu çekiştirdim. Güçlükle yerinden kalkıp omzuma ağırlığını vererek yürümeye başladı. Arabaya kadar onu böyle taşıdım. Canım çıktı diyebilirim. Nihayet onu arabaya bindirip kemerini takıp kendi tarafıma geçtim. Arabayı çalıştırdığımda bir şeyler mırıldanıyordu.

"Sesini sikmek istiyorum," diye mırıldandı. "Bana bağırdığın her saniye sesini de seni de sik-" daha fazla saçmalasına izin veremezdim.

"Kes istersen! Bana bağırmaya hakkın yok!" 

Ama beni takmıyordu bile. "Yapamaz mıyım sanıyorsun?" diye sordu ahkam keserek.

"Ben istemediğim sürece bana hiçbir şey yapamazsın," diye bağırdım. Araba kullanırken tartışmak ne kadar doğruydu?

"Sen benim karımsın.
İstediğimi yaparım," diye meydan okudu.

"Sen ne dediğini bilmiyorsun. Uyu."

Uyursa onu nasıl taşıyacağız seni aptal!

Ahh.!

"Uyuma!" Ani değişimime anlam veremeyip kısık gözlerle beni izledi.

"Bağırma! Başım zonkluyor." Oh! Çok da iyi oluyor. Zonklasın.

Eve gidene kadar daha da konuşmadı. Arabayı ön kapının önüne bırakıp indim. Güç bela onu da indirip eve yürütmeye çalıştım. Ama ne mümkün? Kendisi kastan oluştuğu için taşımakta güçlük çekiyordum. Üstelik bana hiç de yardımcı olmuyordu!

Adam sarhoş Işık! Nasıl yardımcı olabilir?

İçmeseymiş o zaman. Kolunu omzuma atıp giriş kapısına kadar nihayet girebilmiştim. Bu esnada Gece salak saçma şeyler mırıldanmıştı.

"Bıraksana beni. Ben yürüyemiyor muyum?" Ya sabır çekip kapıyı açtım.

"Sus istersen. Ne kadar aciz olduğunu ikimiz de biliyoruz," diye homurdanıp onu salona götürdüm. Omzumdaki eli göğüslerimi avuçlamıştı.

"Anne... sen misin?" derken acı çekiyordu. Beni annesi mi sanmıştı?

"Bu sefer kimseyi dövmedim. Gerçekten doğruyu söylüyorum," derken sesi korku doluydu. İyi değildi. Bunu anlayabilmiştim. Kolunu dürtüp seslendim.

"Gece." Gözleri yarı kapalıydı. Onu geniş kanepeye yatırıp yanında yerimi aldım.

"Anne."

Saçlarını okşayıp konuştum.

"Şşş... benim Gece. Karın."

Gözleri artık tamamen kapalıydı ve annesini sayıklamıyordu. Ağrısı olduğunu anlayabiliyordum çünkü kaşları çatıktı ve dişlerini sıkıyordu. Mutfaktan hızla bir ağrı kesici aldım. Yanına gittiğimde boncuk boncuk terlediğini gördüm. Ne vardı sanki bu kadar içecek?

"Gece, şu ilacı iç," deyip yanağını okşadım. Gözleri yavaş yavaş açıldı. Beni seçemeyerek baktı. Gözlerini kıstı.

"Işık," diye soludu.

Evet Gece. Ben, karın...

"Bunu iç," deyip ilacı uzattım. Doğrulmadan ilacı ağzına atıp suyu içti. Etrafa bakınıp nerede olduğunu kavramaya çalıştı.

"Kafam çok ağır, taşıyamıyorum." Şu an kendinde olmadığını biliyordum. Saçmalıyordu.

"Ben de bana söylediklerini kaldıramıyorum," diye mırıldandım ama beni anlamayacağını biliyorum.

"Ben piçin önde gideni miyim?" diye sordu baygın gözlerle bana bakarken. Sesi öylesine bitik ve yorgundu ki... daha önce onu böyle gördüğümü hatırlamıyorum.

"Değilsin. Sen benim her şeyimsin..." Kanepede onu olabildiğince itip yanına kıvrıldım. Yüzlerimiz çok yakındı.

"Ben sarhoş muyum?" diye sordu gözlerime ifadesiz bir şekilde bakarken. "Öylesin," diye mırıldandım. "Fena halde sarhoşsun." Bakışlarını kaçırmasa da beni takmıyordu.

"Ne diye dibime girdin ki şimdi?" deyip rahatsızca kıpırdandı. Bilinci dışında konuştuğunu bilsem de söyledikleri acı veriyordu.

"Gitmemi mi istiyorsun?" Cevap vermedi. Ne söylediğini unutmuş gibiydi. Afalladı.

"Kim istiyor?" Kafası karışmış gibiydi. Onu daha fazla bu halde görmek istemiyordum.

"Uyu sevgilim, uyu ve kendine gel..."

••

Belimde beni bir zincir gibi saran kollar eşliğinde sıcacık bir güne gözlerimi açıyorum. Öylesine sıcaklamıştım ki birazdan eriyip koltuğa karışacaktım. Ama hareket etmedim. Gece'yi rahatsız etmek istemiyordum. Her ne kadar sıcaktan bayılacak gibi olsam da... Enseme verdiği sıcak nefesler beni tamamen yakıyordu. İnlemesini işitince panikle arkamı döndüm. Gözleri açıktı ve dişlerini sıkıyordu. "Sikeyim böyle şeyi."

Neden böyle söylemişti ki? Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama hiç
bir şey anlamamıştım.

"Gece bir problem mi var?" diye sordum.

"Başım... kahretsin ölecek gibiyim." Dudağımı dişleyip ona baktım. Gerçekten berbat gözüküyordu.

"Gel benimle," deyip elimi uzattım. İtiraz etmeden elimi tuttu. Bu geceki gibi olmasa da ağırlığını bana verip onu banyoya yürüttüm. Birinci katta banyo olmasına minnettardım. Zira yukarıdaki banyoya kadar onu taşıyabileceğimi sanmıyorum.

Banyoya girince onu kapının girişine bıraktım. Beni yorgun gözlerle izliyordu. Lavobonun içini soğuk suyla doldurdum.

"Gel." Komutuma uyup soluğu yanımda aldı. Omuzlarından tutup lavaboya eğdim kafasını. Soğuk suyla karşılaşınca afallasa da kafasını lavaboya sokmuştu. Saç diplerine masaj yapıp baş ağrısının geçmesini umdum. Şu olan şeylere bak. Kendini dağıtıyor ve ben onu topluyorum. Biri söylese inanmazdım. Rahatsız iniltiler çıkarınca başını lavabodan kaldırdım ve raftan bir havlu kapıp kafasına sardım. Gözlerini sıkı sıkıya kapatmış. Sanırım ağrı onu mahvediyordu. Koluna girip banyonun çıkışına yürütmeye başladığımda adım atmakta güçlük çekiyordu. O bu kadar çabuk kendini kaybedecek bir adam değildi. Sadece alkol ile bu hale gelebilmesi normal miydi? Çünkü o ne kadar içerse içsin kolay kolay sarhoş olmazdı.

Belki de sadece alkol almamıştır?

Nasıl yani? Uyuştucu falan mı içmiş? Umarım böyle bir şey yapmamışsındır Gece! Banyodan çıkar çıkmaz onu tekrar salona götürdüm. Kanepeye devrildi. Mutfaktan bir bardak su ve ağrı kesici alıp içeri döndüm. Havluyu bir kenara fırlatmıştı ve saçlarını yoluyordu.

"Gece hayır!" İnliyordu.

"Gece yapma!" Saçlarını koparır gibi çekiyordu. Bardağı ve ağrı kesiciyi masaya bırakıp ellerini tuttum.

"Sakin ol," deyip ellerini ittirdim. Gözlerindeki acıyı görebiliyordum. "Her şey mahvoldu. Lanet olsun." Sesi acılıydı.

Neyden bahsediyordu? Mahvolan neydi? "Ne demek istiyorsun?" Bana gözlerini dikerek baktı. Hadi ama ben bir şey mi dedim sanki.

"Şu an balayında olmamız gerekiyordu ama buradayız ve ben kendimde değilim."

Balayı umurumda değildi tek istediğim Gece'nin iyi olmasıydı ama o böyle anlamıyordu.

"Balayı kimin umrunda? Yanımda olman yetiyor bana." Gözlerinden anlayışlı bir ifade geçer gibi oldu ve çabucak silindi. İlaca uzanıp su ile birlikte aldı.

"Bu iyi gelecek mi?" dedi dehşete kapılmış bir ses ile. İlk kez mi böyle bir ağrı çekiyordu? Neydi bu haller?

"Evet iyi gelecek," diye geveledim. İlacı ağzına atıp suyu dikledi. İlaç boğazından inerken gözlerini yumdu.

"Sikeyim böyle şeyi," diye böğürdü. Evet resmen böğürdü. Kocam iyi değildi. Şu an gerçekten iyi değildi.

••

Birkaç saat önce uyuyan Gece henüz yeni uyanmıştı ve daha iyiydi. En azından gözleri ateş saçmıyordu. O uyurken akşam yemeğini hazırlamıştım. Mutfak eşyalarının yerini öğrenmek biraz sıkıcı ve zor olsa da bir saate mutfaktan çıkabilmiştim. Şimdi ise boş boş televizyon izliyordum. Gece daha da iyiydi. Küfürler edip inlemiyordu en azından.

"Hadi kalk gidiyoruz," dedi bir anda. Ona dönüp bakarken kaşlarım çatıldı istemsizce. "Nereye?" diye sordum alayla.

"Balayı.... sürpriz!"

Yok artık. Dün kavga ettik, onu bardan topladım bugün de balayından söz ediyor. Kocam bir garipti.

"Gece iyi misin?" Sanki ona ben eşcinselim demişim gibi baktı.

"İyiyim de sen iyi misin?" Ben gayet iyiydim. Ailesi bu kadar sıkıntı içindeyken balayı doğru bir fikir miydi?

"Bu aralar balayına gidemeyiz." Kaşlarını çattı.

"O niye?"

"Ailenin başına gelenleri görmüyor musun?"

"Emin ol ailem de şu an balayında olmamızı tercih ederdi." Kanepeden hızla kalkıp yanıma ışınlandı. Elimi tutup beni çekiştirdi.

"Hadi güzelim."

"Nereye gideceğiz ki?"

Kaçışım olmadığını anlamıştım. O bir şey dediyse dediği olurdu.

"Sürpriz dedim ya güzelim," deyip göz kırptı. Odaya geldiğimizde elimi bırakıp giyinme odamıza gitti. Peşinden bende merakla gittim.

"Ne kadar kalacağız?" Ona göre bavula kıyafet dolduracaktım.

"Ne kadar istersen." Nasıl yani?

"İşlerin ne olacak?" diye sordum.

"İşler şu an sikimde değil."

Bazen ağzı çok bozuk oluyordu. Bazense çok tatlı. 

"Bavuluma neler koymalıyım?"

Omuz silkti.

"Koy işte bir şeyler."

Birkaç tane gece kıyafeti koydum. Onun dışındakiler şort ve tişörttü. Biraz da pantolon doldurmuştum. Ayakkabılarımı da koyduğumda benim bavulum hazırdı. Sıra Gece'deydi.

"Güzelim şu gömleği ütüler misin?" Elinde tuttuğu siyah gömleği sallıyordu. O gömleğin içinde ne kadar çekici gözüktüğü hakkında bir fikri var mıydı? Onu gördüğüm ilk gün yine böyle siyah bir gömlek giyiyordu.

"O-olmaz," diye mırıldandım.

"Ben mi ütüleyeceğim?" Dişlerinin arasından tısladı.

"Başka bir gömlek ver."

"O niye?"

"Çünkü..." çünkü o gömlek seni olduğundan da çekici kılıyor.

"Sen iyi olduğuna emin misin?" derken yanıma gelip avucunu alnıma dayadı. "Ateşin de yok," dedi sesini hayret eder gibi çıkarıp.

"Bu gömlek seni fazla çekici gösteriyor. Tişört falan giysen?" dedim sorar gibi. Dudakları titreşir gibi oldu ve kendine hakim olamayıp başını geriye atarak neşeli bir kahkaha patlatıverdi.

"S-sen, sen... ah benim güzel karım." Harika! Bir de dalga geçiyor.

"Ağzına düştüm ya iyi dalga geçersin artık," deyip omuzlarımı düşürdüm.

Ellerini iki yanağıma koyup başını eğdi. Lanet olası bir boy farkı vardı aramızda.

"Kıskanç karım benim... sen bir sakin olsana." Gözlerimi ondan kaçırıp yanağımdaki elini çekmesi için tuttum. Ne! Hayır!

"Gece, yüzük!" diye kükrediğimde ilk beş saniye ne olduğunu anlamasa da daha sonra farkına varır gibi oldu.

"Yüzüğünü neden takmıyorsun sen?" Sesim manyak derecede yüksekti. Hem yüzüğünü takmıyor hem de bana kıskanç diyor. Sen o yüzüğü takmazsan tüm kadınlar benim ile evli olduğunu nereden bilecek?Gel de kıskanma şimdi!

"Rahatsız ediyor," deyip omuz silkti. Rahatsız. Ediyor.

"Beni neden rahatsız etmiyor da seni ediyor?" derken sesim öldürücü bir sakinlikteydi.

"Çünkü sen bir kadınsın ve takıp takıştırmak doğanda var."

Evet evet ben de her bulduğum şeyi takıp takıştırıyorum.

"Eğer kadının biri parmağında yüzüğün olmamasından cesaret alıp sana asılırsa olacaklardan sorumlu değilim!"

"Bugün çok haşiniz," dedi alayla. Sen hâlâ alay et Gece efendi!

Elindeki gömleği yırtar gibi çekip aldım ve dolabın içinden ütü masasını ve ütüyü çıkardım.  Ütünün ısınmasını beklerken Gece'nin bavulunu kendi hazırladığını gördüm. En azından kendi eşyalarını koymaktan aciz değildi.

Ütünün tamamen ısındığından emin olduktan sonra gömleğini ütülemeye başladım.

Hadi ama gerçekten bu gömleği giymesine izin mi veriyorsun?

Ne yapayım?

Ütü elinde, gömlek elinin altında... sence?

Saçmalama, bu gömlek kim bilir kaç Eurodur... Gece beni mahveder.

Sence Gece için paranın bir önemi var mı?

Olmasa da gömleği yaktığım için bana kızabilirdi. İçimdeki ben bu defa saçmalıyordu. Önümdeki işi doğru düzgün yapmalıyım. Yoksa gerçekten gömlek yanacaktı. Gömleğin yaka kısmına geldiğimde aklıma doluşan şeyler kısa bir an için kasıklarıma iğne batırır gibi oldu ve bacaklarımı birbirine bastırma isteği ile yanıp tutuştum. Bu gömleğin  içindeki Gece beni kışkırtıyordu. Diğer kadınlar kim bilir neler hissediyordu? Düşüncesi bile katil olmam için bir sebepti!

Güldürme şimdi beni. Sen bir karıncayı bile incitemezsin.

İnsanın gözü bazen aşktan hiçbir şey göremez ve ne yaptığını bilemez. Bu yüzden kimseyi hafife almamamak gerekir.

    Ütü işini bitirince üzerimi giymek için dolabın karşısına geçtim. Madem Gece bey aşırı seksi -bana göre öyle, belki o öyle düşünmüyor bile olabilir- bir gömlek giyiyor ben de onu kışkırtacak bir şeyler giyebilirim. Askıdaki yırtık eskitilmiş kot şortlarımdan birini ve beyaz crop bluzu çıkardım.

Ben üzerimi giyerken o düğmelerini iliklemekle meşguldü ve beni hâlâ görmemişti. İyi. Saçlarımı da güneşten yanmamak adına dağınık bir topuz yapmıştım.

"Hazırsan çık-" beni görünce gözleri anlık bir dehşet ifadesi ile doldu. Daha sonra kapatıp tekrar açtı. Üzerimi tartar gibiydi.

"Altına bir şeyler giy de çıkalım," dedi düz tutmaya çalıştığı sesiyle. Oysa içinde fırtınalar kopuyordu.

"Hazırım ben çıkabiliriz."

Boğazını temizler gibi oldu ve bana doğru yaklaşmaya başladı. Bana karşı attığı her adımda geri çekilmek için kendimle savaş veriyordum. Sonuç, olduğum yerde kalmamdı. Karşıma dikilince kalbim teklemedi değil.

Yahu bu adam senin kocan. Hâlâ ne diye korkuyorsun?

Pekala haklı olabilirsin ama ne yazık ki Gece'nin sağı solu belli olmuyor.

"Hadi güzelim pantolonunu giy de çıkalım," dedi yumuşacık bir sesle.

"Yok, ben böyle iyiyim."

Sesimin titrememesi için ekstra bir çaba gösterdim.

"Bilerek yapıyorsun değil mi? Sınırlarımı zorluyorsun. Sabrımı sınıyorsun."

Kendini daha ne kadar kasabilir diye düşünüyorum. Öyle ki şu an görmesem de iki yanındaki ellerini yumruk yaptığını hisseder gibiydim.

"Hâlâ benden deli gibi korkuyorsun ve üzerime oynuyorsun," derken bileğimden tutup dolabın karşısına yürüttü beni. Kapağı adeta bir ahırın kapısıymış gibi çekti ve bir an aynalar paramparça olacak sandım. Neyseki korktuğun başına gelmedi. Düzenli olarak katlanmış pantolon rafından üzerimdeki şortun aynısının pantolonunu buldu ve çıkardı.

"Sana çok yakışacağına eminim."

Gerginlik çıkmasını istemiyordum. Ama her defasında ona boyun eğmek de istemiyordum. Bu adam beni gerçekten de sersemletiyordu. Ve bir kez daha istediği şeyi yaptırmıştı. Ben her defasında ona boyun eğiyordum. Bu canımı sıkıyordu. Çok sıkıyordu.

••

Havaalanına geldiğimizde Gece'nin özel uçağının bizi beklediğini gördüm. Bavullarımız görevliler tarafından uçağa yerleştirildi. Bir ana pilot, iki yardımcı pilot ve iki hostes ile yolculuk yapacaktık. Müjdeyi vermek isterim ki hostesler kocama şimdiden yazmaya başlamıştı! Harika! Yolculuk boyunca iki cana kast etmezsem iyidir.

Uçağa biner binmez Gece laptopunu açıp birkaç mail okuyacağını söylemişti. Ben de böyle sap gibi oturacaktım anlaşılan. Üstelik nereye gideceğimizi bilmiyordum ve deli gibi de merak ediyordum.

"Bir isteğiniz var mı Gece bey?" Başını önünden kaldırmadan iki yana salladı. Hostes bana döndü.

"Sizin hanımefendi?"

Gece'ye kibar bana küfür eder gibi.

"Yok."

Kızın giderken kalçasını 360 derece döndürdüğünü fark ettim. Tamam anlaşıldı. Bir numaralı sürtük buydu.

"Gece." Adını duyar duymaz kafasını kaldırıp bana baktı.

"Söyle güzelim."

"Sıkıldım ben," deyip ofladım.

"Bu konuda ne yapmalıyım?"

"Bir şey yapma. Otur mail oku sen," diye tısladım.

Sen fazla alıngansın.

Öyle miyim?

"Güzelim saldıracak yer arıyorsun. O yer ben olmayayım gazabıma uğrarsın," deyip göz kırptı. Aman çok korktum!  Bir sür sonra Gece'nin laptopunu kapattığını fark ettim.

   Yanımdaki geniş ve ultra rahat koltuğa oturdu. Ben cevap vermezken kemerime uzanıp taktı. "Uçak birazdan kalkar." Bunu söylerken takındığı ses tonu bacak aramda yankı bulmuştu. Bunu neden yapıyordu?

"T-tamam." Aptal bir ergen gibiydim.

"Sıkıntını geçirmem için ne yapmamı önerirsin?" Galiba başlıyoruz.

"Ben... bilmiyorum."

Bizi burada becer Gece.

Umarım iç sesimi duymuyorsundur Gece.

Gece duy beni. Bizi uçakta becer.

Lanet olası bir şeydi bu. İçimde adeta bir sürtük vardı. İçten içe beni fişekliyordu.

"Bilmiyorsun? Kendi yöntemlerim ile mi sıkıntını gidermeliyim?" deyince aklıma gerdek gecemiz geldi ve o güne ışınlandım.

••

(+18)

"Uslu bir kız olacak mısın?"

Başımı aşağı yukarı salladım. Altında arzudan kıvranıyordum ve her dediğini yapmak için savaş veriyordum.

"Pekala, öyleyse kıpırdama," deyip beni öyle bir açıya getirdi ki nasıl kıpırdamadan durabilecektim bilmiyorum. Beni yan yatırıp bacağımı havaya dikti. Kıpırdamamak için büyük savaş veriyordum.
Eli bacak arama kolayca uzanabileceği bir açıya getirmişti beni. Klitorisime baş parmağını dayadı. Tamamen kasten kalçalarımı ona ittim.

"Şşş, kıpırdama demiştim."

Parmağını çabucak o noktadan çekti. Kendimi kasıp kıpırdamamaya çalıştım. Başarıyor gibiydim.

"İşte böyle." Tekrardan parmağını sivrilmiş tepeme yasladı. Kalçalarım büyük bir savaş veriyordu oynamamak için. Orta parmağını içime kaydırınca haykırdım. "Ahh!"

Ve lanet olası kalçalarım oynamadan durmuyordu. Gece elini derhal üzerimden geçti. Ah! Oyun mu oynuyor benimle?

"Kıpırdama demiştim güzelim," diye tatlı tatlı uyardı.

"Elimde değil. Engel olamıyorum." Anlayış göstermesini beklerken beni daha da zorladı ve erkekliğini iki baldırımın arasına bıraktı. Ateş gibiydi. Yanıyordu. Tıpkı bacak aram gibi.

"Bunu içinde istiyorsan uslu dur," deyip ucunu baldırım boyunca gezdirdi. Ah, kahretsin! Seksi, allayıp pullayarak daha da muhteşem bir hale getiriyordu.

Kendimi bir kez daha kastım. Ve o bir kez daha işkencesine başladı. Orta parmağını içime itince gözlerim kaydı ve kendimi öyle bir kastım ki adeta bacaklarımın demir gibi olduğunu hissedebiliyordum.

"Tatlı. Kızım. Benim."

Övgülerini işitince ağzımdan ufak bir inleme kaçıverdi. Parmağını içime hızla sokup çıkarırken baş parmağı tepemi okşuyordu. Erimek üzereydim. Milyonlarca parçaya bölünerek dağılacaktım az sonra.

"Kendini kasarken öyle seksisin ki..." devamını dinleyemiyordum çünkü parmağı beni çıldırtacak bir hızla içime girip çıkıyordu. Kendimi kasmaktan yorulmuştum. Bacaklarımı serbest bırakıp tadını çıkarmak istiyordum. Ama yapamıyordum. Baş parmağının tepeme olan baskısı beni çıldırtıyordu.

"Ah, yalvarırım." Seksi bir hırıltı çıkardı kulağımın dibinde.

"Hisset bebeğim," diye soludu. Az sonra dişlerini boynuma sürttü. Bu beni mahveden darbe oldu ve ne ara ellerinden kurtulup kendimi üzerine attığımı anlayamamıştım. Sert ve hazır olda bekleyen erkekliğini çoktan ıslanmış olan kadınlığıma daldırdım. Aldığım muhteşem hazla haykırdım. Gece bir şey söylemeden beni izliyordu. Az önce yaptığım onu afallatmıştı anlaşılan. Üzerinde inip çıkarken sallanan göğüslerimi avuçladı. Dudağımı dişleyip onu daha fazla içime alabilmek için üzerinde birkaç santim ileri gittim. Kalçalarını kaldırıp beni karşılaması hayvanca haykırmama sebep oldu. Adeta parçalanıyor gibiydim. Kendi hızıma şaşıyordum. Üzerinde öylesine hızlıydım ki şaşkına döndüğünü hisseder gibiydim. Boynumdan aşağı akan ter damlalarını öpüyordu. Saçlarım aramıza dökülüyordu.

"Beni mahvediyorsun," dedikten hemen sonra beni altına almıştı. Arzudan yanıp tutuşan bedenim altında tir tir titremeye başlayınca gelmeye yakın olduğumu anladım.

"Daha fazlası, lütfen daha fazlası," diye haykırıyordum. Ellerini yanaklarıma yerleştirmiş ve üzerime eğilmişti. Ağzını ağzıma kapattı. Dişlerini dişlerimde hissediyordum. Çıldırmak üzereydim. Öyle yoğundu ki kendimi kaybediyordum.

"Al! Daha fazlası," derken vahşi sesler çıkararak üzerimde gidip geliyordu.

"Evet! Gece, lütfen."

Şu an yalnızca hislerden ibarettim. O ve ben. Muhteşem düzüşmemiz. Sevişmemiz. Her ne ise...

"Seni öyle bir getireceğim ki," diye hırlayıp boynumu dişledi. Attığım çığlık dudaklarıma kapattığı dudakları ile boğuk bir ses halini aldı. Altında çırpınıyordum. Lanet olsun! Çok yakındım.

"Ah! Hayır! Evet! Geliyorum! Daha hızlı! Ah evet harika! Sen harikasın!" Bacaklarım jöle kıvamına geldi ve altında erimeye başladım. Zangır zangır titreyen bacaklarımı kontrol edemiyordum. Altında çırpınıyordum. Tırnaklarımı sırtı boyunca gezdirdim.

"Gel, gel bakalım bana! Güzel. Uslu. Kızım. Benim."

Sözleri beni bir kez daha çözdü. Sırtım bir yay gibi gerildi ve altında dağıldım. Orgazmın beni taşıdığı zirveden inemeden içime akan sıcak sıvı ile kadınlığım tekrardan seğirdi.

"Tekrar! Bir kez daha gel!"

Avucunu tepeme bastırdı ve ben bir kez daha patladım. Tek farkla. Bu defa eline gelmiştim. Elini kaldırıp göğüslerime çıkardı. Göğüs ucumu kendi suyumla ıslatıp yalamaya başladı. Beni şaşırtmaktan vazgeçmiyordu. Ellerimi ensesinde birleştirdim. Göğüs ucumu dişleyince kalçalarım istemsizce yukarı itildi. Ve Gece bir kez daha beni zirveden zirveye koşturmaya başladı.

••

Gerdek gecemiz aklıma gelince yüzümde istemsizce hınzır bir sırıtış belirdi. Ne geceydi be!

"Yarattığım eserden korkar gibiyim," dedi alayla.

"Öyle mi?" Elimi omuzlarında gezdirip onu kışkırtmaya çalıştım. Ne yapmaya çalıştığımı anladığından adım gibi emindim.

"Öyle." Sesi sonlara doğru kısılmıştı ve titremişti.

"Şu anda korkuyor musun?"

"Senden mi? Sen küçük bir kedisin, bazen aslan olman dışında..." ah...öyle mi?

"Öyle mi dersin?" Elimi omuzlarımdan indirip bacaklarının iç tarafına koydum. Rahatsızca kıpırdandı.

"Öyle diyorum. Aksini mi iddia ediyorsun yoksa?"

Beni gaza getiriyordu. Bunu anlıyordum. Ben de bal gibi onun gazına geliyordum.

"İddia ediyorum ve ispatlayabilirim."

"Neyi?" diye soludu.

"Bazen değil de her zaman aslan gibi yırtıcı ve güçlü olduğumu," dediğimde gözleri kısılmış ve başını hafifçe yana eğmişti.

"Nasıl ispatlayacaksın?"

Güzel soru. Nasıl sorusundan ziyade nerede diye sormalıydı.

"İspatlayacağım ama nerede?" dedim kısık bir sesle. Soruma karşılık etrafı kolaçan etti. Daha sonra kolunu belime atıp beni kucağına aldı.

"Gece Karayel'in ne kadar düşünceli bir adam olduğunu bilmiyor musun sen?"

Yok artık! Nasıl yani? Burada bir yatak odası falan yoktu değil mi? Var mıydı?

"Uçak kalkana kadar kısıtlı da olsa vaktimiz var. Kendini ispatlayabilirsin ya bu kısa sürede?" Konuşmak kolaydı. Şimdi icraata gelmiştik ve ben ne yapacağım hakkında en ufak bir şey bilmiyordum. "Evet," diye mırıldandım. Neye evet dediğimi de bilmiyordum. Dar bir koridordan geçip küçük bir kapının önünde durduk. Kucağında rahat değildim. Kıpırdanıp duruyordum. Kapıyı açıp içeri girince odaya göz gezdirme fırsatım oldu. 2+1 evde olabilecek bir yatak odası büyüklüğündeydi. Gayet konforlu gözüküyordu. Sırt üstü yatağa bırakıldığımda odayı düşümemem gerektiğini kendime hatırlattım. Şu an mühim olan mevzu benim ona meydan okumamdı. Üzerimdeydi ve gözlerime bakıyordu. Hadi başla bakalım der gibiydi. Ne yapmalıydım şu an?

Önce hakimiyeti eline al ve onu altına al. Pekala içimdeki arsız ses doğru söylüyordu. Gece daha farkına varamadan onu altıma aldım. Altımdaki kot pantolon beni yakıyordu. Bir an önce kurtulmak istiyordum ondan. Şimdi ne yapacaktım? Gömleğini çıkar. Hay hay. Gömleğini yakalarından kavrayıp kendime çekince ağzı açılmıştı. Dikkatle beni izliyordu. İlk düğmesini açtım. Biraz süsle şu işi. Hmm... neler yapabiliriz?. Açtığım her düğmenin bıraktığı boşluğa çenemi sürtüp dudaklarımı bastırdım. Aşağı indikçe dilimi de işin içine kattım. Göbeğinden aşağı inen ince tüy öbeği ile oynadım. Tüylerini dudaklarım ile çekiştirdim. Beni kollarımın üst kısmından tutup kendine bastırdı.

"Şşş kıpırdama sevgilim," diye uyardım onu. Ellerini kollarımdan çekti. İşime döndüm. Tüm düğmeleri tamamen açınca pantolonuna geldim. Kumaşı zorlayan aletine avucumu yasladım. Bastırdım. Sırtı havalandı ve ellerini saçıma geçirdi.

"Uslu duracak mısın?" deyip üzerinden kalkar gibi yaptım.

"Kahretsin! Beni kendi silahım ile vuruyorsun."

"Siz bana bağırıyor musunuz yoksa Gece bey?"

"Ne haddime? Ben ancak sizin elleriniz altında dağılırken bağırmaya cüret edebilirim." Sesi aldatıcı bir tondaydı. Ah, Gece sen benimle oynuyor musun?

"Öyle olsun bakalım."

Pantolonunun düğmesini çıldırtıcı bir yavaşlıkla açmaya başladım. Kalçaları oynamadan duramıyordu. Benim gibi. Düğmesini açıp fermuarını yavaş yavaş indirdim. Şişkinlik daha da belirginleşti. Belinden tutup pantolonunu çıkardım. Bileklerine kadar indirdiğim pantolonu ayakları ile ittirdi. Sıra boxerına gelmişti. Parmaklarımı boxerın kenarına takıp çekiştirdim. Altımda bir kez daha kıpırdandı. Bu çok ilahi bir histi. Firar eden erkekliği karnı boyunca uzandı. Gözlerini kapattı. Şu an deli gibi onu avuçlamamı istiyordu. İstediğini yaptım ve karşılık olarak sırtı yay gibi gerildi. Onu elim boyunca kaydırdım. Hazzın doruklarına tırmanırken saçlarıma asıldı. Pekala gösteri başlasın öyleyse.

••

İkimizde birbirimizi tükettikten sonra koltuklarımıza dönmüştük. Gece tekrardan işine gömülmüştü tabii. Hayır anlamıyorum biraz benimle ilgilense.

Doymak bilmez bir kadın olduğunu biliyorsun değil mi?

Az önce benimle yeterince ilgilenmişti. Yol boyu da laptopuyla ilgileneceğini anlamıştım.

  Girdiğim sınavın sonuçları bir kaç güne açıklanacaktı. Deli gibi merak ediyordum. Acaba kazanabilmiş miydim? Kazandım diyemiyorum ama kazanamadım da demek istemiyordum. Kazandıysam da atanmayı bekleyecektim.

Biricik kocan halleder onu sen merak etme.

Birilerinin desteği ile bir yerlere gelmek istemiyordum. Kendi çabalarım ile gelmek istiyordum. Kariyerime de müdahale etmesini istemezdim kocamın. Düşündükçe heyecandan kalbime kramplar giriyordu. Bir an önce sonuçları öğrenmeliydim zira kalbim dayanmayacaktı. "Pişt." Gece'nin bana seslendiğini duyunca kafamı hemen o tarafa çevirdim.

"Ne düşünüyorsun kara kara?" Hadi ama cidden bilmiyor musun? Güldürme beni Gece.

"Sınav sonuçları açıklanacak. Aklım onda." Kaygıyla gözlerime baktı.

"İstediğin bu mu? Öğretmenlik..." ona gözlerimi kısarak baktım. Küçümsüyor muydu yoksa yanlış mı anlamıştım.

"Evet bunu istiyorum. Bu benim hayalim." Ve sen de buna saygı duymalısın Gece.

"Daha iyileri olabilir. Kendi şirketimizde çalışabilirsin."

"Senin şirketinde mi? Ah hayır..." Bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüyordum.

"Benim şirketim değil. Bizim şirketimiz. Artık benim olan her şey aynı zamanda senin de," deyip göz kırptı. Buna bir gün alışabilecek miydim? Kıt kanaat geçinen bir ailede büyümüştüm şimdi ise hiçbir emek vermeden bu zenginliğe sahip olduğumu düşününce biraz garipsiyordum bu durumu. Hâlâ daha her gün alışverişe çıkabilecek durumda oluşumu idrak edemiyorum. İstediğim tüm her şeyin bir parmak ötemde olduğuna alışamıyordum. Gece ve onun parası. Sizin paranız. Sanırım uzun bir süre bunu kabullenemeyecektim. Bu servete sahip olmak için hiçbir şey yapmamıştım.

Gece'yi kendine aşık etmen dışında...

ah evet. Onu kendime aşık etmiştim. Ve ben de aşık olmuştum.

"Ben hayalimdeki mesleği istiyorum. Şirketimizde çalışmayı değil." Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp sakinleşmek istedi. Lakin sinirlenecek bir durum değildi bu. İstediğim mesleği yapmak neden onu sinirlendirsin ki?

"Pekala, öyle diyorsan..."

Bu kabullenişin şimdilik olduğunu biliyordum. Çünkü bu konu burada kapanmamıştı. Tanıdığım Gece bu kadar çabuk kabullenemezdi.

Tekrardan önüne dönünce sıkılıp telefonumu elime aldım. Telefonda da bir şey yoktu ya neyse. Sosyal medya hesabımda gezindim. Birkaç hafta içinde artan takipçi isteklerime şaşırmıştım. Hesabım gizliydi ve yaklaşık 300 takipçim vardı. Şimdi ise 10.000'e yakın takip isteği almıştım. Galiba Gece'nin ünü çoktan bana geçmişti. Instagram hesabımda soyadım aynıydı. Bunun bir sakıncası yoktu. Karayel yazsam da değişen bir şey olmayacaktı. Ha Işık Güney Karayel, ha Işık Güney. Ne fark var ki? Gece'nin hesabına baktığımda düğünümüzden birkaç kare paylaşmış olduğunu gördüm. Bu fotoğrafları ne zaman çektiğimizi hatırlamıyorum bile. Zaten haberimiz yokken çekilmiş gibiydiler. Gece son zamanlarda attığı fotoğrafları yoruma kapatıyordu. Sanırım o da benim gibi yorumlardan etkileniyordu. Nasıl etkilenmeyeyim? Bazı insanların kalp kırmak  umurunda bile değildi gerçekten.

Telefonu da sıkılarak kapattım. Bu yolculuk gerçekten çok boğucuydu. Tabi yarım saat öncesine kadar. Gece beni uçurmuştu. Kocam gerçekten makine gibiydi. Aklıma doluşan az önceki anlarımız ile dudaklarımda istemsizce bir sırıtış oluştu. Birlikte mükemmeldik.

   Gözlerim uykuya yenik düşerken kendimi daha fazla ayık tutamadım ve yol boyunca güzel bir uykuya kapattım gözlerimi. 

••

Beni uyandıran şey yüzümde kayıtsızca dolaşan parmak uçlarıydı. Burnumun ucunu sıkan, göz çukurlarımı okşayan, şakaklarıma hafif hafif vuran parmak uçları beni tatlı uykumdan tatlı tatlı uyandırıyordu. Gözlerimi nihayet açabildiğimde Gece ile göz göze geldik. Üzerime eğilmişti. Suçlulukla gözlerini kırpıştırırken samimi olmadığını biliyordum. Beni uyandırmaktan suçluluk duymuyordu çünkü bilerek yapmıştı.

"Uykucu fıstığım benim," deyip dudağımın kenarına bir öpücük bıraktı.

"Ya niye uyandırdın ki sen beni?" deyip esnedim. Açık ağzıma kocaman gözlerle baktı. Hemen bir fesatlık... Çabucak ağzımı kapatınca homurtusunu işittim.

"İnişe geçmek üzereyiz meleğim." Gerçekten mi? O kadar fazla uyumuş muydum? Kendime inanamıyordum. Şu an zombi gibi göründüğüme emindim. Ve Gece ile aramızda santimetreler vardı. Bir an utanıp geri çekilmek istedim. Gözümde çapak var mıydı acaba? Tanrım!

"Seni her türlü halinle sevebileceğimi anlaman neden bu kadar zor?" Ciddi ciddi soruyordu. Çünkü hâlâ daha böyle bir adama sahip oluşum mucize gibiydi. Ben sıradan bir kızdım. Benden daha güzelleri olmuştur illaki hayatında. Üstelik esmer kadınlardan hoşlanıyordu. Niye ben diye sorup duruyordum kendime.

"Sana sahip oluşum gerçek bir mucize," deyip uzamaya yüz tutmuş sakallarını okşadım. Dudaklarında muzip bir sırıtış peydahlandı.

"Ya? Öyle mi dersin?" Dalga geçiyordu. Kendini neden bu kadar önemsiz görüyordu? Ne kadar kıymetli olduğunu bilmiyor muydu?

"Öyle diyorum. Sen mucizesin. Ailen, ben, çalışanların... sana hayranız, seni seviyoruz." Bakışları durgunlaştı. Eski donuk hallerine döndü. Hey! Şimdi ne olmuştu ki?

"Ailem... bu kelimeyi duymak istediğimden emin değilim."

"Neden öyle söylüyorsun?" dedim şaşkınca.

"Babamla tartıştık. Uzun süre onunla muhatap olmayı düşünmüyorum." İrice açılan gözlerimi kontrol altında tutmaya çalıştım.

"Sen ne dediğini biliyor musun? Muhatap olmamak da neyin nesi? Baban o senin," dedim dehşet içinde. Öz olmasa da yıllardır babalık yapıyordu ona. En ufak bir tartışmada böyle söylemesi saçmalığın daniskasıydı.

"Buna karışma. Bu bizim aramızdaki bir durum. Anlayamazsın."

Anlayamazsın. Anlayamayacak kadar ahmak veya duygusuz olduğumu düşünmüyordum. Ama bu defa üzerine gitmedim. Her söylediğine ters bir cevap verirsem bu onu daha da kışkırtırdı. Ailesi ile olan tartışmalarına elbette karışmazdım. Hakkım olsa da karışmazdım. Beni aşan mevzulara zaten girmiyordum ama bu defa konuşmak istemiştim ta ki Gece'den veto yiyene kadar.

"Kalk bakalım iniyoruz."

Ona bakıp başımı salladım. Dar koridori geçip aşağı doğru açılan merdivenin önüne geldik. Nerede olduğumuzu hâlâ bilmiyordum. Merdivenlerden aşağı inince etrafıma bakındım bir levha görme ümidiyle. Ama hiçbir şey göremedim.

"Nerede olduğumuzu artık söyleyecek misin?" diye tısladım.

"Tokyo'dayız güzelim."

Hani şu Dünya'nın en büyük şehri olan Tokyo? Japonya'ya gelmek aklımın ucundan bile geçmemişti. Ne yalan söyleyeyim Havai, Paris hatta Roma'ya geliriz diye düşünmüştüm. Beni her zaman şaşırtıyordu kocam.

"Ne o hoşuna gitmedi mi?" dedi kaygılı bir şekilde.

"Hayır, tabii ki hoşuma gitti." Sadece şaşırdım. Koluma girip beni havaalanından çıkardı. Önümüzdeki BMW'nin kapısı şöför tarafından açıldı.

"Buyrun Gece bey..." arka kapıdan arabaya bindik. Harika bir şeydi bu. Sütlü kahve rengindeki koltuklar yatağımız kadar rahattı neredeyse. Yatak mı? İçimdeki ben çoktan aklına fesatça şeyler getirmeye başlamıştı bile.

"Şimdi otele gidiyoruz. Birkaç gün buralardayız."

"Ya sonra?" Vücudunu bana döndürüp gözgöze gelmemizi sağladı. Sana hâlâ kızgınım Gece. Umarım anlamışsındır.

"Havai'ye geçeceğiz..." Yok artık. Tabii ya düşüncelerim.

"Peki ya sonra?"

"Monaco."

Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdandım. Hava gerçekten aşırı sıcaktı. Pencereyi indirip Tokyo'nun işlek ve göz alıcı caddesini izlemeye başladım. Burası harikaydı. Ömür boyu burada yaşayabilirdim. Tabii ailemi çok özlerdim. Bu yüzden böyle bir şey mümkün olamazdı. Sokak satıcılarının bol olduğu cadde oldukça işlekti. Üstelik akşam olmak üzereydi. 6 saatlik zaman farkı beni mahvetmişti. Ne uyuduğumu bile anlamamıştım. Türkiye'de gece yarısıydı. Garip...

Araba işlek caddede milim milim ilerlerken Gece'nin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ama inatla ona bakmadım. Bana bir özür borçluydu.

"Sessizsin," dedi parmak ucuyla koluma dokunarak. Ondan tarafa döndüm.

"Ya?" Aksi bir bakış attım.

"Yine ne kabahat işledim?" dedi teslim olur gibi. Omuz silktim. Ne yaptığını da kendi anlasın. "Söylesene, nasıl incittim seni?" Sesi kısıktı. Boğazını temizledi. Daha sonra burnunu çekti vee... hapşırdı.

"Kahretsin! Hep böyle oluyor." Küçük el çantamdan temiz bir  mendil çıkarıp ona uzattım.

"Hava değişimi mi?"

Küslüğü bir kenara kaldırdım. Daha sonra da trip atabilirdim. Bir sonraki uçak yolculuğumuzda mesela...

"Evet," dedi bitkin bir sesle. Bunu yeni öğreniyordum ve Gece'yi ilk kez grip haliyle görüyordum. 

"Oo kıyamam sana ben," deyip yanaklarını sıktım. Kaşları çatıldı.

"Hoşlanmıyorum yapma şunu," deyip elimi ittirdi. Ona çocuk muamelesi yapmamdan hoşlanmıyordu ama ben onun bu hallerinden zevk alıyordum.

"Aman iyi," deyip kollarımı göğsümde kavuşturdum. Bir dakika geçmeden kavuşturduğum kollarımı ayırdı ve elimi elinin içine aldı. Dudaklarına götürüp avucumu öptü. Bu... çok özeldi. Gerçekten çok çok özel. Daha sonra elimi yüzüne çıkardı.

"Yap hadi."

"Hayır, hoşlanmıyorsun," dedim huysuzca.

"Ama sen hoşlanıyorsun," deyip göz kırptı. Elimi yeni yeni uzayan sakallarında gezdirdi.

"Sana dokunmaya bayılıyorum." Dudaklarını büzdü. Ah, o kadar tatlı ki...

"Duygularımızın karşılıklı olması güzel bir şey."

Araba durunca camdan dışarı baktım. Bol ışıklı bir otelin önündeydik. Şoför kapımı açınca adımımı dışarı atabilmiştim. Başım dönüyordu. Hava çok hafif esintiliydi ama bu çok güzeldi. Gece de arkamdan inip kolumu tuttu.

"Şşş, beni beklemeden nereye gidiyorsun?" dedi, huysuz dedeler gibiydi.

"Etrafa bakınıyorum Gece," dedim yumuşak bir sesle. Onunla tartışmamaya yeminliydim. Aramızı iyi tutuyordum. Çünkü üzülmek istemiyordum.

"İçeri girelim esiyor."

Kolumu koluna taktı ve beni içeri yönlendirdi. Şoför arkamızdan bavullarımız ile geliyordu. Resepsiyona uğramadan asansöre bindik. Demek ki Gece her şeyi halletmişti. Gece Karayel işte... Ona kirpiklerimin arasından çekinik bakışlar attım. O ise bana adeta külot indirici bakışları ile bakıyordu. O siyah gömlek içinde ne kadar çekici olduğunu biliyor muydu? Bana attığı bakışlar ile tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Üzerimdeki etkisi işte. Şu an benden uzakta oluşuna kaşlarımı çattım. Normalde asansör içerisinde hemen dibime üşüşürdü. Şu an ise uzaktı. Ona doğru bir adım attım. Asansör haddinden fazla genişti. Elimi pantolonun arka cebine atınca gözleri büyüdü ve bana soran gözlerle baktı.

"İyi miyiz?" diye sordum sert kalçasını parmaklarım ile mıncırırken. Kalçaları kasıldı.

"İ-iyiyiz." Yahu ne oldu ki?

"Hayır bir şey var!" diye homurdandım.

"Yok güzelim bir şey."

"Neden uzak duruyorsun benden?" diye sordum kendimi ondan uzaklaştırırken.

"Çünkü hazzı ertelemek istiyorum," deyince kaşlarım çatıldı. Ne dediğini anlamamıştım.

"Pardon?"

"Bakalım birbirimize ne kadar dayanabileceğiz diye merak ediyorum."

"Saçma. Çok saçma," diye tısladım.

"Değil güzelim. Seni delirirken görmek için sabırsızlanıyorum," dedi heyecanla.

"Kim ben mi? Ha! Şuna da bak! Asıl ben seni delirirken görmek için sabırsızlanıyorum," derken asansörün kapıları açılmıştı. Dışarı adımımı attığımda Gece hâlâ mırıldanıyordu.

"İddiaya var mısın?" Gaza gelme Işık!

"Ee... tabii ki varım."

"Kazanan kaybedene istediği bir şeyi yapacak."

"Nasıl yani? Anlamadım. Şimdi ben kazanırsam sana ne yapacağım? Veya kaybedersem?" deyip kafamı kaşıdım.

"Şöyle ki; ben kazanırsam sana istediğim bir şeyi yapacağım. Çok farklı bir şey -bunu söylerken gözleri ışıl ışıldı- şayet sen kazanırsan da istediğin bir şeyi yapacaksın veya yaptıracaksın. Hatta çıtayı yükselteyim. Sen ne istersen onu yapacaksın." Sonra kısık sesle mırıldansa da duydum. Nasıl olsa kazanamayacaksın.

Sen öyle san Gece bey!

••

  Otel odamız muhteşem ötesiydi. Manzarası, mobilyası... her şeyi harikaydı. İkimizde yorgun olduğumuz için kestirmiştik. Akşam yemeği için lobiye inecektik. Ondan önce hazırlanmam gerekiyordu. Ama... tabii ki Gece'yi çıldırtacak bir şekilde. Bavulumu açıp neler yapabilirim diye düşündüm. Siyah kısa, dar elbisemi görünce sırıttım. Elbiseyi çıkardım. Evet evet. Gece duştayken elbiseyi giymeye karar verdim. Üzerimdekileri çıkarıp elbiseyi üzerime geçirdim.

İç çamaşırını çıkar. Bu onu delirtir.

Ne? Hayır! Rahat edemem ki ben. İç çamaşırsız elbise? Ya eğildiğimde her şey görünürse? Daha da önemlisi oranın açıkta olması ne kadar doğru? Hayır hayır!

İddiayı düşün, kazanırsak ona neler neler yaptırırız.

Hay lanet! Evet bunu yapacaktım. Kahretsin! Ne kadar utansam da yapacaktım. Hem... eğlenceli olabilirdi. Elbisemi yukarı sıyırıp iç çamaşırımı yere indirdim. Almak için eğilirken Gece'nin banyodan çıktığını işittim. Elbisemi çekiştirip iç çamaşırımı aldım. Arkamı döndüğümde gözlerim ve ağzım eş zamanlı olarak kocaman açıldı. O neden çıplaktı!

Su damlalarına bak. Kaslarına tutunmaya çalışmalarına bak.

Hayır bakmayacağım. Çünkü bakarsam...

"H-hadi hazırlan da çıkalım." Ona bakmamaya özen göstererek iç çamaşırımı ve çıkardığım kıyafetleri banyoya götürdüm. Az önce burada duş almıştı. Ah!.. bu oyunu ben kaybedecektim böyle giderse. Biraz dirayet Işık dirayet.

••

Gece altımda iç çamaşırım olmadığını bilmeksizin gayet sakindi asansörde. Galiba artık bilmeliydi.

"Bayağı iyiymiş böyle," deyip gülümsedim. Anlamaksınız kaşlarını çattı. "Neymiş iyi olan?"

Gözlerim ile önümü işaret ettim.

"İç çamaşırsız, çok rahatmış," dedim beynim bunun tam tersini iddia ederken. Gece'nin gözlerindeki ateşi görür gibi oldum. Dişlerini sıkışına tanık oldum.

"Ne dedin sen?" derken öfke nöbeti geçirecek gibiydi. Hata mı yapmıştım ben?

"İ-iç çamaşırsız," dedim kekeleyerek.

"Ulan sen beni katil mi edeceksin? Siktiğim kumaş parçası neden yerinde değil," diye gürledi.

"Dedim ya, rahat." Sesim içime kaçmıştı. Mırıl mırıldım.

"Rahatını siktirme lan bana. Sikt-" devam etmedi. Gözlerini kısıp sakinleşmeye çalıştı.

"Sen niye beni çileden çıkarmaya çalışıyorsun kızım!" dedi biraz da olsun sakinleşmeye çalışırken.

"Ya ne alakası var?" diye soludum. Korkuyordum. Ciddi ciddi.

"Düş önüme. Milletin arkana baktığını görmeyeyim yoksa fena olacak," dediğinde ağzım kocaman açıldı. Milletin ne işi var benim popomla ya?

"Saçmalama Gece."

"Fazla zorlama şansını istersen." Tek kaşını kaldırdı. Tamam öyle olsun.

  Akşam yemeğini yiyeceğimiz mekan epey lükstü. Etraftaki insanlar gerçekten buraya ait gibiydiler. Bense kendimi yabancı hissediyordum buraya. Gece arkamda bir zırh gibiydi. Bizim için ayırtmış olduğu masaya götürdü beni. En köşedeydi ve manzarayı görüyordu. Gece sandalyemi nazikçe çekip oturmamı sağladı. Bunu yaparken parmaklarını belime sürttü bu beni feci halde tahrik etti. Bilerek yapıyordu!..

Karşıma oturdu. Hâlâ gözleri ateş saçıyordu. Garson gelip siparişlerimizi aldı. Yerimde huzursuzca kıpırdandım. Kıpır kıpırdım.

"Fazla kıpırdanma istersen. Etin çıplak ve az ötemdesin."
Ha! Demek ki işe yarıyordu.

"Ne yaparsın?" dedim dudaklarımı haddinden fazla oynatarak.

"Seni fena halde bec-" duraksadı.

"Ah hayır. Sana istediğini vermeyeceğim." Etrafına yabani bakışlar atıp tekrar bana döndü. Bu oyunu ben kazanmalıydım. Ki şu an fazla yakındım. Gece'yi biraz daha kıvama getirmekten zarar gelmezdi. Masadaki suyu alıp dikledim. Bunu yaparken gözlerimi ondan ayırmadım. Daha sonra dudaklarımı yalayıp ona göz kırptım. Sertçe yutkundu.

Pekala, çok iyi gidiyorsun.

  Siparişlerimiz geldiğinde çekinik bakışlar attım önümdekilere. Gece ise çoktan gömülmüştü. Etin iyi pişmiş olduğu belliydi. Üzerindeki sos beni tedirgin ediyordu. Bıçağı hareket ettirip kestiğim parçaya çatalımı batırdım ve ağzıma attım. Tamam, fena değildi. Gece'ye baktığımda bana sırıtarak bakıyordu. Daha sonra dudağını dişledi. Yetmezmiş gibi dişlerinin izi çıkan dudağını yaladı. Yankısı bacak aramdaydı. Beni kışkırtmaya çalışıyordu ve beceremiyor değildi. Tekrar yemeğe konsantre olmaya çalışırken masanın altındaki ayağı rahat durmuyordu. Bacağımın arka kısmına sürtüyordu bacağını. Kumaşının yumuşak dokusu ayak bileğime sürtünüyordu. Bu bile beni kışkırtıyordu. Ayağımı çekmeye çalıştım. Kendi ayağını benimkine çapraz doladı ve engel oldu. Sandalyesini masaya daha da yakınlaştırdı. Ah... kahretsin! Ona istediğini vermemeliyim. Tamamen yemeğime konsantre olmaya çalıştım. Masanın altımdaki ayaklarını yok saydım.

  Güç bela geçen akşam yemeğinden sonra Gece'yi bara gitmek için ikna ediyordum.

"Hadi sevgilim. Gidelim işte. Eğleniriz," dedim ona yalvaran bakışlar atarken. Bu bakışlara dayanamazdı biliyorum.

"Madem çok istiyorsun, gidelim öyleyse," dediğinde boynuna zıplamıştım. Kasıklarımda hissettiğim sertlikle gözlerim kocaman olsa da ona belli etmedim. Ondan ayrıldığımda bana elini uzatmıştı. Elini tutup onu takip ettim. Otelin barına iniyorduk. Karanlık bir koridordan geçerken Gece beni biraz fazla hızlı yürütüyordu ve ben tökezliyordum. Etrafıma öylesine bakarken gördüğüm şey ile ağzımdan ufak bir hıçkırık kaçtı. Tanrım. İnsanlar resmen ayakta birbirlerini götürüyorlardı. Gece gözlerimi örtüp beni daha da hızlı yürüttü.

Müzik sesini duyduğumda nihayet bara gelebildiğimizi anladım. Geniş bir kapıdan içeri geçtik. Gece elimden tutup beni bir yere yönlendirdi. Bar tezgahının önündeki bar taburelerine oturduk.

"Birazdan locaya geçeriz," dedikten sonra barmene el işareti etti ve akıcı ingilizcesi ile siparişleri söyledi. Barmen çabucak itaat etti. Bana ne olduğunu bilmediğim bir içecek verirken, kendisi, viski olduğunu tahmin ettiğim koyu sarı, içinde buzları tıkırdattığı bardaktan içkisini yudumluyordu.

"Bu nedir?" İçkisinden bir yudum alıp bardağın kenarını dudağına yasladı.

"Meyve kokteyli."

"Ciddi olamazsın!" deyip bardağı sertçe tezgaha bıraktım. Bu yaptığımdan pek hoşlanmamıştı.

"Ne diye horozlandın sen şimdi?"

"Ben neden içki içmiyorum," dedim aksi bir sesle.

"Çünkü içemiyorsun," deyip kendince konuyu kapattı.

"Ben de içki içeceğim," diye karşı çıktım.

"İçebilsen içerdin zaten!"

"Gayet de içebiliyorum!"

  Garsona tekrar seslenip benim için Mariachi istedi.

En hafif içki! Peh!

Garson içkimi verince hırsla alıp bardağı fondipledim. Tamam bu hiç iyi bir fikir değildi. Boğazım pek fazla yanmasa da midemde ekşi bir tat bırakmıştı içki. Garsonu çağırıp bir tane daha istediğimde Gece garsondan bardağımı alıp beni bileğimden tuttu ve locaya yürüttü.

"Eğleneceli olacak gibi."

Sırıtarak söylemişti bunu. Başım hafifçe dönüyordu. Beni yürütürken elini belime koymuştu. Boş bir locaya oturduğumuzda beni yanına çekmişti. İçkimi bana uzatıp masadaki şişeden kendi içkisini doldurdu. Bardaktan bir yudum aldım. Hızlı olmamalıydım çünkü gecenin sonunda saçmalayabilirdim ve iddiayı kaybedebilirdim. Bara göz gezdirme fırsatını ancak yakalamıştım. Gece'nin barından farkı yok gibiydi. Sadece insanlar daha ateşli ve arzulu hareketler ediyorlardı.

Katılın onlara.

Öyle mi dersin? Gece'yi biraz kışkırtmak iyi olabilirdi...

"Dans edelim," deyip göğsüne elledim.

"Edelim."

Kabul mu etmişti? Bu kadar çabuk. Vay canına! Piste ilerlerken insanlara çarpıyorduk ama bu Gece'nin umurunda değil gibiydi. Nihayet bir yerde durduğumuzda karşımda dikildi.

"Et bakalım dansını," dediğinde kaşlarım istemsizce çatıldı. Tek başıma mı?

"Eşlik et bana," deyip kollarımı beline doladım ve ritme uyum sağladım. Hafif hafif nüanslarda bulundu. Kendimi ona yaslayıp bedenini bedenimde hissettim. Gözleri çakmak çakmaktı. Belime doladığı kollarını ayırdı ve ellerini yavaş yavaş aşağı indirdi. Kalça çıkıntımın üzerinde tehditkâr bir şekilde duruyordu. Kalçalarımı hareket ettirip eline yasladım kendimi. Bu yaptığıma sinsice sırıtıp elini kalçama yapıştırdı. Çıplak etim ile elinin arasında yalnızca bir kumaş parçası vardı. Aramızda boşluk denen şey yoktu. Tek vücûd gibiydik. Karnımın üzerinde hüküm kuran erkekliği beni zerre rahatsız etmiyordu. Dansa kendimi kaptırıp ona sürtünmeye başladım. Sarhoş değildim. Gayet ayıktım. Ritme kendimi deli gibi kaptırıp arkamı döndüm ona. Ellerini belime koyup ona sürtünmeye başladım. Bir yılan gibi kıvrılarak yukarı aşağı inip çıktım. Belime doladığı ellerini aşağılara indirdi. Çıplak etim yüzünden elbise yukarı sıyrılıyordu.

"Sen adamı deli edersin," diye soludu nefesini boynuma. Elini ön tarafımda hissedince etrafıma bakındım panikle. İnsanların bizden farkı yoktu. Biraz daha ilerlemiş gibiydiler. Çoğu kendine yatak odası arıyor gibiydi. Orta parmağını çıplak olan kadınlığıma bastırınca bacaklarım titredi. Düşecek gibi hissediyordum. Parmağı tepemde bağımsızlığını ilan etmişti. Yavaşça hareket ettirince nefesim tekledi.

"Hayır, hayır yapma!" derken vücudum tam tersini söyleyip kendini ona itti.

"Şş bebek... dans edelim diyen sendin. Sana daha önceden de söylemiştim bildiğim tek dans şeklinin bu olduğunu." Hey hey bir dakika! Bunu başka bir kadın ile yapmış mıydı? Bu çok mahrem bir şeydi ve ben onun karısıydım. Pek abes kaçmıyor olsa gerek.

"Bunu daha önce yaptın mı?" diye sordum kendime engel olamayıp.

"Birçok kez yaptığım olmuştu." Dürüstlüğü beni sarsmıştı.

"Ya?" Sadece ağzımdan bu çıkabilmişti. Bu kadar mahrem bir şeyi başka bir kadın ile yapmıştı. Acaba ben böyle bir şey yapsam nasıl hissederdi?

"Buna takılmadın değil mi?" diye sordu şüpheyle. Elbette takıldım!

"H-hayır tabii ki. Sonuçta benden önce."

Sen gerçek bir yalancısın.

Büyüyü bozmak istemiyordum. Elbette ki onu geçmişindeki bir kadından kıskandığımı söylemeyecektim.

"İyi," deyip ellerini üzerimden çekti. Çekti! Beni nasıl bir durumda bıraktığının farkında mıydı? Hayır ama bu haksızlık!

"Oturalım."

Sen. Uyuzun. Önde. Gidenisin.

Sinirle locaya yöneldim. Bilerek yaptığını biliyordum. Madem oyun istiyorsun öyle olsun! Yarım bıraktığım içkiye daha da dokunmadım. Gece hâlâ içiyordu. Ara ver bari!

"İçme artık," deyip bardağını kaptım elinden. Bana çatık kaşları ile baktı.

"Ver."

"Hayır içme daha fazla."

"Versene şunu Işık," diye tısladı.

"Al ya! İç! Zil zurna sarhoş ol yine ben taşıyayım seni," diye homurdanıp bardağını sertçe önüne bıraktım. Başını eğip sırıttı. Önüne dökülen saçının bir tutamını parmaklarımın arasına alıp çektim.

"Gülme!" Saçlarını benden kurtarıp daha da fazla sırıttı.

"Gülmesene!" Tıslamıştım. Yapmacık bir şekilde korkar gibi yaptı.

"A-ah özür dilerim karıcım. Sana gülmek istememiştim. Affedebilecek misin beni?" Hâlâ dalga geçiyor.

"Sen geç dalganı," deyip locadan kalktım. Bileğimden tutup beni kucağına düşürdü.

"Hop hop! Yok öyle!"

"Bıraksana! -gülüyor- gülme!" diye kükredim. Kulaklarımdan duman çıktığını düşünüyordum şu an.

"Ha! karıma bak sen," deyip kafasını boyun girintime bastırdı.

"Yapma şunu! Sinirliyim şu an!"

"Neye sinirlisin bakalım?"

"Odaya çıkalım lütfen."

Gerçekten bitkin hissediyordum. Alkolün etkisi yeni yeni tesir ediyordu.

"Hay hay," deyip bir anda ben kucağındayken ayağa kalktı ve ben inecek fırsatı bile yaratmadan kollarımı boynuna doladım. Kızsam da küssem de darılsam da yine soluğu onun kucağında alıyordum. Gerçek aşk buydu işte...

••

Odamıza çıktığımda ikimizde uykuluyduk. Asansöre biner binmez yere çökmüştüm. İkimizde ayakta duracak gibi değildik ve zar zor odaya girebilmiştik. Beni yatağın üstüne bıraktıktan hemen sonra üzerini bile değiştirmeden yanıma yattı. Düzenli nefes alışverişlerinden anlamıştım uyuduğunu. Beklediğimin aksine çok sakindi. Çok fazla içmişti. Ayık olmasına bile şaşırıyordum. Yorgunlukla göz kapaklarım aşağı inmeye başladı. Daha fazla göz kapaklarıma meydan okuyamayıp uykuya yenik düştüm.

••

   Arkamda hissettiğim soğukluk ile gözlerim aralandı. Kalçalarım çıplaktı ve elbise yukarı çıkmıştı. Böyle uyursam olacağı buydu. Üstelik üzerimiz örtülü değildi. Gece kollarını üzerime atmış beni kendine hapsetmişti. Kalkmaya çalıştım ama beceremedim. Ciddi ciddi üşüyordum. Altımdaki pikeyi çekiştirdim. Üzerimdeki Gece'nin ağırlığı ile hareket dahi edemiyordum. Ah, ezilmiştim. Can çekişiyordum ama Gece hissetmiyordu bile.

"Gece..."

"Gece..."

Pürüzlü bir ses çıkardı.

"Gecee..."

"Hmm?" diye homurdandı.

"Üşüdüm uyan," dediğimde gözlerinin açıldığını gördüm.

"Üşüdün mü? Gel buraya," deyip beni göğsüne çekti.

"Kıçım dondu Gece," diye tısladım.

"Isıtırız güzelim," deyip beni bacaklarının arasına sıkıştırdı.

"Ya dalga geçme. Bırak da üzerime bir şey giyeyim."

Bana doladığı kollarını ayırınca nihayet kalkabilmiştim. Dolaptan bir eşofman altı bulup iç çamaşırı giyme zahmetine girmeden üzerime geçirdim. Üzerimdeki elbiseyi çıkarıp Gece'nin tişörtlerinden bir tane kaptım. Yatağa koşarak zıpladığımda Gece'nin eşsiz kıkırtı gülme karışımı sesini duydum. Ne kadar güzel bir tınıydı. Keşke hep duyabilsem. Yatağa girer girmez boynuna sokmuştum yüzümü. Kollarımı aramıza sokup bacaklarımı kendi bacaklarının arasına sıkıştırdı.

"Şimdi sabaha kadar böyle uyuyacağız. Kıpırdamak yok! Anlaşıldı mı?" Çaresizce başımı salladım.

"Duyamadım." Yine gıcıklığın üzerinde Gece efendi!

"Anlaşıldı."

  Gözlerimi sabaha açtığımda Gece'yi yanımda görememiştim. Esneyerek yataktan kalktım ve yerdeki elbiseye takılarak sendeledim. Ov... sanırım hâlâ uyanamadım. Banyoya girip elimi yüzümü yıkamam şarttı. Adımımı atmamla beraber terasta telefon görüşmesi yapan kocamı gördüm. Sinirli gözüküyordu. Yavaşça terasa yürüdüm ve aralıklı kapıdan onu dinlemeye başladım.

"Halit kim lan bu adam!"

Kükrüyordu adeta. Neye bu kadar sinirlenmişti? Karşı taraftaki her kimse acımıştım ona.

"..."

"Siktirme lan bana yapacağın işi! Doğru düzgün bir bok yapamıyorsunuz!"

Neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Neden bu kadar sinirliydi?

"..." kaşları çatıldı.

"O adamı düğünümde gördüğüme eminim," dedi sorgulayıcı bir ses tonu ile. Hangi adam? Garip giyimli olan mı?

"..."

"Ne alakası olabilir."

Kafasını sinirle çevirince beni farketti. Yakalanmanın verdiği korkuyla dudağımı dişledim. Umarım sinirini benden çıkarmazsın Gece. Bir şey demesine fırsat vermeden oradan uzaklaştım.

"O ad-"

Gerisini de duyamamıştım zaten. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Ama hâlâ açıldığımı düşünmüyordum. Şu an hortlak gibiydim. Belki de Gece beni böyle gördüğü için bir garip bakmıştı baktı.

Avut sen kendini. Birazdan seni çiğ çiğ yiyecek!

Banyodan çıktıktan sonra  dolaptan kendime bir şort ve tişört çıkardım. Bu gün dışarı çıkar mıydık acaba?

"Işık!"

"Canım," deyip panikle ona döndüm. Üzeri giyinikti. Takım elbise... neden günlük bir şey giymiyorsun?

"Benim çıkmam gerekiyor. Biraz işlerim var burada. İster burada kal istersen de kumsala in," dediğinde büsbütün şaşırmıştım

"N-ne işin olabilir burada?"

"Şirketle alakalı. Burada bir markamız var. Onun hakkında bir görüşme yapacağız."

"İyi ama bu şu an ne kadar doğru ki?" deyip dudak büzdüm.

"Gitmem gerek güzelim. Kumsala inme fikrini düşün. Erken gelebilirsem sana katılırım." O olmadan kumsalda ne yapacaktım sanki? Tek başıma... saçmalık!..

"Odada kalırım. Sana kolay gelsin." Çıkardığım kıyafetleri giyemeyecektim. Zaten akşama kadar burada olacaktım. Üzerimdeki eşofman iyiydi şu anlık. Manzaraya karşı konulmuş kanepeye oturdum ve Gece'nin Mac'inde gezinmeye başladım. İlgimi çeken hiçbir şey yoktu. Kapının kapanmasıyla Gece'nin gittiğini anladım. Evet güya balayına gelmiştik. Bal otel odasında ayı da dışarıda. Ne güzel!

••

Saat öğleden sonra dörde gelirken karnımın acıktığını hissettim. Sabah kahvaltımı da yapmamıştım. İnip bir şeyler yesem iyi olacaktı. Sabah çıkardığım kıyafetleri giyip oda kartımı aldım ve odadan çıktım. Asansöre doğru giderken iki çiftin hararetli bir şekilde tartıştığını fark ettim. Kim bilir dertleri neydi?

Asansörün önüne gelince çağırma düğmesine bastım. Kapılar kaykılarak iki yana açıldı. Adımımı içeri atacakken bir adamın önüme geçmesi ile tökezledim. Ne acelesi varsa artık! Adam panikle asansöre atlayınca ben de peşinden şaşkın şaşkın girmiştim. Daha çok birinden kaçar gibiydi. Ben de asansöre binince katın düğmesine defalarca kez bastı ve asansörün dışına göz attı. İngilizce bir küfür savurunca onun birinden kaçtığını anlamış oldum. Bir adam tam asansörün önünde durdu ve o sırada kapılar kapandı. Yanımdaki adamın suratında sinsi bir sırıtış belirdi. Ondan kurtulduğu için mutluydu. Uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım adamdan. Gerçi adamın beni gördüğü bile yoktu. Asansör durunca adımımı hızla dışarı attım. O sırada bir kargaşa çıktı ve kendimi birinin koltuğunun altına sıkıştırılmış vaziyette buldum. Boğazıma değen metalin soğukluğu ile çığlığı bastım.

"Bırak beni! Bırak!" Kimse hiçbir bok anlamıyordu. Yarım yamalak ingilizcem ile ona beni bırakmasını söyledim. Ama beni dinlememişti. Beni peşinden sürükleyip lobiye kadar yürüttü. Kaçtığı adam da bizi takip ediyordu. Kahretsin! Neden ben!

"Takip etmeyi kes!" diye bağırdı arkamdaki. Her bağırışında keskin metal boğazımı teğet geçiyordu. Bu boktan hissi hissetmemek için gözlerimi yumdum. Lanet olsun ki hiçbir şeye yaramadı.

"O kadını bırak. Suçsuz birini rehin alman aptalca."

Karşıdaki insaflıydı şükür ki. Ama beni rehin alan adamın umurunda bile değildi.

"Buna sen karar veremezsin. Beni takip etmeyi kes ve derhal buraya bir araba çağır dostum."

Bıçağı ince derimde daha da bir hisseder oldum. Lanet olası adam beni öldürecekti.

"Seni lanet olası bok! O kadını bırak!" Şimdi de benim için kavga ediyordu. Başıma gelen şeye bak. Resmen çekiyorum böyle şeyleri.

"Sana dediğimi yap ahbap! Laf ebeliğini kes!"

Arkamdaki adam gitgide sinirlenirken bıçağı bastırma şiddeti artıyordu.

"Kadın umurumda değil. Eğer öldürürsen adalete teslim olacaksın bana değil."

Adamın bir dediği bir dediğini tutmuyordu. Bu iki salak arasında kalmıştım ve zangır zangır titriyordum. Lobideki herkes toplanmış bizi izliyordu. Güvenlik ekibi arkamdaki adama bir şeyler söylüyordu ama umurunda değildi. Kimse bir şey yapamıyordu.

"Sana teslim olmaktan iyidir adalete teslim olmak."

Konunun ne olduğu anlamamıştım. Anladığım tek şey bunlardı. Bazen ikisi de ingilizce dışında başka bir dil ile konuşuyordu.

"Kadını bırak," diye bağırdı adam tekrardan.

Buna karşılık arkamdaki adam beni lobinin girişine sürüklemeye başladı. Ona engel olmaya çalıştım ama metali daha fazla bastırdı boynuma. Çırpınmayı kestim. Giriş kapısının önüne geldiğimizde siyahi adam da bizi takip ediyordu.

"Yalvarırım bırak beni!"

Beni duymuyordu bile. Dönen kapının önüne gelince duraksadı. Sanırım nasıl geçeceğimizi düşünüyordu. Ben ise etrafıma ürkek bakışlar atıyordum. Kurda yem olacak kuzu gibiydim ve herkes izlemekle yetiniyordu. Hiç kimseden bir yardım eli uzanmıyordu. Siyahi adam hâlâ silahını indirmemişti. Tehditkâr bir şekilde sallıyordu. Boynumda bir çizik hissettim. Derim karıncalandı ve yanmaya başladı. İnledim. Gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Tekrar açtığımda karşımda alev alev yanan kızıl gözler ile karşılaştım. Bu Gece'ydi. Şükürler olsun. Beni kurtaracaktı. Buna emindim.

"Seni orospu çocuğu karımı bırakman için sana 10 saniye veriyorum," diye kükredi. Arkamdaki adam bir an afallasa da kendinden ödün vermedi.

"Bunu şu zenciye söyle dostum. Eğer peşimi bırakırsa ben de karını bırakırım." Gece'nin gözleri siyahi adam kaydı. Tekrar bize döndüğünde çakmak çakmaktı.

"Sana. Söylüyorum. Karımı. Bırak." Gece'nin sesi yükseldikçe bıçağın baskısı artıyordu. İnlememi engelleyemedim.

"Peşimi bırak, kadını öldürürüm." Gözlerimi açamıyordum. Boynumdaki ağrı gitgide artıyordu. Sanki yarama tuz bastırılıyor gibiydi.

"Senin evveliyatını sikerim orospunun dölü! Karımı. Bırak."

Gece'nin sesi beni bile korkutuyordu.

"Çok yazık! Karını öldüreceğim." Gözlerimi zorlukla açtım.

"Gece," dedim çaresizce. Nefes alamıyordum. Gözlerim yaşarmıştı.

"Güzelim," dedi buruk bir sesle. Az önceki gibi bağırmıyordu.

"Seni seviyorum," dedim bitik bir sesle. Tükenmiş gibiydim. Arkamdaki adamın kolu olmasa ayakta duramayacaktım bile.

"Seni seviyorum, korkma."

Nasıl korkmazdım? Hayatım arkamdaki adamın insafına bırakılmıştı. Ve bunun pamuk ipliğine bağlı bir hayattan farkı yoktu.

"Korkuyorum," dedim güçlükle. Arkamdaki adam ile siyahi adam da tartışıyordu.

"Sana işaret verdiğim anda tüm gücünle yere eğil." Bu dediğini nasıl yapacaktım? Adam beni koala gibi sarmıştı.

"Yapamam, korkuyorum..."

"Dediğimi yap."

"Ya..p..a.mam." Boğazım acıyordu. Konuşmaya zorlanıyordum. İki adam da ne konuştuğumuzu anlamıyordu.

"Kesin konuşmayı," diye kükredi siyahi adam. Gece'nin gözleri bendeydi. Vereceği hareketi bekliyordum. Ne yapacağımı bilmesem de. Bir anda elini şıklatınca tüm gücümü toplayıp dirseğim ile adamın karnına vurdum ve yere eğildim. İki el ateş sesi duydum. Panikle eğildiğim yerden yukarı baktım. Güvenlikler buraya koşuyordu. Yerde kanlar içinde yatan adamı çabucak kelepçelediler. Bana doğru koşan Gece'yi görünce gözyaşlarıma engel olamadım. Gözündeki korkuyu görmekten ziyade hissediyordum.

"Meleğim," deyip beni yerden kaldırdı ve kolları arasına aldı. İkinci el ateş kime isabet etmişti bilmiyordum ama Gece olmadığını görünce sevinmiştim.

"G.Gece," diye soludum.

"Şişş... korkma sevgilim. Buradayım. Geçti," deyip başımın üstünü öptü.

"B-beni öldürecekti o manyak," dedim hâlâ olayın şokuyla.

"Geçti dedim. Hadi odamıza çıkalım." Başımı şiddetle iki yana salladım.

"H-hayır hayır. Gidelim. Gidelim buradan. Daha fazla burada kalmak istemiyorum," dedim panikle. Anlayışla başını sallayıp onayladı.

"Nereye gitmek istersin?" Düşünecek gibi değildim.

"Sen nereye istersen," deyip elimi boynuma sürttüm. Elime bulaşan kana tiksintiyle baktım.

"Pekala. Sen nasıl istersen," deyip beni bir anda kucağına aldı ve odamıza kadar da indirmedi. Boynuna sığınmıştım. En güvenli olduğum yer oydu.

••

14 saatlik bir yolculuk daha çekecektik. Gece öyle söylemişti. Yine gizemliydi ki gideceğimiz yeri söylememişti. Her ne ise artık. Tokyo olmasın da. Sanırım Tokyo'ya ilk ve son gelişimdi. Zira bir daha oraya gitmek istediğimde emin değilim. Lanetli bir şehir olarak görünüyordu gözümde. O adamın beni rehin alması... tüm bunlar iğrenç bir tesadüftü. Çok korkmuştum. Gece yetişmeseydi. Tanrım! Düşünmek dahi istemiyorum. O adama ne olduğunu bilmiyordum ama umarım hapsi boylamıştır. Yine Gece'nin özel uçağındaydık. Kızlar etrafımızda fır dönüyordu. Rahatsız ediciydi. Şu an onlara uyuz olmuştum. Agresiftim. Kimseyi görmek istemiyordum.

"Gönder şunları," diye homurdandım. Gece'nin bir baş hareketi ile hepsi toz oldu. Gökyüzünde süzülürken başım omzundaydı. İyi ki vardı. İyi ki hayatımdaydı.

"Sen yetişemeseydin belki de..." işaret parmağını dudağıma bastırdı ve beni susturdu.

"Düşünme artık bunu."

Kafamın üzerine ufak bir öpücük bıraktı.

"Aklımdan çıkmıyor. O adam... asansörde panik içerisindeydi. Anlamalıydım ve o asansöre binmemeliydim."

"Düşünme diyorum güzelim. Düşünme bunu."

Düşünmemek elimde değildi. Ama bunu düşünerek onu da üzmek istemiyordum. Konuyu değiştirdim.

"Toplantı nasıldı?"

"Ne toplantısı?" dedi afallayarak.

"Gece... gittin ya sabah apar topar."

"Sevgilim o toplantı değildi sadece oradaki markamızın temsilcileri ile görüştük. Bu kadar." Peki anlamında başımı salladım.

Sen gitmeseydin başıma bunlar gelmeyecekti Gece!

Evet ama bunun için Gece'yi suçlayamazdım. Çünkü o nereden bilebilir ki?

Seni de yanında götürebilirdi!

Evet bu da bir ihtimaldi ama  götürmemişti. Bunun için de kızamadım. Suçu kimseye atmayacaktım. Çünkü tek bir suçlu vardı o da zaten adalete kavuştu.

Geniş koltukta ikimiz de yayılarak oturmuştuk. Aramızdaki sessizliği bozan karnımdan gelen acayip seslerdi. Tabi ya o olaya kurban gitmeseydim yemek yiyecektim. Dün akşamdan beri aç olduğum düşünülürse karnım az bile gurulduyordu.

"Işık!" Gece'nin sert sesi tam kulaklarımın dibinde çınladı. Yerimde hoplamıştım.

"Sen yemek yemedin mi?" dedi azarlayıcı bir tonda. Başımı korkuyla iki yana salladım. Yemek konusunda takıntılıydı. Halbuki ben gayet iyi yiyordum. Ama bu onun takıntısıydı.

"Tam iniyordum başıma bunlar geldi," dedim sonlara doğru gücünü yitiren sesim ile.

"Bahane üretme. Sabah da yememişsin."

"Canım istemiyordu," diye fısıldadım. Beni duymazdan gelip görevliye seslendi ve bizim için bir şeyler hazırlamasını istedi.

"Sen de mi yemedin?" diye sordum. Zira eğer o da yememişse ben de onun üzerine gidebilirdim.

"Kahvaltımı sağlam yaptım ben," diye tısladı. Pekala ben sussam iyi olacak. Beş dakika bile geçmeden görevli kız bize birer tepsi getirmişti. İkisinin de içi dopdoluydu. Hepsini nasıl yiyecektim? Gece yerdi o ayrı. Ama ben yiyemezdim. Karnımdaki seslerse bunun tam tersini iddia ediyordu. Tepsiden bir parça Alman ekmeğini koparıp türlüye benzeyen yemeğe sürttüm. Tadı lezizdi. Gece de benim gibi yemeye başlamıştı. Görünüşe bakılacak olursa o da epey bir aç. Yemeği bırakıp onu izlediğimi görünce dudakları tek bir çizgi halini aldı ve kaşlarını kaldırdı. "Ye," diyordu. Tekrar yemeğime döndüm. Taze sıkıldığını tahmin ettiğim portakal suyumdan bir yudum aldım.

Karnım tamamen doyduğunda Gece hâlâ yiyordu. Anlamıyordum, bu kadar fit görünmesini neye borçluydu?

"Gece?" dedim sorar gibi. Yemeği yarıda kesip bana döndü.

"Söyle meleğim."

"Sen... nasıl bu kadar... fit kalabiliyorsun?" dediğimde dudaklarında tarif edilemez bir kıvrım meydana geldi. Sırıtıyordu.

"Türkiye'ye dönünce anlarsın. Belki birlikte fit kalırız ha ne dersin?" Ne diyordu?

"Soruma tam bir cevap versene." Homurdanmıştım.

"Pek çok şey yapıyorum güzelim. Boks, fitness, kardiyo..." vay canına bunları ne ara yapıyorsun sen Gece?

"Boks derken?"

"Barın alt katında boks ringimiz var. Bazen orada maç yapıyorum. Diğer evimde zaten spor salonu vardı biliyorsun. Bazen de kendi gym'me gidiyorum." Ne!

"Senin gym'min mi var?"

"Evet neden bu kadar şaşırdın?" Aslında şaşmamak gerek.

"Dur ismini tahmin edeyim. Çok zor olmasa gerek. Night Gym," dediğimde kahkaha atmıştı.

"Sen baya iyisin. Nasıl anladın?" diye dalga geçti. Anlamayacak hiçbir şey yoktu. Kendi yeri olan her şeyin adında Night vardı.

"Söylesene başka nelerin var? Bir hastane, karakol merkezi falan," diye takıldım ona.

"Benim değil ama annemin bir hastanesi var. Dolaylı yoldan o da benim sayılır mı?" diye sordu ciddi ciddi. Ah bu adam...

"Takılıyorum sana Gece."

"Biliyorum karıcım," deyip yanağımdan bir makas aldı. Daha sonra o da doymuş olacak ki tekrar yemeğine dönmedi. Görevli kız tepsilerimizi götürünce tekrar yayılma pozisyonunu almıştık. Taş çatlasa bir saat olmuştu. Geriye kalan onüç saatte de böyle mi duracaktık? Bari bir şeyler yapsak.

"Gece yol boyu ne yapmayı planlıyorsun?" diye sordum başımı kaldırıp gözlerine bakarken.

"Bilmem. Sen ne planlıyorsun?"

"Emin ol böyle yatmayı değil," diye çıkıştım. Gerçekten uçak yolculuğundan nefret ediyordum. Sadece ikinci deneyimim olsa da.

"Ne yapmayı önerirsin fıstığım?" O da yerinde dikleşip bana tepeden bakıyordu.

"Bilmiyorum. Ben sıkıldım yine," deyip ofladım. Gerçekten insanlar uçakta ne yapar ki?

"Anlaşıldı sen bir posta daha istiyorsun," dediğinde kaşlarım havalandı.

"Ne ne ne?" derken kendimi çoktan kucağında bulmuştum.

"Şş... birazdan sıkıntı diye bir şeyin kalmayacak."

"Gece," diye soludum. Düşündüğüm şeyse gerçekten hiç zamanı değildi.

"Söyle güzelim." Dar koridoru geçip küçük ama konforlu odaya ulaşmıştık.

"Ne yapıyorsun?"

Kapıyı güç bela açıp içeri girdik.

"Ne yapıyorum?"

"Soruma soruyla cevap verme," diye çıkıştım. Sırtım yumuşak yatak ile birleşince vücudumun gevşediğini hissettim.

"İddiaya girmiştik hatırlıyor musun?" diye sordu.

"Evet hatırlıyorum." O yüzden kendimi senden uzak tutmalıyım Gece.

"Peki iddiayı kim kazandı biliyor musun?"

"Hayır, nasıl yani? Bir dakika..."

"Dün gece sen iddiayı kaybettin güzelim," dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Saçmalama! Yalan söylüyorsun!"

"Ben yalan söylemem Işık. Bunu en iyi sen biliyorsun." Evet o yalan söylemezdi. Bana hiç yalan söylememişti.

"Ama... ama ben dün gece sarhoştum. Ne yaptıysam bilincim dışında yapmışımdır ki hatırlamıyorum da," deyip omuz silktim.

"Ben anlamam. İddiayı kazandım mı, kazandım. Şimdi istediğim şeyi alacağım," dediğinde şaşırmıştım.

"Almadığın ne kaldı ki?"

Beni ileri kaydırıp üzerimdeki yerini almıştı. Ellerini kalçalarıma koydu.

"Bu," deyip kalçalarımı sıktı.

Hayır!

"Hey hey. Hayır," deyip altından kalkmaya çalıştım.

"İddiayı ben kazandım," deyip başını omzuma gömdü.

"Gece istemiyorum. Gerçekten istemiyorum. Bu çok... pis!"

"Ha! Pis mi?" diye sordu dehşet içinde.

"Evet. İstemiyorum."

"Gerçekten düşündüğün gibi değil. Çok, çok zevkli," deyip gözlerini yumdu.

"Y-yoksa bunu yaptın mı?" diye sordum dehşet içerisinde.

"Saçmalama. Biseksüel olmadığımı biliyorsun."

Gece ve başka bir adam... düşüncesi bile dehşet verici.

"Ama bir kadına yaptın?" diye sordum. Aslında cevabı belliydi.

"Evet," diye geçiştirdi.

"Ben istemiyorum Gece. Israr etmeni de istemiyorum." Gözlerime ateş saçarak bakıyordu.

"Bana güven diyorum. Gerçekten iyi olacak," diye telkin etmeye çalıştı.

"Saçmalık! İstemiyorum. Zorlayamazsın." Ellerinden kurtulmak için savaş veriyordum

"Uslu dur ve arkanı dön," diye emretti.

"Gece bırak lütfen. İstemiyorum. Bu çok fazla. Çok çok." Bakışları sertti. Zorla yaptıracak değilsin ya. 

"Beyninde ne kurguluyorsun ki sen? Canını yakmayacağımı zaten söylüyorum," diye kükredi.

"Sorun canımı yakıp yapmaman değil. Sorun bunun doğru olmayışı."

"Neresi doğru değil bunun? İstiyorum ve olacak."

"Üzerimden kalkar mısın Gece? Gerçekten içim sıkılıyor," deyip onu ittirdim.

"Hadi ama Işık istediğini biliyorum." Ne! İstemek mi?

Kafayı yedin herhalde.

Ona masum bakışlar attım.

"Seni zorlamak istemiyorum. Bir dahakine beni buna mecbur bırakma," deyip üzerimden kalktı. Zafer içerisinde sırıttım. Kapıya doğru giderken yataktan kalkıp beline sarıldım.

"Sen gerçekten kaşınıyorsun."

Kıkırdadım.

••

Yolculuk beni bitiriyordu. Ama sonucunda harika bir yere gelmiştik. Gece yol boyu söylememişti nereye gittiğimizi. Sevinçten bayılmak üzereydim. Paris'teydik. Aşıklar şehri. Her ne kadar yorulmuş olsam da gideceğimiz yere Paris sokaklarında yürüyerek gitmek istediğimi söyledim Gece'ye.

"Güzelim yorgunsun zaten. Yarın çıksak?" dedi yumuşacık bir sesle.

"Lütfen, gerçek bir çift gibi gezelim Paris sokaklarını..."

"Sen nasıl istersen," deyip başıma bir öpücük bıraktı. Burada da bizi karşılayan şöföre talimat verip bavullarımızı otele göndermişti. Daha sonra kolunu omzuma atmıştı. Omzuma attığı kolunun elini tutum. Gerçek huzur buydu işte.

"Bir an gerçekten çok korktum. Seni bir daha göremeyeceğim diye..." sonlara doğru sesim kısılıp içime kaçmıştı. Boğazım düğümlenmişti.

"Söyleme şunları. Unut gitsin," deyip başıma bir öpücük bıraktı. Unutmam mümkün değildi.

"Sen gelmeseydin..."

"Ama geldim değil mi güzelim? Geldim. Şimdi kapatalım bu konuyu. Etrafa bakınsana," deyip konuyu saptırdı. Etraf bizim gibi pek çok çiftle kaplıydı. Üzerimdeki kot derime yapışmıştı. Hava oldukça sıcaktı. Gece ise kapri giymişti. Ama ben şort giyemiyordum.

"Eyfel Kulesi'ne de gideriz değil mi?" Başımı hafifçe kaldırıp gözlerine baktım.

"Gideriz sevgilim," deyince ona gülümseyerek baktım.

"İyi ki benimsin. Seni tanıyacak kadar ne büyük sevap işledim ben?" dediğimde yüzü solmuştu.
Cevap vermedi. Zaten beklememiştim de. Caddeyi geçip ara bir sokağa girdik. Kaldırımda ilerlerken yoldan arabalar gelip geçiyordu. Cadde pek işlek değildi. Akşam üstüydü. Belki de ondandır.

"Birazdan oteldeyiz," deyip sapağı döndü. Buraları iyi biliyor gibiydi.

"Daha önce buraya geldin ya?" diye sordum.

"Evet çok kez geldim."

Tahmin edebiliyordum. Bense ilk kez onunla yurt dışına çıkabilmiştim. Tüm ilklerim onun değil miydi zaten..

"İş için mi gelmiştin?" diye sordum merakla.

"Hayır."

"Peki ya ne için?"

"Kumar," dediğinde kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı.

"Yok artık! C-ciddi misin?"

"Gayet ciddiyim. Neden bu kadar şaşırdın ki?"

Tüm o servet, zenginlik... kumar ile mi kazanmıştı? Onun parasını harcıyordum.

"Sen... Tanrım! Gece bu ne demek oluyor?" diye çıkıştım.

"Bir şey demek olmuyor. Oynuyordum, geliyordum..."

-di'li geçmiş zaman. Umarım bu geçmişte olan bir şeydir.

"Hâlâ oynuyor musun?"

"Zevkine, bazen..."

"Bunun günah olduğunu biliyorsun değil mi?"

"Elbette biliyorum. Bizim dinimizde de günah kavramı var." Neyse ki biliyorsun bir de bilmesen neler yapacaksın kim bilir.

"Tanrı'ya hesap vereceksin," diye tısladım.

"Pek çok kez günah çıkardım. Ama hâlâ İsa'ya hesap borcum var."

Günah çıkarmış!

"Kumardan kazandığın paralar ile mi?" diye yapıştırdım.

"Elbette hayır Işık. Saçmalama. Alın terim ile kazandığım parayla tabii ki."

Peh! Sonuçta oynadın mı oynadın!

"Kapatalım bu konuyu. Geldik," deyip beni lobiye sürükledi. Yine resepsiyona uğramadan asansöre geçtik. Odamız üst kattaydı. Ve sanırım yine süit odaydı. Asansöre hızla yukarı çıkarken Gece bana bakıp bakıp sırıtıyordu.

"Ne?" dedim ben de sırıtışına aynı şekilde karşılık verip.

"Yok bir şey."  Dudaklarını birbirine bastırdı.

"Var bir şey. Söyle," deyip omzuna dokundum.

"Sadece aklıma bir şey geldi."  Bıyık altından tekrar sırıttı.

"Söyle ben de bileyim," diye sırnaştım ona.

"Hayır, gizli," deyip gizemli bir şekilde dudağını dişledi.

Hiçbir şey yok. Bilerek yapıyor.

"Pekala sen bilirsin."

••

Tam da düşündüğüm gibi bir odaydı. Kraliyet sarayını andırıyordu. Ne kadar da Gece'lik bir oda...

"Duşa girecek miyiz?" diye sordu kapının pervazına yaslanarak.

"Sen gir. Ben daha sonra tek girerim," dediğimde kaşları havalanmıştı. Asansörde yaptığın annem göster ama elletme dedi tabirine uygun takındığın gizemli tavıra karşı yapıyordum bunu kocacım. Belki bu sayede benden bir şeyler gizlememen gerektiğini anlarsın.

"Hadi ya, bak sen şu işe," deyip bana yaklaştı.

"Öyle. Hadi gir sen."  Bana doğru attığı adımlara karşın geri gittim.

"Vazgeçtim. Girmeyeceğim. Son-ra. Tek. Gi-re-rim," diye beni taklit etti. Dudaklarını fazla oynatmıştı bunu söylerken.

"Öyleyse ben şimdi gireyim," deyip ondan kaçtım. Genelde benim kaçışlarım ve onun beni kovalayışı çok zevkli oluyordu. Bundan hatırı sayılır bir zevk alıyordum. Onu delirtmiş olma düşüncesi...

"Ben de gireyim," deyip arkamdan geldi. Kolumu tutup beni yavaşlatınca başımı eğip gülümsedim.

"Girmeyecektin?" dedim gülmemeye çalışıp.

"Kasma kendini. Yoksa fena patlayacaksın," dedi alayla. Haklıydı. Kendimi tutamayıp gür bir kahkaha attım. O da bana katıldı. Daha sonra kendimizi ılık suyun altında deli gibi öpüşürken bulduk.

••

Ertesi sabah göğüs aramda gezinen ellerle güne açtım gözlerimi. Kollarımı yukarı kaldırıp esnedim.

"Mmm," deyip göğüslerimi ona ittim. Bu hareketimle üzerime çıktı. Üzerimde şınav pozisyonu almıştı.

"Biliyor musun karıcım? Son zamanlarda hiç spor yapmıyorum. Asıllı bir spor yapmam lazım," deyip üzerime indi. Çoktan sertleşmiş erkekliği kasıklarımın üzerindeydi. Daha sonra kalktı. Tekrar indi, tekrar kaldı. Tekrar tekrar. Artık her iniş çıkışın arasına burnuma bir öpücük de bırakmaya başladı. Üzerime indiği zamanlarda kasıklarıma basınç uygulayan erkekliğine itiyordum kendimi. Yukarı çıkınca da aynısını yapıyordum. Alnında biriken ter damlacıklarını sildim. Biraz sonra tüm ağırlığı üzerime vermişti.

"Tutunabileceğim bir yer var mı?" deyip odada göz gezdirdi.
Anlamayarak ben de gezdirdim.

"Ne arıyorsun?" dediğimde çoktan kendimi kucağında bulmuştum.

"Burada barfiks demirinin ne işi var bilmiyorum ama işimize yarayacak," deyip daha göremediğim barfiks demirine yürüdü. İki kiriş arasına barfiks demiri takılmıştı. Gece bir anda zıplayıp demire tutundu. Bu arada bütün kasları ahenkle hareket etmişti. Dudaklarımı yalamıştım.

"Gel bakalım."

"Ne, nasıl?" derken tamamen afallamıştım.

"Zıpla üstüme," deyip sabit durmaya çalıştı. Bir adım daha yaklaştım ona. Tüm bedenimi yukarı ittiğimde düşmemem için ayakları ile sıkıştırdı beni. Nefes nefese kalmıştım panikten. Nefesim düzelince hareket etmeye başladı. Boynunu demirin üstüne kadar çıkarınca tekrar eğiliyordu. Bunu ben üzerindeyken rahatça yapabiliyor olması onun ne kadar güçlü olduğunun kanıtıydı.

"Böylesi daha iyi gibi," deyip her inişinde alnıma öpücük bırakmaya başladı. Bense onu gülerek izliyordum. Bir ara gerçekten kahkahama engel olamadım. Belini sıkı sıkı kavramıştım ve bacaklarımı ona iyice dolamıştım düşmemek. Şu an gerçek bir koalaydık. Annesine sıkı sıkı tutunmuş koala yavrusu gibiydim. Bu düşünce beni güldürmüştü.

"Neye gülüyorsun?" derken nefesini kontrol altında tutabilmesine şaşırmıştım.

"Koala gibiyiz baksana şu halimize," dediğimde gülüşüme eşlik etti.

"Sanırım artık bunu her gün yapacağım." Benim için hava hoştu. Sadece biraz daha süsleyebilirdi.

"Yeter mi bu günlük?" diye sordum nihayet göze göze geldiğimizde.

"Bu, bu günlük yeter," deyip zıpladı demirden aşağı. Ve beni kucağından indirmeden aynı hızla yatağa sırt üstü yatırdı. Üzerimdeki tişörtü çabucak çıkardı ve göğüslerimin arasında yerini aldı. Benim için de spor buydu işte...

••

Otel odamızdan öğleden sonra ancak çıkabilmiştik. Gece gerçekten yoruyordu beni ama hiçbir hücrem bundan rahatsız değildi. Kahvaltımızı ufak bir kafede yapıp gezmeye çıktık. Şanzelize Caddesine gittik ilk önce. Burada dünyaca ünlü mağazalar varmış. Gece söylemişti. Tabii bu mağazalardan bir şeyler aldırmadan bırakır mı Gece? Bırakmaz. Tüm girdiğimiz mağazalardan elimizde en az iki poşet ile çıkıyorduk. Kendine de bir şeyler alıyordu.

Lüksemburg Sarayı'nı duymuştum ama bu kadar göz alıcı olabileceğini hiç düşünmemiştim. Öylesine yeşillikle kaplıydı ki gözüm gönlüm açılmıştı.

"Gece buralar gerçekten  harika," deyip heyecanla baktım ona. O benim aksime çok cooldu. Yani sonuçta daha önce buraları gezip görmüştü.

"Hoşuna gitti mi?"

"Hoşuma gitmek ne kelime? Bayıldım buraya. Ba-yıl-dım!" Bu hevesli hallerime içtenlikle güldü.

"Disneyland'a gidince neler hissedeceksin merak ediyorum," deyip gülümsedi.

"Hane şu kocamaaan park?" dedim sorar gibi. Zaten başka bir şey bilmiyordum Disneyland hakkında.

"Evet o ama şehir merkezinden çok az uzakta. Paris Metrosu ile gideceğiz."

"Bana uyar."

••

Gece, mobilis denilen bir bilet olduğunu söylemişti. Gün boyu metrolarda onu kullanacaktık. Her gittiğimiz istasyonda bilet almak yerine bu daha mantıklıymış. Öyle diyordu. Ben pek anlamıyorum zaten. Bileti okutup metroya bindik. Boş yer yoktu tahmin ettiğim gibi. Ayaktaydık. Gece beni cama yaslayıp ayakta dengede durmamı sağladı.

"Bu metronun dünyanın en eski metrolarından olduğunu biliyorsundur illaki," dediğinde başımı iki yana salladım. Bilmiyordum.

"Hayır senden duydum şu an," deyip bıyık altından sırıttım.

"İyi şu an biliyorsun." Yanağımdan bir makas aldı. Henüz metro harekete geçmemişti. Belirli saatleri vardı. Poşetlerimizi Gece'nin buradaki şoförüne vermemiz iyi olmuştu. Elimizde taşımak saçma olurdu zaten.

"Eyfel Kulesi'ne de gidecek miyiz?" dedim hevesle.

"Dedim ya güzelim gideceğiz. Daha buralardayız," deyip yanağıma bir öpücük bıraktı. Karşılık olarak dudaklarına ufacık masum bir öpücük bıraktım. Ben bunu yaparken gerilen dudaklarından gülümsediğini anlamıştım. Az sonra metro hareket etti ve etrafa göz gezdirme fırsatım oldu. Metrodaki çoğu insan ya kitap okuyor ya gazete... Çoğunluk okuyan kesimdi. Daha çok yaşlılar okuyordu. Gençler kulaklıklarını takmış müziklerini dinliyordu. Bir bakıma Türkiye gibiydi. Gerçi bizim gençlerimiz genelde uyukluyordu.

"Gece, hani ilk gün... tanıştığımız ilk gün. Bana okula dolmuş ile gittiğini söylemiştin."

"Evet dolmuş ile gidiyordum," deyip o günler aklına gelince sırıttı.

"Hey hey neden güldün ki şimdi?" diye sordum onu biraz daha kendime doğru çekerken.

"Aklıma dolmuştaki anılarım geldi."

İnsanın dolmuşta ne anısı olabilirdi ki bu kadar sırıtacak?

"Neymiş bakalım onlar? Söyle de ben de bileyim," dedim merakla.

"Orası da bende kalsın," deyip ağzına fermuar çekermiş gibi yaptı.

"Peki," deyip omuz silktim. Ben de okula dolmuş ile gidiyordum. Ne yapmış olabilir ki minibüste? En fazla kaçak gidip gelmiştir. Gerçi öyle bir durum da olamazdı çünkü zaten ultra zengin bir ailesi vardı.

Boşversene sen şunu. Önüne bak! Kocana bak...

Baktım. Sırıtarak beni izliyordu. Bazen bu hallerine çok kıl oluyorum. Zaten kıllık olsun diye yapıyordu.

"Ne kadar kaldı?" diye sorduğumda bir elini kaldırıp beş parmağını birden bana salladı. İyi bari az kalmıştı.

"Yoruldun mu sevgilim?" derken omzumu sıkıyordu.  Bu ne kadar içten bir hareketti böyle.

"Hayır henüz yorulmadım."

İçten bir gülüşle karşılık verdi. Zaten az sonra metro da durmuştu. İner inmez elimi tutup bir yere yönlendirdi beni. Onu takip ettim. Kaldırıma çıkıp bisikletlilerin gazabından korudu bizi. Burada pek araba yoktu. Ya elektrikli bisiklet ya da normal bisiklet. Belki biz de bisiklet sürerdik. Kaldırım boyu ilerledikten sonra gündüz olmasına rağmen gösterişli ışıkların olduğu yere girdik. Sanırım burasıydı. Her şey önceden hazırlanmış gibiydi. Zorluk çekmeden girmiştik. Gerçekten muazzam görünüyordu her yer. O kadar görkemliydi ki hayatım boyunca böylesi güzel bir yer gördüm mü diye düşündüm ve görmediğime kanaat getirdim. Yemek yiyilecek yerler vardı. Genellikle çocukların ilgi odağı gibi dursa da bir sürü bizim gibi yetişkinler de vardı. Etrafımızda prenses, prens, külkedisi kostümleri giymiş insanlar vardı. Çocukları eğlendiriyorlardı. Joker de vardı. En sevdiğim karakter. Hayran hayran etrafımı süzüyordum.

"Mükemmel ötesi," deyip içimi çektim.

"Evet öyle," dedi ama pek de dikkatini çeker gibi değildi.

Etrafı gezinirken pek çok karakterle karşılaştık. Kimisi Gece'ye sırnaşmaya çalışıyordu. Gece kaba davranmamaya çalışarak itiyordu onları. Adamın çekiciliği diyorum susuyorum.

••

Gün boyu gezdikten sonra artık yorgun düşmüştüm. Gece koluma girmese belki de yeri falan boylayabilirdim. Akşam metrosu için biraz beklemiştik. Her saatte olmuyordu. Metronun içi yine doluydu. Boş bir köşe bulup geçtik.

Karanlık çökmüştü ama yine her taraf canlıydı. Geniş camlardan dışarıyı izlerken Gece'nin gölgesi camdaydı. Dikkatle beni izliyordu. Ona döndüm. "Hey, yine ne var?" dedim neşeyle. Bir şey yok der gibi omuz silkti. Ama bakışları hâlâ bendeydi. Çoğu zaman olduğu gibi bakışlarının anlamını anlamamıştım. Aklımı karıştırıyordu bu adam benim. Tekrar yola odaklandım. Burası eşsiz bir güzellikteydi. Belki bir gün buraya çocuklarımız ile gelirdik. Ne kadar güzel olurdu. Tabii Gece hâlâ çocuk istiyor mu bilmiyorum. Gerçi şu an çok erkendi. Daha ben işimi elime almalıydım. Belki 3-4 yıl sonra ancak olabilirdi. Gece'nin de sıkılmasını istemiyordum. Bir şeye bağlı yaşamanın onun için ne kadar zor olduğunu biliyordum.

Yol boyu sessizdi. Ben de öyle. İkimizde sabahtan beri geziyor olmanın yorgunluğunu çekiyorduk. İstasyona geldiğimizde Gece koluma girip beni dikkatle metrodan indirdi ve istasyonun çıkışına kadar da kolumdan çıkmadı. Daha sonra zaten elini tutmuştum.

"Yürüyecek miyiz?" diye sordum uykulu sesimle.

"Hayır güzelim. Şöför birazdan burada olur," dediğinde buna sevinmiştim. Zira yürüyecek kadar iyi değildim. Az sonra bulunduğumuz caddeyi farlar aydınlattı ve Gece'nin şoförünün geldiğini anlamış oldum. Son bir kuvvetle arabaya yürüyüp kendimi arka koltuğa attım. Gece de arka koltuğa oturunca bedenimi onun üstüne bırakıp gözlerimi kısa da olsa bir uykuya yumdum.

••

Gözlerim kendiliğinden açılırken nerede olduğuma bakındım. Başım dönüyordu.

"Fıstığım, uyu..." deyip başıma bir öpücük bıraktı. Anladığım kadarıyla asansördeydik. Gözlerimi tekrardan kapatsam da uykuya geçiş yapamadım. Kucağında kıpırdanınca beni dikkatle zemine bıraktı.

"İyi misin? Bembeyaz olmuşsun..." Telaşlı görünüyordu.

"Sadece... başım dönüyor Gece." Daha sonra aklıma gelen ayrıntı ile konuşmaya devam ettim. "Ve bir de regl var tabii," dediğimde gözleri irileşti.

"Ya?" dedi buruk bir sesle. Bu hali beni gülümsetti. Asansöre sarılarak durduğunda üzerine düşüp tekrar toparlandım.

"Ne o üzülmüş gibisin," dediğimde bana dik dik bakmıştı. Odaya girinceye kadar konuşmadık. Bu halleri cidden komikti.

"Önceden bunu dert etmiyordum çünkü hiç uzun ilişkim olmamıştı," dedi sinirle.

"Doğanın kanunu bu Gece," dedim gülmemeye çalışarak. Ki pek de becerememiştim.

"Sen... sen benimle dalga mı geçiyorsun yoksa?" deyip bana doğru yaklaşmaya başladı. Kendimi ondan kaçarken bulduğumda çoktan yatağı boylamıştım.

"Ne haddime efendim," deyip şirin şirin sırıttım.

"Şimdi bana söyler misin? Şu zırvalık ne zaman?" derken gayret ciddiydi.

"Birkaç güne olur." Bunu söylerken kızardığıma emindim. O benim kocam ama böyle şeyleri konuşmaktan gerçekten utanıyorum. Annemle bile bunları konuşmaya çekinirdim.

"Öyleyse fırsatı değerlendirmeliyiz," deyip bedenini altında ezilmiş bedenime bastırdı.

"Tamam hadi hallet o zaman," dediğimde bana yarı örtülü gözlerle baktı.

"Henüz hazır değilsin fıstığım," deyip boynumu öptü.

"Bundan daha fazla hazır olamam," deyip bacaklarımı beline doladım.

"İspatla, hazır olduğunu ispatla bana," dediğinde bunu nasıl yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

(+18 rahatsızlık duyanlar okumasın lütfen.)

"Bunu yapma. Sadece istediğimi ver bana," deyip kalçalarımı ona ittirdim. Beni harika bir şekilde karşıladı.

"Vereceğim vereceğim ama... biraz sabret," deyip üzerimdekileri teker teker çıkarmaya başladı. Altında sadece iç çamaşırlarım ile kaldığımda arzudan kıvranıyordum. Islandığıma yemin edebilirim.

"Bakalım ne kadar hazırsın," deyip külodumun yan tarafından parmağını kadınlığıma daldırdı. "Ahh.." kalçalarım yükselmişti ona doğru. "Bu kadar mı hazırsın?" dedi parmağını derinlerime iterken.

"Ah, lütfen..." Kendimi ona itiyordum ama o işini yavaşça devam ettiriyordu. Lanet olsun! Öyle yavaş ve yumuşaktı ki... daha sert şeylere ihtiyacım vardı. Canımı yakmasını istiyordum. Daha ne olduğunu kavrayamadan ikinci parmağı sertçe içime girdi.

"Böyle iyi mi?" diye soludu. Ah tabii ya...

"Hayır. Sen fazla kibarsın," dedim ona yakıcı bakışlar atarak. Kaşları havaya kalkmıştı. Bunu beklemiyordu tabii.

"Öyle mi?" Bacaklarımı sertçe ayırdı. Bacak arama yerleşti ve üstüme abandı. Başını boynuma gömdüğünde ne yapacağını anlamadım. İnce derimi dişleyince haykırdım. Bu onu durdurmadı. Dişlediği yeri sertçe emdi. Vakumladı... "Ahh." Nefes nefeseydim. Durmuyordu. Sayısız öpücükler konduruyordu. Öpücükleri bile hoyrattı. Öpücüklerinin çıkardığı sesler kasıklarıma yansıyordu.

"Dur, kahretsin!" Durmadı. Derimi dudakları arasına alıp çekiştirdi. Parmakları tekrardan küloduma süzüldü. Tüm sinir uçlarımın toplandığı o küçük kabartıyı yakaladı. Bu beni titretti. Öpücükleri gitgide aşağı indi. Sütyenimi adeta parçalayıp üzerimden çıkardı. Heyecanla yapacaklarını bekliyordum. Göğüs ucumu dişlerinin arasına alıp çekiştirdi. Göğüs ucum sertleşip dikleşti. Soluk soluğa bırakmıştı beni. Parmağı ile okşarken dişleri ile beni yiyip bitiyordu. Haykırdım. İliklerim kaynamaya başladı. İşine öyle konsantreydi ki sesi çıkmıyordu. Artık ben beni unuturken bacaklarım zangır zangır titremeye başladı. Dişlerim birbirine çarpıyordu. Ne ağzı ne eli durmadı. İliklerimde ne kadar sıvı varsa boşaldı. Önce bir yakarış kopardım. Sonrası da inlemeler... titremelerim bitmeden kazık gibi olan erkekliğini içime itti. İki büklüm olup adeta bir aslan gibi kükredim. Kahretsin! O gerçekten bana hiç bu kadar sert sahip olmamıştı. Hiçbir çaba sarfetmiyordu sert olmak için. Olduğu gibiydi.

Sana yumuşak olmaya çalışıyordu. Adamın doğası bu yani anlasana.

"Ah. Sen."

Kelimeler ağzımdan bilincim dışında çıkıyordu. Öyle sert girişler yapıyordu ki vücudumun her yanı sallanıyordu. İçimde öyle derinlere indi ki daha önce bu kadar haz aldım mı diye düşündüm. Gözlerini gözlerimden ayırmadan içime çarpıyordu. Dudaklarımı dişliyordum. Arzudan yanıyordum.

"Sert. Daha. Hızlı."

Şeytani bir biçim aldı dudakları ve sırıttı. Yatak başlığına tutundu ve hayvani bir hızla devam etti. Ah evet! Kahretsin.

"İyi mi! İstediğin gibi mi!" diye soluyordu.

"Evet! İstediğim her şey sende! Seni istiyorum."

"Bu yarığın benim için parçalanmasını istiyorum! Kahretsin! Gelmek üzereyim," deyip yavaşladı. Beni tepede bırakmasına burun kıvırdım ve ben hareket ettim bu defa. Deli gibi kıvranıyordum. Topları ile oynuyordum. Tekrar hareketlendi. Bir parmağını kalçalarımın arasında hissettim.

"Bunu da alacağım! Göreceksin!" Deli gibi inliyorduk ikimizde.

"Al! Hepsi senin! Seninim!" Bilincim dışında konuşuyordum. Umarım dikkate almıyordur.

"Sen. Öyle. Tatlısın. Ki."

Başını boynuma gömdü ve sulu öpücüklerini bana bahşetti.

"Biraz daha! Ah evet böyle. Sen in, ben çıkayım," deyip kendimi ona ittim. O içime girerken yatıyordum. İçimden çıkınca hareketleniyordum. Ritmi yakaladık. İçeri... dışarı...
içeri... dışarı...

"Evet böyle. Dokun kendine fıstığım. Hisset!" Emrine derhal itaat ettim. Göğüs ucumu sıktım. İnledim. Ellerimi alıp bacak arama götürdü. Titretti. Tanrım!

"Lütfen..."

"Lütfen ne!"

"İzin ver, geleyim." Çok yakındım. Ama Gece hep tam burada kesiyordu.

"Daha sert iste," diye haykırdı.

"Getir beni!" diye haykırdım.

"İnlemelerini duymak istiyorum. Sana ne yaptığımı söyle bana!" Haykırdım.

"Beceriyorsun! Kahretsin!"

O noktayı buldu. Daha da yol aldı. Ah evet! Bu işte. Geliyor...

"Söyle! Haber ver! Geliyor musun?" Dişlerini gıcırdatıyordu.

"Evet! Geliyorum! Gel-"

Dudaklarıma kapandı. İçime yayılan sıcaklığı ile kadınlığım arka arkaya seğirdi. Kendini bir noktada sabitledi ve yakıcı sıcaklığını içime döktü. Deli gibi titriyordum. Kollarını bedenime doladı. Başıma sayısız öpücükler bıraktı. Titremelerim bittiğinde nihayet kasılan tüm uzuvlarım eski haline döndü.

"Yeteri kadar sert miydi?" diye sordu seksi bir şekilde.

"Beklediğimde de sertti." Arsız gibi sırıtıyordum.

"Ah meleğim... Hiçbir şey bilmiyorsun," deyip kalçama bir şaplak attı.

"Ne?" Afallamıştım.

"Hadi banyoya. Temizlenelim..."

••

DÜZENLENDİ ✔️

BÖLÜM SONU. YORUMLARINIZI MERAK EDİYORUM. NASIL BULDUNUZ? YETERİ KADAR UZUN MUYDU? UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR. BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALIN!..👋🏻👋🏻


Herkes bu bölümde en beğendiği veya etkilendiği sahneyi buraya yazabilir mi?

Continue Reading

You'll Also Like

273K 22.9K 39
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
349K 13K 32
Karanlığın tanımı neydi? Uçsuz bucaksız, alabildiğine uzanan bir siyahlıktı onlar için. Kirli mürekkep damlalarına bulanmış düşünceler, yabancı insa...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.5M 95.5K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
138K 5K 38
Her şeyden kaçıyordu oysa ki, Aklında dönüp duran kirli anılardan, cevabını bulamadığı sorulardan ve geçmişinden. İçindeki fırtınada savrulup duruyor...