AŞKIN ÖRTÜSÜ

By gasem2515

162K 10.9K 3.4K

‹ TAMAMLANDI › "Gönlümü bıraksam denize ; taşar mıydı hasret acısından yoksa çeker miydi sularını utancında... More

TANITIM
-1- AŞK
-2- AŞKLA GELEN
- 3 - ARAYIŞ
- 4 - MUCİZE
Darbe girişimine karşı Halkın Darbesi
- 5 - YENİDEN AŞK
- 6 - İLK ADIM
- 7- ÖLÜMDEN BAŞKASI YALAN
- 8 - SUSARAK ÖZLÜYORUM
- 9 - RÜVEYDA
- 10 - EN KÖTÜ DOĞUM GÜNÜ
- 11 - SAKLI GERÇEK
- 12 - YIKILIŞ
- 13 - HİSSİZ BİR ACI
- 14 - KARAR
- 15 - KERİM
- 16 - BİR PARÇA HUZUR
- 17 - MEDRESE
- 18 - BEKLENMEYEN
- 19 - MAVİ
- 20 - VASİYET MEKTUBU
- 21 - ANNE
- 22 - PATRON
- 23 - EN GÜZEL DERT
- 24 - YENİ ORTAK
- 25 - KARMAŞIKLIK
- 26 - KIZ KARDEŞ
- 27 - EVLENMEK?
- 28 - KÖY
- 29 - İTİRAF
- 30 - NİŞAN
- 31 - DÜĞÜN GÖSTERİSİ
- 32 - KARŞILAŞMA
- 33 - DEPO
- 34 - BABA KAZIĞI
- 35 - LÜTFEN UYAN
- 36 - ÖMER BEY
- 37 - EVLENME TEKLİFİ
- 39 - İMKANSIZ
- 40 - İMTİHAN
- 41 - ÇARESIZLIK
- 42 - PAMUK ŞEKERİ
- 43 - VUSLAT
YENİ HİKAYEDEN BİR KISIM
- 44. - PİŞMANLIK?
45. GÜVEN
46. MÜJDE
47. BÜYÜK ŞOK
- 48 - MAPUSHANE / Kısım 1
- 48 - MAPUSHANE / 2.KISIM
- 49 - BİR AİLENİN DRAMI
- 50 - BEKLEYİŞ
- FİNAL BİLGİLENDİRMESİ -
- 51 - KAVUŞMA
52. MUTLULUK
53. FİNAL
Özel bölüm
DİKKAT!
Özel bölüm 2
SÜRPRİZ!!!

- 38 - BEKLENEN NİKAH

1.9K 169 99
By gasem2515

Medya : Yazarınızın en sevdiği şarkı 🙈❤
Nurettin Rençber - Söyle Sunam

Sevgili yeğenim beyda__a 'ya ithaf edildi.. 💜

Hayat bazen hesapsız kitapsız sunarken insana mutluluğu, bazen de boyunun yetmediği bir dolaba yerleştirir. Sonuçta uzun uğraşlar ardından uzanıp alırsın o mutluluğu da dolaptan. Dolabın açılmama hatta başına iş açma gibi ihtimalleri de ama ben ulaşmıştım mutluluğa. Diğer kısımlarıyla ilgilenmiyorum. Mutluluğu yakalamadan önce neydi peki insan? Mutsuz mu? Yanlış cevap... Ölüydü... Mutluluğa sahip olduktan sonra kaybedersen ancak o zaman mutsuz kalmış olursun. Ama onu bulmadan önce zaten bir ölüsün. O tadı almadan yaşamın da tadına varamazsın. Acısıyla tatlısıyla mutluluk verir sana bir tat.

Ölüydüm... Bir an dirildim onu görünce, sonra öldüğünü sandım. Tekrar ölmedim ama, mutluluğumu kaybedip mutsuz kalmıştım sadece. Sonra tekrar buldum onu ve açtım o dolabın kapağını. Sonunda benim olacaktı mutluluk. Şu an beklediğim cevabı hâlâ alamamış olsam da olacağından emindim.

- Senin aklına uyduk da bakalım rezil olmayız inşallah. Hayır hiçbir şey değil de sonra senin yıkılmandan korkuyorum kardeşim.

Rüveyda bana hâlâ kızgındı. Hastahaneye 3 gün boyunca hiç uğramadı. Bu süreçte ben de Erdem'in yardımıyla düğünü organize ediyordum. Bizim başka çaremiz yoktu ki, evlenmeliydik biz sonuçta. Her şeyi ayarlamış, Rüveyda'ya da gelinliğini yollamıştık. Şimdi arabada medreseye doğru yol alıyorduk. Oradaki talebeleri de toplayıp düğün salonuna gidecektik. Tabi bir de gelini kurstan almayı unutmayalım. Yani erkek medresesiyle kız kursundaki bütün milleti toplayıp gidecektik. Tabi ki düğün kız-erkek ayrı olacaktı. Düğün salonuna ayarlamıştım ona göre.

- Ben onun kalbini tanıyorum. O gelinliği giyip çıkacak karşıma. Korkma sen.

- İnşallah dediğin gibi olur ne diyeyim.

Sonunda merdesenin önüne gelince arabayı boş bir yere park edip indim arabadan. Erdem de benimle beraber indiği anda çalmaya başlayan def sesleriyle ikimiz de kısa bir şaşkınlık geçirdik. Onun da haberi yoktu anlaşılan. Şaşkınlığımı üzerimden çabucak atıp gülümseyerek talebelerin yanına ulaştım. Bir gurup çoktan halaya durmuştu bile. Beni de halaya çekiştirirdiler hemen. Ben de kendimle beraber Erdem'i de kattım halaya. Bilmiyodum aslında ama insan girince az-çok ayak uydurabiliyordu. Henüz dikişlerim sağlam olmadığı için birazcık takılıp çıktım halaydan. Erdem ise başta ekipte ot gibi dururken bir süre sonra çabucak kavrayıp başa geçmişti bile. Kendini tamamen kaybetmişti artık.

- Hoş geldin damat bey. Bugün nasılsın, daha iyisindir inşallah ?

Bilal Abi'nin tebessümüne aynı şekilde karşılık vererek birkaç adımda yanına ulaştım. Gülümsememek mümkün müydü böyle bir günde? Her an yüzümde bir sırıtış vardı zaten.

- Çok şükür, çok iyiyim abi.

- Maşallah, iyi görünüyorsun zaten. Yakışmış takım elbise.

- Allah razı olsun abi.

Bilal Abi'yle beraber diğer talebelerde yanıma gelip tek tek geçmiş olsun ve tebrik dileklerini sundular. Bir süre daha merdesenin önünde halay çekildikten sonra Bilal Abi gençlere salonda devam etmelerini söyleyerek halayı bitirdi.

- Kerim Abi, Kerim Abi!

Sesin geldiğini yöne döndüm. Bir gurup çocuk bize doğru koşuyordu. Yanımıza vardıklarında tanıdım çocukları. Beraber futbol oynadığım çocuklardı. Rüveyda'nın kursunun ardesini sorduğum çocuklar...

- Bizi hatırladın mı abi?

- Hatırlamaz mıyım koçum? Ne yapıyorsunuz bakalım, şu sarı kendini geliştirebildi mi kalecilikte ?

- O mu? Yok be abi, hâlâ tutamıyor topları.

- Lafı uzatma Murat, hani para isteyecektin?
Bahsini ettiğimiz ufak tefek sarışın çocuk araya girince Murat öfkeli bakışlarını çocuğa yöneltti. Gülmeden edemedim. Hoş zaten bugün hep gülmüştüm de...

- Ne parası isteyecekmişsiniz bakalım?

- Bak abi, ağzında laf bile tutamıyor bu, topu nasıl tutsun?

Bu kez benimle beraber yanıma yeni gelen Erdem de bastı kahkahayı.

- Şey... Abi, hani sen bize Rüveyda Abla'nın kaldığı yeri sormuştun ya... Biz de sana söylemiştik...

- Eee...

- İşte şimdi sen bir nevi bizim sayemizde evleniyorsun Rüveyda Abla'yla. Biz olmazsak bulamazdın belki onu.

Zeki çocuk ama fazla değil. Ben her türlü bulurdum da onu şimdi çocukları tabi ki de geri çevirmeyecektim.

- Haklısınız tabi, siz olmasanız ben ne yapardım? Evlenemezdim Rüveyda Ablanızla.

Çocukların gözlerinde sevinç ışıltıları görünce elimi cebime attım. Ama Erdem benden önce davranıp çoktan parayı çocuklara uzatmıştı bile.

- Kardeşi dururken damada düşmez, öyle değil mi Bilal Abi?

Erdem, kendisini onaylaması için Bilal Abi'ye döndüğünde Bilal Abi seslice gülmüştü. Ben de aynı şekilde gülüp dostça sarıldım Erdem'e.

- Kardeşim benim. İyi ki yanımdasın.

- Yanında olmayıp nerede olacağım lan? Saçma sapan konuşma.

Geri çekilip Erdem'in yüzüne minnetle bakarken Erdem'in bakışları omzumun arkasına kaydı.

- Rüveyda'nın arkadaşı değil mi şu gelen?

Hemen arkama dönüp baktım. Evet , o esmer kızdı bu. Telaşla Bilal Abi'nin yanına ilerliyordu. Ben de hemen yanlarına gittim.

- Bilal Abi, ne dediysek ikna edemedik. Giymiyor gelinliği, çıkmayacağım diyor.

- Ne demek giymeyeceğim ?

Bilal Abi'den önce davranıp araya girince kız irkilerek geri çekildi.

- Bi... Bilmiyorum işte. Öyle oturmuş kitap okuyor kendi kendine.

- Kitap mu okuyor? Allah'ım sen bana sabır ver. Çıldırtacak bu kız beni.

- Sakin ol Kerimim. Herkes bize bakıyor bak.

- Nasıl sakin olayım abi? Kendi düğün gününde hazırlanması gerekirken oturup kitap okumak da neymiş? Yok bu böyle olmaz. Senin adın neydi?

- E... Esra.

- Esra , şimdi gidiyorsun. O kursu boşaltıyorsun, herkes hazırlanıp çıksın dışarı. Ben Rüveyda'yla konuşacağım. Merak etmeyin, biz de arkanızdan çıkarız. Hep beraber salona geçeriz.

- Kerim, bak...

- Abi, başka çaremiz yok. Gidip konuşacağım. Tamamsa tamam, yoksa yok.
- Tamam ama sakin kalmaya çalış. Tamam mı?

- Tamam abi.

Esra, Bilal Abi'nin onayıyla koşarak kursa doğru ilerledi. Ben de arkasından yavaş adımlarla yürümeye başladım.

- Kerim !

Erdem'in sesiyle duraksayıp yanıma gelmesini bekledim.

- Söyle Erdem.

- Bak, ne olursa olsun üzülmeyeceksin. Hem sen zaten şair dilinle ikna edersin Rüveyda'yı merak etme çapkın.

Gülerek göz kırpınca koluna geçirdim bir tane.

- Ben miyim çapkın? Kendine bak da konuş.

- Tamam abicim ne vuruyorsun ya.

Erdem'i arkamda bırakıp yürümeye devam ettim. Kursun yanına yetiştiğimde dışarıda duran kızları görünce başımı eğip geçtim yanlarından. Esra dediğim gibi hepsini çıkarmıştı dışarı. İçeri girdiğimde derin bir nefes alarak odaları aramaya başladım. Hiçbir odada göremeyince tedirgin olmaya başlamıştım. Sonra mutfaktan dışarı açılan bir kapıyı fark ettim. Bahçe kapısı olmalıydı. Yanına yaklaşınca kapının zaten aralık olduğunu gördüm. Rüveyda sırtı dönük bir şekilde çardakta oturmuş gerçekten de kitap okuyordu.

- Sonunda buldum seni.

Aniden elindeki kitabı kapatıp kalkmaya çalışırken yere düşmüştü.

- Rüveyda, iyi misin?

- Senin ne işin...

- Sus şimdi başlama yine. Kalk hadi otur şuraya iki dakika dinle beni.

Yerden kalkıp üstünü sirkelerken hırçınca çıkıştı yine :

- Ne anlatacaksan çabuk anlat.

- Niye bu kadar öfkelisin?

Cevap vermesini beklemeden az önce oturduğu yere gidip ben oturdum. Sonra yanıma oturamayacağı aklıma dank edince kalkıp bir ağaca yaslanarak oturmasını bekledim. Üstünde yine çiçekli bir elbise vardı. Ve yine çekingenlikle eteğini tutup sıkıyordu. Rahatsız olduğunu fark edince bakışlarımı başka yerde sabitleyerek boğazımı temizleyip başladım anlatmaya :

- Ben 7 yaşında babamı kaybettim. Çok seviyordum onu. Öz babam sandığım adamı çok seviyordum. Meğer öz babam değilmiş, annemin ikinci evliliğini yaptığı adam öz babammış. Onu hiç bir zaman sevmedim. O da bizi sevmiyor olacak ki başka bir evlilik daha yapmış. Geçenlerde öğrendim. Bir kızı varmış hatta. Her neyse... Bir gün yine babamla kavga etmiştim. Evden çok hırslı bir şekilde çıktım. Bir kıza çarptım dalgınlıkla. Ona sadece bir kız demek şu an hakaret gibi geldi bana. O aslında bana ALLAH'ın bir lütfuydu...

- Aşık olduğun kızları mı anlatacaksın şimdi de bana?

- Rüveyda !Bölme lütfen. Sadece dinle.

- Peki, tamam.

- Kıza ilk görüşte aşık olmuştum. Dahası ilk kez aşık olmuştum. Kıza çarpınca poşetleri yere düşmüştü. Yardım etmediğim için söyleniyordu. Ben ise hâlâ onu izliyordum.Sonra bir-iki cümlelik bir konuşma geçti aramızda. Ben o havadan henüz çıkamamışken Erdem'in beni sürüklemesine izin verdim. Kız da kendi yoluna ilerlemişti tabi. Çok geçmeden bir fren sesi ile olduğum yerde kalakaldım. 'Öldü ' diye sesler yankılanırken beynimde, geri dönüp bakamadım. Cesaret edemedim.

- Öldü mü? Ben, üzüldüm yani...

- Rüveyda, lütfen dinlemeye devam et.

- Tamam, özür dilerim.

- Öldü diye biliyordum. Şiirler yazıyordum, mektuplar. Kabullenemiyordum öldüğünü. Her gün daha çok aşık oluyordum. Sonra bir gün Bilal Abilerin evinde yemek yerken birisi alacaklı gibi kapıyı çaldı. Kapıya koştuk. İşte o an... O an karşımda onu gördüm. Öldü sandığım, her gün daha çok aşık olduğum kişiyi... Yardım istedi Bilal Abi'den. Peşimdeler dedi...

- Kerim... Ben...

Sonunda anlamıştı ondan bahsettiğimi. Gözünden yaşlar oluk oluk akarken konuşmasına izin vermeden ben devam ettim.

- Adına Hümeyra demiştim ona şiirler yazarken, bilmiyordum çünkü adını. O gün adının Rüveyda olduğunu öğrendim. Rüveyda beni tanımadı o gün. Poşetlerini düşüren dengesiz çocuk olduğumu bilmiyordu. Haberi yoktu bile benden. Ben ise onun her zerresini her zerremle sevmiştim. Sevmeye devam ediyorum.

Hıçkırıklara boğulurken daha fazla devam edemedim ben de.

- Şimdi... Seni buraya zorlamak için gelmedim. Sırf ben sana böyle aşığım diye kalkıp giyme o gelinliği. Senden sadece kalbinin sesini dinlemeni istiyorum. Aklına sağır ol. Ben öyle yapmıştım. Sen onu da bilmiyorsun. Benim dinden imandan haberim yoktu. Bir arayış içindeydim ama aradığımı bir camide bulacağıma imkan bile vermezdim. 'Acaba olabilir mi ' demezdim. Sen benim acabam oldun. Hiçbir şey yapmadın belki, hiçbir şey anlatmadın bana ama sen beni bu güzel yola sürükleyen bir vesile, bir acaba oldun. Allah senden razı olsun. Neyse, dediğim gibi. Sadece kalbinin sesini dinle.

Sözümü bitirince yaslandığım ağaçtan uzaklaşarak mutfağa girdim. Havalı bir çıkış yaptığımı düşünüyordum. Ta ki gözümden akan yaşların sıcaklığını fark edene kadar... Rüveyda'nın görmemiş olmasını umarak elimin tersiyle hızlıca sildim. Arkamda ağlayan bir Rüveyda bırakırken yüzüme zor bir tebessüm yerleştirip dışarı çıktım. Bütün millet gelini alacağız diye burada toplanmıştı bu kez. Ben çıkınca yine defler çalmaya başladı. Herkesin meraklı gözleri üzerimdeyken Bilal Abiyle Erdem'in yanına gittim.

- Kerim, Kerim!

Dışarı çıkmamla yine bir moral bozacak unsurun beni bulması bir oldu. Yanımıza doğru yalpalaya yalpalaya gelen Ömer Mertoğlu'nu umursamamaya çalıştım. Belli ki zıkkım içmişti. Berna'yla nişanı atmadan önce Berna'nın babasıyla ortak olduğumuz şirket hariç bütün şirketleri benim üzerime yapmıştık. En büyük ve en çok kazanç sağlayan şirket de oydu. Tabi biz nişanı bozunca Berna'nın babası da ortaklığı bozdu. Para babası Ömer Bey de şirketiyle beraber battı. Sonunda amacıma ulaşmıştım. Şimdi de hesap sormak için olsa gerek karşımda böyle zavallı bir konumdaydı.

- Evlenmeyeceksin ulan! İzin vermiyorum.

- Yok ya, nasıl olacakmış o?

- Benim sayemde hayattasın lan sen. Ben izin vermeden hiçbir şey yapamazsın.

- Senin sayende?

- İlik naklin benim sayemde gerçekleşti. Yok şimdi yaşamıyordun sen.

İçime saplanan gerçeğin bıçak gibi keskinliğiyle titredim. Bunu yapmış olamazdı. Herkesin ortasında öz babam karşıma geçip bunu söyleyemezdi.

- Yapmasaydın lan o zaman. Niye yaptın niye şerefsiz ? Bıraksaydın ölüp de kurtulsaydım senden. Senin gibi bir çıkarcı âdinin oğlu olacağıma bıraksaydın da geberseydim !

Ne kadar öfkeme hakim olamayıp bağırsam da gözümden tane tane kaçan yaşlara da hakim olamamıştım. Üstüne doğru yürüdüğümde o an kim olduklarını fark edemediğim birkaç kişi beni tutmaya çalışıyordu.

- Konuşsana niye yaptın? Şimdi mi almaya geldin canımı? Gel, hadi gel al!

- Evlenmeyeceksin o kızla. Yoksa...

- Yoksa ne? Ne lan ne?

- Yoksa anneni...

- Yeter, defol git buradan.

Bilal Abi lafını bölmüştü ama ben onu tekrar üşütme yürümeye başladım son söylediği şeyle.

- Annemi ne lan? Mezarında da mı rahat bırakmayacaksın kadını ulan? Söyle yoksa ne yaparsın annemi?

- Kerim yeter, kendine gel. Bak Rüveyda da çıktı. Siz gidin arabaya binin , ben bunu halledip geleceğim.

Bilal Abi'nin ' Rüveyda da çıktı' demesiyle bakışlarımı kapıya çevirdim. Gerçekten de çıkmıştı. Bembeyaz gelinliğiyle karşımda duruyordu diyemeyeceğim çünkü gelinliği görünmesin diye üzerine yine siyah bir şey giymişti. Hatta yüzünü bile kapatmıştı. Bir kez daha Rabbime şükrettim karşıma böyle birini çıkardığı için. Ben söylemeden kendini korumayı düşünebilmesi anlatılamaz bir mutluluktu...

- Bununla mı evleneceksin şimdi sen? Ne anlıyorsun şu kızdan anlamadım ki. Yobazın teki işte.

- Lan bana bak...

- Kerim! Yeter dedim. Hadi...

Bilal Abi'nin uyarısıyla yakasından tuttuğum adamı fırlatırcasına bırakarak Rüveyda'nın yanına ilerledim. Bir yandan ona doğru giderken bir yandan da üstümü başımı düzeltmeye çalışıyordum.

- Bunun hesabını soracağım sana. Pişman olacaksın Kerim. Köpek gibi yalvaracaksın bana.

- Duyma onu boşver, bak yengem kapıda seni bekliyor ne zamandandır. Nasıl ikna ettin doğru söyle.

Yanımda yürüyen Erdem'e susması için bir bakış atarak tekrar yürüdüğüm yöne odakladım bakışlarımı.

- Bu kız yüzünden yaralandın sen. Seni bu kızdan korumak için kaçırtmıştım bile ama sen hâlâ aptal gibi onun peşinden gidiyorsun.

Sinir damarıma basmış ve şu anda da ezmeye çalışan adamın sesini duymamak için dikkatimi daha çok Rüveyda'ya vermeye çalıştım. Adım adım yaklaşırken ona her adımda daha da sağır oldum etrafa. Artık hep yanımda mı olacaktı şimdi? Çayı kaç şekerli içer, kahveyi mi daha çok sever, en çok neye kızar , neye üzülür? Bizzat yaşayarak öğrenecektim bunları. Yanımda uyuyacaktı, yanımda uyanacaktı artık. Ona yazdığım şiirleri gözlerine bakarak okuyabilecektim artık. Kaçmayacaktı benden, yanımdan gitmeyecekti. Her yere beraber gidecektik. Kafamdaki hayallerin gerçek olması için son bir adım daha atarak tam önünde durdum gül güzelimin.

- Hazır mısın?

Başıyla beni onayladığında kalbimin içinde çıkmak isteyen bir şey varmış gibi baskı uygulamaya başladı. Bu onay tüm hayallerim içindi. Bu onay benim mutluluk sebebimdi. Henüz dini nikahımız kıyılmadığı için koluna girememiştim. Yanımda yürüyordu sadece. Arabaya doğru yavaş adımlarla ilerliyorduk. Bilal Abi yanımıza gelince babamı göndermiş olduğunu gördüm. Arabanın kapısını açarken gözlerim Erdem'i aradı. Tam karşımda şoför koltuğuna geçmek için bekliyordu o da. Arabayı istediğim gibi sade ve şık süslettiği içim ona minnettarlıkla bakarak yanındaki koltuğa oturdum. Rüveyda, Sultan Abla ve Bilal Abi de arkaya oturdular. Şimdi huzura yolculuk başlamıştı işte.

*****************************

Düğün salonunun önüne geldiğimizde hemen arabadan inip arka kapıyı açtım. Heyecandan yanlış tarafın kapısını açınca arabadan Bilal Abi indi ve herkesten yükselen bir kahkaha sesi... Evet, oldukça utanmıştım. Koşarak diğer kapıya açtım. Rüveyda arabadan yavaşça inerken bu kez bir alkış kıyameti koptu. Yine yanımda yürürken beraber düğün salonundan içeri girdik. Tam herkes kendi yoluna derken Bilal Abi durdurdu bizi.

- Önce dini nikahınızı kıyalım. Sonra sen resmi nikah için hanımların katına gideceksin bir ara.

- Doğru dedin abi.

Rüveyda'ya da aynı şeyi söyledikten sonra ben , Bilal Abi, Rüveyda, Erdem ve Dursun bir odaya girdik. Dursun, medreseye gittiğim günlerde tanıştığım laz talebeydi. Şahitlerden biri o olacaktı, diğeri zaten Erdem. Odaya girdiğimizde kapıda durup Rüveyda'nın girmesini bekledik ama öyle durmuştu. Tam yine ne saçmalayacak diye sinirlenip üstüne yürüyordum ki yanına Sultan Abla'yla arkadaşının gelmesi ile geri çekildim. Arkadaşının elinde kamera olduğunu yeni fark ediyordum. İyi akıl etmişti. Arkadaşı kapıda durmaya devam ederken Rüveyda ve Sultan Abla da sonunda girdiler içeri.

- İtiraf edeyim, bugünü ben de çok bekliyordum.

Bilal Abi'nin söylediği şeye gülerken karşısına oturup Rüveyda'nın da oturmasını bekledim. Yine ağır hareketlerle oturdu yanıma. Tam yanımdaydı şu an. Aramızda çok mesafe yoktu, ve birazdan kıyılacak nikahla hiç mesafe kalmayacaktı inşallah.

- Kerim, duydun mu beni?

- Hı, efendim abi?

Daldığım düşüncelerden Bilal Abi çekip çıkarmıştı beni.

- Hazırsanız başlayalım diyorum.

- Başlayalım abi.

- Bir dakika.

Erdem bizi durdurup bulunduğumuz odanın kapısını açtı. Kapıda duran Esra'nın elinden tek hareketle kamerayı alarak tekrar kapattı kapıyı. Benim kardeşim ne ara bu kadar öküz olmuştu acaba? Kız neye uğradığını şaşırdı resmen.

- Tamamdır abi, başlayabilirsiniz.

Bismillah deyip başladı Bilal Abi. Kalbimde açan güller aynı zamanda yer açıyordu yeni bir mutluluğa. Rüveyda'nın her 'ettim'deyişinde bir bahçe daha kuruluyordu sanki kalbimde. O bahçede koşuşturan hayallerin gerçekleşmesi artık mümkündü. Mümkündü artık ona sarılmam, elini tutmam. Gözlerime bakması mümkündü...

Herkes odadan çıkarken ne ara bittiğinin farkına varmadığım nikahımızın kıyılmış olmasının verdiği heyecanla bir süre öylece bekledim. Sonra oturduğum yerden Rüveyda'ya döndüm yüzümü.

- Rüveyda.

Daha anlamlıydı sanki artık bu ismi söylemek. Bunu söylerken 'bak içime, görebiliyor musun orada sana kurulan baş köşeyi, görebiliyor musun gül bahçelerindeki yerini ' diyormuş gibi hissetmiştim şimdi.

Yavaşça yüzündeki örtüyü kaldırdım. Bakışları yerdeydi.

- Gözlerime bak...

İtiraz etmedi, kirpikleri dahil tüm bedeniyle karşımda titriyordu. Gözlerine kavuştuğum an içimde kabardı ona iltifat etmek için savaş başlatan kelimeler...

- Ölü halinle bile seni sevmekten vazgeçemedim ben. Nişanlı olduğunu öğrendiğimde sustum ama yine sevdim. Ben seni harflerle tarif edebilecek ya da rakamlarla hesap edilebilecek kadar sevmedim. Gökyüzüne umutla baktım ben seni severken. Gökyüzünden akan her yağmur damlasının senin bulunduğun mekandan buharlaşan bir su damlası olma ihtimaliyle sevdim. Yüreğimi tüm sevdaların süzgecinden geçirip tertemiz sevdim ben seni. Kaybettim önce kendimi sonra seni sevdim ve sen de buldum kayıp diyarlarda aradığım yüreğimi...

- BÖLÜM SONU -

Selametle kalın.. ❤

Continue Reading

You'll Also Like

2.8M 203K 53
Kayra: Kuryeniz çok yakışıklıydı vallahi! Çiçek Pastane: Lütfen, kuryemizin aklını çelip iş performansını düşürmeyiniz Çiçek Pastane: Hem kuryelerin...
leylâ By 📚

Spiritual

19.8K 1.8K 35
Yüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden...
529K 39.4K 34
"Cehennemine hoşgeldin, katilin kızı!" İtalyan ve Katolik bir adam... Türk ve Müslüman bir kız... İslâmî bir aşk romanı...🦋 →Tıp fakültesinden yeni...
484K 36K 35
Antep'in ihtişamlı konaklarından birinde, aşk acısını sır gibi saklayan Üsteğmen Zeyd ve sevdiği adamı ölmeden yüreğindeki mezara gömen Katre'nin hik...