AŞKIN ÖRTÜSÜ

By gasem2515

162K 10.9K 3.4K

‹ TAMAMLANDI › "Gönlümü bıraksam denize ; taşar mıydı hasret acısından yoksa çeker miydi sularını utancında... More

TANITIM
-1- AŞK
-2- AŞKLA GELEN
- 3 - ARAYIŞ
- 4 - MUCİZE
Darbe girişimine karşı Halkın Darbesi
- 5 - YENİDEN AŞK
- 6 - İLK ADIM
- 7- ÖLÜMDEN BAŞKASI YALAN
- 8 - SUSARAK ÖZLÜYORUM
- 9 - RÜVEYDA
- 10 - EN KÖTÜ DOĞUM GÜNÜ
- 11 - SAKLI GERÇEK
- 12 - YIKILIŞ
- 13 - HİSSİZ BİR ACI
- 14 - KARAR
- 15 - KERİM
- 16 - BİR PARÇA HUZUR
- 17 - MEDRESE
- 18 - BEKLENMEYEN
- 19 - MAVİ
- 20 - VASİYET MEKTUBU
- 21 - ANNE
- 22 - PATRON
- 23 - EN GÜZEL DERT
- 24 - YENİ ORTAK
- 25 - KARMAŞIKLIK
- 26 - KIZ KARDEŞ
- 27 - EVLENMEK?
- 28 - KÖY
- 29 - İTİRAF
- 30 - NİŞAN
- 31 - DÜĞÜN GÖSTERİSİ
- 32 - KARŞILAŞMA
- 33 - DEPO
- 34 - BABA KAZIĞI
- 35 - LÜTFEN UYAN
- 36 - ÖMER BEY
- 38 - BEKLENEN NİKAH
- 39 - İMKANSIZ
- 40 - İMTİHAN
- 41 - ÇARESIZLIK
- 42 - PAMUK ŞEKERİ
- 43 - VUSLAT
YENİ HİKAYEDEN BİR KISIM
- 44. - PİŞMANLIK?
45. GÜVEN
46. MÜJDE
47. BÜYÜK ŞOK
- 48 - MAPUSHANE / Kısım 1
- 48 - MAPUSHANE / 2.KISIM
- 49 - BİR AİLENİN DRAMI
- 50 - BEKLEYİŞ
- FİNAL BİLGİLENDİRMESİ -
- 51 - KAVUŞMA
52. MUTLULUK
53. FİNAL
Özel bölüm
DİKKAT!
Özel bölüm 2
SÜRPRİZ!!!

- 37 - EVLENME TEKLİFİ

1.9K 154 95
By gasem2515

Kerim'i özleyenler el kaldırsın ✋ Aslında geçen bölümün sonunda yatakta uyuyanın Kerim olduğunu tahmin edeceğinizi sanmıştım ama bazıları anlayamamış :) Şimdi size gelsin o zaman sürpriz ❤ Hadi bana dua edin bakalım başım çok ağrımasına rağmen bu bölümü yetiştirmek için uğraştım sabahtandır 😁 Ne kadar da mütevazi bir yazar 🙈 Uzun yazdım ha bi de... Hadi bakalım kolay gelsin size iyi okumalar 😇

Sevgili busraalir 'e ithaf edildi..

Tüm dünyanın yükü üstümde ama hiç umursamamışım gibi bir hisle araladım gözlerimi. Karşımda Rüveyda'yı ağlarken görünce nerede olduğumu, ne olduğunu düşünme gereği bile duymadım.

- Rüveyda, neden ağlıyorsun?

Sesim çok boğuk çıkmıştı. Boğazım kupkuruydu ve sadece bu cümle bile konuşurken boğazımı ağrıtmaya yetmişti.

- Kerim, uyandın... Sen , açtın gözlerini. Allah'ım sana şükürler olsun.

Rüveyda hem ağlayıp hem bu cümleleri kurarken kaç zamandır uyuduğumu merak ettim. Hem ne uyuması? Niye uyuyordum ki ben? Yerimden doğrulmak isteyince sağ tarafımda hissettiğim sızıyla inleyerek gerisin geriye yattım.

- Dur dur kalkma. Dikişlerin zarar görebilir. Ben... Ben şey, ne yapayım ben? Hah, en iyisi doktora haber vereyim ben hemen.

Taşlar kafamda yavaş yavaş yerine otururken Rüveyda'nın bu halleriyle gülümsememe engel olamadım. Onu hiç böyle görmemiştim. Koşar adımlarla çıktığı odada yalnız kalınca etrafı incelemeye başladım. Boğazım feci halde kuruydu. Masada duran suya uzanmak istedim önce ama uzakta olduğunu idrak edince vazgeçtim. Olanlar film şeridi gibi gözümün önünden geçerken başıma giren sancıyla gözlerimi kapadım. En son Mahmut şerefsizinin silahından çıkan kurşunla yaralanmıştım. Yolda arabayı süremeyince Rüveyda'ya devretmiştim. Yapabileceğinden şüpheliydim, hatta bir ara tüm umutlarım tükenmişti ama demek ki başarabilmiş. Hastahaneye yetiştirmiş beni. Peki ne zamandandır buradayız biz acaba?

- Gelin bakın hemen, uyandı. Çok şükür uyandı doktor bey.

Rüveyda hâlâ tatlı telaşını sürdürüyordu. Benim için böyle telaşlanması şu halimle bile kalbimde bir kuş sürüsünün göç edişi gibi bir çoşku yaratıyordu.

- Günaydın Kerim Bey, nasıl hissediyorsunuz kendinizi?

- Bedenen dinlenmekten yorulmuş gibi , ruhen iyi hissediyorum.

- Güzel, şimdi bir muayene edelim bakalım sizi.

Gözüme tuttuğu ışıkla refleks olarak geri çekildim. Ateşimi de ölçüp ameliyat dikişlerimi kontrol ettikten sonra gülümsedi.

- Gayet iyi görünüyorsunuz. Zaten yaranız çok derin değildi ama uzun süre kanama durmadığı için çok kan kaybetmiştiniz. Bu da durumunuzu ciddileştirmişti. Neyse ki şimdi daha iyisiniz.

Boğazım hala çok ağrıyordu. Rüveyda kendi kendine şükür duaları edip elini yüzüne sürmeye devam ederken yine gülümseyip doktora döndüm.

- Su içmemde bir sakınca var mı? Boğazım çok kurumuş sanırım, ağrıyor da.

Konuşurken boğazımdan kan geliyordu sanki, çok zorlanıyordum.

- Normaldir, iki gündür uyuyorsunuz. Tabi ki içebilirsiniz.

Doktor bana su vermesi için bakışlarını Rüveyda'ya çevirdiğinde o hâlâ gözlerini kapatmış ellerini açmış kısık sesle bir şeyler okuyordu. Bizi duymamıştı sanırım. Doktorun boğazını temizlemesiyle hemen gözlerini açıp şaşkın şaşkın doktora baktı.

- Rüveyda Hanım, su istedi Kerim Bey.

- Ha evet su...Tabi ki su, su önemli yani. Hemen veriyorum.

Bir yandan onun beni böyle önemsemesine inanamazken bir yandan da bilseydim daha önce vurulurdum diye düşünmeden edemedim. Rüveyda'nın verdiği suyu alırken ellerinin titrediğini fark ettim. Yüzüne baktığımda gözlerini kaçırdı benden. Her şey değişebilirdi ama bu huyu hiç değişmeyecekti sanırım. Tabi şu an günah olduğu için bunu yapıyordu büyük ihtimalle ama zamanı gelince bakışlarını kaçırmaması gerektiğini de öğrenecekti. Bizzat öğretecektim ona.

- Kerim, oğlum!

İçtiğim suyun tadını zehir eden şeyin bu ses değil de kolumdaki serumların olmasını umdum. Oğlunu kaçırtacak kadar alçalan adama dönüp bakamadım bile.

- Uyanmışsın, çok korkuttun bizi.

Bu sırada doktor geçmiş olsun dileklerini dile getirerek çıkmıştı odadan. Ben cevap vermeyince odaya büyük bir sessizlik hakim oldu. Rüveyda bardağı elimden alıp masaya bırakarak kapıya yöneldi.

- Ben sizi yalnız bırakayım.

- Senin şu ana kadar burada durman kabahat. Daha önce de gitmen gerektiğini söylemiştim sana, zaten sonra hesaplaşacağız seninle.

Bu adamın kahvaltıda et yediğini hiç görmemiştim ama bu sabah yürek yemişti sanırım. Gereksiz bir rencide krallığına bürünmüştü yine. Kapının kolunu tutmuş, çevirmek üzere olan Rüveyda'ya seslendim önce :

- Rüveyda ! Gel buraya. Ve sen Ömer Bey, hemen burayı terk ediyorsun.

İki çift şaşkın bakışlara maruz kalmışken sakin kalmaya çalışarak tekrar ettim beni anlamaları için :

- Rüveyda, sana buraya gelmeni söyledim. Sen de buradan defoluyorsun Ömer Bey. Güvenliği çağırmak zorunda bırakma beni istersen.

- Oğlum sen...

- Hasta mısın sen? Yaşlandın mı ya da? Bir oğlun yok ki senin, kafana bir şey de düşmüş olabilir aslında.

- Kerim, bak eğer...

- Lütfen bizi rahatsız etmeyi kes ve terk et şu odayı. Gerçekten seni rezil ederim.

Artık baba demekten utandığım adam söylediklerimin ardından yavaş adımlarla çıktı odadan. Sert mi davranmıştım? Evet. Peki hak etmiş miydi? Fazlasıyla...

Rüveyda hâlâ kapanan kapının ardından şaşırmış vaziyette bakıyordu. Ortamdaki gergin havayı dağıtmak adına konuyu değiştirdim :

- Erdem nerede? Ben iki gündür buradaysam onun da mutlaka burada olması lazımdı.

- Buradaydı zaten. Berna da o da bir an bile ayrılmadılar buradan. Ama bugün sınavlarının olduğunu öğrenince ben yolladım onları zorla. Biraz uyumaları için...

- Doğru ya, sınav... İyi etmişsin.

- Bu sınava senin de girmen gerekiyordu öyle değil mi?

- Çok da önemli değil. Zaten hiç çalışamamıştım. Hayırlısı olsun.

- Âmin.

Biraz duraksadıktan sonra elleriyle oynayarak yanı başımdaki koltuğa oturmasıyla anladım bir şey söylemek istediğini.

- Ne söyleyeceksen söyle hadi.

- Şey... Ben... Kerim, beni ilgilendirmez ama babana...

- Haklısın, bu konu seni hiç ilgilendirmez.

Alınmış gibi zaten eğdiği başını tamamen eğince içime pişmanlık kırıntıları serpiştirildi. O kadar benliğimi kaybedip tamamıyla ona bürünmüştüm ki şu an canı yanan o muydu ben miydim ayırt edemiyordum.

- Rüveyda, bak ben öyle demek istemedim. Bilmediğin şeyler var.

Beni başıyla onaylaması biraz olsun rahatlatmıştı içimi. Kırgınlığını geçirmek istercesine biraz takılmaya karar verdim.

- Demek benim için çok endişelendin. Üzüldün mü benim için?

- E... Evet.

- Peki sen de bekledin mi hiç başımda?

- Evet.

- Yol da tedirgin oldun mu hiç?

- Evet.

- Benimle evlenir misin?

- Evet. Ay hayır, yani şey... Ne diyorsun ya kim evleniyor? Bilmiyorum. Saçmalama artık.

Rüveyda beni unutup kendi kendine konuşmaya başladığında kahkahama engel olamayınca dikişlerimin sızlamasıyla kendime geldim.

- Ahh...

- Kerim, Kerim iyi misin? Dur doktoru çağırayım hemen.

- Doktor burada ya zaten.

- Hani nerede?

Bu teklifi yapmak hiç aklımda yoktu şu an aslında ama dilime gelince söyleyivermiştim. Bu kadar afallayacağını beklemiyordum doğrusu. Doktor burada deyince etrafa göz gezdirmeye başladığında hasta ben miyim o mu karar veremedim.

- Kerim, burada doktor falan yok ya. Acaba diyorum sen narkozun etkisiyle falan halisünasyon mu görmeye başladın?

Ciddi ciddi yüzümü incelemeye başlamıştı tedirginlikle. Bu kez daha sesli bir kahkaha atmama sebep olmuştu.

- Niye gülüyorsun ki? Gülme bak dikişlerin zarar görecek, lütfen. Sonra gülersin istediğin kadar. Dur ben doktoru çağırayım.

Gülmekten tek kelime edemediğim için bileğinden tutarak durdurdum onu. Bileğini tutmamla gülmemim yüzümde solması bir oldu zaten. Narin bileğini kibarca elimden kurtararak konuşmamı bekledi.

- Benim doktorum burada. Tam karşımda duruyor şu an.

Gözlerinin içine bakarak söylediğimde çok şükür anlamıştı ne dediğimi de hemen yüzünü başka yöne çevirdi. Ne yapacağını bilemeyerek gidip perdelerle uğraşmaya başladı.

- Bunlar çok fazla açık ya, güneş gözümüze giriyor.

Konuyu değiştirmesiyle bu kez kahkaha atmayıp hafif gülümsedim. Kapının tıklanmasıyla ikimizin de bakışları kapıya yöneldi. Bilal Abi içeri girince olmayan abimin yerini dolduran adamın güven veren gülümsemesi yine içimi güzel duygularla donatmıştı. Arkasından Sultan Abla'yla Rüveyda'nın arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim kız girdi. Onları görünce ayıp olmasın diye doğrulma gereği duydum.

- Geçmiş olsun Kerimim.

- Eyvallah abi.

- Kalkma kalkma. Rahat ol , sorun değil.

Bilal Abi zorlandığımı görünce durdurdu beni. Bu sırada Rüveyda bir yandan Sultan Abla'yla arkadaşına sarılıyor, bir yandan da kendisini azarlayan arkadaşına laf yetiştiriyordu.

- Ya insan bir düşünür bu kız beni hiç merak etmez mi diye. Kaçırmışlar ya seni kızım. Niye hiç bana da ulaşma gereği duymadın acaba? Aklımı kaybedecektim günlerdir. Az kalsın evleniyormuşsun. Hem de iki kere.

- Canım benim haklısın da bir sus artık şimdi, sonra konuşalım bunları. Bak hasta var, ziyaretçileri bile var. Görüyorsun değil mi?

Rüveyda'nın bize bakarak söylediği sözlerin ardından arkadaşı mahçupça başını öne eğdi.

- Kusura bakmayın. Geçmiş olsun bu arada.

Kız haklıydı. Heralde içeri girer girmez arkadaşıyla muhatap olacaktı. Günlerdir haber alamıyor sonuçta, olaylar da mâlum zaten.

- Estağfurullah hiç önemli değil. Rahat olun, istediğinizi söyleyebilirsiniz.

Bu sözleri gülümseyerek ama ciddi bir şekilde söylemem Rüveyda'yı ne kadar şaşırtmışsa artık toprak gözlerini yeni sürülmüş tarla gibi apaçık sundu bize.

Elimden geldiğince bakışlarını umursamamaya çalışarak Bilal Abi 'ye döndüm. Bunun üzerine Rüveyda da arkadaşıyla olan konuşmasına geri döndü.

- Şu sıkıntılar bir bitseydi abi, ilk işim medreseyi ziyaret etmek olacak. Sohbetini çok özlemişim.

- Bitecek inşallah Kerim'im. Az daha dayan, az daha sabret.

- Bilal Abi!

Araya giren Rüveyda olmuştu. Bu kez şaşkın bakışları Bilal Abi'nin üzerindeydi.

- Buyur bacım.

- Emre'yle Müge'den haberin var mıydı?

Bilal Abi onaylarcasına başını sallayınca anlamadığımı belli eden bir bakış attım ona.

- Müge kızların kursunda kalan bir öğrenci. Emre'yle nişanlanma kararı almışlar.

İfadesiz bir şekilde yüzümü Rüveyda'ya döndüm bu kez. Ne hissettiğini merak ediyordum ama onun da yüzü ifadesizdi. Bir şey hissetmezdi heralde ya, ne hissedecek? Emre'yi zaten sevmiyordu. O zaman ne üzülmüştür ne de kıskanmıştır. Bir an içimi sıkan şüphelerden cesaretlenip
soracaktım ama sonra boş yere ortamı germemek adına sustum. Hem ben Rüveyda'ya güveniyordum. Gözlerime ne kadar nadir baksa da bakışlarındaki samimiyeti, sıcaklığı görebiliyordum. Kapı çalınmadan açılınca daldığım düşüncelerden irkilerek sıyrıldım. İçeri iki polis memuru ile sinir damarlarıma çatlatacak dereceye getirecek adam girdi.

- Geçmiş olsun Kerim Bey. Sizi vuran adamı yakaladık.

Karşımda duran haysiyet yoksunu yüzünden gözlerim yanmaya başlamıştı. Sıfatına, hatta ağzına tükürmek vardı şimdi. Bir şey demeden polisin konuşmasını sürdürmesini bekledim.

- Kaza olduğu yönünde diretiyor. Şikayetçi olmayacağınızdan emin oluğunu söyledi.

- Kerim Bey evladım. Bilirsin, karım yeni doğum yaptı, hem kazayla olduğunu da bilirsin zaten. Öyle değil mi?

Bugün ne çok kişi yürek yemişti böyle. Ben uyuyup uyanıncaya kadar ne değişti de bunlar karşılarındakini iyilik meleği sanmaya başladı. Şu an beynimde onu gebertebilme yolları hakkında polisiye roman bile yazabilirdim. Şikayetçi olmamamı nasıl bekliyor ki bu adam?

- Kerim Bey, şikayetçi misiniz?

- Sonuna kadar şikayetçiyim. Hatta mümkünse hücreye falan atın, tek başına yatsın içerde.

- Yapma etme gözünü seveyim. Bak bilirsin karım yeni...

- Bir karın olduğu, bir çocuğun olduğu şimdi mi aklına geliyor lan? Terbiyemi bozdurtma bu kadar insanın içinde. İçeri girince kurtulmuş olacaksın sen, serbest kalırsan sana yapacaklarımdan kork Mahmut Ağa.

Polis memuru kapıda bekleyen diğer iki polisi yanına çağırdı.

- Alın şunu götürün. Adam kaçırmak ve adam vurmaktan yargılanacak. Ben bey efendinin ifadesini alıp geleceğim.

- Baş üstüne komiserim.

Mahmut'un yakarmaları üzerine polisler sürükleyerek dışarı çıkardılar. Ben de olanları bir bir anlatmaya başladım. Anlatırken bile kan, damarımda deli gibi akıyordu.

********************************

Polisler çıkar çıkmaz içeri Berna'yla Erdem girdi.

- Kardeşim, uyanmışsın. Ne çok uyudun lan, uykuyu bu kadar sevdiğini bilmiyordum.

- Kerim, şükürler olsun sonunda uyandın. Biliyordum bizi bırakmayacağını.

Berna'nın gözlerinden sevinç okunurken Erdem'in gözleri şakaya vurmaya çalıştığı sözlerine tezat dolmuştu. Rüveyda gibi hıçkıra hıçkıra ağlamasını tabi ki beklemiyordum beni gördüğünde ama bunu bekliyordum. Kardeşim duygusaldır benim. Onlara sadece gülümseyerek karşılık verdim.

- Sınavınız nasıldı bakalım?

- Sınavın sırası mı şimdi ya şöyle böyleydi yani.

Erdem geçiştirmeye çalışınca çok da iyi geçmediğini anladım tabi.

- Ölümlü dünya, takmayın. Bakın ben neredeyse gidiyordum, zaten sınava da giremedim.

- Ağzından yel alsın Kerim, o nasıl söz?

- Tövbe tövbe...

- Allah korusun.

- Allah gecinden versin.

Hepsi aynı anda aynı tarz cümleler kurunca yine beni bir gülme tuttu.

- Ben artık gideyim. Tekrardan geçmiş olsun, Allah şifa versin.

Rüveyda'nın arkadaşı ayaklandığı anda Rüveyda da hemen arkasından kalktı.

- Dur ben de geliyorum.

- Nereye?

Gideceğini söylediği an kalbim panikledi resmen. Nereye gidiyordu beni böyle bırakıp?

- Yani, sen artık iyi olduğuna göre... Hem baban beni artık burada görmezse iyi olacak.

- Bırak şimdi babamı. Gitmek istiyorsan bahane üretme.

- Hayır hayır, ne bahanesi. Saçmalama lütfen.

- Saçmalamıyorum. Mahalleye gitmek için can atıyorsun. Niye ? Eski nişanlına hesap mı soracaksın?

İçim ne ara böyle dolup da bu kadar bencilleltirmişti beni? Dilinden tavana assalar artık seni, hak ettin Kerim. Herkes sus pus olmuş bizi izlerken bakışlarım hâlâ ısrarla Rüveyda'nın üzerindeydi. Gözleri parlıyordu ama kırgın değil, oldukça kızgın bakıyordu. Elinde olsa gelip tekme tokat girişecek gibi... Ortamdaki sessiz savaşı Bilal Abi'nin sesi böldü :

- Sanırım hiç birimiz iyi değiliz şu an, biraz dinlensek iyi olacak. Rüveyda da kaç gündür harap oldu burada Kerim, üstüne gitme istersen.

Haklıydı. Kız kaç gündür başımda beklemişti beni. İçimden çıkan bu güvensiz, nankör adam da kimdi? Rüveyda hiçbir şey söylemeden çıkacaktı ki hemen seslenip durdurdum. Durdu ama arkasına bakmadı, sadece bekledi. Sesimi zar zor bularak konuşmaya çalıştım.

- Rüveyda, özür dilerim. Ben, öyle demek istememiştim aslında. Sadece...

Odanın hamam gibi kalabalık olması işimi iyice zorlaştırıyordu. Bu ortamda cümle kurmak çok zordu.

- Sadece, gitmeni istemiyorum.

- Oooo... Biz çıkalım o zaman kardeşim.

Erdem'in gereksiz tepkisi üzerine Bilal Abi koluna vurunca içim rahatlamıştı. Şu an yerimden bile doğrulamadığım için bunu benim yapmam çok zordu. Rüveyda'nın yüz ifadesini çok merak ediyordum ama arkası hâlâ dönüktü. Gitmiyordu da... Tüm kızgınlığıyla dikilmişti kapının önünde. Bir şey dememi mi bekliyordu acaba. Kızgınlık ancak bu kadar bir insanın duruşunu asilleştirirdi.

- Rüveyda !

- Kursta görüşürüz Sultan Abla. Bir de hastanın artık biraz dinlenmesi lazım. Siz ilgilenirsiniz. Yemek de yemesi lazım. Doktoruna danışın ama önce. Allaha emanet olun.

Beni kale almadığını belli edercesine sözlerini Sultan Abla'ya hitaben ard arda sıralayıp tekrar elini kapının koluna uzattı.

- Rüveyda!

Yine kapıya dönük bir şekilde durdu . Duruşuyla durdurdu yine kalbimi. Canını yakmıştım ama şu an bu yüzden benim canım onunkinden çok yanıyordu. O kadar çok yanıyordu ki gönlünü alacağımı hiç bilmiyor, hesap edemiyordum.

- Daha konuşacaklarım var seninle , nereye gidiyorsun?

- Acelem var ya. Can atıyorum ya mahalleye gitmek için. Daha önemli işlerim var. Unuttun mu?

- Hayır, daha önemli değil. Konuşacaklarımız daha önemli.

- Seni dinliyorum.

Sen dinliyorsun da seninle beraber herkes dinliyor. Yine aynı gerginlik altında ter dökmeye başlamıştım.

- Düğünü diyorum, nerede yapacağız?

- Ne! Ne düğünü?

Rüveyda'yla beraber herkes şaşkınlığı belli eden sesler çıkarmıştı. İki kişi hariç... Berna'nın yüzü düşerken Erdem'inki tam aksine her an dalga geçecek gibi sırıtıyordu.

- Sen... Kabuk ettin ya az önce benimle evlenmeyi.

Rüveyda artık tahammül edemiyor gibi tüm öfkesini belli eden bir bakış atarak söylene söylene terk etti odayı. Bu kız beni ciddiye almıyor muydu? Ben gayet ciddiydim ama. Konuşacaktık tabi ki bunları. Evlilik konusunda mı şüphesi vardı? Bana neden uzak gelmiyordu bu duygu? Sanki zaten ezelden evlenmişiz gibi, başka türlü olmaz artık gibi. Başka hiçbir ihtimal geçmiyordu ki aklımdan benim. Uyku gibi, yemek gibi, yapılması gereken bir ihtiyaç haline gelmişti bu evlilik benim için. O neden böyle çok farklı, olması zor bir şeymiş gibi daha düşünüp tartıyordu ki? Biliyor onsuz yapamayacağımı, eninde sonunda benim olacağını. Bilmiyor mu sanki. Gayet de biliyor. Hiç söylemedim ama biliyor.

Rüveyda çıkınca arkasından arkadaşı ve Sultan Abla da çıktı. Berna da doktorla görüşeceğini söyleyip çıkınca Erdem artık içinde tutamadığı kahkahasını bastı. Bilal Abi'ye baktım. Uyarıcı bakışları üzerimdeydi.

- Bakma öyle abi, ciddiydim ben. Niye uzatıyoruz ki? Evlenecektik biz zaten.

- Tamam ama kızı niye böyle herkesin içinde rencide eder gibi ya da çok sıradan bir şeymiş gibi mahçup ediyorsun? Her şeyin bir yolu yordamı, usulü var. Hem az kız sana kızmıştı, gönlünü almadan nasıl odun gibi düğüne atladın hemen?

Bilal Abi konuşurken Erdem hâlâ gülüyordu.

- Yeter abicim gülme. Ne aylarca gülmeni biriktirmiş gibi gülüyorsun? Abi, şuna bişey söyle ya.

- Erdem, sen sakın Kerim gibi olma tamam mı?

- Bravo abi, tam da yerinde öğüt oldu. Çok teşekkür ederim ya.

- Mızmızlanma Kerim , hadi artık iyi olduğuna göre ben de gidip Sultan Ablanızla kızları bırakayım kursa.

- Bırakma abi ya, geri gelsin o.

- Kerimmm!

- Yazık çocuğa abi, geri getir yengemizi. Zaten yaralı...

Erdem gülmekten zorla kurduğu cümlelerin ardından daha çok gülmeye başlayınca Bilal Abi, ' Allah size akıl versin' der gibi bakıp çıktı odadan. Ben de Erdem'e aynı şekilde bakmaya çalıştım ama olmadı. Dayanamayıp ben de halime gülmeye başlayınca Berna elinde bir tepsiyle girdi odaya.

- Ooo beyler, kahkahalarınız koridoru inletiyor. Hayırdır?

Erdem'in yüz ifadesi bir anda 180 derece dönünce ben de ona ayak uydurarak konuyu değiştirdim :

- Yemek mi o? Ölüyorum açlıktan, getir getir.

- Sen ve iki gün yemeksiz kalmak... Tahmin edebiliyorum şu an ne durumda olduğunu merak etme. Bir gün yemekten öleceksin.

- Yemekten ölmem ben. Yemek için ölürüm...

Berna söylediğim şeye gülerken Erdem tamamen bizden bağımsız kalarak telefona gömülmüştü. Şu an sadece bir şeylerle uğraşmak adına o telefona baktığına adım gibi emindim.

- Erdem, hadi gel kardeşim beraber yiyelim. Senin de benden arta kalır yok nasılsa.

- Yok abicim afiyet olsun sana. Ben aç değilim.

- Sen ve aç olmamak... Lan ben hani seni kendime benzetmiştim, ne oldu da aç değilsin şu an?

- Uzatma işte değilim. Hadi ye sen de, sonra uyu. Hasta biri için fazla enerji harcıyorsun. Rüveyda yemek yiyip uyuman gerektiğini söyledi.

- Tamam devrem kızma.

- Yengesinin sözünü de dinlermiş.

Bunu ben söylememiştim. Bir dakika, bunu Berna söylemişti. Berna, Rüveyda için mi yenge demişti. Yok yok, hakkaten ben uyurken bu dünyada bir şeyler olmuş.

- Bakmayın öyle. Ben de dinledim. Bak ben yemeği getirdim, sen de Kerim'i uyutmakla görevlisin Erdem. Benim şimdi gitmem lazım.

Şaşkın bakışlarımı Erdem'e çevirdim. Onun durumu benden daha vahimdi. Gerçek anlamda ağzı O şeklini almıştı. Bir cevap vermesi için dürttüm ki kendine geldi zor da olsa.

- Ha, şey... Ta... Tamam, ben uyuturum onu.

- Bebek mi uyutacan lan? Hadi git Berna'yı bırak sen. Ben yemeğim yer uyurum.

- Yok abicim olur mu hiç? Tek başına bırakmam seni.

- Erdem haklı Kerim. Ben kendim gidebilirim. Arabam burada zaten.

- Araba demişken... Benim arabam nerede?

- O da burada abi. Rüveyda anahtarını bana verdi ama...

- Ama?

- Biraz hasar görmüş olabilir.

- Canı sağ olsun yengenizin.

Ben yemeğimi yemeye başlarken ikisi de tüm hastahaneden duyulacak bir kahkaha attı. İşte bu tablo benim mutluluğumdu. Ne oldu da Berna bu durumu kabullendi bilmiyorum ama bu gerçekten beni çok büyük bir yükün altından kaldırdı. Berna çantasını alıp kapıya ilerlerken bana bakıp göz kırptı.

- Kendine dikkat et nişanlım bey, unutma daha nişanı atmış değiliz. Bu akşam konuşacağım babamla. Hadi görüşürüz.

- Berna !

- Söyle nişamlıcım.

- Teşekkür ederim.

Samimi bir gülümseme sergileyerek çıktı odadan. Bugün yeniden doğmuş gibiydim. Bugün sanki bana Allah'ın bir lütfuydu. Gün doğması böyle bir şeydi sanırım. Odanın tüm cisimleri güneş ışığından nasibini almış gibi gülümsüyordu sanki. Baharın geldiğini haber veren çiçekler olmamıştı aslında hiçbir zaman. Ne zaman ki gönlünde bir çiçek açsa, asıl o vakit gelmiştir bahar tüm doğallığıyla. Dünyanın tüm nimetlerinden yararlanabilmişlik sevinciyle atıyordu kalbim artık. Şükür üstüne şükür sebepleri sunuluyordu önüme. Bahar gelince çiçekleri koparamayan ben, şimdi gönlümün prensesi için gönlümde açan tüm çiçekleri toplayıp ona vermek istiyordum. Ben mutluydum ama o biraz kırılmıştı bana sanırım. Gönlünü alıp düğün hazırlıklarına başlamak kaldı geriye.

Kendi kendime sırıtırken Erdem'e bakınca yalnız olmadığımı gördüm. O da benim gibi mutluluk içinde sırıtıyordu.

- Erdem.

- Hııı...

- Biraz elini hızlı tut da çifte düğün yapalım.

- Manyak mısın oğlum ne düğünü?

- Ne düğünü olacak lan? Yoksa sen bu kızla gönül mü eğlendireceksin? Kırdırtma bak o gönlünü.

- Yok be devrem. Öyle değil de erken daha. Ne acelemiz var? Hem Berna'nın benimle evlenmek isteyeceği ne mâlum?

- İster ister... Sizi bilmem ama bizim acelemiz var. Bu kız başına başka belalar açmadan yanıma almam lazım onu. Önce Emre sonra Mahmut... Birini daha kaldıramam ben, yoruldum artık.

- E başlatalım o zaman düğün hazırlıklarını.

- Lan o yerdeki ne?

- Hani, ne var yerde? Ben bir şey göremiyorum.

- Bal lan bal... Bal damlıyor ağzından. Kardeşim benim.

Erdem'i vurarak sevmeye başlamıştım ki yaramı bahane ederek kaçtı elimden uyanık.

- Hadi sen yemeğini yediysen uyu o zaman ben de gidip nikah için gün alayım.

- Adamsın adam adam... Dünyada tek adamsın. Arasam başka böyle...

- Tamam uzatma. Şştt bana bak, bir şey diyeceğim.

- De kardeşim benim. Adam kardeşim.

- Biz böyle kendi kendimize gelin güvey olmuyor muyuz? Ya Rüveyda yenge bir pürüz çıkarırsa?

- Çıkarmaz çıkarmaz sen merak etme. Hatta gitmişken sizin için de gün al sen.

- Abartma Kerim, gözünü seveyim.

- Evleniyorum devreeeemmmm!!!

- BÖLÜM SONU -

Continue Reading

You'll Also Like

9.4K 651 13
05###: İmam bey 05###: Lafı uzatıp baş ağrıtmanın anlamı yok diye düşünüyorum 05###: Bu yüzden direkt konuya giriyorum 05###: Ben size aşık oldum...
131K 6.9K 53
~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat ke...
203K 13.1K 25
_𝚃𝙰𝙼𝙰𝙼𝙻𝙰𝙽𝙳𝙸_ İnadı uğruna tanımadığı ve onunla evlenmek istemeyen adamla evlenen bir kadın.. Kadına göre sırlarla dolu bir adam.. °°° "Bira...
627K 42.1K 107
[22.12.2020 - 05.04.2021] Bir kadın düşünün kendi halinde mesleğini yapan doktor...●■ Bir adam düşünün nişanlısını kaybettikten sonra ,nişanlısının...