GECENİN IŞIĞI

By buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... More

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

46. BÖLÜM

138K 2.7K 883
By buyazarneleryazar

Keyifli okumalar.

••

Sana bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber; henüz ölmedik, kötü haber; hala yaşıyoruz.
-Anton Çehov

••

Tüm gece boyunca içip kafayı dağıtan benmişim gibi başım fena halde zonkluyordu. Bizimkiler gayet normallerdi. İçimin derinliklerinden gelen bir ses dün gece hakkında hiçbir şey hatırlamadıklarını söylüyordu. Öyleydi büyük ihtimalle. Sinem güne gözlerini bizim evde açtığını görünce şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Bok vardı sanki bu kadar içecek! Abim dün gecenin yorgunluğu ile  işe gitmişti. Sinem de kahvaltısını yapıp evine geçmişti. Biz ise kuzenlerle evde oturup daha ne kadar sıkılabiliriz diye düşünüyoruz. Haziran ayının kavurucu sıcağında dışarı çıkmak işimize gelmiyordu doğrusu. Sanırım en iyisi akşam üzeri çıkmaktı. Akşama kadar da sıkılacaktık. Annem ve halam yengemlere gitmişti. Akşama kadar da gelmezlerdi. Güneş yaz okulundaydı. Üçümüz koca evde bir türlü yapacak bir şey bulamıyorduk. Öylece televizyonun karşısında oturuyorduk. Kimseden de çıt çıkmıyordu. Konuşan tek biri vardı. O da bilinç altımdı. Sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu. Oku artık şu mektubu. Gerçekleri öğrenelim. Öyle bir niyetim yoktu. Gerçekler canımı yakacaktı. Biliyorum... bu yüzden bile bile kendimi üzmek istemiyordum. Kabul, merak ediyorum. Lakin henüz merak duygum korkumun üstesinden gelememişti. Düpedüz korkuyordum işte.

Korkak.

  Levent artık evde oturmaktan bıktığını söylüyordu. Elif de ona katılmıştı. Pekala, ne yapmalı? Bara gidebiliriz aslında.

Ne işiniz var gündüz saatinde barda?

Bilinçaltımın her şeye karışması normal değildi. Ama, cidden barda ne yapacaktık ki? Evet bu kötü bir fikirdi. Başka da bir şey gelmiyordu aklıma. Bizimkilerden de çıt çıkmıyordu zaten. Sanırım televizyon programı dikkatlerini çekmişti. Onu izliyorlardı. Ah hadi ama dikkatlerini çeken program evlilik programıydı. Bunu mu izliyorlardı? Gözlerimi devirerek yayıldığım koltuktan kalkıp odama çıktım. Girer girmez gözüme çarpan şey mektup zarfıydı. Ayaklarım istemsizce oraya çekilmişti. Elim zarfa uzandı ve ürkekçe onu elime aldım. Merak ediyordum elbette.

Hadi Işık oku onu.

İçimdeki benin ısrarlarına dayanamayıp zarfı açmaktan korkuyordum. Elim yanmışçasına zarfı tekrar aldığım yere koydum. Bir süre okumasam zararı olmazdı herhalde.

••

Bir hafta geçmişti. Onsuz...

Neden o ölmüş gibi konuşuyorsun? O geri gelecek.

Pekala, bu defa cidden haklıydı. Ama bendeki psikoloji de altüst olmuştu. Merakla yanıp tutuşan bir yanım vardı. Ve daha fazla karşı koyabileceğimi de düşünmüyorum. Bir hafta içinde öğrendiğim ve moralimi bozan başka bir durum vardı. Halam ve eniştem kavga etmiş ve esasında halam bu yüzden buraya gelmişti... zavallı halam, onu çok seviyordum. Ama kocası ona değer vermiyordu. Onu incitmekten kendini alıkoymuyordu. Bunun herkes farkındaydı. Düzeltmek için çaba gösteren yoktu. Ki halam öyle istiyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de Gece'nin aramayışı vardı. O zaten başlıca bir problemdi benim için. Pekala, artık gerçekten de bazı şeyleri öğrenmenin vakti gelmişti. Evde yalnız olmasam da şu an odada yalnızdım ve mektubu okuyacak ortama sahiptim. Çalışma masamın en alt kasasında muhafaza ettiğim zarfı çıkarıp yatağıma oturdum. Ellerimin arasında olan kağıt parçasına bakıp yüzümü buruşturdum. Umarım beni üzmezsin. Zarfı kenarından yırtıp ikiye katlanmış kağıdı içinden aldım. Gözlerimi yumup kendimi tamamen buna hazırlayıp mektuba göz gezdirdim. Güzel bir yazısı vardı. Gözlerim satır başına dönüp dikkatle yazılmış satırları okumaya başladı.

"Sevgilim, 
Bu mektubu okuma cesaretine çok çabuk sahip olmayacağını  düşünüyorum. Beni yanıltmadın değil mi?
  Biliyorum her şey gayet güzel gidiyordu. Senin için. Ben bazı şeyleri içimde yaşarken her şey muhteşem gibi davranmaktan ruhen ve bedenen yorulmuştum. Elbette bu bir kaçış değildi. Yoruldum ve senden kaçtım. Asla...
  Neden gittiğim sorusuna verecek cevabı yazmakta zorlanıyorum. Ne denebilir ki? Annem ile yaptığım ciddi bir konuşma sonunda bu kararı aldım. Gitme kararı... bizim için. Biliyorum bazı şeyleri eksik de olsa biliyorsun. Mesela eskiler... ne bu eskiler diye defalarca düşündüğünü biliyorum. Aslında bana kalsa bunu sana söylemeyip sonsuza dek saklayabilirdim. Ama annem bunu kabul etmedi. Işık, ben bir kadını öldürdüm. karımı... Evet şu an bana kızıyorsun biliyorum. Ama sen de şunu bil ki ben kötü zamanlar geçirdim. Tamam birini öldürmenin asla ve asla mantıklı bir açıklaması olamaz. Bunu düşündüğüne adımın Gece olduğu kadar eminim. Ben bu olaydan sonra iki yıl tedavi gördüm. Bir klinikte yattım. Normal bir hayat yaşamadım sevgilim. Talihsiz bir evlilik yaşadım. Olmaması gereken...Oyuna geldim. Tuzağa düşürüldüm.

   Ben bir yere bağımlı olarak yaşayamıyordum. Her gün eve geldiğimde aynı kadının yüzünü görmek istemiyordum. Her gece aynı sevmediğim kadın ile birlikte olmak istemiyordum. Ondan asla ve asla çocuk istemiyordum. Ben buydum... 20 yaşında daha kendine bile sahip çıkamayan bir adamdım. Senden de küçüktüm. Hülya'yı sevmiyordum. Sadece, onunla evlenmek zorunda kalmıştım. Çünkü lanet olası, beni hamileyim yalanı ile kandırmıştı. Onu istemiyordum. Hiçbir şekilde. Hiçbir zaman. Ama evlenmek zorunda kalmıştık. Çünkü ailesi şirketimizin en büyük hissedarıydı ve böylece bir taşta iki kuş vurulacaktı. Hülya benden yapmayacağımı bildiği halde aptal aptal şeyler istiyordu. Sürekli hayal kuruyordu. Gece yarılarında beni uyandırıyordu. Gidip ona canının çektiği şeyleri almamı emrediyordu. Ben bunları yapacak bir erkek değildim. Üstelik onu sevmiyordum bile. Bu tavırları yüzünden evi terk etmiştim. O ise beni en can alıcı noktamdan vurup anneme oynamıştı. Eve geri döndüğümde sıkı bir dayağı hakettiğini düşünmüştüm ve ona eziyet etmiştim. Günün sonu hastanede bitmişti. O bebekten kurtulacağıma seviniyordum. Ama hastaneye gittiğimde ortada zaten bir bebek olmadığını öğrenmiştim. Beni kandırmıştı. Hem de ailesiyle birlikte. Hastaneden çıktıktan sonra yapmam gereken şeyi yaptım. Onu öldürdüm. Ailesi dava açmıştı. Çünkü katilin ben olduğuna eminlerdi. Babam hakkımda psikolojimin bozuk olduğuna dair bir rapor çıkarmıştı. Ki bu doğruydu. Sırf bu yüzden 2 yıl boyunca klinikte yattım. Ben o iki yıl boyunca insanlar ile arama asla yıkılmayacak güçlü duvarlar ördüm. Tam üç yıldır normaldim. Ta ki karşıma sen çıkana kadar. Elbette bilemezdim hayatımın merkezinde yer edineceğini. Olan oldu. Evlenmeye karar verdik. Annem baştan beri hep bir ikilemdeydi. Seni inciteceğimi düşünüyordu. Sana bağlı kalacağıma inanmıyordu. Tekrar tedavi görmem gerektiğini düşünüyordu. Karşı çıktım. Seni bırakıp hiçbir yere gidemezdim. Ama yıllar önce başıma gelenleri annemin acımazsızca yüzüme vurmasıyla korktum. Sana zarar vermekten korktum. Seni kaybetmekten... belki de bu okuduklarından sonra zaten seni kaybetmişimdir. Ama ben seni her şekilde geri kazanacağım. Bu ayrılık bizim için sevgilim. İkimiz için. Geleceğimiz için..."

Sonlara doğru gözümden süzülen yaşlara engel olmaya çalışmadım. Bu... diyecek söz bulamıyordum. Gece daha önce bir evlilik yaşamıştı. Karısını öldürmüştü. Aman Tanrım!  Okuduklarım beni beynimden vurulmuşa döndürmüştü. Demek bizim için gitmişti. Tedavi görmese aynı şeyleri bana da mı yaşatacaktı? Ne yani günün birinde hamile kaldığım zaman aşerdiğimde ondan bir şeyler almasını isteyemeyecek miydim? Her gün evde aynı kadını görmek istememesi... bu beni aldatacağı anlamına gelmez miydi? Peki ya her gece aynı kadın ile birlikte olmak istemeyişi?

Gitmesi iyi oldu.

Kabul bu defa karşı çıkmayacaktım. Düşündüğü gibi onu bırakmayacaktım da. Ben her şeyin aksine hiçbir şey olmamış gibi davranıp onun bana gelmesini, tekrardan bana dönmesini bekleyecektim. Öyle de olacaktı. Tedavisini görüp gelecekti. Ben de o zamana kadar hayatımı düzene sokmuş olurdum. Bizim için geç olmazdı umarım...

••

O kadar boş ve anlamsız geçiyordu ki günler... özlemle yanıp tutuşuyordum. Mektubu okuduktan sonra onu aramamıştım. O da okudun mu diye sormuyordu zaten. Belki de her şeyi bitirdiğimi düşünüyordu. Bitiremezdim ki. Her şeyimle ona aitken neyi bitirecektim? Bunu istemiyordum bir kere. Bitirmek diye bir şey yoktu. Sonuna kadar onunla olacaktım. Gidişine yeni yeni anlam vermeye başlıyordum. Mektubu okuduktan sonra her şeye bakış açım değişmişti. Sonuçta o bizim için, ikimizin geleceği için gitmişti. Tedavi görüp gelecekti. Hepsi bu. Ona güveniyordum her halükarda güveniyordum. Kilometrelerce ötemde olsa da beni incitmeyeceğini biliyordum. Öyle bir güven bırakmıştı ki üstümde...

"Işık?"

"Efendim hala?"

"İyi misin kızım sen?" İyi miydim? Değildim işte. Uzun süre de olamayacak gibiydim.

"İyiyim," dedim yine de. Kötü olduğumu bilsinler istemiyordum.

"Seninle şöyle bir kız kıza gezmeye mi çıksak?" diye sordu hevesle. Öyle güzeldi ki, onu kırmak olmazdı.

"Tabii halacım. Ne zaman istersen," deyip gülümsedim. Elif de bizi gülümseyerek izliyordu.

"Akşam üstüne doğru çıkalım. Hava çok sıcak yavrum." Başımı sallayıp onayladım. Cumartesi günlerim hiç böyle boş geçmezdi. Ben bana iyi gelebilecek tek kişiyi istiyordum. Bedenim belki de yokluğuna alışıyordu ama ruhum öyle değildi. Alışamıyordu. Neden beni aramıyordu?

Belki o da senin aramanı bekliyordur.

Belki de öyleydi. Ben ne yapıyordum? Aramıyordum.

Neden ondan bekliyorsun seni aptal. Hadi onu ara!

Şu sıralar içimdeki sese yenik düşüyordum sürekli. Salondan dikkat çekmeden ayrılıp evden çıktım. Evin kapısının önündeki dört basamaklı merdivene oturup rehberimden numarasını buldum. Gözlerimi kapatıp telefonu kalbime bastırdım. Deliriyordum sanırım. Numarasına tıklayıp açmasını bekledim. 3 saatlik bir zaman farkı vardı. Şu an yeni uyanıyordu büyük ihtimalle. Saat 13:40'dı. Orada ise 10:40. Telefonun ucunda hırıltılı nefesini işittim. Açmıştı.

"Gece?" Sesim öyle özlem dolu çıkmıştı ki ben bile kendi halime acıyordum.

"Güzelim," dedi, kalbimi deli gibi attırmadan hemen önce.

"Nasılsın?" diye sordum.

"Aynı, sen nasılsın?"

"İyi değilim. Seni özlüyorum," derken gözyaşlarımın süzülmemesi için çaba sarfetmiyordum. İyi geliyordu ağlamak.

"Şşş... yapma böyle. Hem kendini hem beni üzüyorsun bu şekilde," dedi sıkıntılı bir nefes bırakarak.

"Elimde değil. Sensizliğe alışamıyorum." Sesim sonlara doğru titrekleşmişti.

"Böyle düşünme. Ben geri geleceğim. Sadece 1 yıl. Kendini üzersen gelince ben de seni üzerim," diye tehdit etmeyi de ihmal etmiyordu. Ama bu tehtitden çok vaat gibiydi.

"Üzen sen olduktan sonra ziyanı yok."

"Söylesene, sadece beni mi özledin?" dedi muzip bir sesle.

"Başka kimi özleyeceğim?" dedim anlamamış gibi yaparak.

"Ufaklığımı." Yaptığı ad aktarmasına kahkahalar atmıştım. Bir anda değişen ruh halime göz devirdi içimdeki ben. Ufaklık olarak tanımladığı şey devasa bir büyüklükteydi. Tamam devasa demek biraz abartıydı ama ufaklık denecek kadar da ufak değildi.

"Ufaklığın ha?" deyip kıkırdamayı sürdürdüm.

"Böyle işte, üzme kendini. Gül," derken onun da neşesi yerinde gibiydi.

"Tedavi nasıl gidiyor?" diye sorduğumda nefesini tuttuğunu hissettim.

"İyi," diyebildi yalnızca.

"Seni bekleyeceğim. Geçmişte yaşadıklarından ötürü seni yargılayamam. Sen şu an benimsin. Öyle değil mi?" Gergin havayı dağıtmak istiyordum.

Mektubu artık okuduğumu anlamıştı.

"Evet, seninim. Senin için buradayım. Güzelim şimdi kapatmalıyım ilaçlarımı almam gerek. Kendini üzme. Beni her zaman arayabilirsin. Ve son olarak, biliyorsun."

"Görüşürüz. Ve son olarak ben de seni seviyorum," deyip kapattım. Onunla konuşmak gerçekten rahatlatıyordu beni. İçeri girdiğimde bizimkiler bile yüzümün güldüğünü farketmiş onlar da bana bakıp gülümsüyordu. Bu iyi... Elif de sinsi sinsi beni izliyordu. Ah, kim bilir neler düşünüyor şeytan.

  Onunla konuşmak o kadar rahatlatmıştı ki beni, tam anlamıyla tazelenmiştim. Onu bekleyecektim, başka da bir şey diyemezdim. Bizim için her şey güzel olmalıydı olacaktı...

--

1 yıl sonra

Elimdeki kalemi yüzümdeki rahatlama hissi ile masanın üzerine koydum. Bitmişti işte. Akademik öğrenimimin sonuna gelmiştim. Bundan sonrası artık tamamen şanstı. Sınava girecektim ve kazanırsam da atanmalı bekleyecektim.  Sinem şanslıydı ki ilk öğretmen atamalarında atanmıştı. İstediği olmuştu. Güneş'in okuduğu okulda yani evine çok yakın bir mesafede olan okulda Türkçe öğretmeni olarak görev yapıyordu. Abim ile de araları gayet iyiydi. Tek sorun Sinem'in ailesine abim ile olan ilişkilerini söyleyememesindeydi.

Temmuz ayının sıcağına karışıp birazdan eriyebilirdim. Kağıdımı masaya koyup yüzümü ortadan ikiye ayıran sırıtış ile amfiden çıktım. Bütün bir yıl boyunca beynimi Türk ve Yabancı yazarların kitaplarından alıntılar ile doldurmuştum. Sınavda da kolayca yazmıştım. Umarım her şey istediğim gibi olurdu. Kampüsten çıkıp sıcak havaya karşı yüzümü buruşturdum. Şort giydiğim için kendimi tebrik ediyordum. Bu sıcak havada pantolon giyseydim bacağıma yapışıp ancak ameliyat ile çıkarılırdı. Kendi kendime yaptığım espiriye güldüm ve durağa yürümeye başladım.

  Bir yıl bir hafta olmuştu Gece gideli. Dehşet bir şekilde özlemiştim onu. Öyle böyle değildi. Burnumda tütüyor diyebilirim. En son konuştuğumuzda bir aya kalmadan orada olacağım demişti. Bunu demesinin üzerinden iki hafta geçmişti. Kalan iki haftada özlemden ölmezsem kavuşacaktık. Onu gördüğüm an sıkıca sarılıp kokusunu içime çekeceğim. Bir daha asla bırakmayacakmışım gibi kendime katacaktım onu. Tabi bunlar şimdilik hayaldi. Gelen dolmuşa bindim. Gece'nin evine gitmek istiyordum. Anahtarı bendeydi nasıl olsa... belki de evini temizlemeliydim. Sonuçta yakın zamanda gelecekti. Evet evet Gece'nin evine gitmek en doğrusu. Ücreti ödeyip boş bir koltuğa oturdum. Tedavi işe yaramış mıydı? Artık daha sakin bir insan mı olacaktı? İnsanları öldürmeyi bırakacak mıydı? Kafamdaki sorular eşliğinde evinin orada dolmuştan indim. Arka kapıdan bahçeye giriş yaptım. İlk baharda çiçek açan meyveler şimdi olgunlaşmıştı ve bahçenin her yerindeydi. Çelik kapıyı açıp içeri girdim. İçeride toz kokusu hakimdi. Epeydir temizlenmiyordu. Kapıyı arkamdan kapatıp çantamı koltuğa bıraktım. İşe mutfaktan başlayacaktım. Ama önce üzerime rahat bir şeyler geçirmem gerekiyordu. Gece'nin odasından kendime bir tişört ve rahat olsun diye şort yerine boxerını giydim. Aynadan kendime baktığımda dehşet gözüküyordum. Bu halime bir kahkaha atıp aşağı indim. Temizlik malzemelerini banyodan alıp mutfağa girdim. Mutfağın tozdan gözükmeyen dolaplarını silmek ile işe başladım. Üst dolaplara yetişmek için tezgaha çıktım. Bu nasıl dolap yahu? Kulpu yok. Tutunacak yerim sınırlıydı. Kapakların altlarına tutunup silmeye çalışıyordum. Bir anda başımın döndüğünü hissettim ve kapağa tutundum. Lanet olsun ki ıslak elim kayıyordu. Evi inleten çığlığım eşliğinde yere kapaklandım. Hayır hayır, yere değil! Kafamı kaldırıp üzerine düştüğüm güçlü kollara baktım.

"Gece!" diye çığlık attım. Aman Tanrım! O buradaydı! Hayal mi görüyordum?

"Güzelim benim," deyip başıma bir öpücük kondurdu. Burada olduğuna inanamıyordum. Kollarımı boynuna dolayıp varlığına bir kez daha emin oldum. Buradaydı işte. Kanlı canlı Gece!

"Seni çok özledim. Çok çok çok!" Her çok deyişimde yanağına bir öpücük bırakıyordum. Bana gülümseyerek bakıyordu.

"Ben de seni çok özledim bebeğim," dedi ve dudaklarıma kapandı.

  Kanepeye kıvrılmış vücudumun ağrısı ile gözlerimi tatlı uykumdan açtım. Lanet olsun ki bir rüyaydı! O kadar gerçekçiydi ki... ne zaman uyuduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bildiğim tek şey rüya gördüğümdü. Yattığım yerden kaskatı kesilmiş bedenim ile kalktım. Temizlik malzemeleri olduğu yerde duruyordu. Ne ara uykuya dalmıştım ben. Gördüğüm rüyanın etkisi hâlâ üzerimdeydi. Mutfağa girip aynı rüyamda olduğu gibi dolapları silmeye başladım. Bu defa tezgaha çıkmadım. Gerçekten de dengemi kaybedip yere kapaklanabilirdim.

O yalnızca bir rüyaydı.

Evet öyleydi. Uzanabildiğim yere kadar uzanıp mutfak dolapları ile olan işimi bitirdim. Tezgahın üzerindeki toz da gözle görülür biçimde fazlaydı. Birkaç temizlik malzemesi döküp etki etmesini bekledim ve tozunu almaya başladım. Tezgah o kadar büyüktü ki, yorulduğumu hissediyordum. Bir duvardan bir köşeye kadardı. Sonunda tezgahı da halledip artık yerleri silmeye başladım. Saplı, bez süpürge ile zeminde iz bırakmamaya çalışarak yerleri sildim. Mutfak tamamen temizlenince oda spreyini sıkıp mutfaktan ayrıldım. Kocaman olan oturma odasına da şöyle bir bakıp derin bir nefes aldım. Başlayalım öyleyse...

••

Tamı tamamına 3 saatin ardından evin ancak görünen yerlerini halledebilmiştim. Yalnız bir şey vardı ki aklıma takılmıştı. Bir oda vardı. Kapısı kilitliydi. Diğer bütün odalar açık ama o oda kilitliydi. Neden? Kapının deliği de yoktu ki baksam. Çelik bir kapıydı. Ne vardı bu kadar kapıyı kilitleyecek kadar bu odada. Merak duygum beni yiyip bitiriyordu. Ne yapmalı? Anahtarını bir şekilde bulabilir miydim? Çalışma odasına girdim. Her şey o kadar düzenliydi ki... bu evde kaldığım süre zarfında pek fazla bu odada bulunmamıştım. Bu odada temizlik yapmadım çünkü zaten Gece yeterince düzenliydi. Yalnızca toz almıştım. Bu odaya ne için geldiğimi hatırlayınca düşüncelerden kendimi uzaklaştırıp çekmecelere bakındım. O anahtar buralarda bir yerlerde olmalıydı. Bütün çekmeceleri tek tek aradım. Yoktu lanet olası anahtar! Tam ümidimi kesip odadan çıkacakken dosyaların olduğu rafa ilerledim. Belki de buralara bir yerlere gizlemişti. Şu an bu yaptığım mantıklı gelmese de merak duygumun önüne geçemiyordum. Ve azmin sonu zaferdir. İki tane dosyanın arasında asılı duran anahtarı çekip aldım. Umarım aradığım anahtardır. Koşarak çelik kapının önüne gittim ve anahtarı kilide soktum. Evet! İşte bu! Kilidi çevirip kapıyı açtım. Karanlık odada uçuşan toz tanecikleri burnuma kaçınca öksürdüm. Işığı açtım ama ne yazık ki cılız bir ampul aydınlatıyordu odayı. Etrafa şöyle bir baktığımda odanın tam ortasında kuyruklu bir piyano vardı. Tam tepesinde de bir aydınlatma. Sadece piyanoyu aydınlatacak bir yerdeydi. Odaya göz gezdirmeye devam ettim. Duvarlarda bir şeyler asılıydı. Bunlar... bir sürü tablo. Kendi yaptığına şüphe yoktu çünkü tuvaller her yerdeydi. Yarım bırakılmışlar, yeni başlananlar, bitmek üzere olanlar... gözlerimi kırpıştırıp odayı gezinmeye devam ettim. Uzunca bir masa vardı. Masanın üzerinde bir sürü evrak dosya ve benzeri şeyler vardı. Aralarında dikkat çeken siyah deri kaplı bir ajanda vardı. Bu karanlıkta okumam mümkün değildi. Ve okumak için can atıyordum. Yaptığım  ne kadar yanlış olsa da ajandayı aldım. Odaya son kez bakıp ayrıldım. Kapıyı arkamdan kilitleyip anahtarı aldığım yere koydum. Elimde ajanda ile aşağı indim. Karanlıktan çıkıp aydınlığa geçince afallamıştım. Az önce uyuduğum kanepeye oturdum. Ne yazıyordu ki bu ajandada? İnce bir kemer ile düğmeye bağlanmıştı. Açmak zor olmasa gerek. Deri kemeri çekip sayfaların açılmasını sağladım. 1998 tarihinde yazılmaya başlanmış. 18 yıldır yazıyordu demek ki... bu da şu anlama geliyordu evlatlık alındığında yazmaya başlamış.

Ayrıntıya girme. Sadece oku.

İç sesim ve ben oldukça meraklıydık. Ajandanın ilk sayfasını açtım. Kargacık burgacık bir el yazısı vardı.

12/10/1998
Ne yazmam gerektiğini bilmiyorum. Beni o evden kurtarıp evlerine alan kadın bu deftere içimden gelenleri yazmamı istedi. Bana karşı neden bu kadar iyiydiler? Annem beni sevmiyordu. Bu kadın neden sürekli bana ilgi gösteriyordu. Üstelik ikizleri de sevmiyorum. Sürekli ağlıyorlar. Adı Melek'miş o kadının. Gerçekten de bir Melek gibi. Bana çok güzel bakıyor. O kadının aksine.

--

14/10/1998
Duman Karayel'i seviyorum. Sanırım benim babam o. O çok sert ve aynı zamanda iyi biri. Melek de onun karısı. Karısını seviyor. O iyi bir adam. Sürekli benimle konuşup ilgileniyor. Beni seviyor. Galiba bu evde en çok onu seviyorum.

--

Sayfaları üçer üçer atlayıp ilerledim.

01/11/2000
Artık ikizleri seviyorum. Melek anne onların benim kardeşim olduklarını söyledi. Sürekli ayağımın dibinde olmalarına uyuz oluyordum önceleri. Artık hoşlanıyorum. Okula gitmek istemiyorum. 9. yaş günümü kutladılar. İlk kez doğum günüm kutlanıyordu. Öylesine mutlu olmuştum ki... Babam bana çok güzel hediyeler aldı. Melek annem de öyle. Kocaman bir pasta yaptı bana. Hatta birlikte yaptık. Ben pek bir şey yapamadım ama o gerçekten tam bir pasta ustasıydı. Bir kız vardı. Çok tatlıydı.

--

Neler neler yazmıştı böyle... sayfaları epeyce ilerlettim. Bu yaptığım yanlıştı biliyorum. Ama engel de olamıyorum işte kendime.

--

30/03/2007
Annem şu sıralar çok hırçın olduğumu söylüyordu. Neymiş, ergenliğe girmişim. Neydi bu ergenlik sanki? Okulda her gün kavga edip yüzüm gözüm ezik içinde eve geliyordum. Tabi karşı tarafın durumu daha ağırdı. Birini dövmek o kadar kolay ki benim için. Ters ters bakması yeter. Bu gün annem artık kavga etmeme tahammül edemediği için bana kızmıştı. İlk kez bu kadar sesini yükselttiğini görüyordum. Oysa ki normalde çok sakin biriydi. Onu üzdüğüm için kendime kızdım. Bir türlü bu aileye uygun bir çocuk olamamıştım. Beni yüzme kulübüne yazdırmışlardı orada da kavga çıkarıp ayrılmıştım. Sayılı yeteneklerim arasında resim yapmak ve piyano çalmak vardı. Bu durum annemi mutlu ediyordu. O her zaman benim başarılı ve mutlu olmamı
istiyordu.

--

28/06/2009
Bu gün belki de hayatımın en güzel günüydü. Olmak istediğim gibi olacaktım. Babam gibi. Babamın bir mafya olduğunu öğreneli çok oluyordu. Elbette bu gurur vericiydi. Aynı onun gibi olmak istiyordum. Herkesin önümde diz çökmesini, beni saygı ile karşılamasını, güçlü olmayı... o benim tek idolümdü. Annem bunu öğrense bana kızardı. Hatta küserdi. Ama olmak istediğim buydu. Ben babam gibi olmak istiyorum.

--

07/06/2009
Bu gün hayatımda yaşadığım en güzel günler sıralamasının ilk üçündeydi. Aldığım hazzın tarifi yoktu. Gözümün önünde can çekişen adamın bana yalvaran gözler ile bakması o kadar hoşuma gidiyordu ki. O adam kaşınmıştı. Anneme laf atmayacaktı. Bu onun hayatının sonu oldu. Benimse başlangıcım. Babam cesaretime hayrandı. Bense onun her şeyine hayrandım. Onun gibi olacaktım. Babam bu işi kıvırabileceğimi düşünüyordu. Neler düşündüğünü biliyordum. Beni işlerinin başına yerleştirmek istiyordu. Ama yaşımın küçük olduğunu düşünüyordu. O günleri sabırla bekleyecektik ikimizde.

Aman Tanrım. Resmen adam öldürmekten aldığı zevki yazıyordu. Bu sayfadan sonra okuyacaklarımdan korkuyordum.

Devam et Işık. İkimizde merak ediyoruz.

--

23/08/2009
Bu gün... hayatımda ilk kez...inanılmaz bir şeydi. O koca kalçaları olan kızı becermek gerçekten çok zevkliydi. Hayatımın ilk seksini okulda yapmış olmak utanç verici olsa da muhteşem bir zevk almıştım. Adam öldürmekten bile zevkli olduğunu düşünebilirdim. Sınıfta yankılanan çığlıklarına kulak asmadan onu insafsızca becerdim. Umarım bir daha gözüme gözükmezdi. Çünkü o bakire bile değildi. Onca erkeğin altına yatmıştı. Ben de onlardan biri olmuştum. Böyle biri ile bir kez daha ilişkim olamazdı.

Bunları okurken kızardığımı hissediyordum. Cidden yazabilmişti bunları. Birinin okuyabilme olasılığını düşünmeden... Merak ediyordum ama okuyacak gücü kendimde bulamıyordum daha fazla. Bu kadarı kafiydi. Ajandayı çantama koyup dinlenmek için koltuğa daha da yayıldım. Aşırı büyük olan bu evi temizlemekte güçlük çekmiştim. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Beş saate yakındır buradaydım. Gördüğüm rüyanın bir umut gerçekleşmesini beklemiştim ama maalesef olmamıştı. Çıkardığım giysilerimi tekrardan giyip Gece'ninkileri katlayıp odasına bıraktım. Evden çıkarken bir tane camı açık bırakmıştım. Ev hava almalıydı. Arkamdan bütün kapıları kilitleyip bahçeden de çıkış yaptım. Bir de durağın olduğu yokuşu tırmanacaktım. Bu sıcak havada erimemek için dua ederek yokuşu tırmanmaya başladım.

••

    Eve geldiğimde kendimi hiç hissetmediğim kadar yorgun hissediyordum. Anneme Gece'nin evini temizledim deyince kadın bir gururlandı ki... benden iyi bir eş olabileceğini düşünmeye başladı. Bu düşünce ile gülümsedim. Evet benden gerçekten iyi bir eş olabilirdi. Peki ya Gece'den? Sırf bana iyi bir eş olabilmek için gitmişti zaten. Umarım döndüğünde gerçekten 1 yıl boyunca ayrı kalmamıza değecek bir şekilde gelirdi. Onu, bir iyilik meleği gibi hayal ediyordum. Ama yakışmıyordu bir türlü. İstemsizce hayal alemine dalmaya başladım.

"Gece."

"Efendim aşkım?"

"Canım blueberry'li pasta çekti. Alıp gelir misin?" derken ağzımı şapırdatıyorum. Gece yattığı yerden hemen kalkıp yanıma geliyor.

"Tabii karıcım sen yeter ki iste. Hemen alıp geliyorum. Yarım saat içinde burada olurum. Seni seviyorum," diyor ve gecenin köründe bana blueberry'li pasta bulmaya gidiyor. 

Elbette Gece'nin böyle bir adam olması imkansızdı. Epeyce yol katetmesi gerekiyordu. İstemsizce şimdiki haliyle bir hayal alemine daha daldım.

"Gece?"

"Söyle!"

"Yahu ne diye bağırıyorsun, bebeğimiz inciniyor," deyip yalandan burnumu çekiyorum.

"Nohut tanesi kadar bebek nasıl incinsin güzelim?" diye konuşuyor alayla. Onun bu hallerini umursamamaya çalışarak konuşmaya başlıyorum.

"Bana blueberry'li pasta bulur musun? Çok canım çekti," deyip dudaklarımı büzüyorum.

"Nereden bulayım ben gecenin bu saatinde  blueberry'li pasta . İçeride çikolatalı var onu ye işte," diyor gözlerini televizyondan ayırmadan.

"Ya ölür müsün bize blueberry'li pasta alsan?!Çocuğumuzun canı çekmiş."

"Şu an sıcacık evden çıkıp da kar kıyamette sana blueberry'li pasta falan arayamam. Evdekini ye!"

Aman yarabbi! Daldığım hayal aleminden başımı iki yana sallayarak uzaklaştım. Ne ilki ne de ikincisi. Gece'nin az önce hayal ettiklerim gibi olmasını istemiyordum. O zaten olduğu gibiydi. Onu böyle sevmiştim, aşık olmuştum. Değiştirmeye çalışmamalıydım.

Ama o kendini değiştirmek için 1 yıl boyunca seni görmemeyi göze alıp gitti.

Evet, öyleydi.

Ben elbette onu böyle kabul de ederdim. Ona aşık olduğumda çok da normal olduğu söylenemezdi. Şimdi yine de eskiye oranla daha normaldi. Şimdi dediğim 1 yıl önce. Şu anki hali hakkında en ufak bir fikrim yok. Başımı koyduğum koltuğun sert başlığının canımı yaktığını yeni yeni hissediyordum. Kafa derimi acıtıyordu. Uzandığım koltuktan doğruldum. En iyisi adam akıllı uyumaktı. Odama çıkarken gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Gerçekten yorucu bir gündü. Yatak ile buluşan bedenim özgürlüğe kavuşmuşçasına rahatlamıştı. Üzerimi değiştirme zahmetine girmeden  uykuya giriş yaptım.

••

Terden bacaklarıma yapışan şortun verdiği rahatsızlık hissi ile uykumdan uyandım. Sanırım gecenin bir yarısıydı. Yataktan kalkıp ışığı açtım ve odanın içi aydınlığa kavuştu. Dolabımdan evde giydiğim penye şortumu çıkarıp giydim. Üzerime de bir tişört geçirdim. Boğazım kurumuştu. Hararet basmıştı. İhtiyacım olan tek şey bir sürahi suydu. Aşağı inip hararetimi dindirdim. Duvardaki saate gözüm ilişince saatin 03:15 olduğunu gördüm. Ve yeni bir gün daha. Tekrar odama yöneldim. Karanlıkta merdivenleri bir türlü seçemiyordum. Tahta merdivenin gıcırtısı zaten beni uyuz ediyordu. Yere kapaklanmak için özen göstererek merdivenleri tırmandım. Sağ salim merdivenleri tırmanıp odama girdim. Uyku falan da kalmamıştı ki bende. Gecenin karanlığında ansızın zihnime süzülen Gece'nin görüntüsü ile iç geçirdim. Şimdi burada olması için nelerimi vermezdim... ama yoktu işte. Yatağa tekrardan girdim. Bu bunaltıcı havada uyumak da iki kat zor oluyordu. Yatakta bir o tarafa bir bu tarafa dönerek uyumaya çalıştım ama mümkün değildi, uyuyamıyordum. Ne yapacaktım gecenin bu saatinde? Sıkıntıyla oflayıp yatakta bağdaş kurdum.

Hadi ajandaydı oku.

Sanırım gecenin bu saatinde yapabileceğim tek şey buydu. Üşenerek de olsa yataktan kalkıp ajandayı aldım. Baş ucumdaki komidinin üzerindeki gece lambasını açıp sayfalarda gezinmeye başladım. Tanıştığımız zamanları arayıp bulmuştum özellikle.

05/10/2015
Değişik bir gündü. Ofisime gelen sarışın kızın üzerimde bıraktığı etkiyi silemiyordum. Onda değişik bir şeyler vardı. Ona acımış mıydım? Belki de... ama asıl olan bu değildi. Beni ona çeken bir şeyin olduğunu daha ilk saatlerde anlamıştım. Bu kız bana öyle tanıdık geliyordu ki, sanki önceleri kaybettiğim biriymiş gibi. Bu gün benden çaresizce para isteyişi beynimden bir türlü silinmiyordu. Bu doğru değildi. Olması gerektiği gibi değildi. Her zamanki gibi olmamıştı. Diğer kadınlarda böyle olmuyordu. Üzerinde fazla durmamalıydım bu konunun. Zira böyle şeylerden pek haz etmezdim.

--

07/10/2015
Bu gün onu alışverişe götürdüm. Eminim ona acıdığını düşünüyordu. Hayır, ona gerçekten de acımıyordum. Sadece, bilmiyordum işte. Bir türlü kabul etmiyordu bazı şeyleri. Ona kıyafet almamda ne gibi bir sakınca gördüğünü bir anlasam! Yemek konusunda da çıldırtmıştı beni. En sonunda kendime hakim olamayıp ona 'defol git' demiştim. Bana öyle bir bakış atıp gitmişti ki kendime kızabileceğimi bile düşünmüştüm. Enteresan bir şekilde kendimi onun yanında olmadığım kadar iyi hissediyordum. Bana bu kadar iyi hissettirmesine bir anlam veremesem de içten içe bu durumu seviyordum. Yanında kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum. Bazı zamanlarda bunu saçma bile buluyordum. O da herkes gibiydi. Ne farkı vardı ki? Yoktu! Diğerlerinden bir farkı yoktu. Zihnim bu gerçeği çoktan kabullenmişti ama sokuk kalbim bunu kabul etmiyordu. İstediği kadar etmesin. Ben kalbini dinleyen bir adam değildim. Beni etkisi altına almasına izin vermezdim.

Ajandayı kapattım. Daha fazla okuyamayacaktım. Zira gözlerim mahvolmuştu. Baş ucu lambamı da kapatıp gözlerimi yumduğumda uykumun gelmesi zor olmamıştı.

••

"Hâlâ neyi beklediğini anlamıyorum."

"Ona biraz daha zaman ver abi," diye mırıldandım çayımdan bir yudum daha alıp.

"Bir buçuk yıldır sevgiliyiz neredeyse. Daha ne kadar zaman vereceğim." Abim bıkkınca konuşuyordu. Tamam bir yerde haklıydı. Ama kızın ailesi zaten tutucuydu.

"Böyle düşünme, eminim o da ailesi ile paylaşmak istiyordur," dedim gayet iyimser olarak. Bu gün iyimserlik emsaliydim.

"Eğer gerçekten isteseydi paylaşırdı. Şuraya bak, benim sülalem biliyor onun en güvendiğim kişi dediği ablası bile bilmiyor." Bu konu abimi gerçekten geriyordu. Onu geren başka bir şey daha olduğunu biliyordum. Sinem henüz abim ile birlikte olmamıştı. Eminim ki abim yalnızca ailesine bahsetmediğinden yakınmıyordu. Bu durum da onu içten içe yiyordu. Kıza bir şey demiyordu. Yani Sinem bana böyle anlatmıştı. Tabii aralarında neler yaşandığını tam olarak bilmek bana vazife değildi.

"Üzerine gitme. Böyle zamanlarda onun yanında olduğunu göster. Sizin için böylesi daha iyi olacak," dediğimde abim umursamazca omuz silkti. Ah, madem öyle demek ki ben boş yere konuşuyordum.

"Peki sen bilirsin," deyip masadan kalktım. Annem yengeme gitmişti. Bu akşam kuzenimi istemeye geliyorlardı ve o da yardımcı olmak için sabahın köründe çıkmıştı. Benden bir yaş küçük kuzenim bile yakın bir zamanda evlenmekten söz ediyordu. Biz ise hâlâ Gece'nin evliliğe olan yaklaşımını değiştirmesini bekliyorduk.

   Kahvaltılıkları bir tepsiye koyup içeri taşıdım. Şu bir yıl içinde eve alınan en güzel eşya bulaşık makinesi olmuştu. İlk başlarda ona karşı ön yargılı olsam da bu onun muhteşem bir icat olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Mutfaktaki işlerimi halledip içeri geçtim. Abim hâlâ bıraktığım gibiydi. Onun için Sinem ile konuşmalı mıydım bilmiyorum. Bir yanda arkadaşım bir yanda abim varken olaya müdahil olmamak en doğrusu diye düşünmüyor değilim. Üstelik ben kendi ilişkimde bile becerikli değilken onların ilişkilerine bir yararım olacağını sanmıyordum.

"Tüm gün evde mi oturacaksın?" diye sordum televizyonun karşısına geçerken. Başımı uzatıp onu görmeye çalıştım bir yandan da.

"Ya ne yapacağım? Sinem pazartesi günü için sınav soruları hazırlıyor. Kim ile çıkayım dışarı?" diye homurdandı.

"Sinem'in yanına git. Senin için ayıracak zamanı vardır illaki," dediğimde yanağını yukarı itti. Pekala, cidden sıkılmıştım ona bir şeyler yapmasını söylemekten. Kendi ne istiyorsa onu yapsın. Tüm gün televizyon karşısında olacak olmam büyük bir mutluluktu bence. Oturduğum yerde daha da yayıldım. Elimdeki kumanda ile bütün kanalları tek tek gezindim. Can sıkıntısı işte. Sonunda BBC de durup yabancı bir film izlemeye başladım. Adamlar bu işi iyi yapıyordu. Film çekmekte iyidiler. Bu su katılamaz bir gerçekti. Odaklanmam yalnızca beş dakika sürdü ve telefonumun melodisini işittim. Masanın üzerine uzanıp telefonumu kaptım ve açtım.

"Efendim?"

"Kızım akşama geç kalmayın." Hayır ama ben gitmek bile istemiyorum ki. Ama annem ayıp olur diye tuttururdu. Bunu biliyordum.

"Tamam anne. Görüşmek üzere," deyip kapattım. Hadi ama evde oturmak varken Sıla'nın o itici tavırlarını çekmek gerçekten de kabus gibi olacaktı.

••

"Eveet efendim. Gelelim sebebi ziyaretimize. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Sıla'yı oğlum Mustafa'ya istiyorum." Sıla'nın suratındaki bir ton makyaja rağmen güldüğünü görüyordum. Bu kadar makyaja ne gerek vardı bir anlasam. Amcam derin bir soluk verdi. Zora mı oynayacaktı yani? Bence etme eyleme amca. Kızına talip olan biri varsa karşı çıkma. Sonuçta senin kızın geçimsiz. Elindekinden de olmasın. Kendi kendime düşünürken amcamın gülümseyerek verdim gitti dediğini duydum. Sıla sevinçle yerinden hopladı. Hayır, ne diye bu kadar seviniyorsa seviyesiz! Ona bu gece ellinci defa gözlerimi devirdim. Mustafa da küçümsenecek gibi değildi hani. Gayet iyi bir adama benziyordu. Hemen hemen aynı yaştaydık.

   Yüzükler takılırken kendi isteme günüm aklıma geldi. Gece'nin kulağıma fısıldayışı. Ah, işte yine aklıma süzmeyi başarmıştı. O anki yüz ifadesi aklımdaydı. Tekrardan yaşamak isterdim. Sıla'nın gülücük saçan yüzüne ilk kez bu kadar şaşkındım. Öyle ki bana bakarken bile gülüyordu. Demek ki gerçekten aşık olmuştu. Ne kadar içimde inanmayan birkaç tutam da olsa...

   Amcam yüzükleri takıp kurdeleyi kesti. Bunun üzerine Mustafa ve Sıla yıllardır birbirinden ayrı yaşayan çiftler gibi sarıldılar.

Kıskanma Işık.

Ne kıskanacağım ya? Benim de dalyan gibi nişanlım var.

Hani nerede? Göremiyorum da.

İç sesim acımasızdı. Sanki ne diye hatırlatıyordu ki. Gelecekti benim sevdiğim adam. Er ya da geç gelecekti. Özlem konusunda boyut atlamıştım. Öyle böyle değildi. Artık nerede el ele bir çift görsem kıskançlıktan kendimi yiyordum. Gerçi o buradayken bile el ele gezdiğimiz zamanlar çok fazla değildi. Bir süreliğine de olsa kendime onu düşünmeme emrini verdim. Sıla gelip boynuma atlayınca şaşkınlıkla karşılık verdim. Dünürler kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. Gözüm abime kaydı. Elbette sıkıntıdan patlamak üzereydi. Ve elinde telefon ile sanırım Sinem'den mesaj bekliyordu. Nihayet boynumdan ayrılan Sıla hiçbir şey söylemeden sözlüsünün yanına gitti. İkisinin de mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Allah bozmasın. Herkesin oturduğunu bir tek benim ayakta olduğumu farkedince koltuğa annemin yanına oturdum. Annem konuşmalara pek dahil olmasa da dinliyordu. Babam ise belki de en çok konuşan kişiydi. Tabi yengemden sonra. Bir çene var ki... mübarek, ancak düşmanımın başına böyle bir kadın dikilsin isterdim. Gecenin ilerleyen saatlerinde dünürler gitmişti. Sıla ise eski haline dönüp odasına çıktı. Her şey göstermelikmiş demek ki. Anneme artık kalkalım der gibi baktım. Annem de babama.

"Biz de kalkalım artık."

Babamın sesi ile oturduğum yerden kalktım. Yengem her ne kadar gitmeyin bu gece kalın dese de benim bakışlarıma karşılık babam itiraz etmişti. Rahat edemiyordum bu evde. Güneş çoktan uyuyakalmıştı. Yengem bu defa da onu bırakmamız için üsteledi babam da kabul etmek durumunda kaldı. Hep birlikte evden çıktığımızda gece olmasına rağmen hava fazlasıyla sıcaktı. Abim arabasının kilidini açınca arka koltuğa resmen yığıldım. Abim tam bir yıl boyunca giyiminden, sigarasından, gezmelerinden kesip kendine araba almıştı. Tabii ki babamın katkılarıyla da. Gerçekten iyi olmuştu araba işi. Dolmuşlarda perişan olmaktan çok çok iyiydi.

••

Gözlerimi kasıklarımın delirtici bir şekilde ağrımasıyla açtım. Bu da neydi böyle? İki büklüm olup ağrının azalmasını bekledim. Lanet olsun ki ağrı yerindeydi. Kasıklarıma iğne batırılıyormuş gibi hissediyordum. Çekilmez bir ağrıydı.

"Anne!"

Acı içinde inleyerek bağırmıştım adını. Ellerimi kasıklarıma bastırıp biraz olsun acıyı azaltıyordum. Saniyeler sonra tekrardan başlıyordu ağrı.

"Annee!" Bu defa sesimi olabildiğince yüksek çıkarmıştım ve bağırmak hiç iyi olmamıştı. Odamın kapısı nihayet açıldığında nefes alışverişlerim de hızlanmıştı.

"Işık." Annem panikle yanıma geldi

"Anne, k-kasıklarım," deyip inledim. Ne yapacağını bilemez şekilde bana baktı.

"Regl misin?" diye sordu yatağa otururken. Başımı salladım.

"Hayır daha bir haftam var," dedim gözlerimi kaçırıp. Böyle şeyleri konuşmaktan cidden hoşlanmıyordum. Acı artık katalanabileceğim boyuttan çıkmıştı.

"Hay Allah anlamadım ki ne olduğunu... ne yapsak? Hastaneye mi gitsek?" diye sordu annem ikilemde kalmışcasına.

"Bilmiyorum. Anne canım yanıyor," diye fısıldadım. Bir anda ne olmuştu ki. Yaklaşık bir haftadır çektiğim idrar yolu acılarını saymazsak gayet iyiydim.

"Abini arayayım," deyip telefonuma uzandı. Ağrı şiddetini kaybetmiyordu. Ter döktüğümü hissediyordum.

"Bulut, Işık iyi değil."

"..."

"Bilmiyorum evladım. Şirketten gel de hastaneye götürelim."

"..."

"Tamam oğlum," deyip kapattı.

"Geliyor kızım." Gözlerime biriken yaşları savuşturmak istedim. Ağlamak istemiyordum. Aciz bir insan gibi ağlamak istemiyordum. Ağrı hâlâ aynıydı ve beklemek gerçekten ızdıraptı.

••

Parça parça hatırladığım bir şeyler varsa onlarda abimin gelip bizi alması, telaşla hastaneye götürmesi. Şimdi ise bir hastane odasında yataktaydım. Serum takılmıştı. Şu an hiçbir şekilde ağrım yoktu. Serum almak iyi gelmişti. Bitkin bir şekilde gözlerimi yumdum. Kendimi yorgun hissediyordum. Ve artık birisi çıkıp bana ne olduğunu söylemeliydi. Odada yoğun bir ilaç kokusu vardı. Bu koku cidden kötüydü. Gözlerimi kapının sessizce açılması ile araladım. Gelen annemdi. Gözlerimi açık gördüğü için rahatlamış gibi gözüküyordu. Yanıma gelip elimi tuttu. 

"İyi misin evladım?" diye sordu usul usul elimi okşarken. Başımı salladım.

"İyiyim anne. Abim nerede?"

"Çıkış işlemlerini hallediyor evladım. Akşama taburcu olacaksın." Kendimi hâlâ yorgun hissediyordum.

"Anne neyim varmış?" diye sordum korkarak da olsa.

"Görünürde bir şey yokmuş. Yaklaşan regl sancıları dedi doktor." İyi ama ben hiç daha önce böyle ağrı çekmemiştim ki. Bu her zamankinden farklıydı.

"Daha önce hiç böyle olmamıştı," diye mırıldandım. Annem bilmiyorum der gibi omuz silkti. Az sonra abim gelip çıkış işlemlerini hallettiğini söyledi. Serumumu çıkarmak için bir hemşire geldi ve canımı yakıp gitti. Hastane denen şey ızdıraptan başka bir şey değildi.

••

Nihayet eve gelebildiğimizde annem beni salona bırakıp hızla yemek yapmak için mutfağa girdi. Halbuki aç değildim. Arada sırada ağrı varlığını belli edip beni yokluyordu. Akıl sır erdiremiyordum. Daha önce bir kez Gece'nin evinde buna benzer bir ağrı çekmiştim. O da bu kadar fazla değildi. O zaman yanımda Gece vardı. Kasıklarıma masaj yaparak ağrıyı azaltmıştı. Şu an yanımda olmasına ihtiyacım vardı. Keşke burada, benimle olsaydı. Abim derin bir nefes vererek koltuğa oturdu.

"Beni çok korkuttun." Hala sesinde korku vardı.

"Üzgünüm," diye mırıldandım.

"Sana bir haber vereceğim ama öyle hoplayıp zıplayıp ağrını tetikleyecek şeyler yapma," dediğinde heyecanla yerimde dikleştim. Yoksa?

"Söyle. Yalvarırım söyle abi."

"Gece seni aramış ama ulaşamamış. Bu yüzden bu gün geleceğini bana haber verdi," deyince ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı. Geliyordu işte! Yerimden sevinçle fırlayıp abimin boynuna atladım.

"Ne zaman gelecek?" diye sordum merakla.

"Çoktan gelmişimdir belki."

Sesini duyduğum anda buz kestim. Bu ses... evet oydu. Gözlerimi yumdum.

Ağlanacak zaman değil Işık.

Hayır, gözyaşlarım çoktan gözlerime akın etmişti. Gözlerimi araladım. Buradaydı işte kanlı canlı Gece'm. Abimin boynundan ayrılıp ayağa kalktım. Şoktaydım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Nihayet gözgöze gelebildiğimizde gözlerinin içi gülüyordu. Teni hafiften yanıktı. Kollarını açıp ona koşmamı bekledi. Şu an ne bizi izleyen abimi ne de annem umurumdaydı. Koşarak yanına gittim ve boynuna sarıldım. Kasıklarıma giren ağrı şu an umurumda değildi.

"Seni çok özledim. Çok özledim," diye fısıldadım kulağına. Belimde birleştirdiği kollarını bana daha da sarıp kulağıma eğildi.

"Ben seni daha çok özledim," diye mırıldandı bana aşırı derecede seksi gelen sesiyle. Boynuna doladığım kollarımı ona daha da sardım. Onu benden artık ancak ölüm ayırabilirdi.

"Artık ayrılık yok. Bundan sonra hiçbir yere gitmene izin vermem," deyip daha da sarıldım ona.

"Gitmek isteyen kim?" deyip kulağımı dişledi. Lanet olsun! Bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Seni istiyorum.
Şu an her ne kadar dudaklarına yapışmak istesem de abimin varlığı beynimdeydi. Boynundan ne kadar istemesem de ayrıldım. Annem mutfak kapısına yaşlanmış bizi izliyordu. Gözleri yaşlanmıştı. Abim ise bize gülerek bakıyordu.

"Dostum," deyip oturduğu yerden kalktı ve Gece'ye sarıldı. İki arkadaşın özlemle birbirine sarılışını izliyordum ama ben daha çok özlemiştim Gece'mi. Annem de yaslandığı kapı pervazından ayrılıp Gece'nin yanına geldi. Abimden ayrılınca Gece annem ile tokalaştı. Şu an önümdeki tüm günleri Gece ile geçirmek istiyordum. Bir an olsun ayrılmadan. Annem ile de ayrılınca bana göz kırptı.
Salona geçip oturduk. Elbette yanına oturmuştum.  Bir an olsun ayrılmak istemiyordum yanından.

"Telefonlarıma neden cevap vermedin?" diye sordu.

"Ben, şey..."

"Söyle güzelim."

"Hastanedeydim," diye fısıldayınca gözleri irileşti ve panikle sordu.

"Ne oldu?"

"Kasıklarıma sancı girmişti. Bilirsin bazı zamanlarda oluyor," dediğimde kırık da olsa bir tebessüm etmişti.

"Özenle masaj yapmak isterim kasıklarına," dediğinde kasıklarıma giren bu defa ağrı değildi. Adeta bıçak saplanıyordu.

"Ben de isterim," deyip gülümsedim. Cidden şu an ikimizde patlayıcı bir bomba niteliğindeydik ve yanyana olmamız tehlikeliydi.

"Bu gece bende kal," diye yalvardı. Gözlerim ile telefonu ile uğraşan abimi gösterdim.

"Sen onu sorun etme," diye fısıldadı. Tanrım. Onu şu an burada tam da burada istiyordum.

"Tamam." Gözlerinde anlık bir ışık yanıp söndü.

"Yemek hazır." Annemin sesi ile yemek masasına ilerlemeye başladık.

••

Babam eve gelmiş ve Gece'yi görmüştü. Ona tam bir baba edasıyla sarılmıştı. Gece de öyle. Saat ilerledikçe heyecanlanıyordum. Artık kalkmak istiyordum. Bir yıldır vücudunda keşfe çıkamadığım adamın bu gece vücudunu tekrardan keşfedecektim. Heyecan basıyordu beni.

"Müsade ederseniz bu gece Işık benimle kalsın. Getirdiğim bazı eşyalar var. Onları düzenlemeyi tek başıma halledebileceğimi sanmıyorum," diye sordu babama. Babam anlayışla başını salladı. İçimde koşturmaya başlayan atlar heyecanla bir oraya bir buraya savruluyordu.

"Öyleyse biz kalkalım. Nermin teyze ellerine sağlık her şey için teşekkürler."

"Ne demek evladım."

"Bulut konuşuruz sonra," deyip abime göz kırptı. Abim de tamam anlamında başını salladı.

"Üzerimi değiş-" lafımı bitirmeme izin vermedi.

"Üzerin ile bir işimiz olmayacak zaten. Hadi gidelim," deyip elimi tuttu ve beni evden çıkardı. Kapıda daha önce hiç görmediğim lüks bir araba vardı.

"Yeni mi?" diye sordum arabaya yürürken.

"Evet." Sorumu cevaplarken arabaya ne kadar hayran olduğunu sesinden anlamıştım. Arabanın kilidini açtı. Heyecanla arabaya bindim. Bu muhteşem bir parçaydı. İçi ferah ve temizdi. Ardımdan o da binip arabayı çalıştırdı.

"Hazır mısın?" diye sordu.

"Evet." Sesimin titremesine engel olamamıştım. Araba bir anda öne atıldı ve ben son anda kafamı yarmaktan kurtuldum. Arabayı öyle hızlı kullanıyordu ki...

"Aslında işimizi arabada da halledebiliriz diye düşünüyorum," dediğinde kıkırdamıştım. Evet araba çoğu arabalara göre büyüktü ama özel anlarımızı böyle bir yerde yaşamak istemiyordum.

"Ev en doğru seçim," dedim yandan onu izlerken. Gülümsedi ve yanağındaki gamzesi varlığını belli etti. Tam şu an o gamzeyi öpecektim. Yerimden kalkıp yanağına uzandım ve yanağına kocaman ve sulu bir öpücük bıraktım.

"Hayır ama, araba kullanıyorum," diye kızdı yalandan.

"Sende öyle tatlı gülme o zaman," derken yerime geçtim. Tekrardan güldü ve bu defa daha derin bir gamze oluştu yanağında. Bu adam görmeyeli ayrı bir seksi olmuştu.

"Seni öyle çok özledim ki, bedeninin herbir santimetre karesini öpmek istiyorum," deyip yutkundu. Adem elması yavaşça kıpırdanmıştı.

"Ben de aynısını istiyorum. Senin üzerinde."

Kısık sesimle mırıldanırken çoktan kızarmış olduğumu biliyordum. Gece arabayı hızlandırdı. Rekor bir sürede araba evinin önünde durdu. Kapıyı açıp atladı ve ardından ben de indim. Benim tarafıma gelip ben daha ne olduğunu anlayamadan kucağına aldı beni. Evin ön kapısından eve giriş yaptık.

"Evi temizlemişsin," diye mırıldandı kulağıma.

"Evet," deyip sırıttım.

"Bana ait olan bir şeyi de çalmışsın," dedi bir anda ciddileşen sesi ile. Ağzım küçük bir o şeklini aldı. Ve güçlükle yutkundum.

"B-ben mi?" diye sordum zaman kazanmak için. Başını öldürücü bir sakinlik ile salladı. Hayır ama kavga mı edecektik?

"Baksana, sen bunları boşver. Sadece özlemimizi gidermeye bakalım biz." İki saniye içinde ancak bu kadarını düşünebilmiştim.

"Ajandayı okudun mu?" Şu an yatak odasına doğru yol alıyorduk ve gözlerinin sertçe bana bakıyor olması kendimi tehlikede hissetmeme neden oluyordu.

"Evet," dedim. Yalan söyleyemezdim zaten öğrenecekti bir şekilde.

"Bunu neden yaptın?" diye sorarken yatak odasına girmiştik.

"Merak ettim," diye mırıldandım suçluluk duygusu ile.

"Hiç hoş bir davranış değil." Beni sertçe uyardı ve sırtımı yatak ile buluşturdu.

"Biliyorum." Üzerindeki tişörtü başından çıkardı tek bir hamlede.

"Neden okudun o zaman?" diye sordu pantolonunun fermuarına uzanırken. Dudağımı dişledim.

"Dedim ya merak ettim." Pantolonu yere düşüp tok bir ses çıkardı. Üzerindeki siyah boxerdan kendini belli eden erkekliğine bakınca yutkunamadığımı hissettim. Onu istiyordum. Kavga etmeyi değil.

"Merak ettin?" dedi sorar gibi.

Başımı salladım.

"Ben de erkekliğimi ne kadar derinine alabileceğini merak ettim. Hadi deneyelim," deyip bir anda üzerime atıldı. Ve şunu anladım ki bu gece gerçekten uzun olacak.


DÜZENLENDİ ✔️

BÖLÜM SONU.

Herkes bu bölümde en beğendiği veya etkilendiği sahneyi buraya yazabilir mi?

Continue Reading

You'll Also Like

5M 233K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
955K 52.5K 40
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
2.9M 151K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
54.5K 5.5K 41
🔥🔥🔥 Hissizliğiyle geceye diz çöktüren, acımasızca katleden bir cellât! Katletiği her canda kana olan susuzluğunu gideren bir yargıç! O lanetlenmiş...