GECENİN IŞIĞI

By buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... More

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

45. BÖLÜM

106K 2.5K 384
By buyazarneleryazar

Keyifli okumalar...

••

Sadece fazla ileri gitme riskini göze alanlar ne kadar ileri gidebileceğini öğrenir.
-T.S. Eliot

••

İşte şimdi sıçtığımın resmidir. Trafik polisi eliyle sol tarafını gösterip park etmemi istedi. O saniyeden itibaren beynimde bir sürü senaryo oynadı. Hiç oralı olmayıp gaza basmak. Ağlayıp sızlamak. Çoluğum çocuğum var polis bey etme eyleme demek. Dedim ya sadece senaryo. Arabayı gösterdiği yere park ettim. Bunu nasıl yaptığımı hâlâ anlamamıştım.

Dakika geçmeden camın önünde belirdi. Bizimkilerin şu an götünde pireler uçuşuyordu. Camı korkuyla indirdim.

"İ-iyi geceler memur bey." Şirin gözükme çabalarım beni hiçbir sonuca ulaştırmayacaktı.

"Camı tamamen açar mısınız hanımefendi?" Bas gaza kaç Işık.

"Çok zekisin sen ya!" Panikle elimi ağzıma koydum.

"P-pardon size söylemedim," deyip telaşla camı tamamen açtım.

"Arkadaşlarınız içkili mi?" diye sordu. Suçluymuşum gibi -ki öyleydim- başımı salladım. Elindeki aleti ağzıma tuttu.

"Üfleyin," deyince alkollu olmamanın verdiği özgüvenle ciğerimdeki bütün havayı boşalttım. Birkaç saniye sonra gözgöze geldik.

"Ehliyet ruhsat lütfen," deyince sertçe yutkundum. Artık biri uyanmalıydı!

"Imm, bir dakika." Torpidoyu açıp ruhsatı çıkardım.

"Buyrun."

"Ehliyet," derken bir yandan da ruhsatı inceliyordu. 

"Ehliyet yok efendim. Arkadaşlarım alkollü olduğu için olası bir kaza durumuna engel olmak için ben kullanıyorum," derken adamın gözlerine bakamıyordum bile.

"Ruhsat sahibini nereden tanıyorsunuz?" dediğinde kaşlarım çatıldı. Ah! Gece tabii ki.

"Nişanlım," dedim adamın nihayet gözlerine bakarak.

"Pekala, sizi emniyete kadar almak ve arabayı bağlamak zorundayım," deyince kalbimin kendi ritminden çıktığını hissettim.

"Memur bey, vallahi emanet araba," diye yalvarmaya başladım.

"Derdinizi karakolda anlatın hanımefendi. Şimdi arkadaşlarınızı uyandırın."

Ey yüce Rabb'im!

"Abi!"

"Hımm?"

"Uyan!"

"Geldik mi?"

"Geldik Allah'ın cezaları geldik," diye tısladım. Abim gözlerini ovuşturarak açtı.
Polis memuru ile karşı karşıya gelince olayın gerçekliğini kavrayamadı. Önce bana sonra kendine baktı. Şöför koltuğunda olduğumu görünce kısık bir sesle sövdü.

"Abi, karakola gidecekmişiz ve de arabayı bağlayacaklarmış," diye olayı abime rapor ettim.

"Siktir!" Bu defa sesli bir küfür etmişti.

"Memur bey," derken arabadan iniyordu. Ne yapacaktı Allah aşkına! Bacak mı sallayacaktı adama?

"Beyefendi derdinizi karakolda anlatın!"

••

4 tane ayyaş... karakol... izdiham. Komiser ifadelerimizi aldı. Arabayı 6 aylığına trafikten men etti. 1763 ₺ de para cezası. Bunca şeyin üstüne bir bu eksikti.

"Biz artık çıkabilir miyiz komiser bey?" diye sordum çekinerek. Oldum olası korkmuşumdur bu adamlardan.

"Çıkın hanım kızım." Yaşlı bir amcaydı. Bana acır diye düşünmemiş değildim. Ama yok. Acımadı.

"Yürüyün başımın belaları!"

Abim biraz olsa da ayılmıştı. Ne bok yiyecektik?

"Gece'yi arasana," dedi yorgun bir sesle. Ne yapacaktı Allah aşkına! Oradan buraya ne yapabilirdi? Ama yine de aramakta fayda vardı. En azından başımıza gelen şeyi bilmeye hakkı vardı. Sonuçta onun arabasıydı. Çantamın derinliklerindeki telefonumu bulup numarasını tuşladım.

"Işık?"

"Canım?"

Canım mı? Yalaka seni.

"İyi misin? Bir şey mi oldu?"

"Çok, çok kötü bir şey oldu..."

"Işık! Korkutma beni ne oldu?" dedi bağırarak. Kilometrelerce öteden adamı delirtebiliyordum. Gece'ye olayı eksiksizce anlattım.

"Bok mu vardı da sen kullanıyorsun arabayı? Sarp'ı aramak hiç mi aklına gelmedi?" diye azarlayınca kendimi daha da kötü hissettim. Abim gözlerime bakıyordu. Bana bağırdığını işitince telefonu elimden aldı.

"Bana bak sik kafalı! Madem çok biliyorsun burada kalsaydın da bu duruma düşürmeseydin bizi. Kız kardeşime bağırma hakkını nereden alabiliyorsun?!" diye haykırdı abim. Lanet olsun bu nasıl bir geceydi! Kuzenlerim ve Sinem duvara yaslanmış pinekliyordu.
Gece'nin telefonun diğer ucundan gelen sesini işitiyordum.

"Ne yapsaydım amına koyayım?! Neden gittiğimi en iyi sen biliyorsun! Şimdi kes sesini de Işık'a ver!" Abim uzatmayıp telefonu bana verdi.

"Efendim?"

"Araba sikimde bile değil. Para meselesini ben halledeceğim, yeter ki sen üzme kendini," dedi yatıştırıcı bir sesle.

"Peki," diyebildim. Her defasında onun yardımı ile bir yerlere gelmekten sıkılmıştım.

"İyisin şimdi değil mi?" diye sordu ilkinden daha sakin sesle.

"Evet iyiyim."

"En ufak bir şeyde beni ara. Şimdi kapatmalıyım."

"Peki dikkat et kendine. Seni seviyorum," dedim.

"Sen de dikkat kendine," deyip kapattı.

"Ne diyor?"

"Halledecekmiş."

"Sarp'ı arayayım da bizi eve götürsün," deyip telefonunu çıkardı.

"Kardeşim?"

"..."

"Bizi Ortaköy karakolundan alsana."

"..."

"Tamam kardeşim bekliyoruz."

Yarım saat geçmeden Sarp minibüs tarzı arabasıyla gelip bizi eve bıraktı. Sinem'i de yalnız kalması diye evine bırakmayıp bizim eve getirmiştik. Şükür ki bizimkiler uyuyordu. Bu hallerini görsünler istemezdim. Kızları ben Levent'i abim odasına götürdü. Sinem ve Elif olayın farkında bile değillerdi. Büyük ihtimalle ne ifade verdiklerini bile bilmiyorlardı. Onları yatağa yatırıp ben de duşa girdim. Bu yorucu gecenin ardından en iyi gelecek şey, duş...

Sırma'dan

Ufak bir hatırlatma‼️

"Sana ne yaptığımı söyle!" Bir anda çılgın gibi bağırması duyularımı harekete geçirdi. Uzun tırnaklarımı sırtı boyunca kaydırmak istiyordum. Canını yakmak istiyordum. Aynı onun gibi. Bile isteye onun canını yakmak istiyordum.

"Söyle!"

"Beceriyorsun." Sesim öyle bitkin ve yorgundu ki ben bile zor duymuştum. Hareketlerine ek bir de göğüslerimi parmakları ile eziyordu. Yarına sızlayacaklarını biliyordum.

"Ah! Evet seni beceriyorum. Nasıl?" Nefes nefese kalmış bir şekilde hareketlerini kesmeden konuşuyordu. Nasıl mı?

"Lanet olası bir fahişeymişim gibi!"

Gözlerini göremiyordum. Bakacak gibi de değildim zaten. İçimdeki hareketini kesmişti. Yalnızca içimdeydi. Durmuştu. Dudakları arasından bıraktığı nefesi göğüs aramda toplandı. İçimden çıktığını hissettiğim an kaşlarım anlamsızca çatılmıştı. Bileklerimi bağladığı ipi tek bir hareket ile çözdü. Özgürlüğü kucaklayan bileklerim sızlıyordu. Kendini yan tarafıma attı. Sessizdi. Sadece nefes alışverişlerini duyabiliyordum. Dönüp ona bakamadım. Kasıklarımda hüküm kuran ağrıyı hissetmek öyle kötüydü ki... bütün acımasızlığı ile az önce bana yapılan eziyeti kanıtlıyordu. Sarp belimden tutarak beni kolunun üzerine çekti. Bütün bu acıları bana verenin o olmasına rağmen kollarına sığındığım yine mi oydu? Bu çok hastalıklıydı. Başıma minik bir öpücük bıraktı.

"Uyu miniğim, sadece uyu!"

--

Bedenime damlatılan mürekkep ruhuma sızıyordu. Çok yakın zamanda beni esir alacaktı. Belki de almıştı. Ben neden bu adamdan gidemiyordum. Bütün hücrelerim ona bağlıydı. Bütün acıları bana yaşatan o iken neden lanet olası kalbim onun için deli gibi atıyordu. Olan buydu! Aşıktım işte ona. Bir geri zekalı gibi hissediyordum kendimi. O bütün bu acıları sana hissettiren bir sadist... nasıl ona karşı böyle derin hisler besliyorsun.

Tamam o bana acıların en büyüğünü yaşatıyordu. Ama ya kalbim? Ona söz mü geçiyordu. Bir haftadır doğru düzgün konuşmuyorduk bile. Onu yalnızca geceleri görüyordum. Gelip yanıma uyuyordu. Onun dışında başka bir şey yok. Benden vaz mı geçmişti? Benim istediğim tek şey beni normal bir şekilde sevmesiydi. Acaba ona karşı olan hislerimi anlıyor muydu? Belli ettiğim mi vardı da adam anlayacak? Gözlerim nefretle bakıyordu ama kalbim öyle değildi. İstesem de olamazdı. Bu sabah çok erken kalkmıştım. Belki de ona kahvaltı hazırlamalıydım? Evet evet. Yataktan heyecanla kalkıp mutfağa indim. Canını defalarca kez yakan adama kahvaltı mı hazırlayacaksın. Acıyorum sana!

İçimdeki sürtüğün boğazına yapışıp susturmak istiyordum. Buzdolabını açıp bütün kahvaltılıları çıkardım. Çayı koydum. Omlet, patates kızartması, krep... yapabildiğim bütün her şeyi yaptım. Elbette hepsini yiyemezdik ama içimden geliyordu işte. Sofra muhteşem görünüyordu. Sıra da uyuyan güzeli uyandırmak vardı. Merdivenleri seke seke çıkıp odaya girdim. Yatağa sessizce yürüyüp bir anda üstüne zıpladım. Bedenimiz yaylı yatakta yükselip tekrar yatağa çakıldı. Gözleri bir anda irice açıldı. Kızmış mıydı yani? Ellerimi bileklerimden tutup kalçamın üzerinde birleştirdi.

"Sen... ne yapıyorsun?" dedi uykulu sesiyle. Kolları arasından çıkmak için debelendim.

"Sana kahvaltı hazırlamıştım, uyandırmaya geldim," deyip masumca sırıttım. Burnunu burnuma sürttü. Bu hareketine kıkırdamıştım. Neden hep böyle normal değildik. 

"Böyle mi uyandırmak cazip geldi?" diye sordu alayla.

"Evet." Sinsice sırıttım.

"Pekala, sen in ben geliyorum," deyip beni serbest bıraktı. Üzerinden kalkıp aşağı indim. O gelene kadar çayları koymuştum. Biraz sonra ıslık sesi mutfağı doldurdu.

"Sen mi hazırladın bunları?" deyip masaya kuruldu.

"Evet, başka kim olacak?" derken karşısındaki sandalyeye oturdum. Krepini dürüm gibi sarıp yemeye başladı. Çok doğaldı. Yapmacık değildi.

"Ellerine sağlık," dedi, sesinden anlamıştım beğenmişti.

"Afiyet olsun. Beğendiysen hep yaparım." Uzun zamandır yüzünde görmediğim gülümsemeyi bana bahşetti. Ben bu adam ne kadar yüce duygular besliyormuşum meğer. Kendinden 8 yaş küçük bir kız çocuğu ile bir ilişki kurmak ister miydi ki? Neden istesin? Zaten onun kurabileceği tek ilişki türü bu değil miydi? Onun emir verdiği benim gerçekleştirdiğim...  buna bile razı değil miydim peki? Ya onu düzeltebilirsem? Bunu yapabilir miydim? Nasıl yapacaktım ki?

"Sen buraları topla sonra dışarı çıkarız," dediğinde heyecanla gözlerine baktım.

"Dışarı mı çıkacağız?"

"On saniye önce ne dedim ben?" Tek kaşını havaya kaldırmıştı.

"Peki peki tamam, hemen toplayacağım." Masayı öyle bir hızla toplamıştım ki kendime şaşıyordum. Mutfağı 10 dakika içinde temiz hale getirip odaya çıktım. Yazın bunaltıcı havasında şort giymek normaldi ama Sarp'ın bunu doğru bulamayacağını düşünüp beyaz bir pantolon ve mavi bir tişört giydim. Saçlarımı da at kuyruğu yapıp aşağı indim.

"Hazır mısın?" Gözünü televizyondan ayırmadan konuşuyordu.

"Evet, çıkabiliriz." Heyecanım sesime yansımıştı. Aptal mısın sen? Neyin heyecanı bu? Bence sen artık sus!

"Pekala çıkalım madem," deyip nihayet yayıldığı koltuktan kalktı. Üzerimi şöyle bir süzdü beğeniyle gülümsedi. +1...
Evden çıktığımızda havanın sıcaklığı baş döndürecek cinstendi. Sarp'ın arabasının üzeri açıktı. Kapımı açıp ön koltuğa oturdum ve kemerimi taktım. O da kendi yerini alıp arabayı çalıştırdı. Araba düz yolda kayıp giderken pantolonun cebinden bir şey almak için kıvranmaya başladı. Bir yandan da arabaya hakim olmaya çalışıyordu. Onu daha fazla yormayıp elimi cebine attım ve aradığı şeyin çakmak olduğunu anlayıp çakmağını çıkardım. Dudakları arasındaki sigarayı yakıp çakmağı tekrardan cebine koydum. Şaşırmış ve aynı zamanla beğenmiş bir bakış attı. +2... Sanırım aramızdaki buzlar erimişti. Eritmesi gereken taraf o iken yine bir şeyler için çabalayan bendim. Çünkü sen ona aşıksın. Evet aşığım! Ben bundan iki-üç hafta öncesine kadar aşk nedir bilmezken şimdi tüm bedenimi esir almıştı bu duygu. Sigarasından çektiği dumanı ağzına hapsedip gözlerini yumdu saniyeliğine. Daha sonra gözlerini açıp dumanı dudakları arasından serbest bıraktı. Başını yan çevirip gözgöze gelmemizi sağladı. Gözlerim panikle irice açıldı. Onu izlerken yakalanmıştım!

"Ne o, yoksa aşık mı oldun bana?" dedi alayla. İçimdeki Sırma elinde neon ışıklı bir tabela ile 'EVET' diye bağırıyordu. Cevap veremeden gözlerimi kaçırdım. Sırıttığını anlayabiliyordum. Bu kadar belli etmemeliydim.

"Nereye gidiyoruz?"

"Sahile." Sahilde ne yapacaktık ki? Nereye gitmek istiyordun hanım efendi? Hayır ne bileyim... ne istediğimi de bilmiyordum. Caddedeki insanlar arabaya hayranlıkla bakıyordu. Ben de böyle arabalara kısa süre önce hayranlık ile bakıyordum. Şimdi ise bu arabalar ile yolculuk yapma şansına sahibim. Hayat gerçekten enteresan. Bir günü bir gününü tutmuyor. Dün aciz bir durumda iken bu gün çok iyi bir durumda olabiliyorsun. Allah'ın takdiri işte. Araba sahile yakın bir boşlukta durdu. Etrafıma bakınıp arabadan indim. Sanırım buraya ilk kez geliyordum. Daha fazla alık alık bakmayı kesip Sarp'ı takip etmeye başladım. Peşinde bir ördek yavrusu gibi onu takip ediyordum. Elini tutarsam nasıl bir tepki verirdi ki? Alt tarafı elini tutacaktım. Ya ters bir tepki verirse? Bunu denemeden göremeyiz. Ellerimiz birbirine yakındı. Öyle ki arada bir sürttüğünü hissediyordum. Tüm cesaretimi toplayıp işaret ve orta parmağını tuttum. Kısa bir anlığına duraksadı, daha sonra kendini topladı. Ters bir şey yapmamasından daha da cesaretlenip elimi elinin içine bıraktım. İtiraz etmedi. İroniye bak. Her şeyime sahip olan adamın elini tutmaya çekiniyorum. Kumsala doğru yürüyorduk. Bizi dışarıdan gören insanların sevgili sanma olasılığı yüksekti. Abi kardeş sanma olasılıkları daha yüksek bence. Baksana resmen kaybolmamak için bir büyüğünün elini tutan küçük bir çocuk gibisin.

İç sesimin gaddarca yüzüme vurduğu şey ile Sarp'ın elini sinirle bıraktım. Yaptığım karşısında afallamıştı.

"İyi misin sen?" diye sordu gözlerini benimkilere sabitleyerek.

"Bilmem değil miyim?"

"Ne bu değişik haller?"

"Ne varmış halimde?" diye sorarken sesim cılızdı. Sorumu es geçip yürümeye başladı.

"Hey hey sana bir şey sordum değil mi?" deyip kolundan tutup onu durdurdum.

"Bak ufaklık, soruma soru ile cevap verilmesinden hiç haz etmem, ilk soruyu ben sordum. Şimdi bu konuyu kapat ve yürü!"
Son noktayı koymuştu. -2... 4 sayı birden düşmüştüm. Ben ne yaparsam yapayım bu adamı değiştiremezdim. Böyle bir ihtimal yoktu ki... neden onu değiştirmeye çalışmak yerine bu haline alışmayı denemiyorsun? Mantıklı olan buydu. Ona alışmalıydım... çünkü o değişmezdi.

••

DÜZENLENDİ ✔️

BÖLÜM SONU.

Herkes bu bölümde en beğendiği veya etkilendiği sahneyi buraya yazabilir mi?

Continue Reading

You'll Also Like

5K 1.9K 57
Gözlerinde gördüğüm ifade esaretim.
19.3K 777 78
"Eğer bana evet dersen baştan aşağıya mutluluk olurum Bırakırım şairliği Şairlik zaten mutsuz adam işi Senden âlâ şiir mi var, senin yüzünden...
2.9M 151K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
2.4M 104K 70
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...